22
zamanında bende de vardı bu hastalık. futbolla yeni yeni ilgilenmeye başladığım dönemlerde galatasaray'dan başka, avrupa ülkelerinin çoğundan kendime bir takım seçmiştim. ingilterede manchester united, italyada milan, ispanya da barcelona, almanya dabayern munich taraftarıydım sözde. her hafta yakalayabildiklerimin maçlarını canlı, kaçırdıklarımın özetlerini izlerdim. fakat ezbere takım tutmaktı benimkisi. saydığım takımların hikayelerini, geleneklerini, göreneklerini bilmeden ya o günkü başarı durumlarına bakarak, ya ismine tav olmuş şekilde, ya da sırf formalarını beğendiğim için kendi kendimi o takımların taraftarı ilan etmiştim. ama zamanla farkettim ki bu takımlar galip geldiğinde sevinç hissetmiyorum günüm falan aydınlanmıyor, sadece oynadıkları futbolu beğeniyorum. mağlup olduklarında ise tv'yi kapatıp işime bakıyorum, üzülmek, başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetmek yok. sonradan galatasaray için çektiklerimi, üzüntülerimi, sevinçlerimi düşünmeye başladım, ali sami yen'de galatasaray'ı canlı canlı izledim ve farkettim ki benim galatasaray sevgim başka hiçbir takım için bölünmeyi haketmiyor. zaten o diğer takımları da hiç sevmemişim, seviyormuş gibi yapmışım. hiçbiri hayatımda galatasaray'ın bıraktığı etkiyi bırakamazken (ve asla bırakamayacakken) rol yapmaya gerek yok bence.
o gün bugündür diğer takımlar umurumda değil. önemsediğim tek futbol takımı galatasaray ve ölene kadar da böyle devam edecek.
o gün bugündür diğer takımlar umurumda değil. önemsediğim tek futbol takımı galatasaray ve ölene kadar da böyle devam edecek.