2645
in the long run we are all dead...
1929'daki büyük buhran'dan sonra, ortaya attığı yeni görüşlerle klasik okulun arz yönlü mikroekonomik politikalarını yıkıp*, talep yönlü makroekonomik politikaları ilk kez ortaya atan ünlü iktisatçı john maynard keynes söylüyor bu sözü.
klasik öğretinin görünmez eli, yani piyasanın kontrol mekanizması, söylendiği gibi piyasayı ya da daha genel bir deyişle ekonomiyi, o el değmeden mükemmel işleyiş seviyesine getiremediği 29'daki büyük buhran'la acı şekilde tecrübe ediliyor.
kısacası buhranla beraber, bırakınız yapsınlar anlayışı, yani piyasa ekonomisinin o meşhur mottosu "laissez faire, laissez aller, laissez passer" yerini para ve maliye politikalarına, yani devletin piyasaya (ekonomiye) müdahelesine bırakıyor.
keynesyen teorilerin kısa ve orta vadeli oluşu, uzun vadenin hesaba katılmayışı, hatta uzun vadede işlerin keynes'in söylediği gibi gitmeyeceği yönünde eleştiri getiren klasik iktisatçılara keynes'in cevabı, in the long run we are all dead oluyor, yani uzun vadede hepimiz ölüyüz.
keynes şu an ölü...
***
insan olmayı; çok genel bir deyişle ya da en üst bütünleyici düzeyde insanlığı; son 100-150 yıla indirgediğimizde, kimsenin insanlığın dedesi olmasına laf etmeyeceği gandhi bakalım neler söylüyor: (ama elbette insanlık tarihi son 150 yıldan ibaret değil, ve de gandhi de buna örnek teşkil eden tek kişi değil, ama yakın ve mükemmel bir örnek)
söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür;
düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür;
duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür;
davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür;
alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür…
aslında gandhi'nin bu sözleri o kadar çok şeyi anlatıyor ki sözlükle ilgili, bizle ilgili, insanlıkla ilgili...
şimdi galatasaray sözlük'ün son zamanlarda içerisinde bulunduğu o durum ilgili kendimize şu soruyu sorarak başlayalım işe: acaba bu durum sadece galatasaray sözlük'te mi hasıl? bu sorun sadece galatasaray sözlük'ün bir sorunu mu?
bazı hastalıkları teşhis etmek için illa doktor olmaya, ya da bazı toplumsal çıkarımlarda bulunmak için illa bir kadir cangızbay olmaya da gerek yok.
sabır diyoruz, sabırdan bahsediyoruz, ama daha yeşil ışık yanar yanmaz ellerin öndeki araçlar için kornaya gittiği bir toplumda yaşıyoruz. ve sen şimdi böyle bir toplumda, örneğin rijkaard'a, yeni yapılanmaya sabredilmesinden dem vuruyorsun.
küfür diyoruz, küfürden söz açıyoruz, en ufak olayda bile hayasızca, saygısızca etrafa küfürlerin edildiği, hatta değerlere bile kaygısızca, maneviyatsızca sövüldüğü bir toplumda yaşıyoruz. ve sen şimdi böyle bir toplumda terbiyeden bahsediyorsun.
saygı diyoruz, saygıdan bahsediyoruz, bırakın çevreye ve başka insanlara saygıyı, insanların artık kendilerine bile saygı duymadıkları bir toplumda yaşıyoruz. ve sen şimdi böyle bir toplumda rakiplerine bile saygı duymaktan bahsediyorsun.
sevgi diyoruz, sevgiden bahsediyoruz, insanların artık 1 lira için bile birbirini öldürdüğü, kendisinden katbekat aciz, katbekat savunmasız hayvanları bile acımazsızca öldürdüğü bir toplumda yaşıyoruz.
dostluk diyoruz, dostluktan bahsediyoruz, kendi içinde kendine tamamen küs bir toplumda yaşıyoruz. en yakın arkadaş çevremizde bile küs olduğumuz ya da birbirleriyle küs bir çok insan var. komşularıyla küs, akrabalarıyla küs, arkadaşlarıyla küs, birçok küs insan. sadece küslük mü? düşmanlıkla doldurulmuş aradaki o boşluklar. bireylerden topluluklara, yöreselden ulusala, ulusaldan evrensele yansıyan koskocaman bir küslük, ve hatta düşmanlık. köyler birbiriyle düşman, iller bile birbiriyle düşman, ülkeler mi düşman olmasın? ve böyle bir ortamda tribünlerin dostluğundan bahsediyorsun sen.
bu ve bunlar gibi örnekleri çoğaltırsak sanıyorum sonu biraz zor gelir. ve en önemlisi bunlar marjinal örnekler değiller, hemen hemen her gün karşılaştığımız, çevremizde gördüğümüz somut örnekler.
galatasaray sözlük sadece böyle bir toplumun bireylerinin bir araya gelerek oluşturduğu bir ortam. ve bu ortam kendisini oluşturan dinamiklerden asla ve katiyen bağımsız düşünülemez. ve bu dinamikler zaten bir araya gelerek bu toplumu oluşturmakta.
şimdi sen galatasaray sözlük'le alakalı ne kadar tespitte bulunursan bulun, ne kadar kelam edersen et, bir noktadan sonra girdiğin fasit dairenin dışına asla çıkamayacaksın. ve ulaştığın sonuçlar da bir yerden sonra asla veri edilemeyecek şeyler olacak. bu döngüden çıkış yolun ise içinde yaşadığın toplumun gerçeklerini bilip ona göre çıkarımlarda bulunmaktır.
toplumdan bağımsız, galatasaraylılığı eğer sadece kendine özgü bir kimlik olarak düşünürsen, ve galatasaraylılığın bu kültüre yakışır ve yaraşır şekilde hareket etmek olduğunu düstur edinirsen, sadece türkiye'de yaşayan en az 20 milyon insanın da galatasaraylı olduğunu ve de galatasaraylılığın da kimsenin tekelinde olmadığını iyi bilmelisin.
eğer galatasaray üzerine kelam etme hakkını kendinde buluyorsan, haricinde kalan milyonların da bu hakkı galatasaraylılıklarından aldıklarını bilmelisin. işte burada asıl önemli nokta, gerçek galatasaraylılık kültürünün belirlenmesidir. ve bu kültür zamanında sayısızca örnek kişileriyle ve de olaylarıyla günyüzüne çıkan, edep, ahlak, saygı, çalışma, azim ve de başarı kültürüdür. ve bu kültür rasyonelliğiyle, çağdaşlığıyla, insana ait, insanlığa dair, iyi olan, güzel olan ne varsa hepsini içinde barındırır. insan olmak her şeyden öte değerlere sahip olmaktır, ve bu değerler de tıpkı gandhi'nin dediği gibi, sözlerle, düşüncelerle, duygularla, davranışlarla ve alışkanlıklarla belirlenir.
bugün kirlenen söylemler, düşünceler ve duygular, kirlenen değerleri, toplulukları ve de toplumlar beraberinde getirmiştir. ve bugün boğazına kadar kire saplanmış spor toplumumun içinde spor sevgimizi, belki de çoğumuza göre sadece galatasaray aşkımızı yaşamaya çalışıyoruz. sevgilerin bile kirlendiği bu çağda, kendi pisliklerimiz içinde galatasaray sevgimizi yaşamaya çalışıyoruz. ve ne yazık ki, bu sevgiler içinde, kirli olanları da, çıkara dayalı olanları da ve de tamamen saf olanları da iç içe.
bastırılmış cinselliğini, bastırılmış şiddetini, hırslarını, nefretini, duygularını, düşüncelerini, ideolojilerini, spora, futbola kanalize eden çok büyük bir güruh bugün türk spor dünyası. ayrıca son küreselleşme dalgasıyla beraber artık tüm kurumların iliklerine kadar işleyen para hırsı, kapitalizm olgusuyla beraber insanlığa ait tüm değerleri yıpratmışken, insani değer yargılarını salt meta haline getirmişken, bununla beraber yeniden şekillenen değer yargılarından fazlasıyla payını almaktadır yine spor dünyası.
60'lı yılların türkiye'sinin yaşadığı sosyo-politik sorunlar, 70'lerde bu sorunların tamamen sokaklara inmesi ve de bununla beraber başlayan iç çatışmalar da bugünkü futbol dünyasının bu hale gelmesinde çok etkili olmuştur. zira ekonomik ve politik sebeplerle birbiriyle çatışan gençlerin devlet tarafından sistemli şekilde futbola kanalize edilmeleriyle ve daha önce ideolojik sebeplerle birbirine düşen kitleleri depolitize etme çalışmalarıyla oluşturuldu bugünkü futbol dünyasının temeli. gençlerin ekonomik, politik ve de ideolojik kaygılardan uzak değerler üzerideki çatışmaları, iktidara ve devlet kurumlarına bir halel getirmeyeceğinden devlet için en makbul çözümdü bu. ve o yıllarda maç öncesi çatışmalarına, tribün olaylarına ve hatta tribünden futbolculara, hakemlere, yöneticilere edilen küfürlerin hiçbirine müdahale edilmedi. bu müdahalelerin de 90'lı yılların sonlarında yavaş yavaş başladığını biliyoruz. kısacası, bir şekilde, ekonomik sebeplerle olsun, toplumsal sebeplerle olsun, ideolojik sebeplerle olsun, üzerine bir baskı hisseden genç kesimin belli bir kısmının depolitize edilerek futbola kanalize edilmeleri bugünkü şartların oluşmasında önemli derecede etkili olduğunu söyleyebiliriz. ve ne yazık ki, futbol dünyasının ve de tribünlerin bir okul hüviyetine müsait doğası sebebiyle, her yeni gelen jenerasyon da bir öncekinin devamı niteliğinde kümülatif şekilde devam etti. yani kısacası spor dünyasına ya da tribünlere yeni giren insanlar, daha öncekilerden ne gördülerse bunu devam ettirdiler. bunu sadece tribünlere indirgemek de gerekmiyor, futbolun konuşulduğu kahvehane ortamlarından tutun da, gazetelerin futbol sayfalarında çalışan topluluklara kadar geniş bir yelpazenin içinde ele alabilirsiniz bunu. en basitinden kendimden örnek verirsem; 90'lı yıllarda hakemin yanlış bir kararı sonrasında hakeme küfür etmeyi kendime büyük bir hak olarak görürken ve bunu hiç de utanmadan yapıyorken, bugün nolursa olsun tribünlerden bir küfür yükseldiğinde hicap duyuyorum. aynı şekilde 90'lı yıllarda tribünlerde gördüğüm tek tük kadınlar için "kadınların ne işi var tribünde" düşüncesine sahipken, bugün tribünlerde kadınları gördükçe daha çok mutlu oluyorum. daha önceleri sahada oynana futbolu bir ölüm kalım mücadelesi olarak görürken ve bunu böyle görmeyen insanlardan nefret ederken, bugün o sahada oynanan oyunun bazı insanlar için bir eğlence olduğu düşüncesini rahatlıkla kabullenebiliyorum. sadece bunlar bile ne kadar hastalıklı bir tribün yapısının mahsulleri olduğumuzun bir göstergesi.
hepimizin sporu, futbolu ve de galatasaray'ı algılayış biçimleri farklı. artık kabul etmeliyiz ki, bugün futbol kimimiz için bir hobi, kimimiz için bir eğlence, kimimiz için bir uğraş, kimimiz içinse bir aşktır. ama hepsinin ötesinde olması gereken tek olgu, ne olursa olsun futbolun temiz, dürüst ve de insani olmasıdır. bu değerleri taşımayan bir şeyden ne eğlence, ne de aşk olur.
bugün galatasaray sözlük'ün içinde bulunduğu durum, ne yazık ki yukarıda bahsettiğim bir çok olumsuz etkenin sonucunda bugünlere gelen futbol dünyasının doğurduğu olumsuzlukların tezahürüdür. ve bu kadar kirli bir ortamda, herkese açık ve de binden fazla yazarı olan bir platformda olumsuzlukların yaşanması acı da olsa normaldir. ki bugün zaten bu tarz büyük sanal platformların hemen hemen hepsini teker teker ele alırsak, genel geçer bir kaliteden söz etmek mümkün değildir. hatta çoğu için kalitesizlik bir mevuzbahis olabilir.
tercihen bu noktada herkesin üstlenmesi gereken sorumlulukları vardır. örneğin; futbolu bir hobi olarak gören bir insan, bu kalitesizliklerden dolayı futboldan uzaklaşıp bu boşluğu başka bir hobiyle doldurabilir. yine aynı şekilde galatasaray'ı bir aşk olarak gören insan da bu aşkından uzaklaşıp kendisine yeni bir aşk bulabilir. işte bir çoğumuz için asıl imkansızlık bu noktada başlamakta. zira, çoğumuz için galatasaray, bırakın kopmayı, bir dirhem bile uzaklaşılabilecek bir aşk değil. ve insan bu aşkı yaşamak için de bazı zorlukların üstesinden gelmek zorunda kalıyor. insanın kendisi için bir ortam hazırlamasını geçtim, ailesi ve çocuklarının galatasaray aşkını yaşayabilmesi için oluşturulacak tribün ortamı için ne yazık ki bazı fedakarlıklarda bulunmak zorunda. ve bu her şeyden önce insanın kendisini eğitmesi gerekmekte bu konuda, başkalarına da örnek olabilmek için.
aslında galatasaray sözlük'ün hikayesi de burada başlıyor. galatasaray sözlük tamamen bu amaca hizmet etmek için kuruldu ve de bu yolda ilerleme çalışıyor. sözlük ilk açıldığında, diğer örneklerindeki gibi burada rakiplere açık açık küfür etmenin, onları aşağılamanın, 8taş, aziz yıldıvım vs. gibi saçma yakıştırmaların yasak olduğunu söylediğimizde bile insanlar uzunca bir süre buna alışmakta zorluk çektiler. ve bugün diğer örneklerinde, galatasaray'a, değerlerine, açık açık hakaretler, küfürler edilirken, biz rakiplerimize bile saygı duyulması konusunda defaatle özenli davrandık, davranıyoruz. sırf bu yüzden bile kendi içimizde bile eleştirye maruz kaldık, entry siliyoruz diye.
eğer içinde bulunduğumuz durum veyahut bahsi geçen sorunlar sadece galatasaray sözlük'e özgü sorunlarsa burada sözlüğü oluşturan kısmi kitlenin ve de yöneticilerin kalitesizliğinden bahsedebiliriz. ama bu sorun tüm toplumu kapsayan genel bir sorunsa olaya bu kadar ufak çapta bakamayız.
halihazırda buranın kendiliğinden kaliteli bir ortam olmasını bekleyenler, yahut bu ortamın kısa bir sürede oluşturulabileceğini sananlar ne yazık ki yanılıyorlar. zira bu iş 1-2 seneyle olacak bir iş değil, yılların birikimi ve uğraşlarıyla olabilecek bir iş. siz nasıl düşünüyorsunuz bilmem, ama benim için galatasaray sözlük hala ilk günkü gibi taze. çünkü benim bir özlemim, amacım ve de hedefim var. bunu kendimden öte, galatasaray için hayal ediyorum. çünkü galatasaray'ı bizlerin oluşturduğunu, bizlerin temsil ettiğini biliyorum. aslantepe'de, basketbol maçlarında, voleybol maçlarında ve de diğer branşlarda bizlerin temsil edeceğini biliyorum. ve bu yük sadece orada yer alanların yükü değil. bugün galatasaray için kalbi ülkenin dört bir yanında, dünyanın dört bir yanında çarpan insanlar var. bugün galatasaray'ı tribünlerde temsil etmek isteyip de, şartlardan dolayı bundan uzak olan insanlar var. kalbi benden, bizden daha çok çarpan, benden, bizden daha çok galatasaraylı insanlar var. taşıdığımız yük bu insanlardan emanet aldığımız yüktür. bugün galatasaray'ın kurucularından, geçmişinden, tarihinden, değerlerinden emanet aldığımız yüktür.
ama ne yazık ki iş, bazen egolar noktasında tıkılıp kalabiliyor. egolar galatasaray'dan baskın çıktığı zaman gelinebilinen nokta insanın kendi egosundan daha yukarısı olmuyor. bu noktadan sonra galatasaray'a dair hiçbir şey benim için bir şey anlam ifade etmiyor.
bugün bu toplumun en büyük sorunu eğitimsizlik olarak dile getirilmekte her konuşmada. din sorunu eğitimsizlik, toplumsal sorunlar eğitimsizlik, terör eğitimsizlik vesaire vesaire. türk toplumuyla ilgili yapılan tespitlerden sonra sorunun en temel kaynağında yer alan ana madde eğitimsizlik. bu yıllardır değişmedi, değişmeyecek. bu soruna parmak basan toplumun aydın kesiminin büyük bölümü bugüne kadar eğitimsiz kesimi hor gördü, dışladı. hor görerek, dışlayarak daha da uçurumlar yarattılar halkla aydın kesim arasında. çünkü tıkılıp kaldıkları kendi egoları oldu. ve bugün, türk sporu ve futbolu büyük bir değişimin arifesindeyken, futbolda da bu tarz bir kutuplaşma oluşmakta. futbol giderek halkların bir eğlencesi olmaktan uzaklaştırılarak, belli bir zümrenin eğlendiği, kalem oynattığı, ekonomik hırslarının ve çıkarlarının döndüğü bir mecra haline getirilmekte. kutuplaşmaların, kendi gibi düşünmeyenlerin dışladığı tüm mecraların ve yönetimsel sistemlerin doğurduğu olumsuz sonuçları hepimiz biliyoruz. bundan hareketle, kısacası bu noktada kimsenin kendisini galatasaray sevgisinin üstüne koymaya hakkı yoktur. zira galatasaray aşkının paylaşıldıkça çoğaldığını, başkalarıyla paylaşılırken de kıskanılmayan tek aşkın galatasaray aşkı olduğunu biliyoruz.
galatasaray sözlük, galatasaray için vardır ve de galatasaray'ın üzerine gram kadar da olsa artı değer koymak için var olacaktır. galatasaray'a, adına ve değerlerine halel getirmediği sürece de yaşamına devam edecektir.
galatasaray sözlük'ün amacı bellidir ve belirttiğim amaçlar doğrultusunda var olacaktır. ve ilk günden beri zamanımızdan, ailemizden, sevdiklerimizden, sevdiğimiz şeylerden, ve hatta sağlığımızdan ve de ruh sağlığımızdan ödünler verecek bu doğrultuda çalıştık, çabaladık. ve bunu yaparken en ufak bir maddi beklenti içinde olmadık. maddi bir beklenti içinde olsaydık, sadece son bir senede sözlük için önerilen paraları ciddiye alıp değerlendirirdik. yaklaşık onun üzerinde talep geldi, hiçbirini ciddiye bile almadık. bazılarının söylediği gibi ne admincilik oynamak için kurduk burasını ne de kurduktan sonra köşeye çekilip öylece izledik. ki zaten bu ayrımı yapabilen hakkaniyetli insanlardan da her zaman gerekli manevi desteği gördük. eğer oyun oynamak isteseydik, burası için ayırdığımız zamanı çok daha eğlenceli oyunlara ayırabilirdik. yeri geldi yalan yanlış şeyler yüzünden eleştirildik, çoğuna çıkıp cevap dahi vermedik. onurumuza bile dokunacak şeyler oldu, yine de kimseyi kırmamak için cevap vermekten kaçındık. zira zaten benim için galatasaray'dan daha onurlu bir şey yok bu hayatta. galatasaray sözlük de bana, 17 yıllık öğrencilik yaşamımda ve bu yaşıma kadarki hayatımda öğrenemediğim ve de öğrenemeyeceğim bir çok şeyi öğretti. bu yüzden nolursa olsun her şeyden bağımsız ben bu sözlüğü seviyorum. ve şunu da açık yüreklilikle söylemek istiyorum ki, bu işi umursamadığımızı ya da hakkıyla yapamadığımızı düşünenler varsa, galatasaray sözlük'teki tüm yöneticilik haklarımı hemen kendilerine devretmeye hazırım. bunu, "gelin alın görün yapın bakalım kolaymıymış, anlayalım" anlayışıyla değil, tamamen bu işi benden daha iyi yapabileceklerine olan inancımdan söylüyorum.
yazıya keynes'in sözüyle başlamıştım, ondan devam edip bitirelim. evet uzun vadede belki burda olan hepimiz ölmüş olacağız. ama ölmeyecek olan ve bizden sonra da devam edecek olan bir şey var. galatasaray sevgisini egolarının üzerine çıkartabilmeyi başarabilmiş her insan görebilir bunu...
ve evet, keynes bugün ölü. ama dünyadaki hemen hemen tüm devletler hala onun politikalarıyla yönetiliyor. politikacıların çoğu hala keynes'in kölesi...
bir de bakın david gilmour* ne diyor;
sonsuza dek arzu ve tutkuyla yüklü,
bir açlık var daha doyurulmamış
yorgun bakışlarımız hala başıboş geziniyor ufukta
çakılıp kaldığımız halde bu yolun üzerine defalarca...
1929'daki büyük buhran'dan sonra, ortaya attığı yeni görüşlerle klasik okulun arz yönlü mikroekonomik politikalarını yıkıp*, talep yönlü makroekonomik politikaları ilk kez ortaya atan ünlü iktisatçı john maynard keynes söylüyor bu sözü.
klasik öğretinin görünmez eli, yani piyasanın kontrol mekanizması, söylendiği gibi piyasayı ya da daha genel bir deyişle ekonomiyi, o el değmeden mükemmel işleyiş seviyesine getiremediği 29'daki büyük buhran'la acı şekilde tecrübe ediliyor.
kısacası buhranla beraber, bırakınız yapsınlar anlayışı, yani piyasa ekonomisinin o meşhur mottosu "laissez faire, laissez aller, laissez passer" yerini para ve maliye politikalarına, yani devletin piyasaya (ekonomiye) müdahelesine bırakıyor.
keynesyen teorilerin kısa ve orta vadeli oluşu, uzun vadenin hesaba katılmayışı, hatta uzun vadede işlerin keynes'in söylediği gibi gitmeyeceği yönünde eleştiri getiren klasik iktisatçılara keynes'in cevabı, in the long run we are all dead oluyor, yani uzun vadede hepimiz ölüyüz.
keynes şu an ölü...
***
insan olmayı; çok genel bir deyişle ya da en üst bütünleyici düzeyde insanlığı; son 100-150 yıla indirgediğimizde, kimsenin insanlığın dedesi olmasına laf etmeyeceği gandhi bakalım neler söylüyor: (ama elbette insanlık tarihi son 150 yıldan ibaret değil, ve de gandhi de buna örnek teşkil eden tek kişi değil, ama yakın ve mükemmel bir örnek)
söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür;
düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür;
duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür;
davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür;
alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür…
aslında gandhi'nin bu sözleri o kadar çok şeyi anlatıyor ki sözlükle ilgili, bizle ilgili, insanlıkla ilgili...
şimdi galatasaray sözlük'ün son zamanlarda içerisinde bulunduğu o durum ilgili kendimize şu soruyu sorarak başlayalım işe: acaba bu durum sadece galatasaray sözlük'te mi hasıl? bu sorun sadece galatasaray sözlük'ün bir sorunu mu?
bazı hastalıkları teşhis etmek için illa doktor olmaya, ya da bazı toplumsal çıkarımlarda bulunmak için illa bir kadir cangızbay olmaya da gerek yok.
sabır diyoruz, sabırdan bahsediyoruz, ama daha yeşil ışık yanar yanmaz ellerin öndeki araçlar için kornaya gittiği bir toplumda yaşıyoruz. ve sen şimdi böyle bir toplumda, örneğin rijkaard'a, yeni yapılanmaya sabredilmesinden dem vuruyorsun.
küfür diyoruz, küfürden söz açıyoruz, en ufak olayda bile hayasızca, saygısızca etrafa küfürlerin edildiği, hatta değerlere bile kaygısızca, maneviyatsızca sövüldüğü bir toplumda yaşıyoruz. ve sen şimdi böyle bir toplumda terbiyeden bahsediyorsun.
saygı diyoruz, saygıdan bahsediyoruz, bırakın çevreye ve başka insanlara saygıyı, insanların artık kendilerine bile saygı duymadıkları bir toplumda yaşıyoruz. ve sen şimdi böyle bir toplumda rakiplerine bile saygı duymaktan bahsediyorsun.
sevgi diyoruz, sevgiden bahsediyoruz, insanların artık 1 lira için bile birbirini öldürdüğü, kendisinden katbekat aciz, katbekat savunmasız hayvanları bile acımazsızca öldürdüğü bir toplumda yaşıyoruz.
dostluk diyoruz, dostluktan bahsediyoruz, kendi içinde kendine tamamen küs bir toplumda yaşıyoruz. en yakın arkadaş çevremizde bile küs olduğumuz ya da birbirleriyle küs bir çok insan var. komşularıyla küs, akrabalarıyla küs, arkadaşlarıyla küs, birçok küs insan. sadece küslük mü? düşmanlıkla doldurulmuş aradaki o boşluklar. bireylerden topluluklara, yöreselden ulusala, ulusaldan evrensele yansıyan koskocaman bir küslük, ve hatta düşmanlık. köyler birbiriyle düşman, iller bile birbiriyle düşman, ülkeler mi düşman olmasın? ve böyle bir ortamda tribünlerin dostluğundan bahsediyorsun sen.
bu ve bunlar gibi örnekleri çoğaltırsak sanıyorum sonu biraz zor gelir. ve en önemlisi bunlar marjinal örnekler değiller, hemen hemen her gün karşılaştığımız, çevremizde gördüğümüz somut örnekler.
galatasaray sözlük sadece böyle bir toplumun bireylerinin bir araya gelerek oluşturduğu bir ortam. ve bu ortam kendisini oluşturan dinamiklerden asla ve katiyen bağımsız düşünülemez. ve bu dinamikler zaten bir araya gelerek bu toplumu oluşturmakta.
şimdi sen galatasaray sözlük'le alakalı ne kadar tespitte bulunursan bulun, ne kadar kelam edersen et, bir noktadan sonra girdiğin fasit dairenin dışına asla çıkamayacaksın. ve ulaştığın sonuçlar da bir yerden sonra asla veri edilemeyecek şeyler olacak. bu döngüden çıkış yolun ise içinde yaşadığın toplumun gerçeklerini bilip ona göre çıkarımlarda bulunmaktır.
toplumdan bağımsız, galatasaraylılığı eğer sadece kendine özgü bir kimlik olarak düşünürsen, ve galatasaraylılığın bu kültüre yakışır ve yaraşır şekilde hareket etmek olduğunu düstur edinirsen, sadece türkiye'de yaşayan en az 20 milyon insanın da galatasaraylı olduğunu ve de galatasaraylılığın da kimsenin tekelinde olmadığını iyi bilmelisin.
eğer galatasaray üzerine kelam etme hakkını kendinde buluyorsan, haricinde kalan milyonların da bu hakkı galatasaraylılıklarından aldıklarını bilmelisin. işte burada asıl önemli nokta, gerçek galatasaraylılık kültürünün belirlenmesidir. ve bu kültür zamanında sayısızca örnek kişileriyle ve de olaylarıyla günyüzüne çıkan, edep, ahlak, saygı, çalışma, azim ve de başarı kültürüdür. ve bu kültür rasyonelliğiyle, çağdaşlığıyla, insana ait, insanlığa dair, iyi olan, güzel olan ne varsa hepsini içinde barındırır. insan olmak her şeyden öte değerlere sahip olmaktır, ve bu değerler de tıpkı gandhi'nin dediği gibi, sözlerle, düşüncelerle, duygularla, davranışlarla ve alışkanlıklarla belirlenir.
bugün kirlenen söylemler, düşünceler ve duygular, kirlenen değerleri, toplulukları ve de toplumlar beraberinde getirmiştir. ve bugün boğazına kadar kire saplanmış spor toplumumun içinde spor sevgimizi, belki de çoğumuza göre sadece galatasaray aşkımızı yaşamaya çalışıyoruz. sevgilerin bile kirlendiği bu çağda, kendi pisliklerimiz içinde galatasaray sevgimizi yaşamaya çalışıyoruz. ve ne yazık ki, bu sevgiler içinde, kirli olanları da, çıkara dayalı olanları da ve de tamamen saf olanları da iç içe.
bastırılmış cinselliğini, bastırılmış şiddetini, hırslarını, nefretini, duygularını, düşüncelerini, ideolojilerini, spora, futbola kanalize eden çok büyük bir güruh bugün türk spor dünyası. ayrıca son küreselleşme dalgasıyla beraber artık tüm kurumların iliklerine kadar işleyen para hırsı, kapitalizm olgusuyla beraber insanlığa ait tüm değerleri yıpratmışken, insani değer yargılarını salt meta haline getirmişken, bununla beraber yeniden şekillenen değer yargılarından fazlasıyla payını almaktadır yine spor dünyası.
60'lı yılların türkiye'sinin yaşadığı sosyo-politik sorunlar, 70'lerde bu sorunların tamamen sokaklara inmesi ve de bununla beraber başlayan iç çatışmalar da bugünkü futbol dünyasının bu hale gelmesinde çok etkili olmuştur. zira ekonomik ve politik sebeplerle birbiriyle çatışan gençlerin devlet tarafından sistemli şekilde futbola kanalize edilmeleriyle ve daha önce ideolojik sebeplerle birbirine düşen kitleleri depolitize etme çalışmalarıyla oluşturuldu bugünkü futbol dünyasının temeli. gençlerin ekonomik, politik ve de ideolojik kaygılardan uzak değerler üzerideki çatışmaları, iktidara ve devlet kurumlarına bir halel getirmeyeceğinden devlet için en makbul çözümdü bu. ve o yıllarda maç öncesi çatışmalarına, tribün olaylarına ve hatta tribünden futbolculara, hakemlere, yöneticilere edilen küfürlerin hiçbirine müdahale edilmedi. bu müdahalelerin de 90'lı yılların sonlarında yavaş yavaş başladığını biliyoruz. kısacası, bir şekilde, ekonomik sebeplerle olsun, toplumsal sebeplerle olsun, ideolojik sebeplerle olsun, üzerine bir baskı hisseden genç kesimin belli bir kısmının depolitize edilerek futbola kanalize edilmeleri bugünkü şartların oluşmasında önemli derecede etkili olduğunu söyleyebiliriz. ve ne yazık ki, futbol dünyasının ve de tribünlerin bir okul hüviyetine müsait doğası sebebiyle, her yeni gelen jenerasyon da bir öncekinin devamı niteliğinde kümülatif şekilde devam etti. yani kısacası spor dünyasına ya da tribünlere yeni giren insanlar, daha öncekilerden ne gördülerse bunu devam ettirdiler. bunu sadece tribünlere indirgemek de gerekmiyor, futbolun konuşulduğu kahvehane ortamlarından tutun da, gazetelerin futbol sayfalarında çalışan topluluklara kadar geniş bir yelpazenin içinde ele alabilirsiniz bunu. en basitinden kendimden örnek verirsem; 90'lı yıllarda hakemin yanlış bir kararı sonrasında hakeme küfür etmeyi kendime büyük bir hak olarak görürken ve bunu hiç de utanmadan yapıyorken, bugün nolursa olsun tribünlerden bir küfür yükseldiğinde hicap duyuyorum. aynı şekilde 90'lı yıllarda tribünlerde gördüğüm tek tük kadınlar için "kadınların ne işi var tribünde" düşüncesine sahipken, bugün tribünlerde kadınları gördükçe daha çok mutlu oluyorum. daha önceleri sahada oynana futbolu bir ölüm kalım mücadelesi olarak görürken ve bunu böyle görmeyen insanlardan nefret ederken, bugün o sahada oynanan oyunun bazı insanlar için bir eğlence olduğu düşüncesini rahatlıkla kabullenebiliyorum. sadece bunlar bile ne kadar hastalıklı bir tribün yapısının mahsulleri olduğumuzun bir göstergesi.
hepimizin sporu, futbolu ve de galatasaray'ı algılayış biçimleri farklı. artık kabul etmeliyiz ki, bugün futbol kimimiz için bir hobi, kimimiz için bir eğlence, kimimiz için bir uğraş, kimimiz içinse bir aşktır. ama hepsinin ötesinde olması gereken tek olgu, ne olursa olsun futbolun temiz, dürüst ve de insani olmasıdır. bu değerleri taşımayan bir şeyden ne eğlence, ne de aşk olur.
bugün galatasaray sözlük'ün içinde bulunduğu durum, ne yazık ki yukarıda bahsettiğim bir çok olumsuz etkenin sonucunda bugünlere gelen futbol dünyasının doğurduğu olumsuzlukların tezahürüdür. ve bu kadar kirli bir ortamda, herkese açık ve de binden fazla yazarı olan bir platformda olumsuzlukların yaşanması acı da olsa normaldir. ki bugün zaten bu tarz büyük sanal platformların hemen hemen hepsini teker teker ele alırsak, genel geçer bir kaliteden söz etmek mümkün değildir. hatta çoğu için kalitesizlik bir mevuzbahis olabilir.
tercihen bu noktada herkesin üstlenmesi gereken sorumlulukları vardır. örneğin; futbolu bir hobi olarak gören bir insan, bu kalitesizliklerden dolayı futboldan uzaklaşıp bu boşluğu başka bir hobiyle doldurabilir. yine aynı şekilde galatasaray'ı bir aşk olarak gören insan da bu aşkından uzaklaşıp kendisine yeni bir aşk bulabilir. işte bir çoğumuz için asıl imkansızlık bu noktada başlamakta. zira, çoğumuz için galatasaray, bırakın kopmayı, bir dirhem bile uzaklaşılabilecek bir aşk değil. ve insan bu aşkı yaşamak için de bazı zorlukların üstesinden gelmek zorunda kalıyor. insanın kendisi için bir ortam hazırlamasını geçtim, ailesi ve çocuklarının galatasaray aşkını yaşayabilmesi için oluşturulacak tribün ortamı için ne yazık ki bazı fedakarlıklarda bulunmak zorunda. ve bu her şeyden önce insanın kendisini eğitmesi gerekmekte bu konuda, başkalarına da örnek olabilmek için.
aslında galatasaray sözlük'ün hikayesi de burada başlıyor. galatasaray sözlük tamamen bu amaca hizmet etmek için kuruldu ve de bu yolda ilerleme çalışıyor. sözlük ilk açıldığında, diğer örneklerindeki gibi burada rakiplere açık açık küfür etmenin, onları aşağılamanın, 8taş, aziz yıldıvım vs. gibi saçma yakıştırmaların yasak olduğunu söylediğimizde bile insanlar uzunca bir süre buna alışmakta zorluk çektiler. ve bugün diğer örneklerinde, galatasaray'a, değerlerine, açık açık hakaretler, küfürler edilirken, biz rakiplerimize bile saygı duyulması konusunda defaatle özenli davrandık, davranıyoruz. sırf bu yüzden bile kendi içimizde bile eleştirye maruz kaldık, entry siliyoruz diye.
eğer içinde bulunduğumuz durum veyahut bahsi geçen sorunlar sadece galatasaray sözlük'e özgü sorunlarsa burada sözlüğü oluşturan kısmi kitlenin ve de yöneticilerin kalitesizliğinden bahsedebiliriz. ama bu sorun tüm toplumu kapsayan genel bir sorunsa olaya bu kadar ufak çapta bakamayız.
halihazırda buranın kendiliğinden kaliteli bir ortam olmasını bekleyenler, yahut bu ortamın kısa bir sürede oluşturulabileceğini sananlar ne yazık ki yanılıyorlar. zira bu iş 1-2 seneyle olacak bir iş değil, yılların birikimi ve uğraşlarıyla olabilecek bir iş. siz nasıl düşünüyorsunuz bilmem, ama benim için galatasaray sözlük hala ilk günkü gibi taze. çünkü benim bir özlemim, amacım ve de hedefim var. bunu kendimden öte, galatasaray için hayal ediyorum. çünkü galatasaray'ı bizlerin oluşturduğunu, bizlerin temsil ettiğini biliyorum. aslantepe'de, basketbol maçlarında, voleybol maçlarında ve de diğer branşlarda bizlerin temsil edeceğini biliyorum. ve bu yük sadece orada yer alanların yükü değil. bugün galatasaray için kalbi ülkenin dört bir yanında, dünyanın dört bir yanında çarpan insanlar var. bugün galatasaray'ı tribünlerde temsil etmek isteyip de, şartlardan dolayı bundan uzak olan insanlar var. kalbi benden, bizden daha çok çarpan, benden, bizden daha çok galatasaraylı insanlar var. taşıdığımız yük bu insanlardan emanet aldığımız yüktür. bugün galatasaray'ın kurucularından, geçmişinden, tarihinden, değerlerinden emanet aldığımız yüktür.
ama ne yazık ki iş, bazen egolar noktasında tıkılıp kalabiliyor. egolar galatasaray'dan baskın çıktığı zaman gelinebilinen nokta insanın kendi egosundan daha yukarısı olmuyor. bu noktadan sonra galatasaray'a dair hiçbir şey benim için bir şey anlam ifade etmiyor.
bugün bu toplumun en büyük sorunu eğitimsizlik olarak dile getirilmekte her konuşmada. din sorunu eğitimsizlik, toplumsal sorunlar eğitimsizlik, terör eğitimsizlik vesaire vesaire. türk toplumuyla ilgili yapılan tespitlerden sonra sorunun en temel kaynağında yer alan ana madde eğitimsizlik. bu yıllardır değişmedi, değişmeyecek. bu soruna parmak basan toplumun aydın kesiminin büyük bölümü bugüne kadar eğitimsiz kesimi hor gördü, dışladı. hor görerek, dışlayarak daha da uçurumlar yarattılar halkla aydın kesim arasında. çünkü tıkılıp kaldıkları kendi egoları oldu. ve bugün, türk sporu ve futbolu büyük bir değişimin arifesindeyken, futbolda da bu tarz bir kutuplaşma oluşmakta. futbol giderek halkların bir eğlencesi olmaktan uzaklaştırılarak, belli bir zümrenin eğlendiği, kalem oynattığı, ekonomik hırslarının ve çıkarlarının döndüğü bir mecra haline getirilmekte. kutuplaşmaların, kendi gibi düşünmeyenlerin dışladığı tüm mecraların ve yönetimsel sistemlerin doğurduğu olumsuz sonuçları hepimiz biliyoruz. bundan hareketle, kısacası bu noktada kimsenin kendisini galatasaray sevgisinin üstüne koymaya hakkı yoktur. zira galatasaray aşkının paylaşıldıkça çoğaldığını, başkalarıyla paylaşılırken de kıskanılmayan tek aşkın galatasaray aşkı olduğunu biliyoruz.
galatasaray sözlük, galatasaray için vardır ve de galatasaray'ın üzerine gram kadar da olsa artı değer koymak için var olacaktır. galatasaray'a, adına ve değerlerine halel getirmediği sürece de yaşamına devam edecektir.
galatasaray sözlük'ün amacı bellidir ve belirttiğim amaçlar doğrultusunda var olacaktır. ve ilk günden beri zamanımızdan, ailemizden, sevdiklerimizden, sevdiğimiz şeylerden, ve hatta sağlığımızdan ve de ruh sağlığımızdan ödünler verecek bu doğrultuda çalıştık, çabaladık. ve bunu yaparken en ufak bir maddi beklenti içinde olmadık. maddi bir beklenti içinde olsaydık, sadece son bir senede sözlük için önerilen paraları ciddiye alıp değerlendirirdik. yaklaşık onun üzerinde talep geldi, hiçbirini ciddiye bile almadık. bazılarının söylediği gibi ne admincilik oynamak için kurduk burasını ne de kurduktan sonra köşeye çekilip öylece izledik. ki zaten bu ayrımı yapabilen hakkaniyetli insanlardan da her zaman gerekli manevi desteği gördük. eğer oyun oynamak isteseydik, burası için ayırdığımız zamanı çok daha eğlenceli oyunlara ayırabilirdik. yeri geldi yalan yanlış şeyler yüzünden eleştirildik, çoğuna çıkıp cevap dahi vermedik. onurumuza bile dokunacak şeyler oldu, yine de kimseyi kırmamak için cevap vermekten kaçındık. zira zaten benim için galatasaray'dan daha onurlu bir şey yok bu hayatta. galatasaray sözlük de bana, 17 yıllık öğrencilik yaşamımda ve bu yaşıma kadarki hayatımda öğrenemediğim ve de öğrenemeyeceğim bir çok şeyi öğretti. bu yüzden nolursa olsun her şeyden bağımsız ben bu sözlüğü seviyorum. ve şunu da açık yüreklilikle söylemek istiyorum ki, bu işi umursamadığımızı ya da hakkıyla yapamadığımızı düşünenler varsa, galatasaray sözlük'teki tüm yöneticilik haklarımı hemen kendilerine devretmeye hazırım. bunu, "gelin alın görün yapın bakalım kolaymıymış, anlayalım" anlayışıyla değil, tamamen bu işi benden daha iyi yapabileceklerine olan inancımdan söylüyorum.
yazıya keynes'in sözüyle başlamıştım, ondan devam edip bitirelim. evet uzun vadede belki burda olan hepimiz ölmüş olacağız. ama ölmeyecek olan ve bizden sonra da devam edecek olan bir şey var. galatasaray sevgisini egolarının üzerine çıkartabilmeyi başarabilmiş her insan görebilir bunu...
ve evet, keynes bugün ölü. ama dünyadaki hemen hemen tüm devletler hala onun politikalarıyla yönetiliyor. politikacıların çoğu hala keynes'in kölesi...
bir de bakın david gilmour* ne diyor;
sonsuza dek arzu ve tutkuyla yüklü,
bir açlık var daha doyurulmamış
yorgun bakışlarımız hala başıboş geziniyor ufukta
çakılıp kaldığımız halde bu yolun üzerine defalarca...