105
geçen bu konuda yazacaktım, fırsat olmadı, sonrasında da "mevzu kapanmış, tekrar gündeme getiren ben olmayayım." dedim. ama madem konu yeniden canlandı, bu konuyla ilgili nacizane bir şeyler yazmak istiyorum.
öncelikle belirteyim, işlev olarak bu ben değilim, ali sami yen'e gittim, ama kafa olarak bu benim. şayet gitmeyenler taraftar değilse yıllar önce 2-3 defa gitmiş olmanın benim taraftarlığımı kurtarmış olduğunu düşünmüyorum. çünkü çok bayılarak ve fırsat kollayarak değil, denk geldiği için gittim, sonrasında da senelerce gidebilecekken gitmedim, gitmiş olmam beni ve benim gibileri pek ayırmaz sanıyorum.
neyse, en yakın arkadaşlarımdan birinden bahsederek başlamak istiyorum müsadenizle. kendisiyle lisede tanıştık. okula başladığım ilk günlerde, kendisinin kitap-defterinde ultraslan stickerları görünce, galatasaraylı olduğunu anladım ve ilk muhabbetimiz buradan açıldı. liseyi bitirene kadar bursa'da ikamet ettiğimi belirteyim tabi unutmadan. neyse, kendisi galatasaraylıydı, lakin bursa'da yaşadığından galatasaray değil, bursaspor maçlarına gitme imkanı buluyordu ve bundan keyif alıyordu. bilenler olacaktır, bursa tribünlerinin en ateşli olduğu kapalı kale arkasında yerini alıp sık sık bursaspor maçlarını izliyordu. bu arkadaş, zamanla değişmeye başladı. benim gibi bir galatasaraylıyken, yavaş yavaş galatasaray'dan uzaklaştı ve bursaspor taraftarı oldu. takım değiştirmek için geç bir yaş olduğundan kendisiyle bunun makarasını hala yaparım. neyse, elemanın değişimi bununla sınırlı kalmadı. taraftarlığa bakışı da komple değişti. adam o tribüne gide gide kendini adeta bursaspor'un bir askeri gibi hissetmeye başladı, tribüncülük içine işledi. tribünde olmak takımı tutmaktan ayrı bir uğraşı haline geldi onun için adeta, orada kendini iyi hissediyordu, o uğraşısı onun tutunduğu bir dal olmuştu. o kadar sevdi ki bu işi, 4 elle sarıldı, lise bitti, ankara'da okurken olmayan parasıyla bursaspor deplasmanları kovaladı, kafası çalışan bir adam olmasına rağmen bursa-beşiktaş kavgasında hep en sığ argümanları bile savundu, hatta 2-3 sene önce adana'da oynanan bir bursa-beşiktaş maçında beşiktaşlıların arasına girip 16. dakikada saldıran bursasporlulardan birisiydi kendisi.
burdan sadede doğru ilerleyeyim, benim anladığım, sami yen'e gitmeyen taraftar işte buna benzer bir zihniyete sahip arkadaşlarca eleştiriliyor. genç yaştan itibaren 2 haftada 1 sami yen'e gitme imkanı bulmuş arkadaşlar, haliyle benzeri bir zihniyete kavuşmuşlar. içerde maç kaçırmadan geçirdikleri yıllar sonucu o stat, o tribün yapma olayı takım tutmaktan öte binbir çeşit anıyı içinde barındıran kutsal bir faaliyet haline gelmiş onlar için. bu faaliyeti galatasaray taraftarlığı ile bağdaştırdıklarından adeta "taraftarlık şartı" olmuş, bunu yapmayan insanlara taraftar gözüyle bakamıyorlar.
arkadaşımdan kendime geçiyorum, biraz empati rica ediyorum. izmir'de doğdum, 5 yaşına kadar eskişehir'de, sonrasında üniversite'ye kadar bursa'da kaldım, şimdilerde izmir'deyim ama yakında okul bitecek ve ilk etapta bursa'ya geri döneceğim. sonrası meçhul, hiç istemem ama kim bilir, belki yolum istanbul'a düşer. çocukken, akraba etkisiyle, ama ters etkiyle yani inadına galatasaraylı oldum. hayatım boyunca maçları tv'den izledim. kazandık, şampiyon olduk, sevindim, derbi kaybettik, ertesi gün okuldan kaçtım, 6 yedik, ağladım, 5 attık, ertesi günkü sınavı unuttum. lakin tribün ve tribüncülük ile ilgili zerre faaliyetim olamadı, özenmem gerekir miydi bilmem, ama özenmedim de. sami yen'e ilk gittiğimde bu bana "eşsiz bir deneyim" gibi gelmedi, canlı maç izlemiştim işte, seyrek olsa bile ara ara yaptığım bir şeydi zaten, galatasaray'ı izlemiştim bu sefer, fark oydu. ama bu bende öyle farklı duygular uyandırmadı, benzersiz bir deneyim gibi de gelmedi. o yüzden sami yen'e gitmek için hiç fırsat filan kollamadım. tribün ve tribüncülüğe de pek bir değer verecek durumum yok.
şimdi ben ve benim gibileri galatasaraylı olarak görmüyor olabilirsiniz, ama bizler gibi çok insan var arkadaşlar. o "hissiyata" uzaklardan sahip olunmuyor, olunamıyor. ne yapalım? herkes kendi şehrindeki takımı mı tutsun? ben de mi bursasporlu olsaydım? (hiç de sevmem.) hani galatasaray türkiye'ydi? yorumları bazı gerçekleri göz önüne alarak yapmak lazım. taraftarlık tek tip bir olay değil, herkesin farklı şartları, o şartların oluşturduğu farklı bir zihniyeti var. "parası yoksa da gelmiyorsa bir şey demem" demek meseleyi çözmüyor, o alışkanlık, o hissiyat parayla da satın alınmıyor. nice hiç sami yen'e gitmemiş galatasaraylı tanırım, takımla yatıp kalkan, benden iyi galatasaraylıdır çoğu, açıkça da söylerim. aç açıkta fakir adamlar da değil bunlar, gitmeye kassalar giderlerdi.
demem o ki genelleme yapmamak lazım, yapacaksak da üzerinde daha fazla düşünmek lazım. ayrıca burası galatasaray sözlükse ve yazmanın 1. koşulu galatasaraylı olmaksa, ya moderasyon eliyle daha açık bir galatasaraylılık kriteri getirilip ona göre yazar alınmalı, ya da içeride bu tarz ithamlar kullanılmasının önüne geçilmeli. herkes istediğini düşünür de, nasıl sözlük selameti için çarpık da olsa bir siyaset yasağı var, galatasaraylılık konusuyla ile ilgili bir yasak da bence bu sözlüğe iyi gelecektir. yasaklardan tiksinirim esasında ama bu konu çok çetrefilli ve sık sık gündeme gelmeye, tartışma ve ayrışma yaratmaya çok müsait gibi geliyor bana, o yüzden...
öncelikle belirteyim, işlev olarak bu ben değilim, ali sami yen'e gittim, ama kafa olarak bu benim. şayet gitmeyenler taraftar değilse yıllar önce 2-3 defa gitmiş olmanın benim taraftarlığımı kurtarmış olduğunu düşünmüyorum. çünkü çok bayılarak ve fırsat kollayarak değil, denk geldiği için gittim, sonrasında da senelerce gidebilecekken gitmedim, gitmiş olmam beni ve benim gibileri pek ayırmaz sanıyorum.
neyse, en yakın arkadaşlarımdan birinden bahsederek başlamak istiyorum müsadenizle. kendisiyle lisede tanıştık. okula başladığım ilk günlerde, kendisinin kitap-defterinde ultraslan stickerları görünce, galatasaraylı olduğunu anladım ve ilk muhabbetimiz buradan açıldı. liseyi bitirene kadar bursa'da ikamet ettiğimi belirteyim tabi unutmadan. neyse, kendisi galatasaraylıydı, lakin bursa'da yaşadığından galatasaray değil, bursaspor maçlarına gitme imkanı buluyordu ve bundan keyif alıyordu. bilenler olacaktır, bursa tribünlerinin en ateşli olduğu kapalı kale arkasında yerini alıp sık sık bursaspor maçlarını izliyordu. bu arkadaş, zamanla değişmeye başladı. benim gibi bir galatasaraylıyken, yavaş yavaş galatasaray'dan uzaklaştı ve bursaspor taraftarı oldu. takım değiştirmek için geç bir yaş olduğundan kendisiyle bunun makarasını hala yaparım. neyse, elemanın değişimi bununla sınırlı kalmadı. taraftarlığa bakışı da komple değişti. adam o tribüne gide gide kendini adeta bursaspor'un bir askeri gibi hissetmeye başladı, tribüncülük içine işledi. tribünde olmak takımı tutmaktan ayrı bir uğraşı haline geldi onun için adeta, orada kendini iyi hissediyordu, o uğraşısı onun tutunduğu bir dal olmuştu. o kadar sevdi ki bu işi, 4 elle sarıldı, lise bitti, ankara'da okurken olmayan parasıyla bursaspor deplasmanları kovaladı, kafası çalışan bir adam olmasına rağmen bursa-beşiktaş kavgasında hep en sığ argümanları bile savundu, hatta 2-3 sene önce adana'da oynanan bir bursa-beşiktaş maçında beşiktaşlıların arasına girip 16. dakikada saldıran bursasporlulardan birisiydi kendisi.
burdan sadede doğru ilerleyeyim, benim anladığım, sami yen'e gitmeyen taraftar işte buna benzer bir zihniyete sahip arkadaşlarca eleştiriliyor. genç yaştan itibaren 2 haftada 1 sami yen'e gitme imkanı bulmuş arkadaşlar, haliyle benzeri bir zihniyete kavuşmuşlar. içerde maç kaçırmadan geçirdikleri yıllar sonucu o stat, o tribün yapma olayı takım tutmaktan öte binbir çeşit anıyı içinde barındıran kutsal bir faaliyet haline gelmiş onlar için. bu faaliyeti galatasaray taraftarlığı ile bağdaştırdıklarından adeta "taraftarlık şartı" olmuş, bunu yapmayan insanlara taraftar gözüyle bakamıyorlar.
arkadaşımdan kendime geçiyorum, biraz empati rica ediyorum. izmir'de doğdum, 5 yaşına kadar eskişehir'de, sonrasında üniversite'ye kadar bursa'da kaldım, şimdilerde izmir'deyim ama yakında okul bitecek ve ilk etapta bursa'ya geri döneceğim. sonrası meçhul, hiç istemem ama kim bilir, belki yolum istanbul'a düşer. çocukken, akraba etkisiyle, ama ters etkiyle yani inadına galatasaraylı oldum. hayatım boyunca maçları tv'den izledim. kazandık, şampiyon olduk, sevindim, derbi kaybettik, ertesi gün okuldan kaçtım, 6 yedik, ağladım, 5 attık, ertesi günkü sınavı unuttum. lakin tribün ve tribüncülük ile ilgili zerre faaliyetim olamadı, özenmem gerekir miydi bilmem, ama özenmedim de. sami yen'e ilk gittiğimde bu bana "eşsiz bir deneyim" gibi gelmedi, canlı maç izlemiştim işte, seyrek olsa bile ara ara yaptığım bir şeydi zaten, galatasaray'ı izlemiştim bu sefer, fark oydu. ama bu bende öyle farklı duygular uyandırmadı, benzersiz bir deneyim gibi de gelmedi. o yüzden sami yen'e gitmek için hiç fırsat filan kollamadım. tribün ve tribüncülüğe de pek bir değer verecek durumum yok.
şimdi ben ve benim gibileri galatasaraylı olarak görmüyor olabilirsiniz, ama bizler gibi çok insan var arkadaşlar. o "hissiyata" uzaklardan sahip olunmuyor, olunamıyor. ne yapalım? herkes kendi şehrindeki takımı mı tutsun? ben de mi bursasporlu olsaydım? (hiç de sevmem.) hani galatasaray türkiye'ydi? yorumları bazı gerçekleri göz önüne alarak yapmak lazım. taraftarlık tek tip bir olay değil, herkesin farklı şartları, o şartların oluşturduğu farklı bir zihniyeti var. "parası yoksa da gelmiyorsa bir şey demem" demek meseleyi çözmüyor, o alışkanlık, o hissiyat parayla da satın alınmıyor. nice hiç sami yen'e gitmemiş galatasaraylı tanırım, takımla yatıp kalkan, benden iyi galatasaraylıdır çoğu, açıkça da söylerim. aç açıkta fakir adamlar da değil bunlar, gitmeye kassalar giderlerdi.
demem o ki genelleme yapmamak lazım, yapacaksak da üzerinde daha fazla düşünmek lazım. ayrıca burası galatasaray sözlükse ve yazmanın 1. koşulu galatasaraylı olmaksa, ya moderasyon eliyle daha açık bir galatasaraylılık kriteri getirilip ona göre yazar alınmalı, ya da içeride bu tarz ithamlar kullanılmasının önüne geçilmeli. herkes istediğini düşünür de, nasıl sözlük selameti için çarpık da olsa bir siyaset yasağı var, galatasaraylılık konusuyla ile ilgili bir yasak da bence bu sözlüğe iyi gelecektir. yasaklardan tiksinirim esasında ama bu konu çok çetrefilli ve sık sık gündeme gelmeye, tartışma ve ayrışma yaratmaya çok müsait gibi geliyor bana, o yüzden...