3673
eski ve (bence gerçek) ali sami yen kadar heyecanlandırmayandır.
dün 25 mart 2012 galatasaray trabzonspor maçı'ndan önce mecidiyeköy'de arkadaşlarla buluşacaktık. ben erken gittim. biraz tur attım eski stadın ve otoparkın oralarda. epey duygusallaştım denebilir. abimi küfürlü tezahürat ettiği için ayıplayacak kadar küçüktüm ilk gittiğimde oralara. önceden maç günü stadın çevresinde gezilir içilir tanıdık tanımadık kim olursa olsun tezahüratlar yapılır, inceden emniyetle tatlı sert atışılır, psikolojik üstünlük kurma muhabbetleri dönerdi, inanılmaz havaya girilirdi kısacası. içeri girince de boş bulduğun bir yerde durmak yeterliydi. içeride gezerdin. tanıdık yüzler arardın. eskileri konuşurdun. çok kez karşılaştığın ama tanışıklığın olmadığı biriyle tanışıp muhabbet ederdin. zaten orayı evin gibi hissetmen de bundandı. sanki salonda veya kahvede izliyorsun maçı, arada mutfağa gidiyorsun falan. görüş açısı şimdiki kadar iyi değildi, sesini sahaya arenadaki kadar ulaştırmak için daha fazla bağırman gerekiyordu belki ama herkes şah damarı parmak gibi görünene kadar bağırıyordu. kendini hiç bir zaman yalnız bağırırken bulup, etrafında dönüp sana garip garip bakan teyzeler görmezdin. çünkü en uzak tribün lideri sana ağzını okuyabileceğin kadar uzaklıktaydı ve böylece her tezahürata en kötü 2. mısradan girerdin. şu anki kadar görkemli değildi tribün belki ama , çıkan ses tekti, herkes daha emin bağırırdı. daha fazla haz duyardı.
şimdi;
belki de eski açık ve kapalının ancak toplamı kadar adam alan pegasus tribününün sadece ortasında bir grup var ultraslan’a ait. o grubun yanına yanaşmaya çalışsan bağırmak için eski günlerdeki gibi, elinde telsizli adamlar geliyor, burada duramazsınız diyor. yukarı gruba katılalım diyorsun tanıdık yüzler var. bu sefer de merdiven geçitlerinde üzerinde turuncu ayırma yelekli amcalar. geçirmiyorlar. biraz yakında, sağlarında sollarında duralım buralar da bağırır diyorsun. bu sefer kız arkadaşıyla gelmiş nezih bir abimiz elinde sandviç ve kolasıyla gelip burası benim diyip seni kaldırıyor. kendini elinde biletle yer ararken buluyorsun. bir gidiyorsun yerine, etrafta ayakta kimse yok. lan oyuncuları çağırıyoruz tribüne kalkın bakın bi. yok. hava soğuk çay içmesi lazım abimin, ablamın. pegasus dışındaki tribünleri saymıyorum bile. bu sene oralarda da maç izledim zaman zaman. çök çök çök, beyleeer, şşş çökün beyler. ulan bari ayakta izleyeydik. yok. hanımlar oturuyo. ayağa kalkmayan fenerli olsun denince ayağa kalkmak zorunda olan bir taraftar oluveriyorsun.
ha, dersen ki; görüş açısı, ambians, takımın motivasyonu, görkem, ihtişam, maddiyat, uefa standartları, dünyanın en iyi stadı, komfor vs. eyvallah derim abi, sen haklısın.
ama ne bileyim. ben mecidiyeköy’ü özledim be abi. çok romantiksin abim gel şöyle otur veya yuh dana mısın daha ne istiyon şu stada bak diyen olabilir ama eski ali sami yen’in yerini tutmuyor bu arena denen şey kardeşim, napayım.
dün 25 mart 2012 galatasaray trabzonspor maçı'ndan önce mecidiyeköy'de arkadaşlarla buluşacaktık. ben erken gittim. biraz tur attım eski stadın ve otoparkın oralarda. epey duygusallaştım denebilir. abimi küfürlü tezahürat ettiği için ayıplayacak kadar küçüktüm ilk gittiğimde oralara. önceden maç günü stadın çevresinde gezilir içilir tanıdık tanımadık kim olursa olsun tezahüratlar yapılır, inceden emniyetle tatlı sert atışılır, psikolojik üstünlük kurma muhabbetleri dönerdi, inanılmaz havaya girilirdi kısacası. içeri girince de boş bulduğun bir yerde durmak yeterliydi. içeride gezerdin. tanıdık yüzler arardın. eskileri konuşurdun. çok kez karşılaştığın ama tanışıklığın olmadığı biriyle tanışıp muhabbet ederdin. zaten orayı evin gibi hissetmen de bundandı. sanki salonda veya kahvede izliyorsun maçı, arada mutfağa gidiyorsun falan. görüş açısı şimdiki kadar iyi değildi, sesini sahaya arenadaki kadar ulaştırmak için daha fazla bağırman gerekiyordu belki ama herkes şah damarı parmak gibi görünene kadar bağırıyordu. kendini hiç bir zaman yalnız bağırırken bulup, etrafında dönüp sana garip garip bakan teyzeler görmezdin. çünkü en uzak tribün lideri sana ağzını okuyabileceğin kadar uzaklıktaydı ve böylece her tezahürata en kötü 2. mısradan girerdin. şu anki kadar görkemli değildi tribün belki ama , çıkan ses tekti, herkes daha emin bağırırdı. daha fazla haz duyardı.
şimdi;
belki de eski açık ve kapalının ancak toplamı kadar adam alan pegasus tribününün sadece ortasında bir grup var ultraslan’a ait. o grubun yanına yanaşmaya çalışsan bağırmak için eski günlerdeki gibi, elinde telsizli adamlar geliyor, burada duramazsınız diyor. yukarı gruba katılalım diyorsun tanıdık yüzler var. bu sefer de merdiven geçitlerinde üzerinde turuncu ayırma yelekli amcalar. geçirmiyorlar. biraz yakında, sağlarında sollarında duralım buralar da bağırır diyorsun. bu sefer kız arkadaşıyla gelmiş nezih bir abimiz elinde sandviç ve kolasıyla gelip burası benim diyip seni kaldırıyor. kendini elinde biletle yer ararken buluyorsun. bir gidiyorsun yerine, etrafta ayakta kimse yok. lan oyuncuları çağırıyoruz tribüne kalkın bakın bi. yok. hava soğuk çay içmesi lazım abimin, ablamın. pegasus dışındaki tribünleri saymıyorum bile. bu sene oralarda da maç izledim zaman zaman. çök çök çök, beyleeer, şşş çökün beyler. ulan bari ayakta izleyeydik. yok. hanımlar oturuyo. ayağa kalkmayan fenerli olsun denince ayağa kalkmak zorunda olan bir taraftar oluveriyorsun.
ha, dersen ki; görüş açısı, ambians, takımın motivasyonu, görkem, ihtişam, maddiyat, uefa standartları, dünyanın en iyi stadı, komfor vs. eyvallah derim abi, sen haklısın.
ama ne bileyim. ben mecidiyeköy’ü özledim be abi. çok romantiksin abim gel şöyle otur veya yuh dana mısın daha ne istiyon şu stada bak diyen olabilir ama eski ali sami yen’in yerini tutmuyor bu arena denen şey kardeşim, napayım.