20
unlu bilim kurgu yazari brain aldiss'in bilincalti ile ilgili hepimizin degisik bir versyonunu bildigi meshur bir sozu vardir; bilincaltindan gelen dusuncelerde belli bir dogruluk payi vardir. bilimsel bir gercek degildir ama psikolojik olarak dogrudur.
tezahurati dinliyorum tamam gaza getirici ama eksik, hem de buyuk bir parcasi eksik.
bana "isletme, garson, musteri" ucgeni gibi geliyor. herkes bu ucune odaklanirken, kimse sefin ne yaptigi ile ilgilenmiyor. oysa sef bu uclemenin en onemli parcasi olmalidir. elindeki malzemeden aldigi verim, almak istedigi malzemelerle neler yapabilecegi bir restoranin seyrini degistirebilir. sonuc olarak isletme bolumu restoranin farkli sorunlariyla ilgilenir, garsonlar gelip gecicidir, "musteri her zaman haklidir" ama restoranin kimligini sefi belirler.
metaforlari birakip futboldan bahsesedelim, galatasaray'a winner kimligini darwall kazandirmistir. ondan sonra surekli bu kimlik uzerine teknik direktorler gelmis, ortada olanin ustune koyarak devam etmisler ve isletme sefin arkasinda ne olursa olsun durdugu zaman takim uefa kupasini ve super kupayi kazanmistir.
super kupa'yi kazanan kadroda alper tezcan, marcio gibi isimlerin oldugunu dusunursek sefin/teknik direktorun onemini gorebiliriz. (gunumuz futbol retoriginden anlatmak gerekirse, sef/teknik direktor > garsonlar/futbolcular sbt :( )
durum boyle ortadayken; bu meshur bestenin teknik direktorden bahsetmemesi cok komik. aslinda servet'in balta'nin takimda hala kalmasina kadar bir cok seyi acikliyor cunku bilincaltimizi yansitiyor.
basarisizlikta kimse kadroyu suclamiyor, kimse bireysel performanslara bakmiyor, varsa yoksa teknik direktor. taktigi, oyunculari motive etmesi, vb. gibi seyler surekli tartisiliyor. ustlerine bu kadar sorumluluk yuklenen adamlardan kime basari geldigi zaman bahsetmiyor, yonetim futbolcu taraftar basarili olmus sayiliyor.
galatasaray'in son bir kac senesine bakalim; yonetimin yabanci antrenorlere nasil davrandigi ortada. taa gerets'ten baslayan donemde yonetim hocalarin istedigi transferleri yapmadi, futbolcular sadece istedikleri zaman oynadi, taraftar desen yavsagin bayrak sallayani ne kadar sahiplendigimiz deger varsa icini bosaltti; hagi'ye kadar, utanmadan dil uzatti.
neyse taraftara olan sinirim biraz daha icimde kalsin, ornegimize ve metaforumuza geri donelim; isletme olarak cok buyuk bir hamle yaptik ve dunyaca unlu bir sefi restoranimiza getirdik. amacimiz onun daha once dunya markasi yaptigi restoranlar gibi olmakti. ilk once bizden istedigi malzemeleri almadik, giki cikmadi, elindekiyle en iyisini yapmaya calisti. sonra bir sonraki acilis icin bizden istedigi malzemeleri gene almadik ustune ustluk dalga gecer gibi kuru fasulye ve pirinc alip bize portakalli ordek yapmasini istedik bekledik. bize yaptigi kuru fasulye pilavi biz senden portakalli ordek istedik diye begenmedik. (begenmediniz daha dogrusu) ve en sonunda garsonlarin da yavsakligi sayesinde faturayi ona kestik.
toparlayayim de daha uzamasin, yas ortalamasi 12 olan sozlukte uzun hic bir sey zaten okunmuyor; basarisizlikta ilk kellesini aldigimiz teknik direktorlere basarida 0 pay veriyoruz. bundan gocunmadigimiz gibi; ustune tezahuratlar besteleyiyoruz. ondan sonra hala neden basarisiz oldugumuzu tartisiyoruz.
bastaki soze baglarsak entryi; bilincaltimizda sampiyonluk, atilan gollerle, yapilan transferlerle ya da senin aldigin urunler sayesinde oluyor. sampiyonlugun asil sahibine ise hic bir sekilde kredisi verilmiyor. ve sampiyonlugun asil mimari tek bir hatayla, maglubiyetle kendini tekrar issiz buluyor.
hee gulum yonetim futbolcu taraftar sampiyon galatasaray, koy teknik direktorlerin gotune...
tezahurati dinliyorum tamam gaza getirici ama eksik, hem de buyuk bir parcasi eksik.
bana "isletme, garson, musteri" ucgeni gibi geliyor. herkes bu ucune odaklanirken, kimse sefin ne yaptigi ile ilgilenmiyor. oysa sef bu uclemenin en onemli parcasi olmalidir. elindeki malzemeden aldigi verim, almak istedigi malzemelerle neler yapabilecegi bir restoranin seyrini degistirebilir. sonuc olarak isletme bolumu restoranin farkli sorunlariyla ilgilenir, garsonlar gelip gecicidir, "musteri her zaman haklidir" ama restoranin kimligini sefi belirler.
metaforlari birakip futboldan bahsesedelim, galatasaray'a winner kimligini darwall kazandirmistir. ondan sonra surekli bu kimlik uzerine teknik direktorler gelmis, ortada olanin ustune koyarak devam etmisler ve isletme sefin arkasinda ne olursa olsun durdugu zaman takim uefa kupasini ve super kupayi kazanmistir.
super kupa'yi kazanan kadroda alper tezcan, marcio gibi isimlerin oldugunu dusunursek sefin/teknik direktorun onemini gorebiliriz. (gunumuz futbol retoriginden anlatmak gerekirse, sef/teknik direktor > garsonlar/futbolcular sbt :( )
durum boyle ortadayken; bu meshur bestenin teknik direktorden bahsetmemesi cok komik. aslinda servet'in balta'nin takimda hala kalmasina kadar bir cok seyi acikliyor cunku bilincaltimizi yansitiyor.
basarisizlikta kimse kadroyu suclamiyor, kimse bireysel performanslara bakmiyor, varsa yoksa teknik direktor. taktigi, oyunculari motive etmesi, vb. gibi seyler surekli tartisiliyor. ustlerine bu kadar sorumluluk yuklenen adamlardan kime basari geldigi zaman bahsetmiyor, yonetim futbolcu taraftar basarili olmus sayiliyor.
galatasaray'in son bir kac senesine bakalim; yonetimin yabanci antrenorlere nasil davrandigi ortada. taa gerets'ten baslayan donemde yonetim hocalarin istedigi transferleri yapmadi, futbolcular sadece istedikleri zaman oynadi, taraftar desen yavsagin bayrak sallayani ne kadar sahiplendigimiz deger varsa icini bosaltti; hagi'ye kadar, utanmadan dil uzatti.
neyse taraftara olan sinirim biraz daha icimde kalsin, ornegimize ve metaforumuza geri donelim; isletme olarak cok buyuk bir hamle yaptik ve dunyaca unlu bir sefi restoranimiza getirdik. amacimiz onun daha once dunya markasi yaptigi restoranlar gibi olmakti. ilk once bizden istedigi malzemeleri almadik, giki cikmadi, elindekiyle en iyisini yapmaya calisti. sonra bir sonraki acilis icin bizden istedigi malzemeleri gene almadik ustune ustluk dalga gecer gibi kuru fasulye ve pirinc alip bize portakalli ordek yapmasini istedik bekledik. bize yaptigi kuru fasulye pilavi biz senden portakalli ordek istedik diye begenmedik. (begenmediniz daha dogrusu) ve en sonunda garsonlarin da yavsakligi sayesinde faturayi ona kestik.
toparlayayim de daha uzamasin, yas ortalamasi 12 olan sozlukte uzun hic bir sey zaten okunmuyor; basarisizlikta ilk kellesini aldigimiz teknik direktorlere basarida 0 pay veriyoruz. bundan gocunmadigimiz gibi; ustune tezahuratlar besteleyiyoruz. ondan sonra hala neden basarisiz oldugumuzu tartisiyoruz.
bastaki soze baglarsak entryi; bilincaltimizda sampiyonluk, atilan gollerle, yapilan transferlerle ya da senin aldigin urunler sayesinde oluyor. sampiyonlugun asil sahibine ise hic bir sekilde kredisi verilmiyor. ve sampiyonlugun asil mimari tek bir hatayla, maglubiyetle kendini tekrar issiz buluyor.
hee gulum yonetim futbolcu taraftar sampiyon galatasaray, koy teknik direktorlerin gotune...