10
günden güne gelişmektedir. ama benim korkum içerisine büyük paraların girmesi. şu sıralar 3,5-4 milyon euro maaş ile oyuncu getirilmesini isteyen doyumsuz taraftarın tavırlarından bu yüzden korkuyorum.
basketbol aile sporudur. kuzenlerini, 3-5 arkadaşını alıp parklarda tek pota maç yaparsın, evinin bahçesinde kendine pota yapar futbol topuyla bile basketbol oynarsın. çocukların elinde şuan böyle imkanlar var. küçüklüğümde bu imkanlar futbol için de vardı. iki taş alıp kaldırımları taç çizgisi olarak belirleyip mahalle maçları yapabiliyorduk. gazozuna, kolasına maçlar yapıp kazandığımızda şampiyonlar ligi kupasını alan takımlardan daha büyük sevinçler yaşadığımız bile olmuştu. (u: hele bi de o galibiyet plastik topla yapılan penaltı atışlarıyla ve "abanmak yok oğlum" haykırışları altında gerçekleşmişse başka bir keyfe bürünüyor insan.)* henüz yaşlanmış sayılmam, çocukluğumdan bahsettiğime bakmayın ama 20 yaşındaki birisi olarak bile şuan sokakta maç yapamayan, okul bahçelerinden top oynarlarken kovulan çocukları gördükçe onların büyüdüğünde bazı şeyleri hep eksik yaşayacaklarını düşünüyorum.
o yaşlardayken bakkaldan annemizden babamızdan ağlaya zırlaya koparttığımız paralarla aldığımız plastik topları patlamasın diye 5 katlı seçmeye özen gösterirdik. hele hele mahallede babası gerçek bi top almış çocuk o mahallenin kralıydı ki o topla da her zaman oynayamazdık. ben şuan aynı şeyleri basketbol için görüyorum sokaklarda. mahallede 10-11 yaşlarındaki çocukların ellerinde marketten 5 liraya aldıkları kötü ama pek de bi eksiği olmayan basketbol toplarını sektire sektire parka gittiklerini görüyorum.
evet dejavu'nun kralını yaşıyorum sokağa çıktığımda ama bu sefer sokaklar benim hayalimdekinden daha dar, boş sandığım araziler 7-8 katlı binalarla doldurulmuş ve o plastik toplar eksik. artık o parklarda futbol oynayan çocukların yerini basketbol oynayanlar almış. 2-3 sene önce çift pota maç yapabildiğimiz sahada şuan tek potaya ortak olan 3 takım var.
çok değil bu ilgi arttıktan 4-5 sene sonra* o küçük çocukların bile topu potaya yetiştirmek için çırpındıkları parklardaki sahaların etrafı teller ile çevrilip başlarına da bir bekçi ile paralı hale getirildikleri zaman benim için basketbol da bitecek. çünkü gözümü futbol için şuan yaşadığım o hırs bürüyecek. ben galatasaray'lı bir basketbolcunun atamadığı bir şut için ona küfür edicem, rakibe sövücem, ailemi alıp "hadi basketbol maçına gidelim, eğlence olur" diyemiyicem çünkü o maçta başımıza neler geleceğini tahmin bile edemez bir halde olucam.
o yüzden lütfen şu sporu izlerken hırslarınızı bi kenara bırakın. o tel örgülerin arkasında edeceğiniz küfürleri edin, hırsınızı çıkartın öyle gelin salonlara. öyle gelin ki ben de kız arkadaşımı alıp "hadi bugün basketbol maçına gidelim" diyebileyim.
basketbol aile sporudur. kuzenlerini, 3-5 arkadaşını alıp parklarda tek pota maç yaparsın, evinin bahçesinde kendine pota yapar futbol topuyla bile basketbol oynarsın. çocukların elinde şuan böyle imkanlar var. küçüklüğümde bu imkanlar futbol için de vardı. iki taş alıp kaldırımları taç çizgisi olarak belirleyip mahalle maçları yapabiliyorduk. gazozuna, kolasına maçlar yapıp kazandığımızda şampiyonlar ligi kupasını alan takımlardan daha büyük sevinçler yaşadığımız bile olmuştu. (u: hele bi de o galibiyet plastik topla yapılan penaltı atışlarıyla ve "abanmak yok oğlum" haykırışları altında gerçekleşmişse başka bir keyfe bürünüyor insan.)* henüz yaşlanmış sayılmam, çocukluğumdan bahsettiğime bakmayın ama 20 yaşındaki birisi olarak bile şuan sokakta maç yapamayan, okul bahçelerinden top oynarlarken kovulan çocukları gördükçe onların büyüdüğünde bazı şeyleri hep eksik yaşayacaklarını düşünüyorum.
o yaşlardayken bakkaldan annemizden babamızdan ağlaya zırlaya koparttığımız paralarla aldığımız plastik topları patlamasın diye 5 katlı seçmeye özen gösterirdik. hele hele mahallede babası gerçek bi top almış çocuk o mahallenin kralıydı ki o topla da her zaman oynayamazdık. ben şuan aynı şeyleri basketbol için görüyorum sokaklarda. mahallede 10-11 yaşlarındaki çocukların ellerinde marketten 5 liraya aldıkları kötü ama pek de bi eksiği olmayan basketbol toplarını sektire sektire parka gittiklerini görüyorum.
evet dejavu'nun kralını yaşıyorum sokağa çıktığımda ama bu sefer sokaklar benim hayalimdekinden daha dar, boş sandığım araziler 7-8 katlı binalarla doldurulmuş ve o plastik toplar eksik. artık o parklarda futbol oynayan çocukların yerini basketbol oynayanlar almış. 2-3 sene önce çift pota maç yapabildiğimiz sahada şuan tek potaya ortak olan 3 takım var.
çok değil bu ilgi arttıktan 4-5 sene sonra* o küçük çocukların bile topu potaya yetiştirmek için çırpındıkları parklardaki sahaların etrafı teller ile çevrilip başlarına da bir bekçi ile paralı hale getirildikleri zaman benim için basketbol da bitecek. çünkü gözümü futbol için şuan yaşadığım o hırs bürüyecek. ben galatasaray'lı bir basketbolcunun atamadığı bir şut için ona küfür edicem, rakibe sövücem, ailemi alıp "hadi basketbol maçına gidelim, eğlence olur" diyemiyicem çünkü o maçta başımıza neler geleceğini tahmin bile edemez bir halde olucam.
o yüzden lütfen şu sporu izlerken hırslarınızı bi kenara bırakın. o tel örgülerin arkasında edeceğiniz küfürleri edin, hırsınızı çıkartın öyle gelin salonlara. öyle gelin ki ben de kız arkadaşımı alıp "hadi bugün basketbol maçına gidelim" diyebileyim.