3164
ruh... mücadele ruhu.
zamanından beri öğretilenler ile yaşıyoruz. büyüklerimizden aldıklarımız dersler, hikayeler, çıkarımlar yol gösteriyor bize. bir büyüğümüz bir şey anlatırken; ''ben yaşadım, gördüm. halihazırda yaşanmışı varken sen bunu yaşayarak tecrübe etme'' diyerek başlıyor söze. ne de mantıklı aslında. derin düşününce mantıklı değil ama çok derin düşününce çok mantıklı. çünkü hiçbir zamane genci şunu hesaba katmıyor; yıpranma payı.
kumaş alım ihalelerinde bile bir kumaşın kalitesi onun yıpranma payı baz alınarak hesaplanır. %+ veya %- 5 iplik sıklığı, dönme mukavemeti, kopma mukavemeti işin içine girer ve yıpranma payı ortaya çıkar.
ayakkabı ihalelerinde kriter; 10,000 adımdan evvel eskimeme garantisi olur. yıpranma payı dediğimiz şey çok önemlidir günümüzde.
genlerimiz fiziki mücadeleyi ön plana çıkarsa da, türk gibi güçlü diye övülsek de, yıpranma payından çok etkileniriz biz, ama farkında değiliz. bir binek arabanın ömrü 20 seneyken, bir kepçe'nin ömrü 5 senedir. ağır taşıdıkça yıpranır. yük bindikçe üstüne eskir.
kendimizi ne kadar geliştirirsek geliştirelim bizi biz yapan şey kuvvetimiz değildir, çünkü o sürekli değildir. sırtında oklarla topkapı surlarına bayrağı dikmeyi, 275 kiloluk topu tek başına taşımayı kuvvetle açıklayamazsınız. onun adı ihtiyacı karşılamadır.
cebinizde 5 kuruş olmayınca, yeni eve taşınan bir öğrenci iseniz, 40 yıllık hamalların 5 saate boşalttığı kamyonu, gürültüsüz-patırtısız 2 saatte okul arkadaşlarınızla beraber boşaltmayı güç ile açıklayamazsınız.
isviçre'de 90+'da bir şekilde o kaleye topu sokmayı,
kadıköy'de bir takımın arasına tek başına girmeyi,
60. dakikada 40 metre geri dönüp pres yapmayı iş,güç,para ile açıklayamazsınız.
tüm dünyanın da dediği gibi bunun adı türk'lüktür.
aynı şekilde parken'de kırık kolunuzu sardırmayı, cebinizde milyon dolarlar varken 16 dakika sonunda sahanın ortasında bebeğinize sarılıp ağlamayı da bir şeyle bağdaştıramazsınız.
arda turan geçmişte birçoğunun yaptığı gibi nevi şahsına münasır bir adamdır. yenilirken yerden arkadaşlarını kaldıracak, arkadaşına dil ya da el uzatılınca geri dönüp milli takım arkadaşını tokatlayacak kadar. hadi hepsini geçtim, bunlar bizim çocukarımız.
hiçbirimiz babamıza sinirlenip ardından laf etmedik değil mi?
hz. musa'ya gelirler ve derler ki;
''filanca adam zina yapmış, recm edelim.'' tamam demiş hz.musa. gitmişler ve adamları gömmüşler toprağa. tam recm edeceklerken hz.musa şöyle buyurmuş;
''ilk taşı zina yapmayanınız atsın''
kalabalıkta ses yok. yüz de yok tabi. en sevdiklerini eleştirmeyen, arkasından kötü konuşmayan ya da içinden kötü bir şey geçirmeyen varsa; arda'ya, hakan şükür'e, hasan şaş'a, bülent korkmaz'a taşı onlar atsın. hepiniz bu adamları canlı seyrettiniz. maç içinde bariz bir hata yaptıklarında arkasından küfretmeyen varsa taşı lütfen onlar atsın.
biz neysek, onlar da aynı. hepimiz aynı rengin insanıyız...
edit: onların galatasaray'ı eleştirdiği gibi zamanında ben de onları eleştirdim, çünkü ben de onlar gibiyim; insanım.
zamanından beri öğretilenler ile yaşıyoruz. büyüklerimizden aldıklarımız dersler, hikayeler, çıkarımlar yol gösteriyor bize. bir büyüğümüz bir şey anlatırken; ''ben yaşadım, gördüm. halihazırda yaşanmışı varken sen bunu yaşayarak tecrübe etme'' diyerek başlıyor söze. ne de mantıklı aslında. derin düşününce mantıklı değil ama çok derin düşününce çok mantıklı. çünkü hiçbir zamane genci şunu hesaba katmıyor; yıpranma payı.
kumaş alım ihalelerinde bile bir kumaşın kalitesi onun yıpranma payı baz alınarak hesaplanır. %+ veya %- 5 iplik sıklığı, dönme mukavemeti, kopma mukavemeti işin içine girer ve yıpranma payı ortaya çıkar.
ayakkabı ihalelerinde kriter; 10,000 adımdan evvel eskimeme garantisi olur. yıpranma payı dediğimiz şey çok önemlidir günümüzde.
genlerimiz fiziki mücadeleyi ön plana çıkarsa da, türk gibi güçlü diye övülsek de, yıpranma payından çok etkileniriz biz, ama farkında değiliz. bir binek arabanın ömrü 20 seneyken, bir kepçe'nin ömrü 5 senedir. ağır taşıdıkça yıpranır. yük bindikçe üstüne eskir.
kendimizi ne kadar geliştirirsek geliştirelim bizi biz yapan şey kuvvetimiz değildir, çünkü o sürekli değildir. sırtında oklarla topkapı surlarına bayrağı dikmeyi, 275 kiloluk topu tek başına taşımayı kuvvetle açıklayamazsınız. onun adı ihtiyacı karşılamadır.
cebinizde 5 kuruş olmayınca, yeni eve taşınan bir öğrenci iseniz, 40 yıllık hamalların 5 saate boşalttığı kamyonu, gürültüsüz-patırtısız 2 saatte okul arkadaşlarınızla beraber boşaltmayı güç ile açıklayamazsınız.
isviçre'de 90+'da bir şekilde o kaleye topu sokmayı,
kadıköy'de bir takımın arasına tek başına girmeyi,
60. dakikada 40 metre geri dönüp pres yapmayı iş,güç,para ile açıklayamazsınız.
tüm dünyanın da dediği gibi bunun adı türk'lüktür.
aynı şekilde parken'de kırık kolunuzu sardırmayı, cebinizde milyon dolarlar varken 16 dakika sonunda sahanın ortasında bebeğinize sarılıp ağlamayı da bir şeyle bağdaştıramazsınız.
arda turan geçmişte birçoğunun yaptığı gibi nevi şahsına münasır bir adamdır. yenilirken yerden arkadaşlarını kaldıracak, arkadaşına dil ya da el uzatılınca geri dönüp milli takım arkadaşını tokatlayacak kadar. hadi hepsini geçtim, bunlar bizim çocukarımız.
hiçbirimiz babamıza sinirlenip ardından laf etmedik değil mi?
hz. musa'ya gelirler ve derler ki;
''filanca adam zina yapmış, recm edelim.'' tamam demiş hz.musa. gitmişler ve adamları gömmüşler toprağa. tam recm edeceklerken hz.musa şöyle buyurmuş;
''ilk taşı zina yapmayanınız atsın''
kalabalıkta ses yok. yüz de yok tabi. en sevdiklerini eleştirmeyen, arkasından kötü konuşmayan ya da içinden kötü bir şey geçirmeyen varsa; arda'ya, hakan şükür'e, hasan şaş'a, bülent korkmaz'a taşı onlar atsın. hepiniz bu adamları canlı seyrettiniz. maç içinde bariz bir hata yaptıklarında arkasından küfretmeyen varsa taşı lütfen onlar atsın.
biz neysek, onlar da aynı. hepimiz aynı rengin insanıyız...
edit: onların galatasaray'ı eleştirdiği gibi zamanında ben de onları eleştirdim, çünkü ben de onlar gibiyim; insanım.