9
bu kuralın çıkışından bu yana devamlı tartışıldığını görerek ben kendi bilgilerim ışığında birkaç açıklama yapmak istiyorum. eksik kaldığım, atladığım, yanlış yazdığım noktalarda ekleyen arkadaşlar olursa da sevinirim. şimdi, bu kural çıktığı zamanlarda "son adam" diye bir kavramla ilişkilendirilerek anlatıldı. "son adam" hepimizin az çok aşina olduğu bir kavram aslında. futbolun taktiksel gelişiminde mevkilerin evrilmesine falan girme niyetim yok. ancak, normal şartlarda eskiden "libero" tabir ettiğimiz oyuncular veya stoperlerden birisi için kullanılan bir kavram diyebiliriz. zaman zaman da takım ataktayken kontratağa yakalandığı vakit genelde geride hızlı bir bek veya defansif orta saha oyuncusu bırakıldığı için pozisyon gereği bu oyunculardan biri son adam rolünde olur. zaten bariz gol şansı tartışmalarının çoğunlukla geçtiği pozisyonlar da bu tip pozisyonlar oluyor. neyse, sonra son adamı kaleye en yakın adam olarak telaffuz ederek işin içinden sıyrılma modası çıktı. bunun da saçmalığı aşikar, neticede kaleye yakınlığınız her zaman pozisyonun gol olma olasılığını doğrudan etkilemiyor. misal, aut çizgisi civarında ama kaleye göre dar açıda olan bir pozisyonda diğer arkadaşlarınıza nazaran kalenize en yakın oyuncu olup rakibinizi indirmeniz pek çok kez rakibin sizi geçmesi durumunda doğrudan kaleye gitmesi daha zor olduğundan bariz gol şansı olarak nitelendirilmez.
burada hukuk okumuş/okuyan arkadaşların affına ve yardımına sığınarak naçizane bir bilgi paylaşmak istiyorum. arkadaşlarla hakem hataları konusunda konuşurken ki özellikle penaltı, geri pas, bariz gol şansı gibi kavramlarla ilgili sıklıkla eleştirdikleri bir husus var. diyorlar ki, "abicim, kural net değil mi? şunu şunu yaparsan faul diye tanımlanmamış mı?". futbol, yasaların, kuralların şekillendirdiği ama işin yürütme aşamasında bin türlü durumu bu kurallar bire bir örtemeyeceği için -karşılamayacağı değil- çeşitli mercilere "takdir yetkisi" tanınan alanlardan birisi. aslında, günlük hayattaki her alan böyle denilebilir. burada yeri değil ama yıllardır ısrarla vurguluyorum, işin devamlı yasama kısmına vurgu yapmaktan esasen bizi etkileyen yürütmedeki sıkıntıları görememe hastalığımız türüyor. neyse, takdir yetkisi veya futbolda sıkça duyduğumuz takdir hakkı ne tür bir zımbırtı, ona geliyoruz. bizim hoca basit bir şekilde şöyle bir örnek vermişti: "üniversitede öğretim üyesinin yoklama alması bağlı bir yetki iken, bu yoklamaya dayanarak öğrencinin alacağı notu belirleme hocanın takdir yetkisine girer" diyerek. futbol maçı esnasında bu takdirin hakemde olduğu malumdur. tabii ki takdir bende, dilediğim gibi yorumlarım şeklinde bir yaklaşım değil kastedilen. ama her hakemin kendi futbol görüşüne, maçın atmosferine ve deneyimine dayanarak vardığı bir takdir burada kast edilen. sözgelimi, bazı hakem sertliğe prim tanır, bazısı her pozisyonda faulü çalar. bunun da doğal nedeni hakemin elinde örneğin bir şarj pozisyonda aşırı güç kullanımını ölçecek bir cihazın bulunmamasıdır, bulunmasın da zaten bence. sonuç olarak, bariz gol şansı da adı üstünde hakemin o şansı değerlendirmesiyle ilişkili bir kavramdır. burada önemli ve genelde atlanan bir kıstas ise faullü hamlenin "kasti" olarak rakibin gol şansını engelleme amacına yönelik olup olmadığı veya anlık bir eylem sonucunda gelen hata mı yoksa uzun süreli eylemler zinciri mi olduğudur. bir başka örnek vermek gerekirse, rakip hücumcu diğer arkadaşlarınızı geçmiş geliyor ve siz de diyelim ki ceza sahası çizgisi civarında çalım yememek üzere bir hamle yaptınız ve geç kalıp rakibinizi düşürdünüz. bir diğer durumda ise bunu yapma şansınız dahi olmadan rakip sizi geçti ama hızlı dönüp adamı düşürdünüz. bu iki pozisyon, ilk başta aynı gibi görünse de hakemin değerlendirmesinde farklılık yaratabilir. birincisinde rakibin sizi geçme eylemi henüz bitmemişken, bir başka deyişle ancak sizi geçtikten sonra yaratacağı gol şansına henüz erişememişken onu kasıtlı olmadan ve savunma oyuncusunun hamle çeşitleri arasında yer alan bir hamleyle durdurmaya çalışırken yetersiz kalmanız söz konusudur. tabii ki burada da hakem olayın gelişimine yönelik olarak kırmızı kartına başvurabilir ama pek çok maçta da bunun olmadığını hatırlayın. bence bu tarz pozisyonlarda hakeme kırmızı kartı göstermediği gerekçesiyle ağır eleştiriler getirmek acımasızca olur. ancak ikinci örnekteki gibi bir pozisyonda rakip sizi geçmiş ve kalecinizle karşı karşıya kalmak suretiyle adı üstünde bir gol şansı yaratmıştır. bu durumda sizin ilk eyleminiz bitmiş, ikinci eyleminizde rakibinizi durdurmuş olursunuz ki bu bir savunma oyuncusunun hamle zinciri içerisinde değil faul eylemleri içerisindeki hareketlere girer. burada hakemin bariz gol şansı yok demesi takdir edersiniz ki biraz nadir görülen bir durumdur. zaten olduğu vakit de ağır eleştiriler alır.
bu bağlamda 26 kasım 2011 galatasaray sivasspor maçında milan baros'un düşürülmesi ile kazandığımız penaltıda maçın hakemi bülent yıldırım'ın ki bana kalırsa gayet ortalama altı bir hakemdir kırmızı kart göstermemesi net bir hata yaptığına delil değildir diye düşünüyorum. buna benzer pozisyonlarda kaleci müdahale etmek için hamlede bulunur ve topa yetişemeyip istem dışı rakip hücumcuyu düşürdüğüne dair hakemde bir intiba uyandırırsa ben bunu hakemin takdir hakkı olarak görürüm. kaldı ki, zaten bu yorum farkları olmasa futbol maçlarında çok daha fazla faul veya kart görmek durumunda kalırız.
burada hukuk okumuş/okuyan arkadaşların affına ve yardımına sığınarak naçizane bir bilgi paylaşmak istiyorum. arkadaşlarla hakem hataları konusunda konuşurken ki özellikle penaltı, geri pas, bariz gol şansı gibi kavramlarla ilgili sıklıkla eleştirdikleri bir husus var. diyorlar ki, "abicim, kural net değil mi? şunu şunu yaparsan faul diye tanımlanmamış mı?". futbol, yasaların, kuralların şekillendirdiği ama işin yürütme aşamasında bin türlü durumu bu kurallar bire bir örtemeyeceği için -karşılamayacağı değil- çeşitli mercilere "takdir yetkisi" tanınan alanlardan birisi. aslında, günlük hayattaki her alan böyle denilebilir. burada yeri değil ama yıllardır ısrarla vurguluyorum, işin devamlı yasama kısmına vurgu yapmaktan esasen bizi etkileyen yürütmedeki sıkıntıları görememe hastalığımız türüyor. neyse, takdir yetkisi veya futbolda sıkça duyduğumuz takdir hakkı ne tür bir zımbırtı, ona geliyoruz. bizim hoca basit bir şekilde şöyle bir örnek vermişti: "üniversitede öğretim üyesinin yoklama alması bağlı bir yetki iken, bu yoklamaya dayanarak öğrencinin alacağı notu belirleme hocanın takdir yetkisine girer" diyerek. futbol maçı esnasında bu takdirin hakemde olduğu malumdur. tabii ki takdir bende, dilediğim gibi yorumlarım şeklinde bir yaklaşım değil kastedilen. ama her hakemin kendi futbol görüşüne, maçın atmosferine ve deneyimine dayanarak vardığı bir takdir burada kast edilen. sözgelimi, bazı hakem sertliğe prim tanır, bazısı her pozisyonda faulü çalar. bunun da doğal nedeni hakemin elinde örneğin bir şarj pozisyonda aşırı güç kullanımını ölçecek bir cihazın bulunmamasıdır, bulunmasın da zaten bence. sonuç olarak, bariz gol şansı da adı üstünde hakemin o şansı değerlendirmesiyle ilişkili bir kavramdır. burada önemli ve genelde atlanan bir kıstas ise faullü hamlenin "kasti" olarak rakibin gol şansını engelleme amacına yönelik olup olmadığı veya anlık bir eylem sonucunda gelen hata mı yoksa uzun süreli eylemler zinciri mi olduğudur. bir başka örnek vermek gerekirse, rakip hücumcu diğer arkadaşlarınızı geçmiş geliyor ve siz de diyelim ki ceza sahası çizgisi civarında çalım yememek üzere bir hamle yaptınız ve geç kalıp rakibinizi düşürdünüz. bir diğer durumda ise bunu yapma şansınız dahi olmadan rakip sizi geçti ama hızlı dönüp adamı düşürdünüz. bu iki pozisyon, ilk başta aynı gibi görünse de hakemin değerlendirmesinde farklılık yaratabilir. birincisinde rakibin sizi geçme eylemi henüz bitmemişken, bir başka deyişle ancak sizi geçtikten sonra yaratacağı gol şansına henüz erişememişken onu kasıtlı olmadan ve savunma oyuncusunun hamle çeşitleri arasında yer alan bir hamleyle durdurmaya çalışırken yetersiz kalmanız söz konusudur. tabii ki burada da hakem olayın gelişimine yönelik olarak kırmızı kartına başvurabilir ama pek çok maçta da bunun olmadığını hatırlayın. bence bu tarz pozisyonlarda hakeme kırmızı kartı göstermediği gerekçesiyle ağır eleştiriler getirmek acımasızca olur. ancak ikinci örnekteki gibi bir pozisyonda rakip sizi geçmiş ve kalecinizle karşı karşıya kalmak suretiyle adı üstünde bir gol şansı yaratmıştır. bu durumda sizin ilk eyleminiz bitmiş, ikinci eyleminizde rakibinizi durdurmuş olursunuz ki bu bir savunma oyuncusunun hamle zinciri içerisinde değil faul eylemleri içerisindeki hareketlere girer. burada hakemin bariz gol şansı yok demesi takdir edersiniz ki biraz nadir görülen bir durumdur. zaten olduğu vakit de ağır eleştiriler alır.
bu bağlamda 26 kasım 2011 galatasaray sivasspor maçında milan baros'un düşürülmesi ile kazandığımız penaltıda maçın hakemi bülent yıldırım'ın ki bana kalırsa gayet ortalama altı bir hakemdir kırmızı kart göstermemesi net bir hata yaptığına delil değildir diye düşünüyorum. buna benzer pozisyonlarda kaleci müdahale etmek için hamlede bulunur ve topa yetişemeyip istem dışı rakip hücumcuyu düşürdüğüne dair hakemde bir intiba uyandırırsa ben bunu hakemin takdir hakkı olarak görürüm. kaldı ki, zaten bu yorum farkları olmasa futbol maçlarında çok daha fazla faul veya kart görmek durumunda kalırız.