80
bu adam hakkında bir fikrim, düşüncem var. lakin onu yazarsam "hörövöyeeen, ne diyon sen, angut" tarzı tepkiler gelecek. kararsızdım. ama nolursa olsun yazıcam.
bana sorsalar ki "yahu korki, yeni yapılanma vs var, elimize de ilahi bir kudret geçti, efsane uefa kadrosundan bir futbolcuyu aynen alıp getiricez bu takıma, hangisini istersin" deselerdi, tereddütsüz "ümit davala tabi ki" derdim.
bağırın çağırın, ne hagi, ne hakan şükür, ne de bülent kaptan. (lan belki tafi, bi ihtimal)
tamam bunların hepsi efsanemiz, katkıları yadsınamaz, halen tatları damağımdadır, ama ümit başkaydı be kardeşim.
bu o efsane kadronun, makine gibi oynayan takımın dişlisiydi işte. nereye koyarsan oynardı. savaşır, sakatlık bilmez, adam gibi orta açar, sorumluluk alır (içinizden en babayiğidinizi bekliyorum, milan'a karşı 90+ da penaltı atmaya), saha içinde ve dışında abidik gubidik işlere girmez (galatasaray da faal oynadığı dönemde), çıkar topunu oynar.
böyle adamlardı bizi zafere götüren. makinenin parçası olan, böyle topçular istiyorum işte ben, isimli, yıldız filan değil. başka takımlarda naptılarsa yaptılar, bana hayrı olmayacaksa isimlerine tüküreyim açıkçası.
şimdi teknik direktör yardımcısı olmuş. pek sevgili eski başkanımız (hani şu başbakana "bizim taraftar işte böyle terbiyesiz nankör, merak etmeyin sokmuycaz bi daha sadaka diye verdiğiniz stada" diyen) buna karşı çıkıyor. neymiş, disiplinsizmiş bilmemneymiş. alkol alıyormuş. daum lafını ortaya atan başka biriymiş gibi. onu geçtim.
evet böyle biri olabilir ümit. bu konuyla ilgili bir örnek vereyim;
lisedeyken iki hocam vardı. bunlardan biri, çok örnek, çok uyanık, çok disiplinli geçinen bir modeldi. "ben hayatımda hiç kopya çekmedim" diye gezinirdi. kopya çekmek mi, yalan söylemek mi daha ayıp, genç dimağlar bunu düşünedursun, gerçekten de normal bir öğrenci kadar kopya çekmediği aşikardı bu hocanın. diğer hocamız ise, ballandıra ballandıra, çektiği kopyaları, teknikleri anlatırdı. "isterseniz çekebilirsiniz, yakalanmamak şartıyla, yakalanınca alınmaca gücenmece yok" derdi.
neyse, bu iki hocanın sınavlarına gelindiğinde tahminiz üzere hiç kopya çekmeyen hocamızın sınavlarında pek bi rahat olur, kopya metodlarımızı rahat rahat uygulardık. yakalanmazdık da. zira bilmezdi nasıl çekildiğini, çeken adamın ruh halini surat ifadesini.
lakin bu kopya çeken hocamızın sınavında akla karayı çekerdik. bir durup bakması bile yeterdi "ulan anladı kesin" diyip, kopyalıkları imha etmemize.
dolayısıyla kopya çeken hocamızın dersine daha çok çalışır, kopya ihtiyacını minimuma indirmeye çalışırdık.
şimdi "bu örnekle teknik direktörlüğün ne alakası var" diye soranlar varsa, boşversinler. anlayan anlamıştır zaten.
bir de çok olumlu puanı ümit davala'nın, resmen abuk subuk şekilde kovulduktan sonra bile, kameraların önüne çıkıp, tek bir laf dememiştir. sanırım bu takıma sadakat rahatsız etti bazı mantıktakileri. kendi standartlarının üstünde kaldı zira.
rap söylüyomuş. e iyi, ses telleriyle mi oynanıyo bu oyun?
bana sorsalar ki "yahu korki, yeni yapılanma vs var, elimize de ilahi bir kudret geçti, efsane uefa kadrosundan bir futbolcuyu aynen alıp getiricez bu takıma, hangisini istersin" deselerdi, tereddütsüz "ümit davala tabi ki" derdim.
bağırın çağırın, ne hagi, ne hakan şükür, ne de bülent kaptan. (lan belki tafi, bi ihtimal)
tamam bunların hepsi efsanemiz, katkıları yadsınamaz, halen tatları damağımdadır, ama ümit başkaydı be kardeşim.
bu o efsane kadronun, makine gibi oynayan takımın dişlisiydi işte. nereye koyarsan oynardı. savaşır, sakatlık bilmez, adam gibi orta açar, sorumluluk alır (içinizden en babayiğidinizi bekliyorum, milan'a karşı 90+ da penaltı atmaya), saha içinde ve dışında abidik gubidik işlere girmez (galatasaray da faal oynadığı dönemde), çıkar topunu oynar.
böyle adamlardı bizi zafere götüren. makinenin parçası olan, böyle topçular istiyorum işte ben, isimli, yıldız filan değil. başka takımlarda naptılarsa yaptılar, bana hayrı olmayacaksa isimlerine tüküreyim açıkçası.
şimdi teknik direktör yardımcısı olmuş. pek sevgili eski başkanımız (hani şu başbakana "bizim taraftar işte böyle terbiyesiz nankör, merak etmeyin sokmuycaz bi daha sadaka diye verdiğiniz stada" diyen) buna karşı çıkıyor. neymiş, disiplinsizmiş bilmemneymiş. alkol alıyormuş. daum lafını ortaya atan başka biriymiş gibi. onu geçtim.
evet böyle biri olabilir ümit. bu konuyla ilgili bir örnek vereyim;
lisedeyken iki hocam vardı. bunlardan biri, çok örnek, çok uyanık, çok disiplinli geçinen bir modeldi. "ben hayatımda hiç kopya çekmedim" diye gezinirdi. kopya çekmek mi, yalan söylemek mi daha ayıp, genç dimağlar bunu düşünedursun, gerçekten de normal bir öğrenci kadar kopya çekmediği aşikardı bu hocanın. diğer hocamız ise, ballandıra ballandıra, çektiği kopyaları, teknikleri anlatırdı. "isterseniz çekebilirsiniz, yakalanmamak şartıyla, yakalanınca alınmaca gücenmece yok" derdi.
neyse, bu iki hocanın sınavlarına gelindiğinde tahminiz üzere hiç kopya çekmeyen hocamızın sınavlarında pek bi rahat olur, kopya metodlarımızı rahat rahat uygulardık. yakalanmazdık da. zira bilmezdi nasıl çekildiğini, çeken adamın ruh halini surat ifadesini.
lakin bu kopya çeken hocamızın sınavında akla karayı çekerdik. bir durup bakması bile yeterdi "ulan anladı kesin" diyip, kopyalıkları imha etmemize.
dolayısıyla kopya çeken hocamızın dersine daha çok çalışır, kopya ihtiyacını minimuma indirmeye çalışırdık.
şimdi "bu örnekle teknik direktörlüğün ne alakası var" diye soranlar varsa, boşversinler. anlayan anlamıştır zaten.
bir de çok olumlu puanı ümit davala'nın, resmen abuk subuk şekilde kovulduktan sonra bile, kameraların önüne çıkıp, tek bir laf dememiştir. sanırım bu takıma sadakat rahatsız etti bazı mantıktakileri. kendi standartlarının üstünde kaldı zira.
rap söylüyomuş. e iyi, ses telleriyle mi oynanıyo bu oyun?