9
hayatımda en çok üzüldüğüm maçları sıralasam bu maç kesinlikle ilk beşe girer. yazarken bile içimin yanmasına sebebiyet veren maçtır.
maç başlarken, maçın önemi şeyimde miydi? pek değildi. fener'e 5 çekmiştik üç gün evvel. fenerbahçe'yle aramızda 4 puan vardı ve şampiyonluk hesapları yapmaktansa kupa zaferinin keyfini çıkarmak daha güzeldi. ligde elimizden geleni yapmış ama son haftalara lider girememiştik. ama önemli değildi, takım savaşmıştı elinden geldiğince. 5 gollü fener galibiyeti ve kupa ligdeki ikinciliği unutturmuş, takıma olan minnetimizi arttırmıştı. çoğu galatasaraylı şampiyon olamasak bile bir de kadıköy'de fener'i yenip alacakları şampiyonluğu zehir etmek istiyordu. ki hakikatten olası bir senaryoydu bu çünkü karşı taraf 5 yiyince karışmış, "kadıköy'de de yenilirsek şampiyonluk istemiyoruz" noktasına gelmişti bir anda. tribünler salkım saçak pankartla doluydu. kupa zaferimizdi konu elbette.
halamlarda izlemiştim bu maçı.tribünler kızıldı (ki tribünlerdeki bu kızıllık bir sene sonra 14 mayıs 2006'daki kayserispor maçında da mevcuttu). cihan'la öne geçmiş, ara ara ankaragücü-fenerbahçe maçına bakar olmuştuk. işler ilk yarıda istediğimiz gibi gitmedi, 2-1 yenik kapattık. pek üzülmemiştim açıkçası. fenerbahçe'nin ankaragücünü geçeceğini düşünüyordum. orda ilk yarı 0-0 bitmişti.
ikinci yarı sağlam bir tribün desteğiyle başladık. ilk 5-10 dakika oyun dengede gidiyordu. derken bir anda tribünden bir patlama sesi geldi. geldiği gibi diğer maça döndük tabi: penaltı atacaktı ankaragücü. bir anda heyecan tavan yaptı bende. cenk köşeye yolladı topu, ankaragücü öne geçti. hopp, hemen bizim maça döndük tabii. sahne şuydu. numaralının çatısında ayakta gözüken insanlar ve kükreyen bir stad: "bizim için gençler'e de koy!"
o an bu maçı kazanma zorunluluğumuzun verdiği yük omuzlarımı ezdi sanki. o an anladım maçın ne kadar önemli olduğunu ve bizi şampiyonluğa ulaştırabileceğini. tribün coştukça ben de havaya girdim, yerimde duramamaya başladım. ara ara yine fener maçına dönüyorduk ama adamların pas yapmaya hali yoktu. olay açıktı: kazanırsak şampiyon oluruz!
ribery'nin kanadında yoğunlaşan ataklarımız net pozisyona dönüşmüyordu bir türlü. ali tandoğan'ın içindeki kasap ortaya çıktı, ribery'nin ayağını kıracaktı az kalsın. ribery'yi daha da çok kilitledi bu pozisyon. derken hakan şükür çıkarken hagi'ye tepki gösterdi, yüklendik ama bir türlü golü bulamadık. halbuki o doldur boşaltta hakan şükür çok işimize yarardı.
maç bitince dakikalarca kıpırdayamadım yerimden. eve dönüş yolunda sokakta yürürken "ulan hagi, ulan hagi" diye kendi kendime konuştuğumu hatırlıyorum (daha fazla da kızamıyorum ki hagi'ye, nasıl kızayım!) bir de bir apartımanın önünde oturan 3-5 gencin ciğerimi yakan muhabbetini: "hakan oyunda kalsaydı öyle böyle atardı galatasaray", "2-2 olsaydı kesin çakardık haftaya fenere"
olmadı o gün işte, mayıs günlerinin galatasaraylıya hüzün verdiği nadir akşamlardandı.
maç başlarken, maçın önemi şeyimde miydi? pek değildi. fener'e 5 çekmiştik üç gün evvel. fenerbahçe'yle aramızda 4 puan vardı ve şampiyonluk hesapları yapmaktansa kupa zaferinin keyfini çıkarmak daha güzeldi. ligde elimizden geleni yapmış ama son haftalara lider girememiştik. ama önemli değildi, takım savaşmıştı elinden geldiğince. 5 gollü fener galibiyeti ve kupa ligdeki ikinciliği unutturmuş, takıma olan minnetimizi arttırmıştı. çoğu galatasaraylı şampiyon olamasak bile bir de kadıköy'de fener'i yenip alacakları şampiyonluğu zehir etmek istiyordu. ki hakikatten olası bir senaryoydu bu çünkü karşı taraf 5 yiyince karışmış, "kadıköy'de de yenilirsek şampiyonluk istemiyoruz" noktasına gelmişti bir anda. tribünler salkım saçak pankartla doluydu. kupa zaferimizdi konu elbette.
halamlarda izlemiştim bu maçı.tribünler kızıldı (ki tribünlerdeki bu kızıllık bir sene sonra 14 mayıs 2006'daki kayserispor maçında da mevcuttu). cihan'la öne geçmiş, ara ara ankaragücü-fenerbahçe maçına bakar olmuştuk. işler ilk yarıda istediğimiz gibi gitmedi, 2-1 yenik kapattık. pek üzülmemiştim açıkçası. fenerbahçe'nin ankaragücünü geçeceğini düşünüyordum. orda ilk yarı 0-0 bitmişti.
ikinci yarı sağlam bir tribün desteğiyle başladık. ilk 5-10 dakika oyun dengede gidiyordu. derken bir anda tribünden bir patlama sesi geldi. geldiği gibi diğer maça döndük tabi: penaltı atacaktı ankaragücü. bir anda heyecan tavan yaptı bende. cenk köşeye yolladı topu, ankaragücü öne geçti. hopp, hemen bizim maça döndük tabii. sahne şuydu. numaralının çatısında ayakta gözüken insanlar ve kükreyen bir stad: "bizim için gençler'e de koy!"
o an bu maçı kazanma zorunluluğumuzun verdiği yük omuzlarımı ezdi sanki. o an anladım maçın ne kadar önemli olduğunu ve bizi şampiyonluğa ulaştırabileceğini. tribün coştukça ben de havaya girdim, yerimde duramamaya başladım. ara ara yine fener maçına dönüyorduk ama adamların pas yapmaya hali yoktu. olay açıktı: kazanırsak şampiyon oluruz!
ribery'nin kanadında yoğunlaşan ataklarımız net pozisyona dönüşmüyordu bir türlü. ali tandoğan'ın içindeki kasap ortaya çıktı, ribery'nin ayağını kıracaktı az kalsın. ribery'yi daha da çok kilitledi bu pozisyon. derken hakan şükür çıkarken hagi'ye tepki gösterdi, yüklendik ama bir türlü golü bulamadık. halbuki o doldur boşaltta hakan şükür çok işimize yarardı.
maç bitince dakikalarca kıpırdayamadım yerimden. eve dönüş yolunda sokakta yürürken "ulan hagi, ulan hagi" diye kendi kendime konuştuğumu hatırlıyorum (daha fazla da kızamıyorum ki hagi'ye, nasıl kızayım!) bir de bir apartımanın önünde oturan 3-5 gencin ciğerimi yakan muhabbetini: "hakan oyunda kalsaydı öyle böyle atardı galatasaray", "2-2 olsaydı kesin çakardık haftaya fenere"
olmadı o gün işte, mayıs günlerinin galatasaraylıya hüzün verdiği nadir akşamlardandı.