688
hiçbir zaman taraftar olamamış, bağırmamış, isyan etmemiş, tumturaklı ve istikrarlı bir protestonun faili olmamış seyirci grubu. senelerdir endüstriyel martavallarla uyutulan sözümona kurbağa prenslerdir. bu minvalde burjuva sınıfının seyirci algısıyla proleteryanın taraftar algısı birbirine karıştırılmamalıdır. ekonomik düzeyi yetersiz, savaşlardan çıkmış, özgürlükleri kısıtlanmış toplumlar hiçbir zaman seyirci olamaz, olmamalıdır da. o, jakobenlerin işidir. bağırmadan, isyan etmeden, küfür etmeden taraftar olunamaz. bu demek değildir ki rüştü'yü bir kumpasta kargatulumba yapmayı evetleyelim. bu demek değildir ki hasan şaş'a laptop fırlatmaya cevaz verelim. isyan, bir duruş meselesidir. ve her duruş, saygı barındırır alt metninde. eğer bu saygı yoksa, bırakınız varoşvari taraftarlığı, jakoben seyirci bile olunamaz.
sosyolojik değil de ekonomik olarak bakarsak şayet; kendileri için ne seyirci diyebiliriz ne de taraftar. en iyi tanım şüphesiz 'müşteri' olacaktır. formasını alsın, atkısını alsın, anahtarlığını alsın, kombinesini alsın; daha sonra bir bok yapmayıp kalakalsın öylece. müsekkinlerle uyutulan şizofrenler gibi, şeker verilip susturulan bayram çocukları gibi, rüşvet verilip pasifize edilen devlet memurları gibi. eğer müşteri olmasalardı; aziz yıldırım gibi bir futbol baronuna 10 sene sabır göstermezlerdi.
kandırılıyoruz efendim, kandırılıyoruz. arsenal seyircisi olmak bir ideal gibi yansıtılıyoruz bizlere. sessizce maç seyretmemiz, aaaaaa uuuuuuu diye sesler çıkartmamız, besteler yapmadan, küfürler etmeden, protesto yapmadan oturmamız dayatılmaya çalışılıyor. biz rahat bir toplum değiliz haspam. biz her yönden huzursuz insanlarız. para veriyoruz diye değil; gönül veriyoruz diye sahipleniriz takımımızı. ve biz sahadaki futbolculardan sadece mücadele bekliyoruz, sıçmışım tekniğine taktiğine. verdiğimiz gönlü birazcık ta olsa bize iade etsinler kafi. bu olmadığı vakit bağırırız, isyan ederiz, alemin amına koruz. ve bu isyan, durum düzelinceye kadar istikrarlı şekilde devam eder. işte taraftarlık budur. seyirci olsaydık, son dakikada kaçan şampiyonluklarda ettiğimiz isyana; ezeli rakiplere attığımız transfer çalımıyla son verip ihanet edecek kadar aptal olurduk.
amerika'yı temsil edenlere inat, meksika sınırında kalmaktır taraftarlık. çakma kolomblara selam olsun*
sosyolojik değil de ekonomik olarak bakarsak şayet; kendileri için ne seyirci diyebiliriz ne de taraftar. en iyi tanım şüphesiz 'müşteri' olacaktır. formasını alsın, atkısını alsın, anahtarlığını alsın, kombinesini alsın; daha sonra bir bok yapmayıp kalakalsın öylece. müsekkinlerle uyutulan şizofrenler gibi, şeker verilip susturulan bayram çocukları gibi, rüşvet verilip pasifize edilen devlet memurları gibi. eğer müşteri olmasalardı; aziz yıldırım gibi bir futbol baronuna 10 sene sabır göstermezlerdi.
kandırılıyoruz efendim, kandırılıyoruz. arsenal seyircisi olmak bir ideal gibi yansıtılıyoruz bizlere. sessizce maç seyretmemiz, aaaaaa uuuuuuu diye sesler çıkartmamız, besteler yapmadan, küfürler etmeden, protesto yapmadan oturmamız dayatılmaya çalışılıyor. biz rahat bir toplum değiliz haspam. biz her yönden huzursuz insanlarız. para veriyoruz diye değil; gönül veriyoruz diye sahipleniriz takımımızı. ve biz sahadaki futbolculardan sadece mücadele bekliyoruz, sıçmışım tekniğine taktiğine. verdiğimiz gönlü birazcık ta olsa bize iade etsinler kafi. bu olmadığı vakit bağırırız, isyan ederiz, alemin amına koruz. ve bu isyan, durum düzelinceye kadar istikrarlı şekilde devam eder. işte taraftarlık budur. seyirci olsaydık, son dakikada kaçan şampiyonluklarda ettiğimiz isyana; ezeli rakiplere attığımız transfer çalımıyla son verip ihanet edecek kadar aptal olurduk.
amerika'yı temsil edenlere inat, meksika sınırında kalmaktır taraftarlık. çakma kolomblara selam olsun*