• 1856
    dün taraftar profilindeki değişimi maalesef ve bir kez daha görmek zorunda kaldığım, türkiye cumhuriyeti’nin spor beşiği.

    öğlen saatlerinde yemek üstü sigaramızı tüttürüp, demli çayımızı yudumlarken; benden altı sene daha kıdemsiz galatasaraylı bir kardeşim “abi, akşam trabzon’un maçını beraber izleyelim mi?” diye sordu. ben de akşam euroleague maçımız olduğunu, siena karşısında takımın performansını merak ettiğimi filan söyleyince, bombayı patlattı “bizim taraftarda iyice fenerilere benzedi! yok basket maçı, yok hentbol maçı filan”

    “altı sene önce doğmuş olmak ya da altı yıl önce galatasaraylı olmakla kuşak farkı oluyor mu” diye akla gelebilir haklı olarak. normalde olmaması beklenir hatta aynı kuşak olarak bile görülebilir. ikisi de aynı on yılın içinde aklıselime ulaşmıştır zaten. biri ilk yıllarında biri son. ve fakat o on yılın ilk yarısı ile ikinci yarısı arasındaki fark siyah ile beyaz arasındaki fark gibiyse eğer değil kuşak farkı olması, yer yer acaba farklı takımları mı tutuyoruz hissiyatı çıkar gelir böğrünüze oturur.

    biz galatasaraylı olurken mustafa denizli vardı örneğin kulübede, hâlbuki öteki kuşak onu karşı kıyıda şampiyonluk gören ilk türk hoca olarak bilir. ya da lütfi arıboğan’ı futbol federasyonu’nun başkanvekili olarak tanırlar, 1990 yılında türkiye deplasmanlı basketbol ligi şampiyonluk kupasını galatasaray kaptanı olarak kaldırdığını bilmezler. tekrar tekrar yaşça küçük renkdaşları hırpalamak hiçbir galatasaraylının haddine değil ama her kıdemli galatasaraylının işaret ettiği tehlikelere kulak kabartmak da kültürün esası.

    maalesef 90’ların sonu ve ilk 2000’li yıllarda popüler bir olgu oldu galatasaraylı olmak. o ara zedelendi işte galatasaraylılık esasları. belki taraftar sayımız arttı ama giden ve gitmekte olan değerlerin ancak sağında sıfırdı bu görece kazanç. herkes benzemek isterken bize, biz benzemezken hiçbir şeye; safları sıklaştırıyoruz diye sevinirken; sıradanlaşmaya, karşı kıyıya benzemeye başladık birden. popülerleşmesi gereken tarzımızdı, oysa yok olmaya başladı. ne kadar çabalansa da durdurulamadı bu erozyon ve bugünkü manzara “sabri şamar oğlanı, ayhan’a her daim küfür, terim hoca değil, basketbol maçı izleyen fenerli vs.vs.vs.” halbuki o forma kutsaldı ve giydirmezdik herkese, ister çim zeminde ister parkede isterse de tribünde…

    selmi andak’ın bestelediği galatasaray marşını dinlemek bile yeter esasında, galatasaraylılığın esaslarını öğrenmek için. o esaslardır ki sadece renklerini beğenip sempati duysanız bile, takımınıza olan bağlılığınızı bir gurur abidesine çevirir.

    hani der ya marşımızda; “galatasaray, ruhumuz tek burcumuz. ali sami yen ölümsüz kurucumuz.” işte o ali sami yen’dir ki, türkiye idman cemiyetleri örgütü’nün fikir babası ve kurucusudur. yani bugünkü adıyla gençlik ve spor genel müdürlüğü’nün. keza cumhuriyet yıllarının ilk olimpiyat kafilesini de kendisi kurmuş ve başkanlık etmiştir. ha bir de son on yıllarda pek popülerleşmiş milli olimpiyat komitesi var ya, onun da tarihteki ikinci başkanıdır. “amanın ikinci başkanlıkla bile övünüyor” aymazlığına düşmeyin o cümle caydırıcıydı. lafı selim sırrı tarcan‘a getirmekti amacı. o selim sırrı’dır ki, galatasaray lisesi sıralarında spora sevdalandı. edebiyat öğretmeninden boks öğrendi, türkiye milli olimpiyet komitesini kurdu ve kurucu başkanı oldu. ali sami yen, selim sırrı derken yusuf ziya öniş’i atlamak olur mu şimdi? efendim kendisi de naçizane türkiye futbol federasyonu’nun kurucu başkanıdır. imparator lakaplı ilk galatasaraylıdır. bugün binlerce insan, profesyonel sporculuktan ekmek yiyorsa eğer onun sayesindedir. hayatını modern sporun ve profesyonelliğin türkiye’ye gelmesine adamıştır. türkiye basketbol federasyonu’nun kurucu başkanı kim peki? - turgut atakol. kimdir bu zat? – galatasaray kulübünde basketbol ve kürek takımlarında sporla tanışmış iyi bir galatasaraylı. sonraların basketbol hakemidir ayrıca uluslar arası olimpiyat komitesi genel kurul üyeliğine seçilen ilk türk’tür.

    bunları bilmeden de galatasaraylı olunur, doğrudur. hatta tarihte bir avrupa takımını yenen ilk türk basketbol takımının galatasaray olduğunu, yirmi yıldır şampiyon olunmamasına rağmen geçen sezona kadar en çok şampiyon olan kulüp basketbol takımının galatasaray olduğunu bilmeden de olunur. ama basketbol maçımız var diyene “fenere benzedik” diyerek galatasaraylı olunmaz. paul dawkins’i, payidar demir’i, lütfi kaptan’ı bilerek çok daha gerçek galatasaraylı olunur.

    hadi tüm bunları geçtik, mahallede gazozuna maç yapan iki ekipten biri parçalı forma giysin; hemen orada beliren “ikizler” pankartından da mı bir feyiz almayacağız. ulan adamlar galatasarayın su topu maçında bile varlar!

    http://tekvazgecilmezim.wordpress.com/...-pekmez-roportaji-2/ ‘deki röportajlarından bir kesit; “futbolda dönüm noktamız milan baros ve kewel’ın sakatlıkları ve forvet hattında nonda’nın bile iş yapacağı bir dönemde gönderilip, devre arasında yapılan ve uyum sorunu yaşayan yabancı transferler diyebiliriz. erkek basketbolda cemal nalga skandalı neticesinde puanlarımızın silinmesi tüm camianın neşesini kaçırdı, bazı puanları geri verseler de play off’lara kalmaya yetmedi. gerçi şanssız bir şekilde yenildiğimiz bir kaç maçı alabilseydik play off’lara kalabilirdik ama kısmet değilmiş. bayan basketbol da işıl alben’in yokluğu fb ile oynadığımız final maçlarında hissedildi. uzatmalarda kaybettiğimiz ikinci final maçı neticesinde şampiyonluğu da kaçırdık. erkek voleybol ve bayan voleybolda ise yine maalesef, sponsor farkıyla ezeli rakibimiz şampiyonluk ipini göğüsledi. tek isteğimiz; sağlam bir sponsor eşliğinde, tecrübeli oyuncularla, başarıya susamış oyuncuları karıştırıp, mutlu sona ulaşabilmek. engelsiz aslan’lar ve sutopu takımlarımıza nazar değmesin, sağolsun onlar yüzümüzü güldürmeye devam ediyorlar. hep böyle olun aslan parçaları…”

    mesele tarihi bilmek değil saygıyı korumaktır, öğrenmeye açık olmaktır. öğretici gerçek galatasaraylılara “romantik” etiketi yapıştırmak yerine usta diye teşekkür edebilmektir. (sözlükte romantik olarak damgalanan ustalara selam olsun bu vesileyle, galatasaray onlarla var ve var olacak)

    neticede ben dün gece siena maçını izledim sonunda üzüldüm mü hayır! hissediyorum çünkü yaklaşmakta olan fırtınayı. bunu defalarca kez bizzat yaşadım onlarcasını da dinledim okudum. dünkü mağlubiyetten sonra da ilk aklıma gelen, yusuf karaca kardeşimin şampiyonluğu kaybettiğimiz son play-off maçının ardından attığı tweet oldu: “kaldırın ulan başınızı yerden, siz bize galatasaray'ı hatırlattınız...”

    keşke hep daha iyi galatasaraylı olmaya çabalasak aslan parçaları. galatasaray’ı hatırınızdan hiç çıkarmayın.

    sevgiler, saygılar…
App Store'dan indirin Google Play'den alın