261
adam yine çok iyi yazmış, gelmiş geçmiş en iyi, en dominant ulusal futbol takımı;
--- alıntı ---
italyan ulusal marşı coşkulu bir melodi... inişleri çıkışları olan, bazen o harika senfoni orkestrasının tepelere çıktığı, bazen ukraynalı vokalin solo olarak diplere indiği heyecanlı bir marş... bazen sevinçli, bazen hüzünlü. aynen euro 2012’deki italyan milli takımı gibi...
ispanyol ulusal marşıysa siyasi sebeplerle sözsüz... sadece bir melodi. notalar durağan ve kusursuz. ne iniş, ne de bir çıkış var. ne zaman başladığını, ne zaman bittiğini anlamıyorsunuz. ama saygı duyuyorsunuz. çünkü kusursuza yakınlar.
ispanyollar turnuvanın ilk maçında di natale’nin şutundan beri gol yemiyorlar. gol yemeyi bırakın, o maçtan beri kalelerine toplam sadece 6 isabetli şut gelmiş! her maçta rakiplerin isabetli şut sayısı azalmış, çeyrek finalde fransa yalnızca bir frikikte kaleyi bulurken, yarı finalde portekiz çerçeveyi görememiş! her geçen gün kusursuza yaklaşıyorlar. rakiplere her geçen gün daha az top gösteriyorlar. matematik deyimiyle, limit sıfıra yaklaşıyor. ve sizin elinizden hiçbir şey gelmiyor... yalnızca o durağan ve kusursuz melodiyi dinliyorsunuz, kollarınızı bağlayıp, saygıyla...
ispanya’nın formülü hırvatistan ve portekiz maçlarında çözülmüş gibi gözükmüş; önde basan rakipler del bosque’nin ekibini zorlamışlardı. italya da maça bu stratejiyle başladı ve doğrusu ben de bu turnuvanın öyküsünün mavi, adının da balotelli olacağını zannettim bir an! bir şeyi unutmuşum: yüzyılın takımının orta saha orkestrası sadece ofansif değil defansif olarak da kusursuz bir grup. portekizli veloso yarı finalde xavi’yi kendi kalesine kadar kovalayan amansız bir pres yapmıştı. dün aynı presi xavi pirlo’ya yapınca uykudan uyandım: xavi’yi xavi yapan şey sadece estetik pasları değil, aynı zamanda döktüğü ter miktarıydı. iş başa düştüğünde santimetreye döktüğü ter oranını pirlo’yla eşitleyebilir, hatta ondan fazlasını dökebilirdi...
döktü de... kusursuza yakın oynadılar... ispanyollar’ın en zayıf halkası sandığımız arbeloa bile sağı harika kullandı. ilk golü o, ikinci golü sol bek alba üretti. xavi bir finale iki asist sıkıştırdı. torres kendisi atıp kral olabilecekken mata’ya asist yapmayı tercih etti.
sonuç belliydi: limit sıfıra yaklaşıyordu. yüzyılın takımı yüzyıla damgasını vurdu. bizeyse sadece bu takımla aynı yüzyılda yaşamanın mutluluğuyla, xaviesta senfonisini canlı dinlemenin verdiği haz kaldı...
--- alıntı ---
--- alıntı ---
italyan ulusal marşı coşkulu bir melodi... inişleri çıkışları olan, bazen o harika senfoni orkestrasının tepelere çıktığı, bazen ukraynalı vokalin solo olarak diplere indiği heyecanlı bir marş... bazen sevinçli, bazen hüzünlü. aynen euro 2012’deki italyan milli takımı gibi...
ispanyol ulusal marşıysa siyasi sebeplerle sözsüz... sadece bir melodi. notalar durağan ve kusursuz. ne iniş, ne de bir çıkış var. ne zaman başladığını, ne zaman bittiğini anlamıyorsunuz. ama saygı duyuyorsunuz. çünkü kusursuza yakınlar.
ispanyollar turnuvanın ilk maçında di natale’nin şutundan beri gol yemiyorlar. gol yemeyi bırakın, o maçtan beri kalelerine toplam sadece 6 isabetli şut gelmiş! her maçta rakiplerin isabetli şut sayısı azalmış, çeyrek finalde fransa yalnızca bir frikikte kaleyi bulurken, yarı finalde portekiz çerçeveyi görememiş! her geçen gün kusursuza yaklaşıyorlar. rakiplere her geçen gün daha az top gösteriyorlar. matematik deyimiyle, limit sıfıra yaklaşıyor. ve sizin elinizden hiçbir şey gelmiyor... yalnızca o durağan ve kusursuz melodiyi dinliyorsunuz, kollarınızı bağlayıp, saygıyla...
ispanya’nın formülü hırvatistan ve portekiz maçlarında çözülmüş gibi gözükmüş; önde basan rakipler del bosque’nin ekibini zorlamışlardı. italya da maça bu stratejiyle başladı ve doğrusu ben de bu turnuvanın öyküsünün mavi, adının da balotelli olacağını zannettim bir an! bir şeyi unutmuşum: yüzyılın takımının orta saha orkestrası sadece ofansif değil defansif olarak da kusursuz bir grup. portekizli veloso yarı finalde xavi’yi kendi kalesine kadar kovalayan amansız bir pres yapmıştı. dün aynı presi xavi pirlo’ya yapınca uykudan uyandım: xavi’yi xavi yapan şey sadece estetik pasları değil, aynı zamanda döktüğü ter miktarıydı. iş başa düştüğünde santimetreye döktüğü ter oranını pirlo’yla eşitleyebilir, hatta ondan fazlasını dökebilirdi...
döktü de... kusursuza yakın oynadılar... ispanyollar’ın en zayıf halkası sandığımız arbeloa bile sağı harika kullandı. ilk golü o, ikinci golü sol bek alba üretti. xavi bir finale iki asist sıkıştırdı. torres kendisi atıp kral olabilecekken mata’ya asist yapmayı tercih etti.
sonuç belliydi: limit sıfıra yaklaşıyordu. yüzyılın takımı yüzyıla damgasını vurdu. bizeyse sadece bu takımla aynı yüzyılda yaşamanın mutluluğuyla, xaviesta senfonisini canlı dinlemenin verdiği haz kaldı...
--- alıntı ---