14
anlayamadığım şeyler var ve bu beni sinire kesiyor. taraftarlık kisvesi altında yaşayan, hareket eden insanların davranışları, küçüldükçe boş tehditler savuran insanlarınkiyle paralel şekilde seyrediyor. bahsettiğim şey temelinde fenerbahçe'nin yer aldığı şike mevzuu. çok ender sayıdaki fenerbahçeli hariç, bu arkadaşların tamamına yakını kulübünü savunmakla iştigal. tahmin ettiğim kadarıyla bu hangi takımın başına gelse aynı tavır gösterilicekti. lakin, 22 yılda anlayabildiğim kadarıyla bu tip taraftarlık fenerbahçe'de daha mevcut durumda, veya ben iyi galatasaraylılarla arkadaşlık yapıyorum veyahut biz fenerbahçe'yi yenemiyoruz diye bizdeki salaklar fazla ortaya çıkamıyor.. çünkü bu adamlar maçlardan sonra siktik, soktuk, kocanız, karımız muhabbeti çeviren yani genele hakim olan gerizekalı ve güç dinine mensup kişiler. neyse her durumda bu savunma hâli haddinden fazla saçma.
şöyle ki; herhangi birinin, bu kadar büyük para ve nüfuzun döndüğü bir ortamda kulübümün başkanı böyle bir şey asla yapmaz demeye cesaret etmesi ne kadar kabul edilebilir? hem de aziz yıldırım tipinde bir insanı masumluk ön kabulüyle savunmanın nirengi noktası neresidir? biliyoruz ki bu kulüpler, artık bizim onları sevdiğimiz zamanki hâlde değiller. artık onlar telefon hattı, forma, hisse senedi vb. satmak gibi profesyonel amaçlarla ve hâlâ amatör kafalarca yönetiliyorlar. zaten bu nedenle bu lig, bu takımlar bu kadar kötü ve başarısızlar. ne o, ne de bu olabilen eklektik bir yapının sağlam kapitalist temeller üzerine kurulmuş bir dünyada var olma çabasına ancak hüsran eşlik eder. biz taraftarlar da başarı için ölüp bittikçe, güzel adamın değil de kazanan adamın arkasında durdukça kendine göre bir kazanma ahlâkı olan bu sistemde kazandıkça kaybetmeyi kaldıramaz hâle geliyoruz.
tek söylediğim şey şudur; bizler takımımızı sevelim. sevelim ama başkasını sevenleri garipsemeyelim. anlamayalım onları bu renkler varken başkasına nasıl gönül kayar diyelim ama başkasının rengini kendi fırçamızla boyamayalım. sevelim her koşulda ama kötüleri korumayalım. kişileri kulüplerle eş anlamlı görmeyelim. yani, aziz yıldırım, fenerbahçe değildir. fenerbahçe, cumhuriyet değildir. cumhuriyet yıkılmaz değildir. fenerbahçe de yıkılır. çünkü galatasaray, fenerbahçe, beşiktaş... hepsi artık siktiri boktan bir şirkettir. artık her şey iflas edebilir. bir günde üç kulüp 406 milyon tl değer kaybedebilir. bazı takımlar küme de düşebilir ama sen sevmeye devam edecek misin? soru budur. sen aziz yıldırım'dan böyle bir yöntemle de olsa kurtulduğuna sevinecek misin, yoksa pislikler halının altında dururken üstünde durmak mı niyetin?
galatasaray'ın temiz olduğunu hiç iddia etmedim. bilmiyorum elbet olma ihtimali vardır pisliğin benim de görmediğim bir yerde. lakin, cemal nalga hadisesinde "küme düşsün bu takım" dedim ben. üzüldüm, sindiremedim. ama düşsün dedim. yeter ki, sen "ama sanki siz çok temizsiniz" deme güzel kardeşim. pislikleri bir araya getirip kiminki hangisiydi belli olmasın diye çaba gösterme. ankaragücü, zalad falan diye yorma kendini. pislik pislikle temizlenmez, sadece ayırt edilemez hâle gelir ki bu elbette sıhhî bir durum değildir.
meramım şudur aslında; bu kadar sevmeyelim gücü. kazanmaya bu kadar hevesli olmayalım. taraftarlık sevmektir ve sevgi ile kazanmak aynı düzlemin kavramları değillerdir. "alex konusunda hocayı uyardık, alexsiz takım olmaz dedik. o da kabul etti. hatalarını kabul etmek erdemdir." diyebilen bir kulüp başkanını sevmeyelim mesela. buradan başlayabiliriz. bundan utanıp belki biraz susabiliriz. varsa birinin art niyetli hareketi çıkarılsın ortaya. kimde ne varsa yok edilsin. yola öyle devam edilsin.
içimde kalmış derdimdir: hagi başarısız oldu diye küfreden galatasaraylı da siktirsin gitsin.
(fikrimi anlatabildiysem, bu da yazının geneliyle aynı doğrultudadır)
şöyle ki; herhangi birinin, bu kadar büyük para ve nüfuzun döndüğü bir ortamda kulübümün başkanı böyle bir şey asla yapmaz demeye cesaret etmesi ne kadar kabul edilebilir? hem de aziz yıldırım tipinde bir insanı masumluk ön kabulüyle savunmanın nirengi noktası neresidir? biliyoruz ki bu kulüpler, artık bizim onları sevdiğimiz zamanki hâlde değiller. artık onlar telefon hattı, forma, hisse senedi vb. satmak gibi profesyonel amaçlarla ve hâlâ amatör kafalarca yönetiliyorlar. zaten bu nedenle bu lig, bu takımlar bu kadar kötü ve başarısızlar. ne o, ne de bu olabilen eklektik bir yapının sağlam kapitalist temeller üzerine kurulmuş bir dünyada var olma çabasına ancak hüsran eşlik eder. biz taraftarlar da başarı için ölüp bittikçe, güzel adamın değil de kazanan adamın arkasında durdukça kendine göre bir kazanma ahlâkı olan bu sistemde kazandıkça kaybetmeyi kaldıramaz hâle geliyoruz.
tek söylediğim şey şudur; bizler takımımızı sevelim. sevelim ama başkasını sevenleri garipsemeyelim. anlamayalım onları bu renkler varken başkasına nasıl gönül kayar diyelim ama başkasının rengini kendi fırçamızla boyamayalım. sevelim her koşulda ama kötüleri korumayalım. kişileri kulüplerle eş anlamlı görmeyelim. yani, aziz yıldırım, fenerbahçe değildir. fenerbahçe, cumhuriyet değildir. cumhuriyet yıkılmaz değildir. fenerbahçe de yıkılır. çünkü galatasaray, fenerbahçe, beşiktaş... hepsi artık siktiri boktan bir şirkettir. artık her şey iflas edebilir. bir günde üç kulüp 406 milyon tl değer kaybedebilir. bazı takımlar küme de düşebilir ama sen sevmeye devam edecek misin? soru budur. sen aziz yıldırım'dan böyle bir yöntemle de olsa kurtulduğuna sevinecek misin, yoksa pislikler halının altında dururken üstünde durmak mı niyetin?
galatasaray'ın temiz olduğunu hiç iddia etmedim. bilmiyorum elbet olma ihtimali vardır pisliğin benim de görmediğim bir yerde. lakin, cemal nalga hadisesinde "küme düşsün bu takım" dedim ben. üzüldüm, sindiremedim. ama düşsün dedim. yeter ki, sen "ama sanki siz çok temizsiniz" deme güzel kardeşim. pislikleri bir araya getirip kiminki hangisiydi belli olmasın diye çaba gösterme. ankaragücü, zalad falan diye yorma kendini. pislik pislikle temizlenmez, sadece ayırt edilemez hâle gelir ki bu elbette sıhhî bir durum değildir.
meramım şudur aslında; bu kadar sevmeyelim gücü. kazanmaya bu kadar hevesli olmayalım. taraftarlık sevmektir ve sevgi ile kazanmak aynı düzlemin kavramları değillerdir. "alex konusunda hocayı uyardık, alexsiz takım olmaz dedik. o da kabul etti. hatalarını kabul etmek erdemdir." diyebilen bir kulüp başkanını sevmeyelim mesela. buradan başlayabiliriz. bundan utanıp belki biraz susabiliriz. varsa birinin art niyetli hareketi çıkarılsın ortaya. kimde ne varsa yok edilsin. yola öyle devam edilsin.
içimde kalmış derdimdir: hagi başarısız oldu diye küfreden galatasaraylı da siktirsin gitsin.
(fikrimi anlatabildiysem, bu da yazının geneliyle aynı doğrultudadır)