• 514
    yaptığım eşi benzeri görülmemiş totem ile sahadaki geri dönüşümüzde kendime de pay biçiyorum. şöyle ki; maçı izlemek için 2 arkadaşımla birlikte avcılar sahildeki restoranların birinde rezervasyonumuzu yapmıştık. macera ve aksiyon dolu ulaşım sürecinden sonra maçın başlamasına 5 dakika kala mekana ulaşabilmiştim. görevli arkadaşa rezervasyonumuz olduğunu, masamızın nerede olduğunu sorduğumda gördüğüm surat ifadesinden, ayırdığımız masanın aşırı doluluktan ötürü başkasına verildiğini anlamıştım. diğer arkadaşlarımın da gelmesini beklerken, garson arkadaştan bize masa ayarlamasını çok nazik bir dille rica ettim. o esnada da ayakta dikilerek maçı izlemeye çalışıyordum ki erken gelen golle mekandaki fenerbahçeliler'in tahammül edilmez sevincine tanıklık etmek zorunda kalmıştım. lakin çok ama çok sakindim, önceki kadıköy deplasmanlarına nazaran bu maçta son dakikaya kadar umudumu koruma inancı ve güveni vardı içimde. ilk golden sonraki 5 dakikalık zamanda mekana teşrif eden arkadaşlarımla birlikte bize ayarlanan masaya oturmuştuk. fakat ayırdığımız masayı başkasına veren, bizi piç gibi ortada bırakan sevgili garson arkadaşımız, üstün gayretleri ile hazırladığı 4 kişilik masanın 1 kişilik yerine yabancı birini oturtması sinirlerimi iyice germişti, üstüne üstlük masaya oturur oturmaz mekandaki çubuklu tosunların 2. kez ''gol'' diye çığlık atması da bardağı taşıran son damla olmuştu.

    anlamıştım ki o mekanda izlemeye devam edersem hayırlı bir akşam olmayacaktı bizim için; dolayısıyla rezervasyonumuz ile ilgili doğan problemi öne sürerek oradan ayrılmaya karar verdik. tüm bu olumsuzluklara, önemli maçımızda 2 farklı skorla geride olmamıza rağmen gecenin devamı için hiç de umutsuz bir ruh hali yoktu üzerimde. bu pozitivizm, bir şeylerin işareti olmalıydı; nitekim oradan ayrılır ayrılmaz gittiğimiz küçükçekmece'deki diğer restorana oturmamız ile birlikte skorun 2-1'e geldiğini görmem, toteme olan inancımı arttırmıştı. maçın sonraki dakikalarında oyunu fenerbahçe yarı sahasına yıkmamız da totemimi kanıtlar nitelikteydi. o gol gelecekti, istediğimiz, aradığımız, beklediğimiz o golü bulacaktık. nitekim hakan balta'nın fenerbahçe'ye attığı gol sonrası mekandaki sarı kırmızılı gönüldaşlarımız ''goool'' diye ayağa kalkarken, ben hakemin golü geçersiz kılacak herhangi bir düdük çalmadığından emin olmak için 3-4 saniye öylece bekledim. topun ağlara gitmesiyle kendimi kaybetmem gerekirken, gösterdiğim bu bilince de açıkçası hayret etmiştim. bana uzun saatler gibi gelen o kısacık andan sonra da golümüzün geçerli olduğundan emin olunca, ses tellerimi orada bırakmaya yemin etmişçesine ''gol'' diye haykırdım. nihayet, kadıköy'deki iyi oyunumuzun karşılığını alamadığımız günler geride kalmıştı.

    2 farklı yenik durumdan, beraberliği yakalayan bir takım taraftarı olarak, aslında kalan dakikalarda normal olarak ''gol yemesek bari'' düşüncesini taşımam gerekirdi. fakat imparator fatih terim'in ortaya çıkardığı mücadeleci takıma tarif edilemez bir güven duyuyordum ve kalan dakikalara baktığımda bize, hak ettiğimiz galibiyeti getirecek 3. golümüze odaklanmıştım. engin'in fenerbahçe yarı alanının ortasında yere düşürülmesi ile kazandığımız serbest vuruşu kullanmak için selçuk'un hazırlandığını görmem ile birlikte, galibiyet golümüzün bu pozisyon sonrasında geleceğine dair büyük bir heyecan duymuştum. selçuk'un kullandığı vuruşta top ceza sahasına doğru havada naif ve kibar bir şekilde süzülürken hayat durmuştu sanki. beni tekrar hayata döndüren ise milan baros'un fenerbahçe maçında direkten dönen topu oluyor ve yüzüme adeta bir tokat gibi çarpıyordu. o andan itibaren hayatımda kullanmadığım küfürleri savurmaya başlıyordum; öfkem futbolda adaleti sağlayamayan tanrıyaydı, fenerbahçe balınaydı, direğe çarpıp geri döndüğünde oyuncularımızın dokunamayacağı yere düşen topaydı.

    bu maçın ardından, takımımızın mücadeleden ve kazanma azminden tek bir an bile vazgeçmemesinin yanı sıra hafızalarımızda kalan diğer nokta da lügatımıza girebilecek ''volkan çaresizliği'' oluyordu. bıyıklı tosunumuzun, selçuk'un 100 km'yi aşan hızdaki şutunu kurtarırken yaşadığı zorluk, hakan balta'nın ölümcül vuruşu karşısında çaresizliğe dönüşüyordu. ona da kalesine giren topun arkasından başını hafifçe sola çevirip, izlemek kalıyordu.

    http://img521.imageshack.us/...olkancaresizligi.jpg
App Store'dan indirin Google Play'den alın