16
sevgili günlük,
benim için çok ilginç bir gün olmasından mütevellit 21 eylül 2003 galatasaray fenerbahçe maçının olduğu günü anlatmak istiyorum sana.
maç sabahı uyanır uyanmaz formamı giymiştim. o sırada ev hayatının düzgün işlemesinden sorumlu ev personeli* uyanmamı fırsat bilip beni alışverişe gönderdi. hagi10 efendi 2 ekmek, 1 süt dedi bana.* big boss'a karşı gelmek olmazdı tabi. görevimin bilincinde yola koyuldum ve vakit kaybetmeden markete gittim. elime tutuşturulan listeyi eksiksiz alarak paraları fütursuzca savuruyordum. alışveriş bitiminde kasiyer kıza yazdığımı da itiraf ediyorum buradan. yüz vermemesinden anladığım kadarıyla fenerbahçeliydi. herneyse zaten tipim değildi.*
galatasaray formasının verdiği gazla göğsümü gere gere yürüyordum sokaklarda. akabinde "laaaayn gel bakayım buraya" diye bir ses sırayla çekiç, örs ve üzengimi titreştirdi.* bir grup denizlispor taraftarı güzegahımda toplanmışlardı.** denizlispor cezası nedeniyle o günkü buraspor maçını izmir atatürk stadı'nda oynayacaktı. kalkacak otobüsü beklemek için oradalardı büyük ihtimalle. yaklaşık 100-150 kişilik bir grubun içinden gelen sesti yani o. gayet sakin bir şekilde yanlarına doğru yöneldim.
o "llaaaayn" diye böğüren alien tekrar "gel bakayım" dedi.
hagi10 : efendim?
alien : sen nerede oturuyorsun?
h : çınar'da.
a : hayır nerede oturuyorsun?
h : çınarda birader, hemen şu arka tarafta.
a : hayır onu sormuyorum. tam olarak nerede oturuyorsun?*
h : atatürk caddesi.
a : ya hangi şehir lan?*
h : e denizli.*
a : o zaman ne lan bu üstündeki istanbul takımı forması?
o son soru sırasında alien'ın bir arkadaşı da sigara izmaritiyle formamı deliyormuş. farkında değildim tabi. herneyse bu taraftar demeye dilimin varmadığı çapulcu sürüsündeki alien; o son soruyla birlikte tokadı* suratıma yapıştırmıştı. işte o an galatasaray'ım için karıştığım ilk kavgaydı. sinir katsayısımın* tavan yapmasıyla birlikte cebimdeki kalaşnikofu çıkartıp 150'sini de kurşuna dizdim. sonra tanıdığım bir dövmeci arkadaşın yanına gidip bayrampaşa ceza evinin haritasını vücuduma bir aslan resmi içinde işlettirdim. şimdilerde bu entr... tamam sustum.
herneyse yediğim o tokadın akabinde sinirle 2-3 tane de ben savurdum. tabi geri tepti hemen. bir hayli korkak tipler olmasından dolayı verdiğim bu karşılık işe yaradı. allah ne verdiyse saldırmak istedim. gelgelelim 150 kişi be abi. hayır linç edilmeyi falan geçtim. öğleden sonra maç vardı onu kaçıramazdım. geriye doğru 2-3 adım attım. yerden poşetleri aldım. arkadaki predator'lardan biri "rahat bırakın lan çocuğu" deyince hayatım kurtulmuşcasına rahatladım.*
seri adımlarla hiç sesimi çıkarmadan küfürler eşliğinde oradan uzaklaştım. hayır anlamadığım nokta denizlispor seyircisi türkiye'nin en centilmen seyircilerinden. tel ilk denizli'de kalktı, seyircileri maça çekirdek yemeye geliyor zaten. denizlispor yönetimi bu çapulcuları niye besliyor anlamıyorum.(bu iki grubu denizli'de istediğine sorabilirsin günlük. herkes aynı şeyi söyleyecektir.)
herneyse... eve vardığımda ev ahalisine bir şey belli etmedim. sinirimi en çok bozansa formanın sırtındaki delik olmuştu. hırsımı bir şeylerden çıkarmalıydım. malum maçı bekledim. güzel bir galibiyet her şeyi unutturabilirdi bana.
maç hiç istediğim gibi gitmedi. bir türlü öne geçememiştik. maçın son dakikalarında verilmeyen buz gibi penaltımızdan sonra benim kayışın koptuğunu hatırlıyorum. hayatımda duymadığım, o an orada uydurduğum, kin ve nefret dolu küfürlerin hepsini soluksuz ve şuursuz bir şekilde muhittin boşat'a ve fenerbahçe'ye saydırıyordum. ses tellerimi o kadar çok zorladığım sadece 2-3 olay daha olmuştu hayatımda.** ses tellerini zorlamak demişken; adnan polat'ın "saat kaç?" diye soruşları sırasında sesini denizli'den duyduğumuzu söylemek isterim. o günkü kalabalığı, denizli ve galatasaray seyircisinin ortak kutlamalarını hatırlıyorumda... hey gidi hey... herneyse diyeceğim şudur ki; bir gün düşman gibisin, bir gün dost... hep çıkar ilişkisi... ha bir de; özür dilerim muhittin boşat. işin içine aileni karıştırmak istemezdim. sadece düdük ve senin makatınla ilgili olan küfürlerim için özür dilemiyorum ama.
hayat ne garip di mi sözlük? çelişkilerle dolu. insanlar da hayat gibi çelişkilerle dolu. ama benim hayatımda çelişki duymayacağım tek nokta içimdeki galatasaray aşkı be günlük...
benim için çok ilginç bir gün olmasından mütevellit 21 eylül 2003 galatasaray fenerbahçe maçının olduğu günü anlatmak istiyorum sana.
maç sabahı uyanır uyanmaz formamı giymiştim. o sırada ev hayatının düzgün işlemesinden sorumlu ev personeli* uyanmamı fırsat bilip beni alışverişe gönderdi. hagi10 efendi 2 ekmek, 1 süt dedi bana.* big boss'a karşı gelmek olmazdı tabi. görevimin bilincinde yola koyuldum ve vakit kaybetmeden markete gittim. elime tutuşturulan listeyi eksiksiz alarak paraları fütursuzca savuruyordum. alışveriş bitiminde kasiyer kıza yazdığımı da itiraf ediyorum buradan. yüz vermemesinden anladığım kadarıyla fenerbahçeliydi. herneyse zaten tipim değildi.*
galatasaray formasının verdiği gazla göğsümü gere gere yürüyordum sokaklarda. akabinde "laaaayn gel bakayım buraya" diye bir ses sırayla çekiç, örs ve üzengimi titreştirdi.* bir grup denizlispor taraftarı güzegahımda toplanmışlardı.** denizlispor cezası nedeniyle o günkü buraspor maçını izmir atatürk stadı'nda oynayacaktı. kalkacak otobüsü beklemek için oradalardı büyük ihtimalle. yaklaşık 100-150 kişilik bir grubun içinden gelen sesti yani o. gayet sakin bir şekilde yanlarına doğru yöneldim.
o "llaaaayn" diye böğüren alien tekrar "gel bakayım" dedi.
hagi10 : efendim?
alien : sen nerede oturuyorsun?
h : çınar'da.
a : hayır nerede oturuyorsun?
h : çınarda birader, hemen şu arka tarafta.
a : hayır onu sormuyorum. tam olarak nerede oturuyorsun?*
h : atatürk caddesi.
a : ya hangi şehir lan?*
h : e denizli.*
a : o zaman ne lan bu üstündeki istanbul takımı forması?
o son soru sırasında alien'ın bir arkadaşı da sigara izmaritiyle formamı deliyormuş. farkında değildim tabi. herneyse bu taraftar demeye dilimin varmadığı çapulcu sürüsündeki alien; o son soruyla birlikte tokadı* suratıma yapıştırmıştı. işte o an galatasaray'ım için karıştığım ilk kavgaydı. sinir katsayısımın* tavan yapmasıyla birlikte cebimdeki kalaşnikofu çıkartıp 150'sini de kurşuna dizdim. sonra tanıdığım bir dövmeci arkadaşın yanına gidip bayrampaşa ceza evinin haritasını vücuduma bir aslan resmi içinde işlettirdim. şimdilerde bu entr... tamam sustum.
herneyse yediğim o tokadın akabinde sinirle 2-3 tane de ben savurdum. tabi geri tepti hemen. bir hayli korkak tipler olmasından dolayı verdiğim bu karşılık işe yaradı. allah ne verdiyse saldırmak istedim. gelgelelim 150 kişi be abi. hayır linç edilmeyi falan geçtim. öğleden sonra maç vardı onu kaçıramazdım. geriye doğru 2-3 adım attım. yerden poşetleri aldım. arkadaki predator'lardan biri "rahat bırakın lan çocuğu" deyince hayatım kurtulmuşcasına rahatladım.*
seri adımlarla hiç sesimi çıkarmadan küfürler eşliğinde oradan uzaklaştım. hayır anlamadığım nokta denizlispor seyircisi türkiye'nin en centilmen seyircilerinden. tel ilk denizli'de kalktı, seyircileri maça çekirdek yemeye geliyor zaten. denizlispor yönetimi bu çapulcuları niye besliyor anlamıyorum.(bu iki grubu denizli'de istediğine sorabilirsin günlük. herkes aynı şeyi söyleyecektir.)
herneyse... eve vardığımda ev ahalisine bir şey belli etmedim. sinirimi en çok bozansa formanın sırtındaki delik olmuştu. hırsımı bir şeylerden çıkarmalıydım. malum maçı bekledim. güzel bir galibiyet her şeyi unutturabilirdi bana.
maç hiç istediğim gibi gitmedi. bir türlü öne geçememiştik. maçın son dakikalarında verilmeyen buz gibi penaltımızdan sonra benim kayışın koptuğunu hatırlıyorum. hayatımda duymadığım, o an orada uydurduğum, kin ve nefret dolu küfürlerin hepsini soluksuz ve şuursuz bir şekilde muhittin boşat'a ve fenerbahçe'ye saydırıyordum. ses tellerimi o kadar çok zorladığım sadece 2-3 olay daha olmuştu hayatımda.** ses tellerini zorlamak demişken; adnan polat'ın "saat kaç?" diye soruşları sırasında sesini denizli'den duyduğumuzu söylemek isterim. o günkü kalabalığı, denizli ve galatasaray seyircisinin ortak kutlamalarını hatırlıyorumda... hey gidi hey... herneyse diyeceğim şudur ki; bir gün düşman gibisin, bir gün dost... hep çıkar ilişkisi... ha bir de; özür dilerim muhittin boşat. işin içine aileni karıştırmak istemezdim. sadece düdük ve senin makatınla ilgili olan küfürlerim için özür dilemiyorum ama.
hayat ne garip di mi sözlük? çelişkilerle dolu. insanlar da hayat gibi çelişkilerle dolu. ama benim hayatımda çelişki duymayacağım tek nokta içimdeki galatasaray aşkı be günlük...