2987
sevinin; gidiyor işte futbolu bilmiyor dediğiniz, çöpçü onbaşısı yapmam dediğiniz adam gidiyor. tıpkı 10 sene boyunca sürekli birilerinin gelip, birilerinin gittiği gibi. hiç bakmadık dimi kendimize sorun bizde mi acaba diye? tabi ya bakmadık ve hala da bakmamaya devam ediyoruz. on yıldır olduğu gibi.
lucescu geldi bu takıma uefa kupasını almıştık onun ertesi senesi. adama yarım kilo kıyma ver, 10 kişilik evi doyuracak yemek yapardı, öyle bir adamdı. nitekim şampiyon yaptı takımı, şampiyonlar ligi tarihinin en zor grubunu tek mağlubiyetle kapattı. kovdunuz, gönüllerin teknik direktörü gelecek diye. çıkarmadık sesimizi, kimse çıkarmadı.
geldi gönüllerin teknik direktörü, 2002 yazında. herkesin hedefleri büyüktü. şampiyonlar ligi şampiyonluğu bekleniyordu takımdan. ilk sene 2.lik, ikinci sene sanırım 6.lık. avrupa zaten fiyasko. gelen, giden oyuncunun haddi var hesabı yok. 2 sezondan bize kalan tek sey yıkık bir enkaz ve 6 rakamından nefret ettirecek maç. o da gitti zaten daha fazla da beklenemezdi.
hagi geldi sezon bitmeden. hepimizin torunlarımıza anlatacağı adam geldi. daha önce türkiye ye gelmiş en büyük yabancı bir kez daha geldi ama bu sefer futbol oynamaya değil oynatmaya. enkazdan bir insan en iyi nasıl kurtulursa öyle kurtardı takımı. aslında kadro kalitesine bakınca kötü bir yerde de bitirmemişti ligi. üstüne üstlük olimpiyat ta 5 atmıştık fener'e onun yönetiminde. ama onun da başını yaktı bu ülke, bu sonuca dayalı sistem. sezon sonu gönderildi.
gelen adam ise gördüğüm en çılgın adamlardan biri gerets'di. adam hakikaten oynatıyordu futbolu. futboldan anlamayanlar bile zevk alıyordu oynattığı futboldan. 32 maçta 1 mağlubiyetle kapattı sezonu 2 fenerbahçe maçını saymazsak. rekor kırdı, 83 puan aldı, şampiyon yaptı takımı. mükafat olarak 33 yaşında okan burukla, inamoto yu verdiniz takviye diye. sesini çıkarmadı. kadıköy'de kafası yarılınca sesini çıkarmadığı gibi. adam gibi adamdı. onu da harcadınız 1 sene önceki mucizevi şampiyonluğu unutup.
kalli'yi getirdiniz 73 yaşında. adam 11 türk çocuğuyla, 11 senedir aldığımız tek beraberliği aldı kadıköy'de. işine karıştınız onu da yolladınız bitime 6 hafta kala. sonra şampiyonluğu üstlendiniz takımı kuran adnan sezgin'di diye.
genç bir alman geldi florya'ya 2008 yazında. adı skibbe'ydi. herkesin gözü ısırıyordu 5 yediğimiz leverkusen maçından.bir senedir yokları oynayan lincoln'e futbolu hatırlattı adam. avrupa'da deplasmanda aldığımız son galibiyeti unutmuşken bu adam hatırlattı deplasmanda maç kazanmayı. yine bekleyemediniz, sabır gösteremediniz. istifa etmesi için yardımcılarını kovdunuz, sesini çıkarmadı işini yapmaya çalıştı. ama bu seferde futbolcular devreye girdi. biliyorlardı istedikleri zaman hocayı kovduracağını. başardılar. soğuk bir kış akşamı samiyen'de 5 yediğimiz maç sonu skibbe'nin de kıçına teneke bağlayıp kovdunuz ülkeden.
büyük kaptan geçti dümene sezon bitmeden. aslında herkez biliyordu sezon sonu gönderileceğini, belki o da. ama galatasaray aşkına engel olamamıştı. derken lig bitti, beklenen gerçekleşti. bir teknik direktör daha uçup gitti florya'dan.
ve rijkaard... oturup imrenirdim barcelona'nın başındayken ne güzel hoca diye. o gelmişti galatasaray'ın başına. geldiğini öğrendiğim mesajı abim yollamıştı yeni teknik direktörümüz frank rijkaard diye. inanmadım. daha doğrusu inanamadım. türk futbolunda devrim adı altında başladı florya'da mesaiye. kredisi sonsuzdu. ilk defa bir hocaya sabredilecek diye düşünmüştüm. ne bilirdim inandığı, forma verdiği futbolcuların ona ihanet edeceğini. ne bilirdim, ne olursa olsun rijkaard takımın başında kalacaktır diyenlerin onu sorumlu olarak göstereceğini ortalıkta futbolcu diye geçinen adamlar dururken. bu adam giderken söyleyeceğim tek şey var. benim kulübümden para kazanan hain futbolcular bu takımdan gönderilmediği sürece ben ne kombine, ne forma alırım. ne de maça giderim.
lucescu geldi bu takıma uefa kupasını almıştık onun ertesi senesi. adama yarım kilo kıyma ver, 10 kişilik evi doyuracak yemek yapardı, öyle bir adamdı. nitekim şampiyon yaptı takımı, şampiyonlar ligi tarihinin en zor grubunu tek mağlubiyetle kapattı. kovdunuz, gönüllerin teknik direktörü gelecek diye. çıkarmadık sesimizi, kimse çıkarmadı.
geldi gönüllerin teknik direktörü, 2002 yazında. herkesin hedefleri büyüktü. şampiyonlar ligi şampiyonluğu bekleniyordu takımdan. ilk sene 2.lik, ikinci sene sanırım 6.lık. avrupa zaten fiyasko. gelen, giden oyuncunun haddi var hesabı yok. 2 sezondan bize kalan tek sey yıkık bir enkaz ve 6 rakamından nefret ettirecek maç. o da gitti zaten daha fazla da beklenemezdi.
hagi geldi sezon bitmeden. hepimizin torunlarımıza anlatacağı adam geldi. daha önce türkiye ye gelmiş en büyük yabancı bir kez daha geldi ama bu sefer futbol oynamaya değil oynatmaya. enkazdan bir insan en iyi nasıl kurtulursa öyle kurtardı takımı. aslında kadro kalitesine bakınca kötü bir yerde de bitirmemişti ligi. üstüne üstlük olimpiyat ta 5 atmıştık fener'e onun yönetiminde. ama onun da başını yaktı bu ülke, bu sonuca dayalı sistem. sezon sonu gönderildi.
gelen adam ise gördüğüm en çılgın adamlardan biri gerets'di. adam hakikaten oynatıyordu futbolu. futboldan anlamayanlar bile zevk alıyordu oynattığı futboldan. 32 maçta 1 mağlubiyetle kapattı sezonu 2 fenerbahçe maçını saymazsak. rekor kırdı, 83 puan aldı, şampiyon yaptı takımı. mükafat olarak 33 yaşında okan burukla, inamoto yu verdiniz takviye diye. sesini çıkarmadı. kadıköy'de kafası yarılınca sesini çıkarmadığı gibi. adam gibi adamdı. onu da harcadınız 1 sene önceki mucizevi şampiyonluğu unutup.
kalli'yi getirdiniz 73 yaşında. adam 11 türk çocuğuyla, 11 senedir aldığımız tek beraberliği aldı kadıköy'de. işine karıştınız onu da yolladınız bitime 6 hafta kala. sonra şampiyonluğu üstlendiniz takımı kuran adnan sezgin'di diye.
genç bir alman geldi florya'ya 2008 yazında. adı skibbe'ydi. herkesin gözü ısırıyordu 5 yediğimiz leverkusen maçından.bir senedir yokları oynayan lincoln'e futbolu hatırlattı adam. avrupa'da deplasmanda aldığımız son galibiyeti unutmuşken bu adam hatırlattı deplasmanda maç kazanmayı. yine bekleyemediniz, sabır gösteremediniz. istifa etmesi için yardımcılarını kovdunuz, sesini çıkarmadı işini yapmaya çalıştı. ama bu seferde futbolcular devreye girdi. biliyorlardı istedikleri zaman hocayı kovduracağını. başardılar. soğuk bir kış akşamı samiyen'de 5 yediğimiz maç sonu skibbe'nin de kıçına teneke bağlayıp kovdunuz ülkeden.
büyük kaptan geçti dümene sezon bitmeden. aslında herkez biliyordu sezon sonu gönderileceğini, belki o da. ama galatasaray aşkına engel olamamıştı. derken lig bitti, beklenen gerçekleşti. bir teknik direktör daha uçup gitti florya'dan.
ve rijkaard... oturup imrenirdim barcelona'nın başındayken ne güzel hoca diye. o gelmişti galatasaray'ın başına. geldiğini öğrendiğim mesajı abim yollamıştı yeni teknik direktörümüz frank rijkaard diye. inanmadım. daha doğrusu inanamadım. türk futbolunda devrim adı altında başladı florya'da mesaiye. kredisi sonsuzdu. ilk defa bir hocaya sabredilecek diye düşünmüştüm. ne bilirdim inandığı, forma verdiği futbolcuların ona ihanet edeceğini. ne bilirdim, ne olursa olsun rijkaard takımın başında kalacaktır diyenlerin onu sorumlu olarak göstereceğini ortalıkta futbolcu diye geçinen adamlar dururken. bu adam giderken söyleyeceğim tek şey var. benim kulübümden para kazanan hain futbolcular bu takımdan gönderilmediği sürece ben ne kombine, ne forma alırım. ne de maça giderim.