medyanın kitleler üzerindeki gücüne örnek bir durumu yaşıyor şu sıralar.
güya burak elmas, ali koç'a erden timur için "kırılgandır, hassastır. üstüne gidersenir bırakır" demiş. buna en son geleceğim. asıl sorun şu ki; bu rivayet ortaya çıkar çıkmaz bizim sözlükte bile "kırılma, güçlü ol" gibi daha kırıcı, "biz arkandayız, hedef göster yeter" gibi olmayan bir meydan okumaya meydan okumayla cevap verilmiş.
yani ortaya bir laf atılıyor, ne kadar sinir ucu varsa hepsine dokunmasına -biz- müsaade ediyoruz.
erden bey, gördüğüm kadarıyla aklı başında, özgüvenli bir insan. mesleki olarak değerlendirirsem ego entegrasyonu tamamlanmış görünüyor. buradaki kimsenin aklına pek ihtiyacı varmış gibi durmuyor.
o yüzden önümüze atılan her lokmayı çiğnemeyelim. yutmayalım. mümkünse bir kokladıktan sonra kokusu hoşumuza gitmediyse kenara çekilip, onu veren insan ne yapacak gözlemleyelim. benim kedim bile yapabiliyor bunu mesela
*son olarak, "kırılgandır, hassastır. üstüne gidersenir bırakır" derken "bizim gibi arsız değildir, yeterince azgınlaşır, çirkinleşirseniz benim bunlarla ne işim var der" anlamında olduğundan eminim ama ispatlayamam.