2065
#503511 ve #505379 'de de belirttiğim üzere, hagi'nin kötü bir teknik direktör olmadığını ama kendisini henüz bu yeni sayılabilecek mesleğinde kanıtlayamamış olduğunu düşünüyorum. halen de aynı noktadayım fakat artık değerlendirilebilecek kadar bir ikinci galatasaray teknik direktörlüğü dönemine sahip olan hagi'nin; "yanlış zamanda yanlış yerde" klişesine gömülmüş durumda olduğuna dair izlenimler alıyorum.
ortaya attığımız lafı açıklamaya çalışırsak; mircea lucescu ayrıldığından beri, sistemi alabora olmuş, türlü ekonomik saçmalıklar yüzünden hamle şansı sıfıra indirilmiş takımımız; o tarihten günümüze sadece iki şampiyonluk alabilmiştir. bunların ikisi de malumumuz futbol mucizeleridir ki, bu mucizeleri gerçekleştiren ekipleri bile barındırmadık florya’da.
işte "yanlış zaman yanlış yer" klişesini sürece denk getirme zamanı!
şu anda galatasaray'ın ihtiyacı olan teknik yönetim iki özelliğe sahip olmalı:
1) ülke futbol ve futbolcu kültürü bilinmeli, eğer yabancı ise de farklı kültürlere ve futbol anlayışlarına adapte olabilir nitelikte olmalı. (bkz: #505094)
2) sisteminde ısrarcı nitelikte değil; maliyet - gelecek hesaplarını yaparak transfer yapmada, yetenek avcılığında, kurumuş dalları ayıklamada, yeni bir takım ve sistem yaratıp ona önderlik edebilmede usta olmalı.
peki, bir de hagi'de gördüğümüz teknik direktörlük özelliklerine bir bakalım:
1) forechecking kabiliyeti yüksek bir futbol oynamak öncelikli ilkesi
2) ani baskılarla top kazanılamadığı takdirde hızla topun arkasına geçerek alan savunması kurmak savunma stratejisi
3) ihtiyaca göre değil kendi kişisel kararlarına göre bir takım kadrosu oluşturuyor (misimovic olayı) (elbette bu bir tercih meselesidir)
4) futbolcularla ilişkilerinde bir tek yönlülük belirgin. (beğenmeyen gider tarzı bir yaklaşıma sahip ki bu da bir tercih meselesidir)
5) maliyet - gelecek hesaplarından çok, bildiğim ve beni bilen oyuncu en iyisidir gibi bir transfer stratejisi var ( örneğin yekta dışında devre arası transferleri)
6) kendi futbol anlayışına (örneğin geldiği günden beri her maça en fazla üç hücum gücü yüksek oyuncu ile çıktı; 2 çapalı 4-2-3-1 'i uygulanabilir olmasına rağmen hiç denemedi) sıkı sıkıya bağlı.
hagi'nin teknik adamlık öncelikleri tercih meselesidir ve saygı duyulmalıdır. fakat içinden geçtiğimiz şu zor zamanlarda bu özellikler acaba galatasaray'ın ihtiyacı olan özellikler midir? ya da soruyu tersten sorarsak galatasaray'ın şu andaki acil ihtiyaçlarına hagi cevap verebilecek mi?
galatasaray'ın acil ihtiyacı olan anlayışa dair iki özellikten bahsetmiştim ki bunların ilkini hagi fazlasıyla karşılıyor ama ikincisine maalesef karakteri ve futbol anlayışı uymuyor. iyi teknik direktör her yerde, her zaman iyidir gibi bir genellemenin büyük bir yanılgı olduğunu futbol bize defalarca ispatladı. zaman ve anlayış kesişmesi gerekliliğini dünya üzerinden bir iki örnek ile zenginleştirelim:
ilk olarak fransa’ya gidiyoruz, olympic lyon’a. 2000 yılında lacombe istifa edip jacques santini teknik direktörlüğe başladığında klüp, league 1‘de hiç şampiyon olmamış, fransa’nın büyükleri arasında sayılmayan bir başaltı takımı idi. renault trucks’ın bir süredir süren ekonomik desteğine rağmen istenen başarılara bir türlü ulaşılamıyordu. o sene futbolun klasik ama etkili hamlelerinden birine başvuruldu: “doğru zaman doğru anlayış”. takımın başına bir saint-etienne’liyi, jacques santini’yi taraftar tepkisini göze alarak getirdiler zira scouting başarısı bilinen ve tıpkı “mitterand” gibi sakin ama güven veren biriydi. hızla bir inşa sürecine girdi lyon. ama ne inşa süreci! o iki yılda atılan temellerin üzerine tam yedi yıl üst üste şampiyonluk geldi. santini’den sonra o yedi yıl içinde üç teknik direktör daha görev yaptı ama lyon ilkeden asla taviz vermedi “doğru zaman doğru anlayış”
ikinci durağımız almanya, bu sene herkesin yakından takip ettiği borussia dortmund’a bakacağız. bu hikâye biraz daha bizden ya da bize yakın. zira bu sefer, zaten bir dev olan takımın ekonomik çöküşe paralel dibe vurması ardından ana fikrimize “doğru zaman doğru anlayış” sarılarak tekrar şahlanışını anlatıyor. 2008 yılında yıllarca süren eziyetten sonra takımın başına “neşeli futbol öğretmeni” ( http://www.radikal.com.tr/...mp;ArticleID=1034376 ) jurgen klopp getiriliyor ve klasik formül bir kere daha etkisini gösteriyor. mainz’daki hocalık kariyeri boyunca yeni yetenek keşfi konusunda üstün kabiliyetleri göze batan klopp, aynı meziyetlerini dortmund’da da sergiliyor. bir de tıpkı mainz’daki gibi başarı için o an ki konjonktürde gerekli olan sisteme takımı inanılmaz bir esneklikle geçiriveriyor. sonuçlarını ise bugün ilgi ve gıpta ile izliyoruz.
ufak dünya turumuzdan sonra bir de okumaya artık fırsat bulamadığımız, nerdeyse unutmaya yüz tuttuğumuz şanlı galatasaray tarihine bakalım: çoşkun özarı’yı, brian birch’ü, jupp derwall’ı, fatih terim’i göreve getirirken kullandığımız futbol aklını hatırlayalım.
bu yazıyı da şöyle bağlayalım, hagi’nin efsanesini hiçbir başarısızlık gölgeleyemez ama hagi taraftarı değil galatasaraylı olduğumuzu unutmadan aklıselimle konuşmak gerekiyor. takımımızın başına yukarıda derinlemesine anlattığımız özelliklere haiz bir teknik yönetimi getirmek gerekir. hagi’nin bu özellikleri geliştiremeyeceği kesin mi diyebilirsiniz. elbette değil ama şu ana kadar bana verdiği izlenim bunu başaramayacağı yönünde. bir de bunu önceden kısmen başarmış olanları var!
neden amerika’yı yeniden keşfe çıkıyoruz ki.
( bkz: tolunay kafkas – kayserispor, gaziantepspor –, abdullah avcı – ibb –, ertuğrul sağlam – bursaspor, kayserispor –, fatih terim – galatasaray, türkiye milli takımı –, veya yurtdışından martin o’neill – leicester, celtic, aston villa –, co adriaanse – ajax altyapı, az alkmaar, porto, redbull salzburg –, otto rehhagel – werder bremen, kaiserslautern, yunanistan milli takımı –, huub stevens - schalke 04 - ) (bunlar sadece aklıma gelenler ve ertuğrul sağlam dışında hiçbirini almak imkansız değil. elbette içlerinde bir “daha da uygunu sırası” yapılabilir)
ortaya attığımız lafı açıklamaya çalışırsak; mircea lucescu ayrıldığından beri, sistemi alabora olmuş, türlü ekonomik saçmalıklar yüzünden hamle şansı sıfıra indirilmiş takımımız; o tarihten günümüze sadece iki şampiyonluk alabilmiştir. bunların ikisi de malumumuz futbol mucizeleridir ki, bu mucizeleri gerçekleştiren ekipleri bile barındırmadık florya’da.
işte "yanlış zaman yanlış yer" klişesini sürece denk getirme zamanı!
şu anda galatasaray'ın ihtiyacı olan teknik yönetim iki özelliğe sahip olmalı:
1) ülke futbol ve futbolcu kültürü bilinmeli, eğer yabancı ise de farklı kültürlere ve futbol anlayışlarına adapte olabilir nitelikte olmalı. (bkz: #505094)
2) sisteminde ısrarcı nitelikte değil; maliyet - gelecek hesaplarını yaparak transfer yapmada, yetenek avcılığında, kurumuş dalları ayıklamada, yeni bir takım ve sistem yaratıp ona önderlik edebilmede usta olmalı.
peki, bir de hagi'de gördüğümüz teknik direktörlük özelliklerine bir bakalım:
1) forechecking kabiliyeti yüksek bir futbol oynamak öncelikli ilkesi
2) ani baskılarla top kazanılamadığı takdirde hızla topun arkasına geçerek alan savunması kurmak savunma stratejisi
3) ihtiyaca göre değil kendi kişisel kararlarına göre bir takım kadrosu oluşturuyor (misimovic olayı) (elbette bu bir tercih meselesidir)
4) futbolcularla ilişkilerinde bir tek yönlülük belirgin. (beğenmeyen gider tarzı bir yaklaşıma sahip ki bu da bir tercih meselesidir)
5) maliyet - gelecek hesaplarından çok, bildiğim ve beni bilen oyuncu en iyisidir gibi bir transfer stratejisi var ( örneğin yekta dışında devre arası transferleri)
6) kendi futbol anlayışına (örneğin geldiği günden beri her maça en fazla üç hücum gücü yüksek oyuncu ile çıktı; 2 çapalı 4-2-3-1 'i uygulanabilir olmasına rağmen hiç denemedi) sıkı sıkıya bağlı.
hagi'nin teknik adamlık öncelikleri tercih meselesidir ve saygı duyulmalıdır. fakat içinden geçtiğimiz şu zor zamanlarda bu özellikler acaba galatasaray'ın ihtiyacı olan özellikler midir? ya da soruyu tersten sorarsak galatasaray'ın şu andaki acil ihtiyaçlarına hagi cevap verebilecek mi?
galatasaray'ın acil ihtiyacı olan anlayışa dair iki özellikten bahsetmiştim ki bunların ilkini hagi fazlasıyla karşılıyor ama ikincisine maalesef karakteri ve futbol anlayışı uymuyor. iyi teknik direktör her yerde, her zaman iyidir gibi bir genellemenin büyük bir yanılgı olduğunu futbol bize defalarca ispatladı. zaman ve anlayış kesişmesi gerekliliğini dünya üzerinden bir iki örnek ile zenginleştirelim:
ilk olarak fransa’ya gidiyoruz, olympic lyon’a. 2000 yılında lacombe istifa edip jacques santini teknik direktörlüğe başladığında klüp, league 1‘de hiç şampiyon olmamış, fransa’nın büyükleri arasında sayılmayan bir başaltı takımı idi. renault trucks’ın bir süredir süren ekonomik desteğine rağmen istenen başarılara bir türlü ulaşılamıyordu. o sene futbolun klasik ama etkili hamlelerinden birine başvuruldu: “doğru zaman doğru anlayış”. takımın başına bir saint-etienne’liyi, jacques santini’yi taraftar tepkisini göze alarak getirdiler zira scouting başarısı bilinen ve tıpkı “mitterand” gibi sakin ama güven veren biriydi. hızla bir inşa sürecine girdi lyon. ama ne inşa süreci! o iki yılda atılan temellerin üzerine tam yedi yıl üst üste şampiyonluk geldi. santini’den sonra o yedi yıl içinde üç teknik direktör daha görev yaptı ama lyon ilkeden asla taviz vermedi “doğru zaman doğru anlayış”
ikinci durağımız almanya, bu sene herkesin yakından takip ettiği borussia dortmund’a bakacağız. bu hikâye biraz daha bizden ya da bize yakın. zira bu sefer, zaten bir dev olan takımın ekonomik çöküşe paralel dibe vurması ardından ana fikrimize “doğru zaman doğru anlayış” sarılarak tekrar şahlanışını anlatıyor. 2008 yılında yıllarca süren eziyetten sonra takımın başına “neşeli futbol öğretmeni” ( http://www.radikal.com.tr/...mp;ArticleID=1034376 ) jurgen klopp getiriliyor ve klasik formül bir kere daha etkisini gösteriyor. mainz’daki hocalık kariyeri boyunca yeni yetenek keşfi konusunda üstün kabiliyetleri göze batan klopp, aynı meziyetlerini dortmund’da da sergiliyor. bir de tıpkı mainz’daki gibi başarı için o an ki konjonktürde gerekli olan sisteme takımı inanılmaz bir esneklikle geçiriveriyor. sonuçlarını ise bugün ilgi ve gıpta ile izliyoruz.
ufak dünya turumuzdan sonra bir de okumaya artık fırsat bulamadığımız, nerdeyse unutmaya yüz tuttuğumuz şanlı galatasaray tarihine bakalım: çoşkun özarı’yı, brian birch’ü, jupp derwall’ı, fatih terim’i göreve getirirken kullandığımız futbol aklını hatırlayalım.
bu yazıyı da şöyle bağlayalım, hagi’nin efsanesini hiçbir başarısızlık gölgeleyemez ama hagi taraftarı değil galatasaraylı olduğumuzu unutmadan aklıselimle konuşmak gerekiyor. takımımızın başına yukarıda derinlemesine anlattığımız özelliklere haiz bir teknik yönetimi getirmek gerekir. hagi’nin bu özellikleri geliştiremeyeceği kesin mi diyebilirsiniz. elbette değil ama şu ana kadar bana verdiği izlenim bunu başaramayacağı yönünde. bir de bunu önceden kısmen başarmış olanları var!
neden amerika’yı yeniden keşfe çıkıyoruz ki.
( bkz: tolunay kafkas – kayserispor, gaziantepspor –, abdullah avcı – ibb –, ertuğrul sağlam – bursaspor, kayserispor –, fatih terim – galatasaray, türkiye milli takımı –, veya yurtdışından martin o’neill – leicester, celtic, aston villa –, co adriaanse – ajax altyapı, az alkmaar, porto, redbull salzburg –, otto rehhagel – werder bremen, kaiserslautern, yunanistan milli takımı –, huub stevens - schalke 04 - ) (bunlar sadece aklıma gelenler ve ertuğrul sağlam dışında hiçbirini almak imkansız değil. elbette içlerinde bir “daha da uygunu sırası” yapılabilir)