876
tarihe not düşüyorum. aslında ne oldu? sorusuna yanıt arayanlar için bir cevap, bir durum analizi bu. söz uçar yazı kalır demişler.
uefa & fifa :
uefa ve fifa futbolun marka değerinin korunmasından (u: burda yıldırım demirören ve türevlerinin sürekli söylediği gibi yalandan değil gerçek marka değeri) ve oyunun adil, tutkuyu ve ilgiyi artıracak bir şekilde devam etmesinden yanadır ve bunun kesin savunucusu iki kurumdur. bu iki kurum maddi, manevi dünyanın en prestijli kurumları arasındadır aynı zamanda. bedri baykam, lube ayar ve benzerlerinin saçmaladığı gibi isviçre'de basit bir dernek değillerdir zira milyarlarca dolarlık bir sektör bu kurumlara emanettir. uefa ve fifa bu sektörün sağlıklı ve güven ortamı içinde devam etmesinden sorumludur. yasaları açıktır. san marino için neyse ingiltere için de odur. çünkü alacakları her karar bir sonraki kararı etkileyecek bir emsal teşkil eder uluslararası hukukta. özellikle şike ve teşvik gibi konularda usulsüzlüğün ve kıyakçılığın bir kere yapıldığı anda sonunun gelmeyeceğini çok iyi bilmektedirler ve yaptıkları her açıklamayla, gerçekleştirdikleri her eylemle bunu ortaya koyma zorunlulukları vardır. kurallar konuşur. tff de bu iki kurumun üyesi olduğundan dolayı kuralları peşinen kabul etmiştir ve bu konuda yazılı garanti vermiştir. uefa & fifa futbol üzerindeki her türlü konuda amir durumdadır ve özerktir.
3 temmuz 2011 pazar günü :
gelelim türkiye'deki şike skandalına. futbolumuzda eşi benzeri olmayan bir depremdi 3 temmuz 2011. bir dolu adam özel yetkili cumhuriyet savcısı mehmet berk'in başlattığı bir soruşturma neticesinde gözaltına alındı, ifade verdi ve tutuklandı. 3 temmuz günü başlayan şike soruşturmasından sonra uefa ve fifa açık bir şekilde tff ve ilgili kurullarını aksiyona davet etti. mesele ciddiydi. 29 haziran 2011 günü yönetimi devrelan mehmet ali aydınlar başkanlığındaki tff doğal olarak şaşkındı. savcı mehmet berk ile görüşen aydınlar savcılık çıkışında 'durum vahim' dedi. şenes erzik'in de desteğiyle soruşturmanın federasyonca değil de emniyet ve savcılık tarafından başlatılmış olduğu teziyle zaman istedi tff. aydınlar, türk futbolunun dinamiklerini, 3 büyük kulübün futbol piyasasındaki önemini anlattı, ellerinde delil niteliğinde hukuki belgeler olmadığından ve savunmalar alınmadığından işlem yapmalarının büyük bir kaos yaratacağını belirtti ve bu zamanı bir miktar kazandı. uefa memnun olmasa da bunu kabul etti. fenerbahçe'sini kurtarmak istiyordu aydınlar. fenerbahçe başkanlığı gibi hedefleri olduğundan fenerbahçe'yi düşürüp kendi camiasında hain durumuna düşmek istemiyordu. süreci savsaklamaya başladı. bütün tarafsızlığını bir kenara bırakarak kurtarma operasyonun liderliğine soyundu. galatasaray ise gerek basın yoluyla, gerekse resmi site aracılığıyla uefa ve fifa kurallarını hatırlatarak gereğinin yapılmasını istedi aksi durumda ülke futbolunun başına gelecekleri anlattı. ama operasyon başlamıştı bir kere. fenerbahçe önemli oyuncularını bir bir elinden çıkarırken bu sefer lig tv'de yangın çıktı. galatasaray'ın sezonu rakipsiz bir şekilde götüreceğini gören lig tv tff üzerinde baskısını arttırdı ve o ucube playoff sistemi devreye sokuldu. lig tv paranın, aydınlar şampiyonlukta galatasaray'ın yalnız kalmamasını istiyordu. paradan başka birşeyi düşünmeyen akbabaların olduğu kulüpler birliği de tff ne derse emre amadeydi. kulüpler birliği başkanlığına yıldırım demirören gibi niteliği ve yönetebilirliği deniz seviyesinin bile altında olan biri seçildi. beşiktaş ve fenerbahçe arasında oynanması gereken tff süper kupa ertelendi *, süper lig yaklaşık 1 ay ertelendi. 15 ağustos 2011 günü ellerine ulaşan tapeler üzerinden yapılmış incelemeler sonucu oluşturulmuş etik kurulu raporunu açıkladı tff. etik kurulunun o günkü raporunda fenerbahçe'nin 5 maçında şike, 3 maçında şike teşebbüsü, 3 maçta teşvik primi, 3 maçta da teşvik primi teşebbüsü tespit edildi resmi olarak. yani toplamda 14 maçla suçlanıyordu fenerbahçe. bu raporu acilen istedi uefa tff'den. uefa gerekli incelemeleri yaptı ve 22 ağustos 2011 günü iskenderiye'den gelen hakiki tosun paşa gibi uefa disiplin baş müfettişi pierre cornu indi istanbul'a. direkt olarak savcı mehmet berk'le görüşüp gizliliğin kaldırılmasını ve tff'ye savunma alıp işlem yapabilmesi için imkan verilmesini istedi ama savcı kabul etmedi. ve pierre cornu gerekli görüşmeleri yapıp geri döndü. eline geçen etik kurulu raporu sonrası uefa tff'ye fenerbahçe'ye söyleyin kendi isteğiyle bu sene şampiyonlar ligine katılmasın, onlar direnirse siz göndermeyin, yok eğer siz de gönderirseniz tff hakkında disiplin soruşturması başlatırız ve 8 sene tüm kupalardan men ederiz dedi. örnek olarak makedonya'yı gösterdi. bunu kabul etmedi fenerbahçe ve aydınlar yönetimi uefa baskısıyla 24 ağustos 2011 günü herkesin bildiği gibi fenerbahçe'yi şampiyonlar liginden men etti. men edilen fenerbahçe yerine uefa trabzonspor'u aldı. diplomasi ve diyalogdan uzak fenerbahçe yönetimi taraftarın gazını alıp hedef şaşırtmak için 45 milyon euro'luk cas davası açtı uefa ve tff aleyhine. ayrıca aziz yıldırım da uefa başkanı michel platini'ye dava açmış, uefa-fenerbahçe ipleri tamamen kopmuş, fenerbahçe yönetimi son sürat kulübü uçuruma sürüklüyordu.
fenerbahçe'nin tezi şuydu || biz şike yapmadık, ortada herhangi bir delil yok, savunmamız alınmadı ve haksız yere men edildik. ama temelsizdi bu. çünkü spor hukuku kuvvetli suç şüphesi ve kanaatler üzerinden yürür. yani adli hukukta şüphe sanık lehine işlerken spor hukukunda yani disiplin yargılamasında şüphe sanık aleyhine işler. ve uefa'nın elinde kapı gibi bir etik kurulu raporu vardı ve şüphe resmi makamlarca kabak gibi ortadaydı. ayrıca; her ne kadar uefa tehditiyle olsa da fenerbahçe'ye avrupa yasağını tff koymuştu kağıt üzerinde. ve tff kararları için son başvuru yeri tahkim kuruluydu. yani dava cas kapsamında değildi ve kaybedilmiş, ölü bir dava olarak başladı. amaç taraftarı oyalamaktı. aylarca bunu yaptı fenerbahçe yönetimi. kazanamayacaklarını bildikleri bir dava üzerinden şov yapıp boş tehditlerle blöf yaptı, olmadı, tutmadı. bu konuya tekrar dönücez. ve lig başladı, sürecin temposu giderek düşmeye başladı.
açiklanan iddianame & siyasal krizin ortasındaki oyun :
ve aylar sonra 3 aralık 2011 günü savcılık iddianameyi mahkemeye sundu. 9 aralık 2011 günü istanbul 16. ağır ceza mahkemesi heyeti iddianameyi kabul etti ve dosya üzerinde gizlilik kalktı, deliller aleniyet kazandı ve dava resmen başladı. aziz yıldırım ve olgun peker 2 ayrı suç örgütünün lideri olmakla suçlanıyordu. artık tff için yapılacak birşey, gidilecek deniz kalmamıştı. 58. madde gereği şike ve teşvik teşebbüsü bile küme düşürme nedeniydi ve tff artık 58. maddeyi işletmek zorundaydı. çünkü artık savunma almanın da önünde hiçbir engel yoktu. iddianameyi bekleyen uefa'ya karşı da bir bahane kalmamıştı. ve kural açıktı : bir maçta şike ve teşvik eylemine girdiği saptanan kulüp bir alt lige düşürülür. ihlalin yani eylemin ağırlığına göre alt lige düşmeler devam eder. yani 58. madde gereği 14 maçla suçlanan fenerbahçe'nin 3 lig birden düşmesi ve düştüğü ligde eksi puan cezasıyla başlaması, şampiyonluk kupası ve kazanılan primlerin elinden alınması ve kişilerin spordan men edilmesi gerekiyordu. bu 3. lig meselesini kimse konuşmadı türkiye'de. televizyonlarda konusu açılmadı, gazeteler yazmadı hiç. böyle bir kural yokmuş gibi davranıldı. 1 maçın cezasıyla 14 maçın cezası aynı diye yutturuldu milyonlarca insana. aydınlar köşeye sıkışmış, nefes almak zorlaşmıştı. trabzon'un ve özellikle galatasaray'ın baskısı artarak devam ediyor, fenerbahçe her zamanki gibi galatasaray üzerinden tartışma yaratarak, galatasaray'ı bataklığa sürükleyerek gündemi değiştirerek kendine bir kulvar arıyordu. uefa ve fifa kurallarını hatırlatarak ülkenin toplu bir men cezası yiyeceğinden korkan galatasaray yönetimi hem fenerbahçe hem tff hem de medyadaki amigo kalemşörler tarafından jurnalci ilan edildi uefa'nın her ülkede bir medya takip merkezi olduğunu bilmelerine rağmen. iğrenç oyun devam ediyordu ve galatasaray'ın temiz kalması hem tff hem medya hem de fenerbahçe tarafından öfkeyle karşılanıyordu. tff'deki galatasaraylı ilhan helvacı ve lütfi arıboğan fenerbahçe'yi jurnalleyen kişiler olarak aslanların önüne atılıyordu.
ve sonra akp hükümetinin o kurtarma operasyonu başladı. rıdvan dilmen'ler, aykut kocaman'lar başbakan'ı dolmabahçe'deki ofisinde ziyaret ederek sürece müdahele etmesi için yalvarmaya başladı. fenerbahçe yönetimi başkan aziz yıldırım önderliğinde siyasal bir krizi kullanmaya karar verdi. suçlu bulunmuştu : fethullah gülen cemaati. biraz geriye dönelim..
28 temmuz 2011 günü türk silahlı kuvvetlerinin komuta kademesinin istifasıyla gülen cemaati ve akp arasında bir ayrışma başlamış ve bu süreç mit kriziyle devam etmişti. ve fenerbahçe'nin de şansı tam da burada döndü. 3 temmuz şike operasyonu başladığında akp+ cemaat mutlak bir mutabakat içindeydi ve süreç aleyhine tek bir kelime duymadık. dava herkesin de tahmin ettiği gibi başbakan erdoğan'ın onayından geçmiş bir şekilde başladı. aksinin türkiye'nin bugünkü şartlarında imkansız olduğunu herkes bilir. evet dava kısmen siyasi bir davaydı bu açıdan. fenerbahçe cephesi cemaatin kulübü ele geçirmek istediği fikrini o kadar yoğun işledi ki en sonunda kendi uydurdukları yalana kendileri de inanmaya başladı. aziz yıldırım akp(fenerbahçeli erdoğan)- cemaat arasındaki ayrışmayı kulüp lehine kullanacağı altın bir fırsata çevirmek için metris'ten kulübün cemaatçe ele geçirilmek istendiğini, fenerbahçe'nin atatürk cumhuriyeti'nin son kalesi olduğunu buna karşın başbakan erdoğan'la arasına kimsenin giremeyeceğini, başbakanın bu ülke için büyük bir şans olduğunu söyledi sürekli. aziz yıldırım akp- cemaat kavgasında açık bir şekilde erdoğan'ı tahrik ediyor, destek veriyor ve destek istiyordu. böylece hem kendini aklamak istiyor, dikkat dağıtıyor hem de eski kurulu düzene tekrar dönmek istiyordu.
fenerli başbakan erdoğan artık düğmeye basmıştı. fenerbahçe dahil hiç bir takım küme düşürülmeyecek, bu dosya içerde bir şekilde örtbas edilecek ve uefa bir şekilde ikna edilecekti.
çarmıha gerilen futbol :
kurtarma operasyonunda önce başbakan ve diğer partiler 6222 sayılı sporda şiddet yasasının ağırlığına ikna edildi ve yasa bir gecede akp+chp+mhp nin desteğiyle mecliste hafifletildi. böylece sadece şikeden yargılananlar tutuksuz yargılanacaktı. yasa köşke gönderildi ve cumhurbaşkanı abdullah gül beklenenin aksine yasayı meclise gönderdi. bazı hükümet üyeleri bunu vetoyu olumlu karşılamasına rağmen yasa tekrar aynen köşke gönderildi ve gül imzaladı, yasa resmiyet kazandı. ilk raund şikeciler adına bir zaferdi artık. ve ilk tahliyeler olmaya başladı.
ve şike de asıl ve en önemli dönem başlıyordu. uefa tff'ye baskı kuruyor, cezaları vermesini istiyor ama tff direniyor ve hala pazarlık yaparak süreci minumum zararla geçiştirmeye çalışıyordu. yapılacak birşeyin kalmadığı anda 58. maddeyi 1 seferlik değiştirerek puan silme cezasıyla konuyu kapatmayı gündeme getirdi tff. uefa hem kendi saygınlığı hem de futbolun geleceği için bunu kabul etmedi ama mehmet ali aydınlar yönetimi uefa'yı paun silmeye ikna ettik, bize yazılı belge verdiler ama tek şart bu değişikliğin kongre tarafından onaylanması yalanıyla orta oyununa başladı. 26 ocak 2012 günü tff genel kurulunu toplayarak bu değişikliği yapmak istedi. ortada ne alınmış bir izin ne bir yazılı garanti vardı ki tff o yazılı kağıdı hiç bir zaman gösteremedi kamuoyuna. o gün genel kurulda fenerbahçe yönetimi tarafında yerden yere vuruldu mehmet ali aydınlar. fenerbahçe haini ilan edildi. 58 değişmezse türk futbolu batar diyen nihat özdemir dansözlüğe devam ediyor, tek puan sildirmeyiz diyor, fenerbahçe dışarda başka içerde başka bir oyun oynuyordu. 58 değişmedi, sinirlenen aydınlar üstelemedi, beşiktaş başkanı demirören gerekirse uefa ile kavga edelim, mahkeme sonucunu bekleyelim gibi abuk fikirlerle yangın içindeki futbolun üstüne benzin döktü.
aydınlar'ın eli kolu bağlanmıştı ve artık herkes aydınlar istifa edecek diyordu. aydınlar yalanladı. ama sonradan infantino'nun istanbul'da söylediği gibi uefa tarafından görevden alınma korkusu ve fenerbahçe'yi düşüren başkan olmak istemesinden dolayı 2. başkanları lütfi arıboğan ve göksel gümüşdağ ile birlikte istifa etti. aslında istifa değil bir kaçıp gitmeydi bu. çaresizliğin ittiği son noktaydı istifa etmek aydınlar için. istifa sonrası kaos büyüdü. yeni bir tff yönetimi seçilecek yeni bir etik kurulu raporu yazılacaktı, kısacası herşey başa dönüyordu.
şubat sonu yapılan tff kongresinde, soruşturmada adı geçen beşiktaş'ın başkanı akla ve insan zekasına hakaret edercesine hükümet tarafından tff koltuğuna oturtuldu. yıldırım demirören hükümetin de verdiği güçle uefa'yı ikna edecek, direnecek gerekirse kavga edecek ve bu konuyu kapatacaktı. bursa ve galatasary dışında tam bir destekle demirören iktidarı başlamıştı artık. kurtarma tff'si olarak herşeyi aklaması ve bunu uefa'ya yedirmesi isteniyordu. ne de olsa söz konusu 'fenerbahçemiz' di. göreve gelen demirören medyada pek görünmeden ve hiç bir adım atmadan olayı soğumaya bıraktı. istanbul'da 22 mart 2012'de başlayan uefa kongresinde uefa hükümet ve federasyonca yakın markaja alınıp ikna edilecekti.
yeni bir can simidi daha buldular bu arada. kişilerle kurumların ayrılması. böylece kişiler men edilecek ama kulüpler hiç bir ceza almayacaktı, hükümetin yeni planı buydu. kongre öncesi gerçekleşen platini- erdoğan görüşmesinde erdoğan bunu platini'ye teklif etti ama uefa başkanı michel platini bunun imkansız olduğunu kibar bir şekilde başbakana iletti. başbakan ertesi gün uefa kongresinin açılışında yaptığı konuşmada bunu tekrarladı ama uefa'nın böyle bir hukuksuzluğu kabul etmeyeceği gün gibi ortadaydı. genel sekreter gianni infantino şike ile ilgili yeterli delilin var olduğunu, bir an önce karar verilmesi gerektiğini, spor hukukunun mahkeme sürecini bekleyemeceğini ve bağımsız olduğunu, kişilerin yaptığının kurumları bağladığını ve bir an önce uefa kurallarına uygun kararların alınmasını istedi. platini de bu konuda fazla yorum yapmadan infantino'yu onayladı. gianni infantino'nun kritik ve tff yönetimini paniğe sürükleyen bir açıklaması daha vardı. infantino gerekirse federasyon başkanlarını görevden alabileceklerini, bunu daha önce yaptıklarını ama tff ile ilgili henüz böyle birşey düşünmediklerini söyledi ve resmen aba altında sopa gösterdi. tff ve hükümet umduğunu bulamadı ve uefa bir türlü puan silmeye ikna edilemedi. istanbul'un orta yerinde çatır çatır racon kesiyordu uefa.
başka kurgular & sarı-lacivert hükümet :
demirören tff'si umduğunu bulamadı, hükümet istediği elde edemedi ve uefa ile bir türlü uzlaşma sağlanamadı. istenen elde edilemedikçe içerde fenerbahçe ve kontrolündeki medya ligde şampiyonluğa yürüyen galatasaray'ı bayatlamış numaralarla kendi çırpındığı batağa çekmeye çalıştı. aynı cemaat kurgusu gibi galatasaray fenerbahçe'yi jurnalleyen bir kulüp olarak fenerbahçe medyası tarafından alaşağı edilmek istendi. amaç aynı zamanda galatasaray'ı lig şampiyonluğundan edip olası bir fenerbahçe şampiyonluğu ile eli güçlendirip uefa'ya karşı gövde gösterisi yapmaktı. tff bu oyunu fenerbahçe ile göğüs göğüse oynadı galatasaray'a karşı. galatasaray bir anda karşısında fenerbahçe+tff ve hatta hükümetin olduğu dev bir koalisyon buldu. mücadele gittikçe zorlaşıyor kulüp sakinliğini korumaya çalışıyordu. ve demirören tff'sine ilk hediye, fenerbahçe için ülke futbolunu bir çırpıda yakmaktan çekinmeyen sarı-lacivert hükümetten geldi. başbakan erdoğan uefa'ya rest çekerek 'gerekirse 5 sene avrupa kupaları'na katılmayız, thatcher modelini uygularız' diyerek futbolu tarifi imkansız bir hızla uçurumun kenarına getirdi. hükümet gözünü karartmış, içerdeki şikeyi aklamak için gerekirse ülkenin topluca men edilmesini bizzat uygulayacağını açıklamıştı. demirören bu mutlak güce dayandı ve etik kurulu tekrar toplanarak kişileri kurumları ayırdı, birçok itiraf ve belge sümen altı edildi, olay zaman yayıldı ve ilk etik kurulu raporuna taban tabana zıt bir etik kurulu raporu hazırlandı. iki raporu da hazırlayanlar aynı kişilerdi ama emir büyük yerdendi ve rezil bir aklama operasyonu başladı. etik kurulu raporunu antalya'da inceleyen tff yönetimi soruşturmada adı geçmeyen galatasaray'ı fenerbahçe'den teşvik primi aldığı gibi komik ötesi bir iddiayla diğer kulüplerle birlikte pfdk'ya sevketti. galatasaray'ı da işin içine katıp hem uefa'ya karşı hepimiz kirliyiz, galatasaray da kirli deyip aynı zamanda galatasaray'a susması için alene gözdağı verildi. sonradan ali koç'un demirören'den galatasaray'ın da sevkedilmesi için özel istekte bulunduğu ve tarafsız federasyonun bunu gerçekleştirdiği ortaya çıktı. bu arada mevcut 58. madde kuşa dönüştürüldü ve teşebbüs küme düşmekten çıkarıldı, ağır ve hafif ihlal gibi uefa normlarıyla dalga geçen düzenlemelerle kabak gibi ortada olan şike yok sayıldı. aziz yıldırım 0 cezayla yırttı, şikenin şekip'i ve ilhan ekşioğlu ve ibrahim akın dışında herkes aklandı. yöneticileri suça karışmış takıma suç izafe edemedi pfdk. komik ötesi bir duruma düştü. 105. madde icat edilerek olası cezalara erteleme yolu açıldı. kısacası içerde hükümetin de full desteğiyle şike alenen örtbas edilmeye çalışıldı ve uefa tahrik edilerek türkiye'nin tamamen men edilmesi amaçlandı. iktidar oy hesabı yaparak ahlakın ve temiz sporun savunucusu iddialarından tamamen geri adım atmış oldu böylece.
yalanlar üstüne ilahi komedya :
uefa defalarca sözlü ve yazılı olarak uyarmasına rağmen aydınlar tff'si, demirören tff'si ve hükümet sürekli ikna ederiz moduyla bugünlere geldi. ama michel platini'nin uefa kongresinde söylediği gibi bir ülkede bir takım şike yaptığı için küme düşüyorsa bir başka ülkede de aynısı olmalıydı. hukuk ve adaletin gereği buydu. uefa kurallarının gereği buydu. aksi durum uefa'nın prestijin yerle bir olması, uefa'nın yaptırım gücünün yok olması anlamına geliyordu. 2011 yaz aylarında ortada savcılık iddianamesi, tutuklama, mahkeme, şike, teşvik tape vb. yokken sadece bir transfer usulsüzlüğünden dolayı 36 puanı silinmişti isviçre'nin sion takımının. sion isviçre yerel mahkemesi tarafından aklanmış olmasına rağmen fifa isviçre futbol federasyonu'na ultimatom verdi. ya gereğini yaparsınız ya da isviçre'nin federasyon lisansını askıya alırım ve isviçre futbolunu yok ederim şeklinde. o sırada 31 puanla lig lideri olan sion bir transfer usulsüzlüğünden dolayı -36 puan silme cezası aldı ve bu sezon küme düştü. uefa ve fifa'nın genel merkezinin isviçre'de olduğunu ve fifa başkanı sepp blatter'in isviçreli olduğunu da hatırlatalım. aynı şekilde yunanistan da olympiakos volou ve kavala takımları fifa ve uefa baskısıyla 3 lig birden düşürüldü. bütün bu sıcak örnekler ortadayken rezil türk spor medyası uefa'nın onca uyarısını göz ardı ederek uefa'nın türkiye'nin iç işlerine karışamayacağını yazarak uefa'yı yaptırım gücü olmayan, şikey eyvallah çeken, basit ve mücadelesi kolay bir dernek olarak gösterdi, uefa'ya karşı bir direnç noktası oluşturmaya çalışan tff ve hükümetin amigoluğunu yaptı aylarca.
ve pfdk kararları açıklanmadan önce aylardır namus davası denilen cas davasını ve platini'ye açılan kişisel davayı şak diye çekti fenerbahçe ve aziz yıldırım. tek bir nedeni vardı. davanın kaybedilmesi durumunda uefa fenerbahçe'nin kulüp lisansının iptal edileceğini net bir şekilde son kez söyledi fenerbahçe yönetimine ve fenerbahçe yönetimi yine kendi camiasını ve kamuoyunu kandırmak için davanın ülke menfaatleri için çekildiğini söyledi.
sorulmayan, sorulamayan sorular :
1- şike yapmadığına bu kadar emin bir kulüp neden kapı gibi o namus davasının arkasında durmadı da geri çekti, davayı kazanıp uefa'yı bütün dünyaya rezil etme şansları varken?
2- madem ülke menfaatleri düşünülüyordu da neden bu dava en başında açıldı, ağustos ayında ülke menfaatleri neden düşünülmedi?
3- namus davası denilen davanın çekilmesinin pfdk kararları öncesinde olması bir tesadüf müydü?
4- fenerbahçe bu davayı çekerek uefa ve tff tarafından men edilmeyi haklı mı bulmuş oluyordu?
hiç biri sorulamadı, sorulsa cevap verilemezdi. fenerbahçe tarafından üretilmiş yüzlerce yalandan biriydi bu da. utanma, ahlak, dürüstlük gibi kavramlara teğet bile geçmiyordu çünkü fenerbahçe. 100 yıllık kulübü uçurumlara sürükleyen aziz yıldırım'dan hesap sormak yerine stockholm sendromu yaşayan fenerbahçe camiası aziz yıldırım'a sarılıp fenerbahçe= aziz yıldırım denklemi yarattı. aziz yıldırım içerden gönderdiği mektupla taraftarı provoke etti, kalkan olarak kullandı, sömürdükçe sömürdü. son 15 yılda fenerbahçe'nin elde ettiği her türlü başarıda aziz yıldırım'ın mafyatik gücünün katkısının olduğunu bilen ve aziz yıldırım'sız, galatasaray'la baş edemeyeceğini anlayan fenerbahçe taraftarı artık azizbahçeli olmuştu iyiden iyiye. beyinleri kilitlenmiş gibi. ortada buna fren olacak bir divan kurulu da yoktu mesela. ve aziz yıldırım suçladığı cemaatin bir ton adamını yönetime alarak resmen aptal yerine koydu taraftarı ve tekrar başkan oldu. her gün yaşanan, ardı arkası kesilmeyen skandallarla türk futbolu artık ilahi bir komedya halini almaya başladı.
şah'ın gölgesinde güller savaşı :
ve artık karar anı. uefa ve fifa birçok uyarı mektubu gönderdi, sözlü olarak uyardı ama bu tff buna rağmen hükümeti de arkasına alarak içeride müthiş bir kurtarma operasyonu yaptı. iğrenç bir şekilde sürece galatasaray çekilmek istendi. ama galatasaray yönetimi de sürecin en başından beri gerekli lobiyi yaparak aksiyon aldı, resmi site kanalıyla yaptığı açıklamalarla elini güçlendirdi. ama şikeciler için kaçış noktası kalmadı. sadece mali sebeplerden 30 mayıs 2011 de beşiktaş,trabzon ve gaziantep'i avrupa kupalarından men eden uefa ve fifa'nın şikeye karşı neler yapabileceğini kestirmek çok da zor değil. hükümet ve tff tüm takımların ceza alması için müthiş bir kulis yaptı ama bu plan tutmaz, uefa yutmaz. uefa iddianame açıklandığında orijinalini gönderin çevirisini biz yaparız diyerek zaten içerde ne tür dolaplar döndüğünü bildiğini ilan etmiş oldu. soruşturmada adı geçen bir kulübün başkanının başkan olduğu bir tff'ye uefa'nın güvendiğini ve adam yerine koyduğunu düşünmek saflık olur ki 26 mayıs 2011'deki fifa kongresinde infantino'nun tff yetkililerine bana palavra anlatmayın, icraati görelim demesi bile fazlasıyla yeterli. uefa net bir şekilde fenerbahçe'nin 3. lige düşmesini istiyor. kural bunu emrediyor çünkü. bakasya+puan silmeye ikna ederse sadece tebrik ederim tff'yi. eğer bu tff direnirse yapılacak 2 şey var. infantino'nun dediği olur ve özerklik yönünden zaten hukuksuz olan bu tff görevden alınır. ya da fifa devreye girer ve tff'ye aldığınız kararı revize edin yoksa tff lisansını iptal ederiz der. ki demiştir de. ve bu olay gerekirse 3 sene 5 sene gitmeyelim denilerek çözülebilecek kadar basit değil artık. bu artık uluslararası bir sorun ve fenerbahçe artık avrupa'da mimlenmiş bir takım. her branşta. yani fifa gerekeni yapmadığınız sürece yoksunuz der ve türkiye'de baklavasına halı saha maçı bile yapılamaz. 10 sene sonra da türkiye fifa kapısına dayansa bile fifa yaptırımları görelim der. yani bu kısır bir döngü. hükümet ve tff geri adım atacak, atmak zorunda yoksa ülkede futbol sonsuza kadar biter ve akp'nin bunu göze alacağını hiç sanmıyorum. çünkü futbol pastası büyük oranda hükümet yanlıları tarafından paylaşılıyor. fenerbahçe avrupa'dan ciddi bir men cezası almadan ve küme düşmeden bu dosya kapanmayacak. yoksa fifa ve uefa'nın ciddiyeti kalmaz. şah geri adım atmazsa ülke futbolu öyle bir sarmal içine girecek ki sonu yok, çözümü yok. uefa da toplu bir men cezasının şikecilere ödül olacağını bildiğinden ve suçsuz takımlara ceza vermenin adalete aykırı olacağı gerçeğini gözeterek sadece adı geçen takımları kısa bir süre sonra men edecektir diye düşünüyorum.
vakit tamam, artık an meselesi, belki yarın belki yarından da yakın.
uefa & fifa :
uefa ve fifa futbolun marka değerinin korunmasından (u: burda yıldırım demirören ve türevlerinin sürekli söylediği gibi yalandan değil gerçek marka değeri) ve oyunun adil, tutkuyu ve ilgiyi artıracak bir şekilde devam etmesinden yanadır ve bunun kesin savunucusu iki kurumdur. bu iki kurum maddi, manevi dünyanın en prestijli kurumları arasındadır aynı zamanda. bedri baykam, lube ayar ve benzerlerinin saçmaladığı gibi isviçre'de basit bir dernek değillerdir zira milyarlarca dolarlık bir sektör bu kurumlara emanettir. uefa ve fifa bu sektörün sağlıklı ve güven ortamı içinde devam etmesinden sorumludur. yasaları açıktır. san marino için neyse ingiltere için de odur. çünkü alacakları her karar bir sonraki kararı etkileyecek bir emsal teşkil eder uluslararası hukukta. özellikle şike ve teşvik gibi konularda usulsüzlüğün ve kıyakçılığın bir kere yapıldığı anda sonunun gelmeyeceğini çok iyi bilmektedirler ve yaptıkları her açıklamayla, gerçekleştirdikleri her eylemle bunu ortaya koyma zorunlulukları vardır. kurallar konuşur. tff de bu iki kurumun üyesi olduğundan dolayı kuralları peşinen kabul etmiştir ve bu konuda yazılı garanti vermiştir. uefa & fifa futbol üzerindeki her türlü konuda amir durumdadır ve özerktir.
3 temmuz 2011 pazar günü :
gelelim türkiye'deki şike skandalına. futbolumuzda eşi benzeri olmayan bir depremdi 3 temmuz 2011. bir dolu adam özel yetkili cumhuriyet savcısı mehmet berk'in başlattığı bir soruşturma neticesinde gözaltına alındı, ifade verdi ve tutuklandı. 3 temmuz günü başlayan şike soruşturmasından sonra uefa ve fifa açık bir şekilde tff ve ilgili kurullarını aksiyona davet etti. mesele ciddiydi. 29 haziran 2011 günü yönetimi devrelan mehmet ali aydınlar başkanlığındaki tff doğal olarak şaşkındı. savcı mehmet berk ile görüşen aydınlar savcılık çıkışında 'durum vahim' dedi. şenes erzik'in de desteğiyle soruşturmanın federasyonca değil de emniyet ve savcılık tarafından başlatılmış olduğu teziyle zaman istedi tff. aydınlar, türk futbolunun dinamiklerini, 3 büyük kulübün futbol piyasasındaki önemini anlattı, ellerinde delil niteliğinde hukuki belgeler olmadığından ve savunmalar alınmadığından işlem yapmalarının büyük bir kaos yaratacağını belirtti ve bu zamanı bir miktar kazandı. uefa memnun olmasa da bunu kabul etti. fenerbahçe'sini kurtarmak istiyordu aydınlar. fenerbahçe başkanlığı gibi hedefleri olduğundan fenerbahçe'yi düşürüp kendi camiasında hain durumuna düşmek istemiyordu. süreci savsaklamaya başladı. bütün tarafsızlığını bir kenara bırakarak kurtarma operasyonun liderliğine soyundu. galatasaray ise gerek basın yoluyla, gerekse resmi site aracılığıyla uefa ve fifa kurallarını hatırlatarak gereğinin yapılmasını istedi aksi durumda ülke futbolunun başına gelecekleri anlattı. ama operasyon başlamıştı bir kere. fenerbahçe önemli oyuncularını bir bir elinden çıkarırken bu sefer lig tv'de yangın çıktı. galatasaray'ın sezonu rakipsiz bir şekilde götüreceğini gören lig tv tff üzerinde baskısını arttırdı ve o ucube playoff sistemi devreye sokuldu. lig tv paranın, aydınlar şampiyonlukta galatasaray'ın yalnız kalmamasını istiyordu. paradan başka birşeyi düşünmeyen akbabaların olduğu kulüpler birliği de tff ne derse emre amadeydi. kulüpler birliği başkanlığına yıldırım demirören gibi niteliği ve yönetebilirliği deniz seviyesinin bile altında olan biri seçildi. beşiktaş ve fenerbahçe arasında oynanması gereken tff süper kupa ertelendi *, süper lig yaklaşık 1 ay ertelendi. 15 ağustos 2011 günü ellerine ulaşan tapeler üzerinden yapılmış incelemeler sonucu oluşturulmuş etik kurulu raporunu açıkladı tff. etik kurulunun o günkü raporunda fenerbahçe'nin 5 maçında şike, 3 maçında şike teşebbüsü, 3 maçta teşvik primi, 3 maçta da teşvik primi teşebbüsü tespit edildi resmi olarak. yani toplamda 14 maçla suçlanıyordu fenerbahçe. bu raporu acilen istedi uefa tff'den. uefa gerekli incelemeleri yaptı ve 22 ağustos 2011 günü iskenderiye'den gelen hakiki tosun paşa gibi uefa disiplin baş müfettişi pierre cornu indi istanbul'a. direkt olarak savcı mehmet berk'le görüşüp gizliliğin kaldırılmasını ve tff'ye savunma alıp işlem yapabilmesi için imkan verilmesini istedi ama savcı kabul etmedi. ve pierre cornu gerekli görüşmeleri yapıp geri döndü. eline geçen etik kurulu raporu sonrası uefa tff'ye fenerbahçe'ye söyleyin kendi isteğiyle bu sene şampiyonlar ligine katılmasın, onlar direnirse siz göndermeyin, yok eğer siz de gönderirseniz tff hakkında disiplin soruşturması başlatırız ve 8 sene tüm kupalardan men ederiz dedi. örnek olarak makedonya'yı gösterdi. bunu kabul etmedi fenerbahçe ve aydınlar yönetimi uefa baskısıyla 24 ağustos 2011 günü herkesin bildiği gibi fenerbahçe'yi şampiyonlar liginden men etti. men edilen fenerbahçe yerine uefa trabzonspor'u aldı. diplomasi ve diyalogdan uzak fenerbahçe yönetimi taraftarın gazını alıp hedef şaşırtmak için 45 milyon euro'luk cas davası açtı uefa ve tff aleyhine. ayrıca aziz yıldırım da uefa başkanı michel platini'ye dava açmış, uefa-fenerbahçe ipleri tamamen kopmuş, fenerbahçe yönetimi son sürat kulübü uçuruma sürüklüyordu.
fenerbahçe'nin tezi şuydu || biz şike yapmadık, ortada herhangi bir delil yok, savunmamız alınmadı ve haksız yere men edildik. ama temelsizdi bu. çünkü spor hukuku kuvvetli suç şüphesi ve kanaatler üzerinden yürür. yani adli hukukta şüphe sanık lehine işlerken spor hukukunda yani disiplin yargılamasında şüphe sanık aleyhine işler. ve uefa'nın elinde kapı gibi bir etik kurulu raporu vardı ve şüphe resmi makamlarca kabak gibi ortadaydı. ayrıca; her ne kadar uefa tehditiyle olsa da fenerbahçe'ye avrupa yasağını tff koymuştu kağıt üzerinde. ve tff kararları için son başvuru yeri tahkim kuruluydu. yani dava cas kapsamında değildi ve kaybedilmiş, ölü bir dava olarak başladı. amaç taraftarı oyalamaktı. aylarca bunu yaptı fenerbahçe yönetimi. kazanamayacaklarını bildikleri bir dava üzerinden şov yapıp boş tehditlerle blöf yaptı, olmadı, tutmadı. bu konuya tekrar dönücez. ve lig başladı, sürecin temposu giderek düşmeye başladı.
açiklanan iddianame & siyasal krizin ortasındaki oyun :
ve aylar sonra 3 aralık 2011 günü savcılık iddianameyi mahkemeye sundu. 9 aralık 2011 günü istanbul 16. ağır ceza mahkemesi heyeti iddianameyi kabul etti ve dosya üzerinde gizlilik kalktı, deliller aleniyet kazandı ve dava resmen başladı. aziz yıldırım ve olgun peker 2 ayrı suç örgütünün lideri olmakla suçlanıyordu. artık tff için yapılacak birşey, gidilecek deniz kalmamıştı. 58. madde gereği şike ve teşvik teşebbüsü bile küme düşürme nedeniydi ve tff artık 58. maddeyi işletmek zorundaydı. çünkü artık savunma almanın da önünde hiçbir engel yoktu. iddianameyi bekleyen uefa'ya karşı da bir bahane kalmamıştı. ve kural açıktı : bir maçta şike ve teşvik eylemine girdiği saptanan kulüp bir alt lige düşürülür. ihlalin yani eylemin ağırlığına göre alt lige düşmeler devam eder. yani 58. madde gereği 14 maçla suçlanan fenerbahçe'nin 3 lig birden düşmesi ve düştüğü ligde eksi puan cezasıyla başlaması, şampiyonluk kupası ve kazanılan primlerin elinden alınması ve kişilerin spordan men edilmesi gerekiyordu. bu 3. lig meselesini kimse konuşmadı türkiye'de. televizyonlarda konusu açılmadı, gazeteler yazmadı hiç. böyle bir kural yokmuş gibi davranıldı. 1 maçın cezasıyla 14 maçın cezası aynı diye yutturuldu milyonlarca insana. aydınlar köşeye sıkışmış, nefes almak zorlaşmıştı. trabzon'un ve özellikle galatasaray'ın baskısı artarak devam ediyor, fenerbahçe her zamanki gibi galatasaray üzerinden tartışma yaratarak, galatasaray'ı bataklığa sürükleyerek gündemi değiştirerek kendine bir kulvar arıyordu. uefa ve fifa kurallarını hatırlatarak ülkenin toplu bir men cezası yiyeceğinden korkan galatasaray yönetimi hem fenerbahçe hem tff hem de medyadaki amigo kalemşörler tarafından jurnalci ilan edildi uefa'nın her ülkede bir medya takip merkezi olduğunu bilmelerine rağmen. iğrenç oyun devam ediyordu ve galatasaray'ın temiz kalması hem tff hem medya hem de fenerbahçe tarafından öfkeyle karşılanıyordu. tff'deki galatasaraylı ilhan helvacı ve lütfi arıboğan fenerbahçe'yi jurnalleyen kişiler olarak aslanların önüne atılıyordu.
ve sonra akp hükümetinin o kurtarma operasyonu başladı. rıdvan dilmen'ler, aykut kocaman'lar başbakan'ı dolmabahçe'deki ofisinde ziyaret ederek sürece müdahele etmesi için yalvarmaya başladı. fenerbahçe yönetimi başkan aziz yıldırım önderliğinde siyasal bir krizi kullanmaya karar verdi. suçlu bulunmuştu : fethullah gülen cemaati. biraz geriye dönelim..
28 temmuz 2011 günü türk silahlı kuvvetlerinin komuta kademesinin istifasıyla gülen cemaati ve akp arasında bir ayrışma başlamış ve bu süreç mit kriziyle devam etmişti. ve fenerbahçe'nin de şansı tam da burada döndü. 3 temmuz şike operasyonu başladığında akp+ cemaat mutlak bir mutabakat içindeydi ve süreç aleyhine tek bir kelime duymadık. dava herkesin de tahmin ettiği gibi başbakan erdoğan'ın onayından geçmiş bir şekilde başladı. aksinin türkiye'nin bugünkü şartlarında imkansız olduğunu herkes bilir. evet dava kısmen siyasi bir davaydı bu açıdan. fenerbahçe cephesi cemaatin kulübü ele geçirmek istediği fikrini o kadar yoğun işledi ki en sonunda kendi uydurdukları yalana kendileri de inanmaya başladı. aziz yıldırım akp(fenerbahçeli erdoğan)- cemaat arasındaki ayrışmayı kulüp lehine kullanacağı altın bir fırsata çevirmek için metris'ten kulübün cemaatçe ele geçirilmek istendiğini, fenerbahçe'nin atatürk cumhuriyeti'nin son kalesi olduğunu buna karşın başbakan erdoğan'la arasına kimsenin giremeyeceğini, başbakanın bu ülke için büyük bir şans olduğunu söyledi sürekli. aziz yıldırım akp- cemaat kavgasında açık bir şekilde erdoğan'ı tahrik ediyor, destek veriyor ve destek istiyordu. böylece hem kendini aklamak istiyor, dikkat dağıtıyor hem de eski kurulu düzene tekrar dönmek istiyordu.
fenerli başbakan erdoğan artık düğmeye basmıştı. fenerbahçe dahil hiç bir takım küme düşürülmeyecek, bu dosya içerde bir şekilde örtbas edilecek ve uefa bir şekilde ikna edilecekti.
çarmıha gerilen futbol :
kurtarma operasyonunda önce başbakan ve diğer partiler 6222 sayılı sporda şiddet yasasının ağırlığına ikna edildi ve yasa bir gecede akp+chp+mhp nin desteğiyle mecliste hafifletildi. böylece sadece şikeden yargılananlar tutuksuz yargılanacaktı. yasa köşke gönderildi ve cumhurbaşkanı abdullah gül beklenenin aksine yasayı meclise gönderdi. bazı hükümet üyeleri bunu vetoyu olumlu karşılamasına rağmen yasa tekrar aynen köşke gönderildi ve gül imzaladı, yasa resmiyet kazandı. ilk raund şikeciler adına bir zaferdi artık. ve ilk tahliyeler olmaya başladı.
ve şike de asıl ve en önemli dönem başlıyordu. uefa tff'ye baskı kuruyor, cezaları vermesini istiyor ama tff direniyor ve hala pazarlık yaparak süreci minumum zararla geçiştirmeye çalışıyordu. yapılacak birşeyin kalmadığı anda 58. maddeyi 1 seferlik değiştirerek puan silme cezasıyla konuyu kapatmayı gündeme getirdi tff. uefa hem kendi saygınlığı hem de futbolun geleceği için bunu kabul etmedi ama mehmet ali aydınlar yönetimi uefa'yı paun silmeye ikna ettik, bize yazılı belge verdiler ama tek şart bu değişikliğin kongre tarafından onaylanması yalanıyla orta oyununa başladı. 26 ocak 2012 günü tff genel kurulunu toplayarak bu değişikliği yapmak istedi. ortada ne alınmış bir izin ne bir yazılı garanti vardı ki tff o yazılı kağıdı hiç bir zaman gösteremedi kamuoyuna. o gün genel kurulda fenerbahçe yönetimi tarafında yerden yere vuruldu mehmet ali aydınlar. fenerbahçe haini ilan edildi. 58 değişmezse türk futbolu batar diyen nihat özdemir dansözlüğe devam ediyor, tek puan sildirmeyiz diyor, fenerbahçe dışarda başka içerde başka bir oyun oynuyordu. 58 değişmedi, sinirlenen aydınlar üstelemedi, beşiktaş başkanı demirören gerekirse uefa ile kavga edelim, mahkeme sonucunu bekleyelim gibi abuk fikirlerle yangın içindeki futbolun üstüne benzin döktü.
aydınlar'ın eli kolu bağlanmıştı ve artık herkes aydınlar istifa edecek diyordu. aydınlar yalanladı. ama sonradan infantino'nun istanbul'da söylediği gibi uefa tarafından görevden alınma korkusu ve fenerbahçe'yi düşüren başkan olmak istemesinden dolayı 2. başkanları lütfi arıboğan ve göksel gümüşdağ ile birlikte istifa etti. aslında istifa değil bir kaçıp gitmeydi bu. çaresizliğin ittiği son noktaydı istifa etmek aydınlar için. istifa sonrası kaos büyüdü. yeni bir tff yönetimi seçilecek yeni bir etik kurulu raporu yazılacaktı, kısacası herşey başa dönüyordu.
şubat sonu yapılan tff kongresinde, soruşturmada adı geçen beşiktaş'ın başkanı akla ve insan zekasına hakaret edercesine hükümet tarafından tff koltuğuna oturtuldu. yıldırım demirören hükümetin de verdiği güçle uefa'yı ikna edecek, direnecek gerekirse kavga edecek ve bu konuyu kapatacaktı. bursa ve galatasary dışında tam bir destekle demirören iktidarı başlamıştı artık. kurtarma tff'si olarak herşeyi aklaması ve bunu uefa'ya yedirmesi isteniyordu. ne de olsa söz konusu 'fenerbahçemiz' di. göreve gelen demirören medyada pek görünmeden ve hiç bir adım atmadan olayı soğumaya bıraktı. istanbul'da 22 mart 2012'de başlayan uefa kongresinde uefa hükümet ve federasyonca yakın markaja alınıp ikna edilecekti.
yeni bir can simidi daha buldular bu arada. kişilerle kurumların ayrılması. böylece kişiler men edilecek ama kulüpler hiç bir ceza almayacaktı, hükümetin yeni planı buydu. kongre öncesi gerçekleşen platini- erdoğan görüşmesinde erdoğan bunu platini'ye teklif etti ama uefa başkanı michel platini bunun imkansız olduğunu kibar bir şekilde başbakana iletti. başbakan ertesi gün uefa kongresinin açılışında yaptığı konuşmada bunu tekrarladı ama uefa'nın böyle bir hukuksuzluğu kabul etmeyeceği gün gibi ortadaydı. genel sekreter gianni infantino şike ile ilgili yeterli delilin var olduğunu, bir an önce karar verilmesi gerektiğini, spor hukukunun mahkeme sürecini bekleyemeceğini ve bağımsız olduğunu, kişilerin yaptığının kurumları bağladığını ve bir an önce uefa kurallarına uygun kararların alınmasını istedi. platini de bu konuda fazla yorum yapmadan infantino'yu onayladı. gianni infantino'nun kritik ve tff yönetimini paniğe sürükleyen bir açıklaması daha vardı. infantino gerekirse federasyon başkanlarını görevden alabileceklerini, bunu daha önce yaptıklarını ama tff ile ilgili henüz böyle birşey düşünmediklerini söyledi ve resmen aba altında sopa gösterdi. tff ve hükümet umduğunu bulamadı ve uefa bir türlü puan silmeye ikna edilemedi. istanbul'un orta yerinde çatır çatır racon kesiyordu uefa.
başka kurgular & sarı-lacivert hükümet :
demirören tff'si umduğunu bulamadı, hükümet istediği elde edemedi ve uefa ile bir türlü uzlaşma sağlanamadı. istenen elde edilemedikçe içerde fenerbahçe ve kontrolündeki medya ligde şampiyonluğa yürüyen galatasaray'ı bayatlamış numaralarla kendi çırpındığı batağa çekmeye çalıştı. aynı cemaat kurgusu gibi galatasaray fenerbahçe'yi jurnalleyen bir kulüp olarak fenerbahçe medyası tarafından alaşağı edilmek istendi. amaç aynı zamanda galatasaray'ı lig şampiyonluğundan edip olası bir fenerbahçe şampiyonluğu ile eli güçlendirip uefa'ya karşı gövde gösterisi yapmaktı. tff bu oyunu fenerbahçe ile göğüs göğüse oynadı galatasaray'a karşı. galatasaray bir anda karşısında fenerbahçe+tff ve hatta hükümetin olduğu dev bir koalisyon buldu. mücadele gittikçe zorlaşıyor kulüp sakinliğini korumaya çalışıyordu. ve demirören tff'sine ilk hediye, fenerbahçe için ülke futbolunu bir çırpıda yakmaktan çekinmeyen sarı-lacivert hükümetten geldi. başbakan erdoğan uefa'ya rest çekerek 'gerekirse 5 sene avrupa kupaları'na katılmayız, thatcher modelini uygularız' diyerek futbolu tarifi imkansız bir hızla uçurumun kenarına getirdi. hükümet gözünü karartmış, içerdeki şikeyi aklamak için gerekirse ülkenin topluca men edilmesini bizzat uygulayacağını açıklamıştı. demirören bu mutlak güce dayandı ve etik kurulu tekrar toplanarak kişileri kurumları ayırdı, birçok itiraf ve belge sümen altı edildi, olay zaman yayıldı ve ilk etik kurulu raporuna taban tabana zıt bir etik kurulu raporu hazırlandı. iki raporu da hazırlayanlar aynı kişilerdi ama emir büyük yerdendi ve rezil bir aklama operasyonu başladı. etik kurulu raporunu antalya'da inceleyen tff yönetimi soruşturmada adı geçmeyen galatasaray'ı fenerbahçe'den teşvik primi aldığı gibi komik ötesi bir iddiayla diğer kulüplerle birlikte pfdk'ya sevketti. galatasaray'ı da işin içine katıp hem uefa'ya karşı hepimiz kirliyiz, galatasaray da kirli deyip aynı zamanda galatasaray'a susması için alene gözdağı verildi. sonradan ali koç'un demirören'den galatasaray'ın da sevkedilmesi için özel istekte bulunduğu ve tarafsız federasyonun bunu gerçekleştirdiği ortaya çıktı. bu arada mevcut 58. madde kuşa dönüştürüldü ve teşebbüs küme düşmekten çıkarıldı, ağır ve hafif ihlal gibi uefa normlarıyla dalga geçen düzenlemelerle kabak gibi ortada olan şike yok sayıldı. aziz yıldırım 0 cezayla yırttı, şikenin şekip'i ve ilhan ekşioğlu ve ibrahim akın dışında herkes aklandı. yöneticileri suça karışmış takıma suç izafe edemedi pfdk. komik ötesi bir duruma düştü. 105. madde icat edilerek olası cezalara erteleme yolu açıldı. kısacası içerde hükümetin de full desteğiyle şike alenen örtbas edilmeye çalışıldı ve uefa tahrik edilerek türkiye'nin tamamen men edilmesi amaçlandı. iktidar oy hesabı yaparak ahlakın ve temiz sporun savunucusu iddialarından tamamen geri adım atmış oldu böylece.
yalanlar üstüne ilahi komedya :
uefa defalarca sözlü ve yazılı olarak uyarmasına rağmen aydınlar tff'si, demirören tff'si ve hükümet sürekli ikna ederiz moduyla bugünlere geldi. ama michel platini'nin uefa kongresinde söylediği gibi bir ülkede bir takım şike yaptığı için küme düşüyorsa bir başka ülkede de aynısı olmalıydı. hukuk ve adaletin gereği buydu. uefa kurallarının gereği buydu. aksi durum uefa'nın prestijin yerle bir olması, uefa'nın yaptırım gücünün yok olması anlamına geliyordu. 2011 yaz aylarında ortada savcılık iddianamesi, tutuklama, mahkeme, şike, teşvik tape vb. yokken sadece bir transfer usulsüzlüğünden dolayı 36 puanı silinmişti isviçre'nin sion takımının. sion isviçre yerel mahkemesi tarafından aklanmış olmasına rağmen fifa isviçre futbol federasyonu'na ultimatom verdi. ya gereğini yaparsınız ya da isviçre'nin federasyon lisansını askıya alırım ve isviçre futbolunu yok ederim şeklinde. o sırada 31 puanla lig lideri olan sion bir transfer usulsüzlüğünden dolayı -36 puan silme cezası aldı ve bu sezon küme düştü. uefa ve fifa'nın genel merkezinin isviçre'de olduğunu ve fifa başkanı sepp blatter'in isviçreli olduğunu da hatırlatalım. aynı şekilde yunanistan da olympiakos volou ve kavala takımları fifa ve uefa baskısıyla 3 lig birden düşürüldü. bütün bu sıcak örnekler ortadayken rezil türk spor medyası uefa'nın onca uyarısını göz ardı ederek uefa'nın türkiye'nin iç işlerine karışamayacağını yazarak uefa'yı yaptırım gücü olmayan, şikey eyvallah çeken, basit ve mücadelesi kolay bir dernek olarak gösterdi, uefa'ya karşı bir direnç noktası oluşturmaya çalışan tff ve hükümetin amigoluğunu yaptı aylarca.
ve pfdk kararları açıklanmadan önce aylardır namus davası denilen cas davasını ve platini'ye açılan kişisel davayı şak diye çekti fenerbahçe ve aziz yıldırım. tek bir nedeni vardı. davanın kaybedilmesi durumunda uefa fenerbahçe'nin kulüp lisansının iptal edileceğini net bir şekilde son kez söyledi fenerbahçe yönetimine ve fenerbahçe yönetimi yine kendi camiasını ve kamuoyunu kandırmak için davanın ülke menfaatleri için çekildiğini söyledi.
sorulmayan, sorulamayan sorular :
1- şike yapmadığına bu kadar emin bir kulüp neden kapı gibi o namus davasının arkasında durmadı da geri çekti, davayı kazanıp uefa'yı bütün dünyaya rezil etme şansları varken?
2- madem ülke menfaatleri düşünülüyordu da neden bu dava en başında açıldı, ağustos ayında ülke menfaatleri neden düşünülmedi?
3- namus davası denilen davanın çekilmesinin pfdk kararları öncesinde olması bir tesadüf müydü?
4- fenerbahçe bu davayı çekerek uefa ve tff tarafından men edilmeyi haklı mı bulmuş oluyordu?
hiç biri sorulamadı, sorulsa cevap verilemezdi. fenerbahçe tarafından üretilmiş yüzlerce yalandan biriydi bu da. utanma, ahlak, dürüstlük gibi kavramlara teğet bile geçmiyordu çünkü fenerbahçe. 100 yıllık kulübü uçurumlara sürükleyen aziz yıldırım'dan hesap sormak yerine stockholm sendromu yaşayan fenerbahçe camiası aziz yıldırım'a sarılıp fenerbahçe= aziz yıldırım denklemi yarattı. aziz yıldırım içerden gönderdiği mektupla taraftarı provoke etti, kalkan olarak kullandı, sömürdükçe sömürdü. son 15 yılda fenerbahçe'nin elde ettiği her türlü başarıda aziz yıldırım'ın mafyatik gücünün katkısının olduğunu bilen ve aziz yıldırım'sız, galatasaray'la baş edemeyeceğini anlayan fenerbahçe taraftarı artık azizbahçeli olmuştu iyiden iyiye. beyinleri kilitlenmiş gibi. ortada buna fren olacak bir divan kurulu da yoktu mesela. ve aziz yıldırım suçladığı cemaatin bir ton adamını yönetime alarak resmen aptal yerine koydu taraftarı ve tekrar başkan oldu. her gün yaşanan, ardı arkası kesilmeyen skandallarla türk futbolu artık ilahi bir komedya halini almaya başladı.
şah'ın gölgesinde güller savaşı :
ve artık karar anı. uefa ve fifa birçok uyarı mektubu gönderdi, sözlü olarak uyardı ama bu tff buna rağmen hükümeti de arkasına alarak içeride müthiş bir kurtarma operasyonu yaptı. iğrenç bir şekilde sürece galatasaray çekilmek istendi. ama galatasaray yönetimi de sürecin en başından beri gerekli lobiyi yaparak aksiyon aldı, resmi site kanalıyla yaptığı açıklamalarla elini güçlendirdi. ama şikeciler için kaçış noktası kalmadı. sadece mali sebeplerden 30 mayıs 2011 de beşiktaş,trabzon ve gaziantep'i avrupa kupalarından men eden uefa ve fifa'nın şikeye karşı neler yapabileceğini kestirmek çok da zor değil. hükümet ve tff tüm takımların ceza alması için müthiş bir kulis yaptı ama bu plan tutmaz, uefa yutmaz. uefa iddianame açıklandığında orijinalini gönderin çevirisini biz yaparız diyerek zaten içerde ne tür dolaplar döndüğünü bildiğini ilan etmiş oldu. soruşturmada adı geçen bir kulübün başkanının başkan olduğu bir tff'ye uefa'nın güvendiğini ve adam yerine koyduğunu düşünmek saflık olur ki 26 mayıs 2011'deki fifa kongresinde infantino'nun tff yetkililerine bana palavra anlatmayın, icraati görelim demesi bile fazlasıyla yeterli. uefa net bir şekilde fenerbahçe'nin 3. lige düşmesini istiyor. kural bunu emrediyor çünkü. bakasya+puan silmeye ikna ederse sadece tebrik ederim tff'yi. eğer bu tff direnirse yapılacak 2 şey var. infantino'nun dediği olur ve özerklik yönünden zaten hukuksuz olan bu tff görevden alınır. ya da fifa devreye girer ve tff'ye aldığınız kararı revize edin yoksa tff lisansını iptal ederiz der. ki demiştir de. ve bu olay gerekirse 3 sene 5 sene gitmeyelim denilerek çözülebilecek kadar basit değil artık. bu artık uluslararası bir sorun ve fenerbahçe artık avrupa'da mimlenmiş bir takım. her branşta. yani fifa gerekeni yapmadığınız sürece yoksunuz der ve türkiye'de baklavasına halı saha maçı bile yapılamaz. 10 sene sonra da türkiye fifa kapısına dayansa bile fifa yaptırımları görelim der. yani bu kısır bir döngü. hükümet ve tff geri adım atacak, atmak zorunda yoksa ülkede futbol sonsuza kadar biter ve akp'nin bunu göze alacağını hiç sanmıyorum. çünkü futbol pastası büyük oranda hükümet yanlıları tarafından paylaşılıyor. fenerbahçe avrupa'dan ciddi bir men cezası almadan ve küme düşmeden bu dosya kapanmayacak. yoksa fifa ve uefa'nın ciddiyeti kalmaz. şah geri adım atmazsa ülke futbolu öyle bir sarmal içine girecek ki sonu yok, çözümü yok. uefa da toplu bir men cezasının şikecilere ödül olacağını bildiğinden ve suçsuz takımlara ceza vermenin adalete aykırı olacağı gerçeğini gözeterek sadece adı geçen takımları kısa bir süre sonra men edecektir diye düşünüyorum.
vakit tamam, artık an meselesi, belki yarın belki yarından da yakın.