• 24
    --- alıntı ---

    devrin dünya ağır sıklet boks şampiyonu olan 30’lu yaşlarındaki sonny liston’a 22 yaşındaki kentucky’li bir genç cassius clay meydan okuyordu. new york times gazetesi tecrübeli şampiyon liston’un ünvanını bu heyecanlı gence kaptırmayacağına o kadar emindi ki, bu ünvan maçına ünlü boks yazarlarından birini gönderme gereği bile duymadı. gazete yönetimi, kendilerine göre ‘’formalite’’ bu maçı takip etme görevini gazetenin spor servisindeki 26 yaşındaki genç muhabir robert lipsyte’a verdi.

    lipsyte’nin, miami’ye iner inmez ilk işi, spor editörünün verdiği tavsiyeye uyarak, boks maçının yapılacağı salon ile en yakın hastane arasındaki en kestirme yolu tespit etmek oldu. böylece, lipsyte, gazetenin bu maçtan beklediği tek haber olan ‘genç clay’ın nakavttan sonraki acil servis görüntülerini’ diğer gazetecilerden önce elde edecekti.

    genç muhabir lipsyte, kestirme yolu keşfettikten hemen sonra clay’ın antrenman yaptığı ve bugünkü miami beach içinde kalan 5th street spor salonuna geldi. tarih 18 şubat 1964’tü. 25 şubat’taki maça 7 gün vardı. robert lipsyte, spor salonun merdivenlerini çıkarken arkasında, hepsi aynı beyaz ‘’terry-cloth cabana’’ ceketten giymiş 4 tane gencin onu kenara iterek yukarı çıktıklarını gördü. ‘’canım sıkıldı’’ diyen lipstey, ‘’kim ulan bu zibidiler?’’ diye sormuş etrafındakilere. ‘’yeni bir ingiliz rock grubu’’ demişler, ‘’beatles mı ney, işte öyle bişey’’ demişler, ‘’ilk amerika turnelerindeler’’ diye eklemişler…

    ‘’kim ulan bu beatles?’’

    beatles ile beraber ingiltere’den gelen gazeteciler, aslında farklı rock müzik yorumlarıyla gençler arasında gittikçe popülerleşen bu yeni grubu, bütün dünyada tanınan şampiyon sonny liston ile fotoğraflamak istiyorlardı. ancak ağır sıklet şampiyon sonny liston, ‘’bu nonoşlarla fotoğraf motoğraf çekmem (not with them sissies)’’ deyip tersleyince, onlar da elleri mahkum, gelmişken boş dönmeyelim diye pek de bir gelecek görmedikleri genç cassius clay’ın antrenman salonuna gelmişler.

    lipsyte, henüz spor salonuna gelmeyen clay’ın soyunma odasında, laçka hareketleri, küfürleri, itiş kakışlarının ortasında kaldığı beatles üyeleriyle tanışmasını şöyle anlatıyor: ‘’kendimi tanıttım, beni taklit edip güldüler. john lennon tokalaşırken kendisinin ringo olduğunu söyledi. sonra bana paul’u tanıtırken de onun john olduğunu söyledi. maçın sonucu hakkında ne düşündüklerini sordum. ‘şampiyon liston, hergele züppe clay’ı maçın başında nakavt eder’ dediler. sonra yeniden beni görmezden gelip kendi aralarında itiş kakışa başladılar. ne hergele züppe çocuklar diye kendi içimden düşündüm.’’

    derken, kapı aniden açılır ve içeri bütün haşmetiyle cassius clay girer. ‘’fotoğraflarda gördüğümden daha iri yarıydı, güzel bir teni vardı ve parıldıyordu’’ diye hatırlıyor lipsyte o anı. yüzünde kocaman bir gülümseme varmış. kendisine soyunma odasında adı beatles olan bir grubun üyelerinin olduğu söylenmiş ki, ‘’merhaba beatles’’ demiş clay ve ardından, ‘’beraber turne yapalım sizinle, çok para kazanırız’’ demiş. bu heybetli genç karşısında ne yapacağını şaşıran beatles üyeleri, aniden lipsyte’in deyimiyle ‘’anaokulu çocuğu’’ gibi olmuşlar. sessizce, çalışacağı boks ringine kadar clay’ın arkasından seyirtmişler.

    ‘’bilmeseniz, önceden tanışıyorlardı ve bu buluşmada ne yapacaklarını önceden kararlaştırmışlar sanırdınız’’ diyor lipsyte, birbirlerinden o gün haberdar olan beatles ve clay’ın birlikteliği için... clay ile beraber ringe giren beatles üyeleri, beraber şakalar yapmaya başlamışlar. yere diz çöküp ‘’beni dövme abi’’ diye yalvarıyorlar, dualar ediyorlarmış. derken clay, en uzun boylu beatles olan ringo’yu kaldırmış, diğerlerini arkasına tek sıra dizmiş ve ringo’ya yumruk atar gibi yapmış. tabii beatles üyeleri de bu farazi yumruğun şiddetiyle kafalarıyla domino etkisi olmuş gibi yapınca işte bugün bu yazıyı okumanıza neden olan aşağıdaki efsane fotoğraf karesi ortaya çıkmış.

    http://fotogaleri.haber7.com/...0110528122858696.jpg

    ardından üst üste piramit yaparak clay’ın çenesine ulaşmaya çalışmışlar ve bir anda 4 beatles ve clay kahkahalara boğulunca üst üste devrilmişler. çok geçmeden clay’ın adamları bu genç ingilizleri oradan postalayıp antrenmanı başlatmış.

    muhabiri nakavt eden cevap

    antrenman sonrası, soyunma odasında gazetecilerin, ‘’bu maçta yenildikten sonra ne yapacaksın?’’ sorusu karşısında, cevap vermek yerine sıkıntıdan uyuyormuş gibi yapmış clay. derken sessizliği, bostonlu bir gazetecinin, ‘’bütün bu artistlikleri para için yapıyorsun, değil mi?’’ sorusu karşısında clay uyanmış gibi yapmış ve, ‘’ben para kazanıyorum, dışarda patlamış mısır satan, içecek satan garibanlar para kazanıyor ve hepsinden önemlisi sana yazacak iş çıkıyor. bak bu kış gününde gazeten seni sıcak miami’ye gönderiyor bunun için, sen de kazanıyorsun’’ demiş.

    bostonlu muhabir, sağlı sollu kroşe yemiş gibi bir ifadeyle bu beklemediği cevap karşısında suspus olurken genç muhabir robert lipsyte, ilk defa, ‘’inşallah bu çocuk bu maçta kafasını dağıttırmaz da kariyeri biraz daha uzun olur. takibe değer biri. umarım tıpkı, beatles adlı şu zirzop grup gibi, ateşböceği misal hemen yanıp sönen bir kısa şöhreti olmaz’’ diye düşünmüş. lipstey, dalgın dalgın bunları düşünürken, yanından geçen clay’ın kendini dürtmesiyle bir anda kendine gelmiş. clay, muhabir lipsyte’in kulağına ağzını yaklaştırıp fısıltıyla, bana ilk okuduğumda kahkahalar attıran soruyu sormuş: ‘’seni, bugün o 4 hergeleyle soyunma odasında gördüm. kimdi lan o karı kılıklılar?’’

    boks tarihinin en dramatik haftası

    şimdi aranızda, ‘’o’nun adı muhammed ali clay, neden cassius clay diye yazıyorsun?’’ diye çıkışanlar olabilir. tek sebebi var; bu hikayenin geçtiği haftaya kadar ismi cassius clay şeklindeydi de ondan... ama o bir hafta, sadece adının değil modern boks tarihinin en dramatik haftasıydı.

    politika, spor, din, ırk ve eğlence dünyası tek bir maçta bu kadar içiçe hiç geçmemişti ve bir daha hiç geçmeyecekti. cassius clay, o maça gelirken nation of islam adlı siyahi gruba katılmış ve adını da cassius x yapmıştı ancak bunu henüz kamuoyu bilmiyordu. ‘’x’’ size hemen durumu farkettirdi. zaten, maçı takiple görevli gazeteciler çok geçmeden amerikan medyasında o günlerde nefret objesi olan malcolm x’in de cassius clay’ı desteklemek için miami’de olduğunu farketmekte gecikmeyecekti. malcolm x’in miami’deki varlığı bir anda din, ırk tartışmaları boyutu getirdi maça.
    maç bu tartışmaların gölgesinde iptal noktasına gelince, organizatör bill faversham, clay’a adeta yalvararak, nation of islam’a üye olduğunu maçtan önce açıklamamasını istedi.

    ‘kendilerine para kazandıracak zencileri severler’

    lipsyte, malcolm x’in miami’de olduğunu bildiği halde maç gününe kadar kendisini görememiş. ancak, 1 yıl önce sonny liston ile floyd patterson arasında oynanan maçtan çıktıktan sonra, brooklyn’deki bir işçi eylemi sırasında gördüğü malcolm x’in yanına yaklaşarak, ‘’bu boks maçı size neyi sembolize ediyor?’’ diye sorduğunu hatırlıyor. ‘’bu çok saçma bir soru’’ diye çıkışmış malcolm. bunun üzerine, nation of islam’ın paramiliter gençlik ocağı olan fruit of islam üyesi 3 koyu renk takım elbiseli siyahi yardımcı paldır küldür lipsyte’i kucaklayıp paketlemişler. lipstey ite kaka götürülürken, malcolm’a, ‘’tek saçma soru cevaplanmamış sorudur’’ diye bağırmış. genç muhabirin bu cevabı, malcolm’un yüzüne bir tebessüm yaymış ve izin vermiş. lipsyte, yeniden malcolm’un yanına gelerek kendini tanıtınca malcolm cevabını vermiş: ‘’sporda final oynayan iki kişinin de siyah olmasından mutluyum. ancak hiç şüphesiz istismar edilecekler ve asıl kaymağı sponsorlar yiyecek. sadece kendilerine para kazandıracak zencinin sivrilmesine izin verirler.’’

    lipsyte, kariyerinin başlangıç haberi olan lipston – patterson maçına bu yan açıklamayı eklemesiyle ny times editörlerinin dikkatini çekmiş ve yine bu haberi sayesinde işte miami’ye onu göndermeye karar vermişler.

    miami’ye gelen bütün tecrübeli boks yazarları (boks yazarlığının gazetelerde ciddi kariyer olduğu günlerdir), ‘heyecanlı bir züppe’ gördükleri clay yerine, sonny liston’un kampına takılıyormuş. genç lipstey ise anlam veremediği bir içgüdüyle, "i am the greatest (ben en büyüğüm)’’ diye demeç verip duran cassius clay’a takılı kalmış.

    sonraki günler, clay ve sonny liston’un gazeteciler aracılığıyla küfürleştiği günlerdir. liston, küçümsediği clay için, ‘’o i..e, ben erkeğim’’ der. clay ise, sonradan kariyerinin özeti olacak, ‘’kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım’’ der. clay’a maçta linston’un yumruklarından nasıl kurtulacağı sorulunca da, ‘’gözlerinizin görmediğini elleriniz vuramaz’’ der.

    25 şubat 1964 gecesi boks tarihi yeniden yazıldı

    ve 25 şubat 1964 gecesi boks tarihi yeniden yazıldı. maçın başında bütün bahisler 1’e 7 sonny liston’un kazanacağı yönündeymiş. ancak maçın başlamasıyla herşey değişmiş. clay, gerçekten de ringde adeta uçuyormuş. liston rakibini karşısına almakta bile zorlanırken clay arı gibi sokmaya başlamış. üçüncü raund’ta, liston’un sol gözünün altını patlatmış. ve 7’nci round’ta kalçalarının üzerine yere oturan liston, hakemin sayışına cevap veremeyerek nakavt olurken boks dünyası şoka girmiş. kimsenin gözlerine, kulaklarına inanamadığı bu anda clay, önce basın tribününe dönerek ‘’şimdi yiyin yazdıklarınızı’’ diye bağırmış ve ardından yumrukları havada, ‘’dünyayı salladım! dünyayı salladım!’’ diye haykırarak ringi terketmiş.

    http://fotogaleri.haber7.com/...0110528124833992.jpg

    lipsyte, o güne kadar ki en büyük zevki yaşadığını anlatıyor. ‘sonucu belli’ bir maça hasbelkader gönderilmiş bir muhabirken birkaç dakika içinde gazetesinin, tarihe tanıklık eden ismi olmuş. ‘’küçük olivetti daktiloma parmaklarımın bir vuruşu vardı ki… seksten daha iyiydi diyemem ama aynı derecedeydi…’’

    hızla haberi yazıp telgrafla gazeteye geçmiş ve o geceki baskıya yetiştirmiş. lipsyte’in imzasının ilk kez, new york times’ın birinci sayfasında göründüğü haberdir bu…

    cassius değil artık, muhammed ali

    ertesi gün cassius clay yeniden basının karşısındadır. artık maçın tansiyonu geçmiştir ve bütün nezaketiyle konuşur. devirdiği liston’a isterse yeni bir maç şansı verir ya da kendisine meydan okuyacak herkesle ünvan maçına hazır olduğunu duyurur: ‘’bütün istediğim, temiz beyefendi bir insan olmaktır.’’

    çok önemli birşey daha der clay o toplantıda gazetecilere, "liston için gerçekten üzgünüm. siz gazeteciler onu çok şişirdiniz, çok yükseğe çıkardınız. şimdi o kadar yüksekten düşüyor ki…’’
    genç muhabir lipsyte, bütün o ihtiyar kurt spor yazarlarının bu genç boksör hakkındaki düşüncelerinin değiştiği anın bu olduğunu aktarıyor.

    gazeteciler, "malcolm x ve nation of islam ile alakan nedir?’’ diye sorarlar. ‘’bakın’’ der clay, ‘’ormanda aslan aslanla, kaplan kaplanla, kırmızı kuşlar kırmızı kuşlarla gezer. kendi türünden insanlarla gezmek insanın da tabiatında vardır. istenmediğim yerlerde olmak istemiyorum’’ şeklinde cevap verir.

    daha basının birinci sayfalarına girdiği ilk gün yaptığı bu açıklama gazetecileri şok edecektir. muhabirler birbirlerine bakıp şaşkınlıkla yeniden sorarlar:

    ‘’yani müslüman mı oldun?’’

    "siyah müslümanların toplantılarına katılıyorum. ve orada ne görüyorum? sigara yok, içki yok, eşini aldatma yok. hanımları gayet mazbut giyiniyor. sonra sokağa çıkıyorum ve siz bana oraya onların arasına gitmemelisin diyorsunuz. ama bana somut bir sebep söylemelisiniz, neden oraya gitmemem gerektiğine dair…’’

    gazeteciler yine sorar: "peki gençliğin şampiyonu olarak sorumluluğun ne olacak?’’

    22 yaşındaki taze dünya şampiyonu clay’ın medyadan çekinecek gibi bir hali yoktur: "sizin benden olmamı istediğiniz kişi olamam. istediğim kişi olmakta özgürüm’’.

    lipsyte, bu sözler kulağımda, atletik özgürlük bildirgesi gibi çınladı. bu genç boksürün ve hikayesinin efsaneye dönüşeceği hissi kalbimi kapladı. ve ben bu hikayeyi tüm dünyaya duyuracaktım’’. duyurdu da…

    kader denk noktasında bir maç

    bir maçın etrafında kaderin bir araya getirdiği insanlar, yükselişler ve düşüşlerin kader denk noktasını yaşadılar o 1964 şubatında.

    cassius clay, müslüman olduğunu açıklamasının üzerinden 20 gün geçmeden muhammed ali clay oldu. 1975 senesinde ise ırkçı nation of islam’ı bırakarak sünni islama geçti. 2005 senesinde tasavvuf yolunda insan-ı kamil yolculuğuna çıktığını açıkladı. 1964 yılında, 22 yaşında, o güne kadarki en genç insan olarak kazandığı ağır sıklet boks şampiyonu ünvanını 2 kere daha kazandı. yaklaşık 20 yıl boksun kralı oldu. hayatında ilk yenilgisini ve tek nakavtını muhammed ali’nin yumruklarıyla yaşayan george foreman, 1989 senesinde o günleri anlatırken, ‘’muhammed ali, o kadar hızlıydı ki, ışığı söndürüp yatağına girdiğinde oda henüz kararmamış olur’’ diyecekti.

    uçması olay, yumrukları olay, sözleri olaydı. birçok sözü hemen popüler kültür klişesine dönüşüyordu. benim favorilerimden biri - ki maçlarda sahaya çıkarken söylenirim - , 1975’te joe frazier’i yenmek için filipinlerin başkenti manila’ya gittiğinde söylediği, "it’s gonna be thrilla, a chilla and killa, when i get the gorilla in manila’’ cümlesiydi.

    clay’ı ‘ateş böceği gibi yanıp sönecek kısa ömürlü bir şöhret sanan’ medya çok yanılmıştı. muhammed ali, 1999 yılında yüzyıl biterken, hem, kendisini tam 37 kez kapak yapan dünyanın en büyük spor dergisi sports illustrated hem de bbc tarafından ‘yüzyılın sporcusu’ ilan edildi.

    malcolm x’i, bir nefret objesi olarak gören devrin medyası da çok yanılmıştı. cassius clay’ın adını muhammed ali yaptığı 1964 mart ayında malcolm x, nation of islam’dan ayrıldığını duyurdu. kısa süre sonra da malcolm x, malik el şahbaz oldu. clay’ın ilk şampiyonluğunu kazanmasından, tam 1 sene sonra şehit edildiği 21 şubat 1965’e kadar geçen sürede, ırkçılığın ürettiği ırkçı bir reaksiyonerlikten, birlikte yaşama şampiyonu bir insan hakları ve özgürlük kahramanına dönüştü. o gün yüzüne bakmayan genç muhabirler, bugün bu büyük kahramanla olan anlarını hayatlarının en onurlu anları olarak anlatabiliyor.

    o gün züppe 4 gençten oluşan ingiliz rock grubu beatles ise sonraki yıllarda rock tarihinin gelmiş geçmiş en büyük grubuna dönüşürken, müzik tarihine unutulmaz bir parantez açtılar. yaşları büyüdükçe züppelikleri gitti. en azından john lennon, gelmiş geçmiş en ‘cool’ müzik adamlarından birine dönüştü. new york’ta 1970’li yıllarda, nixon’a, fbi’ın hoover’ına karşı verdikleri destansı mücadelenin belgeselini gözlerim dolu dolu seyretmiştim. muhammed ali de, genç muhabir lipstey de, sonny liston da bu grup hakkında yanılmıştı.

    ve, bu yazıdaki birçok anekdotu, bu sene piyasaya çıkan ‘’an accidental sportswriter (kazara spor yazarı)’’ adlı hatıra kitabından aktardığım robert lipsyte de, gelmiş geçmiş en efsane spor yazarlarından birine dönüştü. ‘’nasıl olsa sonny liston, o züppe genci duman edecek’’ düşüncesiyle new york’ta kalan, miami’ye gitmeyen anlı şanlı spor yazarları, fena yanılmıştı. unutulup gittiler…

    şu hayatta kimin ne olacağını bilemezsin. kendi makamına, konumuna, ünvanına güvenerek kimseyi küçümseme. medyanın şişirmelerine gelmeyeceksin. rakibini asla küçümsemeyeceksin. yeni üslupların, yeni tarzların ve gençlerin çığır açabilecekleri ve kendilerinden sonraki kuşakları bile etkileyebileceklerini unutmayacaksın.

    yoksa an gelir, yıldızın parladığı o an gelir, kelebek gibi uçan, arı gibi sokan gerçekle yüzleşirsin. geç olur, yazık olur…

    cemal demir
    http://gss.gs/dq

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın