29
sonunda geldi o büyük gün, 17 mayıs 2000'i gösteriyor takvimler.
o son gece nasıl bitti, nasıl sabah oldu hiç sormayın.
allahtan bugün dağıtım izni bitip usta birliğine katılacak arkadaşı havaalanına bırakma görevini üstlenmiştim, evlerine gidecek ehliyetleri olmadığı için arabayla havaalanına götürecektim onları.
b.evlerden - bağcılar 30 dkka
evin önünde 30 dkka oyalanırız
bağcılardan - havaalanı 30 dkka
havaalanında 1 saat beklesek
havaalanından - bağcılar 30 dkka
bağcılar'dan b.evler 30 dkka
ooh süper valla 3 saati yedim kafadan, dönünce bi yemek yerim sonrasına allah kerim geçer bi şekilde.
yukardaki zaman hesabını nasıl uzatırımı planlarken koyuldum yola.
böyle şansmı olur arkadaş adamın usta birliğine katıldığı güne bak
-ne yapsın olm adam şanssızlık işte
bana böyle birşey denk gelse o askerliği yakar yinede maçı izlemeden gitmezdim valla gitmezdim aga
- askeriye olm orası başka yere benzemez
yemişim askeriyesini ya galatasaray'ım uefa kupasını alacak bugün
- yavaş ye valla kapına dayanıp zorla götürürler adamı.
bir şekilde atlatıp kahvede izler öyle teslim olurdum abi.
lan ne yapıyorum ben ya kendi kendimle konuşuyorum anasını satayım, konuşmayı bırak kavga ediyorum lan ultracarizma kendine gel akşam maç var bak.
neyseki sonunda arkadaşın evine varmıştım yolculuk biraz daha uzun sürse kendi kendimi yumruklamaya başlayacaktım heralde.
kapıda annesi ve çantasıyla beni bekliyordu, adamın üzgün olduğu her halinden belliydi.
nasıl üzgün olmasın çocuk 17 mayıs 2000'de askere gidiyor neyse biraz moral vereyim bari adama diyerekten gittim yanına.
naber len asker.
iyidir kanka senden naber.
iyi be ne olsun heyecanlıyım bende akşam uefa kupasını alacağız, lan sende sıkma canını kanka orda televizyon vardır illaki, seyredersiniz lan maçı.
olm ne diyon ya.
neyi ne diyom olm uçakla gidiyorsun daha maça çok var her türlü yetişirsin aga rahat ol sen.
lan ben maçımı düşünüyorum mardin'e gidiyorum anasını satayım ona üzülüyorum.
günün ilk dumurunu yaşamıştım doğrusu ben maçı izlemeyecek diye üzüldüğünü sanarken o maçı zerre düşünmüyordu.
şaşırmıştım ama sinirlenmiştim de;
lan ne mal adamsın sen ya, böyle bir günde askere giden tek salak sensin a.q.
bin lan arabaya bırakayım havaalanınada ne halin varsa gör.
havaalanı yolcuğuluda ilginçti aslında;
arka koltukta kara kara düşünen bir adam
oğlunu askere uğurlayan gözleri yaşlı bir anne
ve yolda gördüğü her sarı kırmızılıya korna çalıp el sallayan şoför.
lan orda kadın ağlıyor ben burda sırıtıp millete el sallıyorum ayıp oluyor haa
ne yapayım aga akşama maç var ya uefa'yı alacağız abi.
havaalanının kapısından girereken o meşhur uçak yarın buraya inecek işte ama içinde fenerliler değil galatasaray'lılar olacak diye düşünüp ali şen'e de gönderme yapmayı ihmal etmemiştim tabi.
neyse uzatmayayım ağlamalar, zırlamalar arkadan el sallamalar ve barış'ın son aramadan geçip hüzünlü veda bakışından sonra üzülmüş gibi yaparak annesini teselli etmeme müteakip geri dönüp görevi tamamlamıştım.
artık düşünecek tek bir şey kalmıştı o da maçı nerde izleyeceğimiz.
içlerinde benden başka galatasaray'lının olmadığı 4 kişiydik ve hepsinin gözlerinde akşamın heyecanı vardı.
bir an içimden fenerin maçı olsa benim umrumda olmaz diye geçirip sonrada ne fenerin ne işi olur avrupa'da diyerek kendi kendime güldüğümü hatırlıyorum.
bu arada maçı nerde izleyeceğimizle ilgili fikir alışverişi devam ediyordu.
- bizde izleyelim abi.
- yok ya sizde bağırıp çağıramayız hem kalabalık bir yer olsun havaya girelim.
- kahveye gidelim o zaman.
- lan ne kahvesi lig maçlarınıda kahvede izliyoruz aynı şey mi bu.
- bakırköy'de ki sohbet cafe'ye ne dersiniz.
- yok abi ya orasıda fena kazık hele bugün maçla karışık fena çakarlar hesaptan boşverin.
günün 2. dumurunu yaşamama sebep en güzel fikrin fenerli arkadaştan gelmesiydi.
- buldum abi taksim'de dev ekranlar kurulacakmış oraya gidelim.
- lay lay lay lay lay lay lay lay laaay oooo cimcombooom (fikrin süper olduğunu ve kabul edildiğini gösteren sevinç nidası)
- süper fikir moruk şurdan atlayalım taksiye 4 kişiyiz aynı hesaba gelir.
- aga taksiciyle pazarlık yapacam bana bırakın.
- abi taksime gideceğiz kaça götürürsün
- ne yazarsa gençler.
- ne yazar?
- 5 milyon.
- 4 kişiyiz abi 4 milyona götür
- tamam hadi atlayın.
ve işte kupa yolculuğuna çıkmıştım, taksim'e yaklaştıkça dahada artıyordu heyecanım, heryer sarı kırmızıydı camlardan sarkıp otobüstekilerle karşılıklı tezahüratların ardından taksim'e varmıştık.
hangi dev ekranda izleyeceğimizi seçmeye sıra gelmişti, tam karşımızda olduğundan mıdır bilmem otelin önündekine yöneldik hep birlikte, allahım birazdan maç başlayacak inanılmaz bir duygu bu.
maçın başlama düdüğüyle birlikte bizim dev ekrandaki görüntü kayboldu, ha şimdi gelecek ha şimdi gelecek derken 5 dkka geçmişti bile.
belediye en dandik dev ekranları takmıştı heralde diğer dev ekranlarını göremiyorduk ve yaklaşma şansımız hiç yoktu bizim ekran belki düzelir diye kafayı çevirdiğimde sinirden çılgına dönmüş insanların dev ekranın ayaklarını salladıklarını gördüm umutlarım tamamen bitmişti.
günlerdir beklediğim maç başlamış ben taksim'deyim ve maçı izleyemiyorum bu gerçekten şaka olmalıydı belkide barış'ın ahı tutmuştu.
lan keşke kızmasaydım adama ya.
4 arkadaş ne yapacağız diye birbirimize bakıyorduk ve günün son dumurunu yaşadım
- abi bence geri dönüp bizim orda izleyelim.
- tamam hadi.
heralde şaşkınlıktan dilim tutulmuştu, maç başlayalı 10 dkka olmuş ve biz taksim'den b.evlere geri dönmeye çalışıyorduk, itiraz etmeme fırsat kalmadan taksiye doğru koşan akadaşların peşine takılmıştım.
- abi b.evlere gideceğiz kaça götürürsün
- ne yazarsa gençler.
- lan binin başlatmayın pazarlığınıza,
- aç abi aç aç şu radyoyu
ömrümün en uzun yolculuğuydu ve olanlara inanamıyordum.
takside dönen nerde izleyelim muhabbetlerine hiç aldırış etmiyordum çünkü aramızda kim olduğunu bilmediğim bir cenabet vardı ve bu maçı onunla izlemeyecektim.
ben eve gidiyorum olm maçtan sonra herkes insin aşağıya.
eve geldiğimde ilk yarı bitmek üzereydi ve hesaplarıma göre kupayı almamıza 1 saat kalmıştı.
heyecandan 1 saniyesini bile hatırlamadığım 2. yarının ardından uzatma dakikalarında hagi'nin atılmasıyla oturduğum koltukta küçücük kalmıştım sanki.
ne yaptın be hagi
şerefsiz hakem bak ya pisi pisine atmış adamı ilk o çekiyor hagi'yi
dakikalar artık geçmek bilmiyordu bir an önce penaltılara kalması için bütün bildiğim duaları okurken hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçtiği o kafa vuruşu geldi.
sağdan bir orta yapılmıştı ve o ortanın gol olmaması için bir mucize olması lazımdı.
ahada mucize oldu valla, mucizenin adı taffarel, mucizenin adı galatasaray
hani o içinde küçüldüğüm koltuk vardı ya artık o kadarda büyük değildi.
götün mü kalktı da koltuk küçüldü lan dediğinizi duyar gibiyim.
o kurtarıştan sonra bişeyler olduğu kesin valla.
artık ne arsenal korkutuyordu ne de 10 kişi kalmamız, tek kolu sarılırken hırstan dişlerini sıkan bülent korkmaz'ı da gördükten sonra kralı gelse alamazdı bu kupayı bizden.
tamam bi gaz geldi kabul astık kestik ama penaltı bu ne olacağıda belli olmaz hani.
ergün'üm, ümit'im hakan'ım leblebi gibi sıralarken penaltıları adamlar 2 taneyi kaçırmıştı bile.
popescu'daydı sıra
o güne kadar yenilip, ezilmediğine sevinen bir ülkenin evlatlarının, avrupa'yı nasıl teker teker ezdiğini belgeleyecek son hamle
popescu topa doğru yaklaşırken bende kapıya doğru yaklaşıyordum.
annemin "oğlum silah sıkarlar sakın çıkma dışarı" nasihatı, tam bir kulağımdan girmişken
gooooooooooooool diye bağırıp kendinden geçmiş vaziyette apartman merdivenlerini üçer beşer inip kendimi sokağa attığımda diğer kulağımdan çıkmıştı.
heryer sarı kırmızı, herkes deliler gibi mutluydu,
kornalar çalınıyor, marşlar söyleniyor, silahlar sıkılıyordu
ben ise durgundum öylece olup biteni izliyor şaşkın şaşkın etrafa bakınıyordum.
olm sen niye sevinmiyorsun lan uefa kupasını aldınız diye seslenen arkadaşa ben eve gidiyorum kanka diye cevap verip evin yolunu tutmuştum.
usul usul evime döndüm televizyonu açıp o tarihi anın keyfini çıkardım.
maçtan önce kurduğum hayaller böyle değildi aslında sokaklarda bağırıp çağıracaktım, arabayla tur atacaktım sabaha kadar eğlenecektim ama yapmadım yapamadım.
belkide lig şampiyonu olduğumuzdan daha farklı sevinmem gerektiği için belkide şaşkınlıktan deliye döndüğüm içindir bilmiyorum.
bildiğim tek şey galatasaray'ımın avrupa'yı dize getirdiği ve aklımda tek bir cümle;
muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur.
mustafa kemal atatürk.
(kopenhag'a uçmak için atatürk havaalanına gelen galatasaray kafilesini karşılayan taraftarların açtığı pankart)
o son gece nasıl bitti, nasıl sabah oldu hiç sormayın.
allahtan bugün dağıtım izni bitip usta birliğine katılacak arkadaşı havaalanına bırakma görevini üstlenmiştim, evlerine gidecek ehliyetleri olmadığı için arabayla havaalanına götürecektim onları.
b.evlerden - bağcılar 30 dkka
evin önünde 30 dkka oyalanırız
bağcılardan - havaalanı 30 dkka
havaalanında 1 saat beklesek
havaalanından - bağcılar 30 dkka
bağcılar'dan b.evler 30 dkka
ooh süper valla 3 saati yedim kafadan, dönünce bi yemek yerim sonrasına allah kerim geçer bi şekilde.
yukardaki zaman hesabını nasıl uzatırımı planlarken koyuldum yola.
böyle şansmı olur arkadaş adamın usta birliğine katıldığı güne bak
-ne yapsın olm adam şanssızlık işte
bana böyle birşey denk gelse o askerliği yakar yinede maçı izlemeden gitmezdim valla gitmezdim aga
- askeriye olm orası başka yere benzemez
yemişim askeriyesini ya galatasaray'ım uefa kupasını alacak bugün
- yavaş ye valla kapına dayanıp zorla götürürler adamı.
bir şekilde atlatıp kahvede izler öyle teslim olurdum abi.
lan ne yapıyorum ben ya kendi kendimle konuşuyorum anasını satayım, konuşmayı bırak kavga ediyorum lan ultracarizma kendine gel akşam maç var bak.
neyseki sonunda arkadaşın evine varmıştım yolculuk biraz daha uzun sürse kendi kendimi yumruklamaya başlayacaktım heralde.
kapıda annesi ve çantasıyla beni bekliyordu, adamın üzgün olduğu her halinden belliydi.
nasıl üzgün olmasın çocuk 17 mayıs 2000'de askere gidiyor neyse biraz moral vereyim bari adama diyerekten gittim yanına.
naber len asker.
iyidir kanka senden naber.
iyi be ne olsun heyecanlıyım bende akşam uefa kupasını alacağız, lan sende sıkma canını kanka orda televizyon vardır illaki, seyredersiniz lan maçı.
olm ne diyon ya.
neyi ne diyom olm uçakla gidiyorsun daha maça çok var her türlü yetişirsin aga rahat ol sen.
lan ben maçımı düşünüyorum mardin'e gidiyorum anasını satayım ona üzülüyorum.
günün ilk dumurunu yaşamıştım doğrusu ben maçı izlemeyecek diye üzüldüğünü sanarken o maçı zerre düşünmüyordu.
şaşırmıştım ama sinirlenmiştim de;
lan ne mal adamsın sen ya, böyle bir günde askere giden tek salak sensin a.q.
bin lan arabaya bırakayım havaalanınada ne halin varsa gör.
havaalanı yolcuğuluda ilginçti aslında;
arka koltukta kara kara düşünen bir adam
oğlunu askere uğurlayan gözleri yaşlı bir anne
ve yolda gördüğü her sarı kırmızılıya korna çalıp el sallayan şoför.
lan orda kadın ağlıyor ben burda sırıtıp millete el sallıyorum ayıp oluyor haa
ne yapayım aga akşama maç var ya uefa'yı alacağız abi.
havaalanının kapısından girereken o meşhur uçak yarın buraya inecek işte ama içinde fenerliler değil galatasaray'lılar olacak diye düşünüp ali şen'e de gönderme yapmayı ihmal etmemiştim tabi.
neyse uzatmayayım ağlamalar, zırlamalar arkadan el sallamalar ve barış'ın son aramadan geçip hüzünlü veda bakışından sonra üzülmüş gibi yaparak annesini teselli etmeme müteakip geri dönüp görevi tamamlamıştım.
artık düşünecek tek bir şey kalmıştı o da maçı nerde izleyeceğimiz.
içlerinde benden başka galatasaray'lının olmadığı 4 kişiydik ve hepsinin gözlerinde akşamın heyecanı vardı.
bir an içimden fenerin maçı olsa benim umrumda olmaz diye geçirip sonrada ne fenerin ne işi olur avrupa'da diyerek kendi kendime güldüğümü hatırlıyorum.
bu arada maçı nerde izleyeceğimizle ilgili fikir alışverişi devam ediyordu.
- bizde izleyelim abi.
- yok ya sizde bağırıp çağıramayız hem kalabalık bir yer olsun havaya girelim.
- kahveye gidelim o zaman.
- lan ne kahvesi lig maçlarınıda kahvede izliyoruz aynı şey mi bu.
- bakırköy'de ki sohbet cafe'ye ne dersiniz.
- yok abi ya orasıda fena kazık hele bugün maçla karışık fena çakarlar hesaptan boşverin.
günün 2. dumurunu yaşamama sebep en güzel fikrin fenerli arkadaştan gelmesiydi.
- buldum abi taksim'de dev ekranlar kurulacakmış oraya gidelim.
- lay lay lay lay lay lay lay lay laaay oooo cimcombooom (fikrin süper olduğunu ve kabul edildiğini gösteren sevinç nidası)
- süper fikir moruk şurdan atlayalım taksiye 4 kişiyiz aynı hesaba gelir.
- aga taksiciyle pazarlık yapacam bana bırakın.
- abi taksime gideceğiz kaça götürürsün
- ne yazarsa gençler.
- ne yazar?
- 5 milyon.
- 4 kişiyiz abi 4 milyona götür
- tamam hadi atlayın.
ve işte kupa yolculuğuna çıkmıştım, taksim'e yaklaştıkça dahada artıyordu heyecanım, heryer sarı kırmızıydı camlardan sarkıp otobüstekilerle karşılıklı tezahüratların ardından taksim'e varmıştık.
hangi dev ekranda izleyeceğimizi seçmeye sıra gelmişti, tam karşımızda olduğundan mıdır bilmem otelin önündekine yöneldik hep birlikte, allahım birazdan maç başlayacak inanılmaz bir duygu bu.
maçın başlama düdüğüyle birlikte bizim dev ekrandaki görüntü kayboldu, ha şimdi gelecek ha şimdi gelecek derken 5 dkka geçmişti bile.
belediye en dandik dev ekranları takmıştı heralde diğer dev ekranlarını göremiyorduk ve yaklaşma şansımız hiç yoktu bizim ekran belki düzelir diye kafayı çevirdiğimde sinirden çılgına dönmüş insanların dev ekranın ayaklarını salladıklarını gördüm umutlarım tamamen bitmişti.
günlerdir beklediğim maç başlamış ben taksim'deyim ve maçı izleyemiyorum bu gerçekten şaka olmalıydı belkide barış'ın ahı tutmuştu.
lan keşke kızmasaydım adama ya.
4 arkadaş ne yapacağız diye birbirimize bakıyorduk ve günün son dumurunu yaşadım
- abi bence geri dönüp bizim orda izleyelim.
- tamam hadi.
heralde şaşkınlıktan dilim tutulmuştu, maç başlayalı 10 dkka olmuş ve biz taksim'den b.evlere geri dönmeye çalışıyorduk, itiraz etmeme fırsat kalmadan taksiye doğru koşan akadaşların peşine takılmıştım.
- abi b.evlere gideceğiz kaça götürürsün
- ne yazarsa gençler.
- lan binin başlatmayın pazarlığınıza,
- aç abi aç aç şu radyoyu
ömrümün en uzun yolculuğuydu ve olanlara inanamıyordum.
takside dönen nerde izleyelim muhabbetlerine hiç aldırış etmiyordum çünkü aramızda kim olduğunu bilmediğim bir cenabet vardı ve bu maçı onunla izlemeyecektim.
ben eve gidiyorum olm maçtan sonra herkes insin aşağıya.
eve geldiğimde ilk yarı bitmek üzereydi ve hesaplarıma göre kupayı almamıza 1 saat kalmıştı.
heyecandan 1 saniyesini bile hatırlamadığım 2. yarının ardından uzatma dakikalarında hagi'nin atılmasıyla oturduğum koltukta küçücük kalmıştım sanki.
ne yaptın be hagi
şerefsiz hakem bak ya pisi pisine atmış adamı ilk o çekiyor hagi'yi
dakikalar artık geçmek bilmiyordu bir an önce penaltılara kalması için bütün bildiğim duaları okurken hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçtiği o kafa vuruşu geldi.
sağdan bir orta yapılmıştı ve o ortanın gol olmaması için bir mucize olması lazımdı.
ahada mucize oldu valla, mucizenin adı taffarel, mucizenin adı galatasaray
hani o içinde küçüldüğüm koltuk vardı ya artık o kadarda büyük değildi.
götün mü kalktı da koltuk küçüldü lan dediğinizi duyar gibiyim.
o kurtarıştan sonra bişeyler olduğu kesin valla.
artık ne arsenal korkutuyordu ne de 10 kişi kalmamız, tek kolu sarılırken hırstan dişlerini sıkan bülent korkmaz'ı da gördükten sonra kralı gelse alamazdı bu kupayı bizden.
tamam bi gaz geldi kabul astık kestik ama penaltı bu ne olacağıda belli olmaz hani.
ergün'üm, ümit'im hakan'ım leblebi gibi sıralarken penaltıları adamlar 2 taneyi kaçırmıştı bile.
popescu'daydı sıra
o güne kadar yenilip, ezilmediğine sevinen bir ülkenin evlatlarının, avrupa'yı nasıl teker teker ezdiğini belgeleyecek son hamle
popescu topa doğru yaklaşırken bende kapıya doğru yaklaşıyordum.
annemin "oğlum silah sıkarlar sakın çıkma dışarı" nasihatı, tam bir kulağımdan girmişken
gooooooooooooool diye bağırıp kendinden geçmiş vaziyette apartman merdivenlerini üçer beşer inip kendimi sokağa attığımda diğer kulağımdan çıkmıştı.
heryer sarı kırmızı, herkes deliler gibi mutluydu,
kornalar çalınıyor, marşlar söyleniyor, silahlar sıkılıyordu
ben ise durgundum öylece olup biteni izliyor şaşkın şaşkın etrafa bakınıyordum.
olm sen niye sevinmiyorsun lan uefa kupasını aldınız diye seslenen arkadaşa ben eve gidiyorum kanka diye cevap verip evin yolunu tutmuştum.
usul usul evime döndüm televizyonu açıp o tarihi anın keyfini çıkardım.
maçtan önce kurduğum hayaller böyle değildi aslında sokaklarda bağırıp çağıracaktım, arabayla tur atacaktım sabaha kadar eğlenecektim ama yapmadım yapamadım.
belkide lig şampiyonu olduğumuzdan daha farklı sevinmem gerektiği için belkide şaşkınlıktan deliye döndüğüm içindir bilmiyorum.
bildiğim tek şey galatasaray'ımın avrupa'yı dize getirdiği ve aklımda tek bir cümle;
muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur.
mustafa kemal atatürk.
(kopenhag'a uçmak için atatürk havaalanına gelen galatasaray kafilesini karşılayan taraftarların açtığı pankart)