13
bir futbol taraftarı modeli. öyle ya, bir çok modeli var taraftarın da. elitler, çekirdekçiler, 12.adamlar, maç izlemeye gelenler, maçı izlemekle alakası olmayanlar, maça gitmekten nefret edenler, tuttuğu takımın maçına bir türlü gidemeyenler…diye gider bu liste.
holigan da bu modellerin en serti, her anlamda en etkilisi. maçla ilgileri var mı, yok mu belli değil. kulüpten bedava bilet alıp, bazılarını dağıtan bazılarını satan profesyonel taraftar mı belli değil. yoksa sadece kavga seven ve bunu tuttuğu takım için yaptığını, bir nevi görev yerine getirdiğini, cihat gibi bir şey yaptığını sanan tipler mi?
holigan gruplarının içinde bunların hepsi var. kimi çıkarı için, kimi hakikaten bir işe yaradığını sandığı için holiganlık yapıyor.
bu işler eskiden çok daha fenaydı. meşhur “cenk dönemi” hikayelerini dinlemişsinizdir. gençliğimde kendi karıştığım mevzuları anlatmayacağım, bu yazının derdi bu değil çünkü. bu hikayeler kimisi için bir “hava basma” aracıyken kimisi için de “utanç verici” kabul edilir. bu fikirlerin ikisini de anlıyorum.
“cenk dönemi”nde yaşanan her şey yaşanmalıydı, bunu bilin yeter. sebepleri vardı çünkü, birazdan anlatırım.
benim takıldığım nokta, türkiye’de bir çok şeyin çok ama çok abartıldığı. herkesin iki yüzlülüğü. adam sözlüklerde, twitterda, günlük hayatında küfürsüz an geçirmiyor. ama statta küfür olunca “vay efendim küfür çok ayıp” diyor. trafikte biri yol vermeyince inip dövmeye kalkan adam “vay efendim maç için kavga mı olur” diyor.
küfür, türkiye’den kalkmadığı müddetçe statlardan da kalkmaz. bu ülkenin en çok satan mizah dergilerinde en çok gülünen çizgiler küfürlüyse, cem yılmaz yıllardır sahnede etmediği küfür bırakmadan en büyük olmayı sürdürüyorsa, kızlar erkekler gibi küfür ediyorsa, statlardan küfür kalkmaz, birbirimizi kandırmayalım.
adam statlardaki küfürü eleştiriyor, biraz sonra küfürün yarısını ağzından kaçırıyor canlı yayında. nasıl olacak bu işler.
elbette düzgün adamlarla bu işler olur da, o kadar kalabalık değil düzgün yorumcu sayısı be abicim. ama statlar kalabalık işte.
meşhur “cenk dönemi”nde neler oldu. açık söyleyeyim bu dönem galatasaraylılar yüzünden başladı. o zamanlar kimin bileği kuvvetliyse kapalının ortasını o alırdı. sadece inönü stadı’nda oynanırdı maçlar. galatasaray taraftarı stat önünde sabahlamazdı maçlardan önce. öğlen vakti taksim’de buluşulur, polis eşliğinde kapalıda bize ayrılan yere giderdik. çok zevksizdi be.
ben de sabahlamak istediğim için fenerli ya da beşiktaşlı arkadaşlarımla birlikte stadın önüne giderdim sabah 5’te. çünkü 5’e kadar sokağa çıkma yasağı vardı, 12 eylül dönemiydi. kafada farklı renkli bir şapka, kaşkol ile sadece gözlerim görülürdü. diğerlerinin kafa adamları tanımasınlar diye. şimdi soruyorum, ben holigan mıyım? belki de. ama ben sadece sabahlamanın, kovalamacının heyecanı için stat önüne giderdim.
orada gördüğüm bir olayı hiç unutmam. bir beşiktaş maçından önce, beşiktaşlılarla sabahlıyoruz acayip bir sis var. göz gözü görmüyor. ama kapalının önü ana baba günü. köfteci, kokoreççi, ayran-limoncu, simitçi, meyva satan adamlarla dolu. bayrak-atkı-kaşkolcular da orada, çekirdekçiler de, sandviççiler de. hatta tatlıcılar da. aç kalma ihtimalin yok.
neyse, beşiktaşlı ufaklıklar her yerde erkete bekliyor, kabataş tarafından haber geldi galatasaraylılar geliyor diye. ortalık bir inlemeye başladı cimbombom diye, aklınız durur. bizimkiler de yazık galatasaraylılar var diye koşa koşa gelmeye başladılar, çok sis de var, göremediler kimdir, nedir, ne renktir bunlar diye. beşiktaşlılar tuzağa düşürmüşlerdi. işte o sırada gördüklerim kanımı dondurmuştu. satıcıların el arabalarındaki zulalardan döner bıçakları, ekmek bıçakları, çeşit çeşit bıçaklar çıktı. bunları alıp kovaladılar bizimkileri. hatta bir köftecinin kullandığı bıçağı bile alan olmuştu. çok korkutucu bir şeydi.
sonraları galatasaraylılar da sabahlamaya, stadın önüne gelmeye başlayınca ben de bizimkilerle devam etmiştim. hatta, bir fener maçında şimdiki swissotel’in oradan bacağımı bir parke taş yaraladıktan sonra, başka takımlarla sabahlamayı bıraktım. yara izi hala durur.
galatasaray taraftarı da ortaya bir güç olarak çıkınca cenk dönemi başladı. artık kapalının ortasını kolayca teslim etmek istemeyen bir güç daha vardı. green street hooligans, football factory gibi filmlerde izlediğiniz şeyler o zamanlar yaşandı.
ne isim verecek ne de cenk hikayeleri anlatacak değilim, ama bu ülkedeki holiganizmin tarihidir bunlar, eksikleriyle.
şimdilerde her şehirde kavgalar çıkıyor. eskiden çıkmazdı. ne gecekondu vardı ne teksas ne de diğerleri. hiç biri organize taraftar grupları değildi. ne zaman ki futbol, türkiye’nin ilk sırasına yerleşti, ne zaman ki futbol endüstri oldu, holiganizm yayıldı. neymiş, beşiktaş bursaspor’un düşmesine sebep olmuş. aralarındaki husumet buradan geliyormuş. efendim? büyükler her sene bir çok takımın canını yakardı be abicim, kendilerinin iddiası kalmayınca gerekene puanları dağıtırlardı. hiç de böyle tepki çekmezdi, çünkü gündemin bu kadar önlerinde değildi futbol. çok büyük bir başarı olmadıkça gazetelerin ilk sayfasında futbol yer almazdı ki.
holiganizm nasıl önlenir? en önce polisiye önlemlerle. alacaksın adamların resimlerini, vereceksin stada 3 sene girmeme cezası bak bakalım oluyor mu? ama kim yaptıysa ona keseceksin cezayı.
çok önemli bir şey var. sadece stat içinde alırsan resimleri, asla sonuca ulaşamazsın ama asla. bu adamların, maçtan önce nereye takıldıkları belli, kimle oldukları belli. oralara gideceksin, orada takip edeceksin adamı. dışarıda canavar olup tribünde oturup çekirdek çitleyerek maçı seyreden bir sürü adam var, yanılırsın.
üniversitede öğrencilerin arasına polis sokmayı biliyorsun, taraftarın arasında niye yoksun? bu işi çözmek isteyip istememeyle ilgili.
holigan da bu modellerin en serti, her anlamda en etkilisi. maçla ilgileri var mı, yok mu belli değil. kulüpten bedava bilet alıp, bazılarını dağıtan bazılarını satan profesyonel taraftar mı belli değil. yoksa sadece kavga seven ve bunu tuttuğu takım için yaptığını, bir nevi görev yerine getirdiğini, cihat gibi bir şey yaptığını sanan tipler mi?
holigan gruplarının içinde bunların hepsi var. kimi çıkarı için, kimi hakikaten bir işe yaradığını sandığı için holiganlık yapıyor.
bu işler eskiden çok daha fenaydı. meşhur “cenk dönemi” hikayelerini dinlemişsinizdir. gençliğimde kendi karıştığım mevzuları anlatmayacağım, bu yazının derdi bu değil çünkü. bu hikayeler kimisi için bir “hava basma” aracıyken kimisi için de “utanç verici” kabul edilir. bu fikirlerin ikisini de anlıyorum.
“cenk dönemi”nde yaşanan her şey yaşanmalıydı, bunu bilin yeter. sebepleri vardı çünkü, birazdan anlatırım.
benim takıldığım nokta, türkiye’de bir çok şeyin çok ama çok abartıldığı. herkesin iki yüzlülüğü. adam sözlüklerde, twitterda, günlük hayatında küfürsüz an geçirmiyor. ama statta küfür olunca “vay efendim küfür çok ayıp” diyor. trafikte biri yol vermeyince inip dövmeye kalkan adam “vay efendim maç için kavga mı olur” diyor.
küfür, türkiye’den kalkmadığı müddetçe statlardan da kalkmaz. bu ülkenin en çok satan mizah dergilerinde en çok gülünen çizgiler küfürlüyse, cem yılmaz yıllardır sahnede etmediği küfür bırakmadan en büyük olmayı sürdürüyorsa, kızlar erkekler gibi küfür ediyorsa, statlardan küfür kalkmaz, birbirimizi kandırmayalım.
adam statlardaki küfürü eleştiriyor, biraz sonra küfürün yarısını ağzından kaçırıyor canlı yayında. nasıl olacak bu işler.
elbette düzgün adamlarla bu işler olur da, o kadar kalabalık değil düzgün yorumcu sayısı be abicim. ama statlar kalabalık işte.
meşhur “cenk dönemi”nde neler oldu. açık söyleyeyim bu dönem galatasaraylılar yüzünden başladı. o zamanlar kimin bileği kuvvetliyse kapalının ortasını o alırdı. sadece inönü stadı’nda oynanırdı maçlar. galatasaray taraftarı stat önünde sabahlamazdı maçlardan önce. öğlen vakti taksim’de buluşulur, polis eşliğinde kapalıda bize ayrılan yere giderdik. çok zevksizdi be.
ben de sabahlamak istediğim için fenerli ya da beşiktaşlı arkadaşlarımla birlikte stadın önüne giderdim sabah 5’te. çünkü 5’e kadar sokağa çıkma yasağı vardı, 12 eylül dönemiydi. kafada farklı renkli bir şapka, kaşkol ile sadece gözlerim görülürdü. diğerlerinin kafa adamları tanımasınlar diye. şimdi soruyorum, ben holigan mıyım? belki de. ama ben sadece sabahlamanın, kovalamacının heyecanı için stat önüne giderdim.
orada gördüğüm bir olayı hiç unutmam. bir beşiktaş maçından önce, beşiktaşlılarla sabahlıyoruz acayip bir sis var. göz gözü görmüyor. ama kapalının önü ana baba günü. köfteci, kokoreççi, ayran-limoncu, simitçi, meyva satan adamlarla dolu. bayrak-atkı-kaşkolcular da orada, çekirdekçiler de, sandviççiler de. hatta tatlıcılar da. aç kalma ihtimalin yok.
neyse, beşiktaşlı ufaklıklar her yerde erkete bekliyor, kabataş tarafından haber geldi galatasaraylılar geliyor diye. ortalık bir inlemeye başladı cimbombom diye, aklınız durur. bizimkiler de yazık galatasaraylılar var diye koşa koşa gelmeye başladılar, çok sis de var, göremediler kimdir, nedir, ne renktir bunlar diye. beşiktaşlılar tuzağa düşürmüşlerdi. işte o sırada gördüklerim kanımı dondurmuştu. satıcıların el arabalarındaki zulalardan döner bıçakları, ekmek bıçakları, çeşit çeşit bıçaklar çıktı. bunları alıp kovaladılar bizimkileri. hatta bir köftecinin kullandığı bıçağı bile alan olmuştu. çok korkutucu bir şeydi.
sonraları galatasaraylılar da sabahlamaya, stadın önüne gelmeye başlayınca ben de bizimkilerle devam etmiştim. hatta, bir fener maçında şimdiki swissotel’in oradan bacağımı bir parke taş yaraladıktan sonra, başka takımlarla sabahlamayı bıraktım. yara izi hala durur.
galatasaray taraftarı da ortaya bir güç olarak çıkınca cenk dönemi başladı. artık kapalının ortasını kolayca teslim etmek istemeyen bir güç daha vardı. green street hooligans, football factory gibi filmlerde izlediğiniz şeyler o zamanlar yaşandı.
ne isim verecek ne de cenk hikayeleri anlatacak değilim, ama bu ülkedeki holiganizmin tarihidir bunlar, eksikleriyle.
şimdilerde her şehirde kavgalar çıkıyor. eskiden çıkmazdı. ne gecekondu vardı ne teksas ne de diğerleri. hiç biri organize taraftar grupları değildi. ne zaman ki futbol, türkiye’nin ilk sırasına yerleşti, ne zaman ki futbol endüstri oldu, holiganizm yayıldı. neymiş, beşiktaş bursaspor’un düşmesine sebep olmuş. aralarındaki husumet buradan geliyormuş. efendim? büyükler her sene bir çok takımın canını yakardı be abicim, kendilerinin iddiası kalmayınca gerekene puanları dağıtırlardı. hiç de böyle tepki çekmezdi, çünkü gündemin bu kadar önlerinde değildi futbol. çok büyük bir başarı olmadıkça gazetelerin ilk sayfasında futbol yer almazdı ki.
holiganizm nasıl önlenir? en önce polisiye önlemlerle. alacaksın adamların resimlerini, vereceksin stada 3 sene girmeme cezası bak bakalım oluyor mu? ama kim yaptıysa ona keseceksin cezayı.
çok önemli bir şey var. sadece stat içinde alırsan resimleri, asla sonuca ulaşamazsın ama asla. bu adamların, maçtan önce nereye takıldıkları belli, kimle oldukları belli. oralara gideceksin, orada takip edeceksin adamı. dışarıda canavar olup tribünde oturup çekirdek çitleyerek maçı seyreden bir sürü adam var, yanılırsın.
üniversitede öğrencilerin arasına polis sokmayı biliyorsun, taraftarın arasında niye yoksun? bu işi çözmek isteyip istememeyle ilgili.