• 100
    itü işletme mühendisliği mezunlar derneği futbol turnuvası şampiyonluğu.
    artık halı saha topçusu olduğuma göre halı sahadan bir başarı hikayesi yazmak lazım. hem de takımı tek başıma nasıl şampiyon yaptığımın hikayesi.
    bir de son zamanlarda sözlük halı saha maçlarında, bazı münafıklar tarafından kadrolarla oynadığım, maç içinde çeşitli pislikler yaptığım anlatılmaya başlandı. eskiden çok daha fenaydım gençler iyice anlasınlar diye anlatıcam bu hikayeyi.

    turnuva var dediler gittik. aynı turnuvada bir kaç şampiyonluğum daha var bu önemli. okulun eski abileri bir takım yapmış, bizden oynacaksın dediler, eyvallah dedim. maçlarda gerek hak ederek gerek hakemi bağlayarak finale çıktık. takımdaki abiler derneğin hem kurucuları hem de yöneticileri. hakemi bağlamak sorun değil yani.
    neyse, bizimle finale kalan takım fakülte takımı. benim kaptanlığını ve aynı zamanda öğrenci olmama rağmen, üniversite içinde resmi temsilciliğini ve hocalığını yaptığım fakülte takımı. hem de rektörlü kupası 2.si. topçuların hepsi hem üniversite takımında hem de itü kulüp takımında oynuyor. hepsini bu takımlara ben götürdüm, hepsinde de kaptanlarıyım. bu kadar incık cincık anlatıyorum ki, rakibin ne kadar güçlü olduğu belli olsun. bizim takımda top oynayan tek adam ben varım, hepsi ihtiyar.

    maç başladı, bunlar bize hemen farkı açtı. durdurmak ne mümkün. ilk yarının ortalarında mecburen "maçı ve şampiyonluğu kazanmak için her yol mübahtır" kılığıma büründüm.
    başladı; formadan, şorttan çekmeler, dirsek atmalar, çimdiklemeler, oyun devam bacak arası falan atıp kafa yapmalar, kendini yere bırakmalar, kaleciden topu alıp, rakiplerinin hepsini geçe geçe gol atmalar, topa ve adama aynı anda kayarak faulsüz topu almalar, sürekli konuşarak sinirlerini bozmalar, hakemle oynamalar.
    bunların hepsini birden yaparken, bir anda farkın bittiğini gören rakibin bütün dengesi bozuldu. devre arasında yanlarına gittim, birbirlerine bağırıyorladı. beni de kovdular yanlarından zaten. ama osman'a dedim ki, "abicim napıyım, hepinizi çok seviyorum ama böyle yapmazsam maçı alamıycaz, belki bir şansımız olur". osman arkadaşlarına söyleseydi dediklerimi, oyuna daha iyi konsantre olabilirlerdi, beni kafalarına takmayıp bizi dağıtabilirlerdi. ama onlar bana sinirlenmeyi sürdürmeyi seçti, maç berabere bitti, uzatmaya gitti, uzatmada berabere bitti. bir de bu sürede ben çok yorulduğum için, ikinci devrenin ortasından itibaren top bizdeyken oyuna girdim, rakip hücum ederken kenare gelip dinlendim.

    neyse, kaldı işi penaltılara. benim derdim de buydu. penaltılarda her şey olur. nitekim maç boyu bütün sinirleri bozulan fakülte takımını yendik. çıldırdı çocuklar, görmeliydiniz. kupa töreninde de arıza yaptılar. sertifika gibi bir şey verdiler, orada "turnuvaya katkınız, centilmenliğiniz, sportmen kişiliğiniz" gibi sözler vardı, "kaptan, sen bu sertifikayı hak etmiyorsun, senden bahsetmiyor orada" falan dediler.

    onlara elimdeki kupayı göstererek : "bir daha topçuyum diye karşıma çıkmayın, kantinde futbol falan konuştuğunuzu duymamayım, şu takıma yenildiniz ya yazıklar olsun" dedim. hak etmesem de kazandım.

    sözlük maçlarında ağlayan arkadaşlar, daha bir şey görmediniz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın