yahu adamdan sempatiklik akıyor. şu röportajı okuyun allah askına cok sıcak kanlı bir adam ve hayali olan sampiyonlar ligine bu sene kavusacak. sanki ben transfer oldum. simdiden cok sevdim bu adamı be.
http://www.fourfourtwo.com.tr/...siklisi-erman-kilic/------------------------------------------
röportaj -------------------------------------------
bu sezonki performansıyla, “türkiye’nin messi’si” mertebesine yükselen erman kılıç, kısa boylu olmanın avantajlarını anlatıyor…
sivasspor’un en şaşalı döneminden sonra takıma katıldın. transferinde herve tum, kanfory sylla ve üzerine para verildiği için taraftar başta biraz homurdandı, sonra da onların “pırpır erman”ı oldun. neler yaşadın o arada? “benim bildiğim sivasspor bu değildi, nereye düştüm” dedin mi?
takım halinde “ne oldu böyle” diyorduk zaten (gülüyor). şampiyonlar ligi’nde oynamayı hayal ederken bir baktık küme düşmemek için oynuyoruz. hepimiz için büyük hayal kırıklığı olmuştu. bülent uygun ayrılmadan önce kadroyla çok oynadığı için takım dağılmıştı. futbolcular birbiriyle uyuşmuyordu. mehmet yıldız da sakatlanınca film koptu. rıza çalımbay gelince yeniden doğdum diyebilirim.
sivasspor’a gelmeyi şampiyonlar ligi’ne gidebilmek için mi istemiştin? şampiyonlar ligi maçlarından aklında neler kaldı?
tatildeyken bir gün abdullah hoca beni arayıp “sivasspor’a gider misin? gidersen şampiyonlar ligi’nde oynarsın” dedi. şampiyonlar ligi’ni düşündükçe bana inme iniyordu (gülüyor)! bir de daha önce hiç yurt dışına çıkmamıştım. hollanda kampına gittik, oradan da belçika’ya geçtik. beş tane gol yiyip geldik. biz “allah’ım şampiyonlar ligi, stat, taraftar…”derken beş gol oldu! o da güzel bir anı…
yurt dışında seni şaşırtan bir şeyler oldu mu?
polisler atla geziyordu, en çok ona şaşırdım. bizim ülkemiz oralardan daha güzel bence. hollanda’da bir kayboldum, ondan sonra da tercümanımızın yanından ayrılmadım (gülüyor)! ingilizce filan bilmiyorum ki.
boyunun kısa olmasıyla ilgili yapılan esprilerin hiçbirine kızmadığın gibi bir de kendinle eğleniyorsun. boyunun sana sahada avantaj sağladığı oluyor mu?
driplinglerde iyi oluyor. yere yakın olduğum için işim kolay. zaten sahada en iyi yaptığım işlerden biri top sürmek. 1,68 boyum var. çok avantajlıyım (gülüyor). arkadaşlarıma “kısa boyluların en yakışıklısı benim” diyorum (gülüyor). 1,80’lik adamın üzerine zıplayıp, top alıyorum. o zaman herkesten daha mutlu oluyorum. uzun boylu olsam bu kadar eğlenemem. ibb’ye ilk gittiğimde arif erdem’le abdullah hoca yan yana oturuyordu. daha imzayı atmamışım. tesislerdeki koltuklar da çok büyük. oturduğumda ayaklarım yere değmiyordu. arada nerden baksan bir karış boşluk var! utanıyorum, sıkılıyorum! sonra arif hoca dayanamayıp gülmeye başladı, “yahu hocam biz bundan mı korkuyormuşuz, daha ayakları yere değmiyor!” dedi.
geçtiğimiz aylarda sivas’ta kimsesiz çocuklar yararına bir tiyatro oyununda yedi cüceler’den birini oynamıştın. tiyatroyla ilgili yeni teklifler alıyor musun?
yakında yine olacakmış. benden memnun kaldılar, yine çağıracaklar ama tiyatroculuk çok zor. sahnenin arkasında rolümü ezberlemeye çalışırken iki dakikada bir unutuyorum (gülüyor). bir de benim rolüm en fazla beş dakika! bu adamlar nasıl bütün oyunu ezberliyor anlamıyorum. artık tiyatroya gidince oyunculara daha çok saygı duyuyorum. beni o oyundan sonra istanbul’dan milletvekili bile aradı. telefonu açtığımda sekreteri çıktı, “bağlıyorum” dedi. milletvekili bana “erman bey sizi duyarlılığınızdan dolayı tebrik ederim” dedi. ben de “önemli değil abi” dedim.
sivas’ta vakit geçirmek için de tiyatro sana bir fırsat mı oldu?
tiyatro her zaman olmuyor. sivas’ta en azından bir alışveriş merkezinin olması iyi olurdu. bu kadar soğuk olmasa da daha iyiydi. bazen soğuktan kulaklarımız yanıyor. erzincanlı olduğum için soğuk bana bir şey yapmaz diyordum hep; ama bir kere benim de canım çok yandı. herkes kulaklık takarken ben takmadım. kulaklarım yandı. sonra da mersin deplasmanına gittik. isı değişimi olunca daha kötü oldu. düşünsene -25’ten +15 dereceye gittik. kulaklarım biraz böyle şey oldu (bu sırada kulaklarını kepçe yapıyor). çok komik görünüyordum.
her fırsatta türkü söylüyormuşsun. benden duymuş olma ama bazıları bundan şikâyetçi…
takım otobüsünde çok söylüyorum. geçen gün antrenmandan gelirken yine bir sürü türkü söyledim, herkes dinledi. kimse bana sus demeyince ben de devam ediyorum (gülüyor).
bağlama filan da çalar mısın?
geçen aylarda kadir bekmezci’yle birlikte bağlama kursuna başladık. nasıl çalıyorlar hayret! çok zor ama yapacağız bir şeyler artık. hem sapında nereye basacağına bakıyorsun, hem tellere bakıyorsun. bir de üstüne türkü söylüyorlar! benim kafam karışıyor (gülüyor).
sana erman’dan çok “pırpır, speedy gonzales ve fındık faresi” diyorlar. sadece seni messi’ye benzeten olduğunda kızıyormuşsun…
messi kim, ben kimim yahu! duyan da bir şey sanacak.
başlarken ne gibi hayallerin vardı?
büyük takımlarda oynama hayallerim vardı.
geçmiş zamandan bahsediyorsun, artık yok mu?
hayalsiz insan olmaz. mutlaka hayallerim var ama şevkim kırılmadı diyemem.
“şunu da yaptım artık futbolu bıraksam da gam yemem” diyeceğin bir şey var mı?
milli takımda bir kez olsun oynarsam diyebilirim.
kanattan forvet arkasına geçişin daha erken olsaydı kariyerin daha başka bir yöne gider miydi sence?
rıza hocam gibi birisi daha önce karşıma çıksaydı olurdu. bana kimse “seni kanatta hapsetmeyelim, gel ortada özgür ol” demedi. ben her zaman forvet arkası oynamak istemiştim. forvet arkasına geçince hapishanenin kapısına ilk defa çıkan mahkûm gibi oldum (gülüyor). orada istediğim her şeyi yapabiliyorum. sadece adam geçip, orta kesmeyi düşünmüyorum
------------------------------------------
röportaj-------------------------------------------