21
santrfor yani merkez forvet* kavramı futbolun 2-3-5 dizilişiyle oynandığı 1930'lardan kalmadır. ilerideki beş forvetin ortasındaki futbolcu merkez forvettir, santrfor'dur. o yılların futboluna göre boyunun uzun olması ve topu saklayıp, dağıtabilmesi beklenen adamdır. bugün pivot santrfor dediğimiz adam esasında zaten santrfordur.
sağında ve solunda iç forvetler* çizgiliere yakın bölgede ise dış forvetler* konumlandırılmıştır.
striker diye tabir edilen oyuncu tipi ise günümüzde santrfor eşanlamlı muamelesi görse de farklılıklar da barındırır. striker, savunma oyuncularından kurtulabilen, çapraz koşularla boş alanlara çıkan, mümkünse iki ayağını da kullanabilen va top sürme, adam geçme yetenekleri olması gereken adamdır. örneğin, milan baros bu anlamda striker'dır; ancak başka bir noktadan bakıldığında ileri üçlünün ortasındaki rolü sebebiyle aynı zamanda santrfor'dur.
tabii ki modern futbol, bu santrfor-striker ayrımını kaldırabilecek yapıda olmadığından yani genelde takımlar en uçta iki oyuncu görevlendirmediği için bu iki ayrı oyuncu tipinin bir futbolcuda birleşmesi bekleniyor ve bunu tam olarak yapabilmiş oyuncular çok değerli oluyor.
(bkz: fernando torres)
(bkz: didier drogba)
(bkz: wayne rooney)
bir de "goal poacher"lar var. santrfor-striker ayrımının farklı bir boyutu değil; daha detaylı bir sınıflandırma sadece.
poach'un kelime anlamı kaçak avlanmak... "goal poacher"ları da ceza sahası içinde avlanan adamlar olarak tanımlayabiliriz. ceza sahası hakimiyetleri, topsuz oyun becerileri, "golü koklamak" diye tabir edilen içgüdüleri ve biraz da gol şansları ekstra olan adamlar...
(bkz: filippo inzagi)
(bkz: gabriel batistuta)
(bkz: tanju çolak)
gelelim 1930'larda kalan iç ve dış forvetlere. 2-3-5'in yerini 3-2-5 veya 3-2-(2-3) diye yazılabilecek wm dizilişi aldığı zaman, ilerideki 5 forvetten iç forvet olarak nitelenen ikisi orta sahaya doğru geriye çekildi. cm/fm/pes diliyle "attacking midfielder" oldular, hücuma dönük orta saha oyucular... zaman içinde bu oyunculara "playing in the hole" yani boşlukları dolduran, "secondary/supporting striker" yani ikincil/destek striker, "deep-lying striker" yani derin(orta sahay daha yakın) striker dendi.
(bkz: alessandro del piero)
(bkz: francesco totti)
(bkz: roberto baggio)
ve hatta alex de souza... rıdvan'ın "alex orta saha değil aslında santrfor, güntekin" demesinin de üç yıl aldığını hatırlatmazsam olmaz.
[yalnız ikincil/destek striker denilen oyuncu tipinin son yıllarda değiştiğini de not düşelim...]
oyun kurucu özelliklerinin yanında inceci olanlarına "10 numara" dedik. hücum bölgesinin dörtte üçünü kullananlara yani yarı saha civarına gelmeyenlere "trequartista" dendi. aşağı yukarı aynı oyuncu tipini tanımlayan bu terimler iç forvetlerin geriye gelmesiyle oluşan oyuncu tipini tanımlarken, dış forvetler oldukları yerde kaldılar.
dış forvetlerin 4-4-2 ve 3-5-2 rüzgarında yerleri biraz değişti. taç çizgisine paralel, geniş ve uzun koridorları kullanmaları beklendi ve aut çizgisine doğru sıfıra inmeleri istendi.
dış forvetler 4-3-3'ün dönüşüyle kaleye yaklaştı... 4-4-2'nin aradığı özellikler yerine ters ayakla top sürebilme ve içe katedebilme becerileri değer kazandı.
ikincil striker'lık ve destek görevinin değiştiği nokta da tam burası. artık bu görev 2000'lerin başına kadar olduğu gibi orta sahaya çekilen eskinin iç forvetlerinin değil; 4-4-3'ün dış forvetlerinin...
euro 2008'de arda turan'ın isviçre'ye attığı golü hatırlayalım; sonra da arjen robben'in klasiği haline gelen kanattan içeri doğru katederek ceza sahası yayı üstünden vuruşlarını... bu iki şablonu, david villa'nın dünya kupası'nda torres sahadayken üstlendiği görevle, pedro'nun hem fc barcelona'da hem de bu dünya kupası'nda görev aldığı sürede oynadığı oyunla birleştirin.
robben klasiği denilen, kanattan ceza sahası yayına doğru ters ayakla katederek, yay civarından kaleyi yokladığı pozisyonları düşünün. fc barcelona'yı izleyenler messi'nin de benzer pozisyonları denediğini mutlaka hatırlar.
anlatmak istediğim rol kafanızda canlanmıştır...
bunların dışında dış forvetlerin santrforun arkasını doldurmak gibi görevleri de elbet var. bu görevleri mutlaka orta saha oyuncularıyla da paylaşıyorlar. genelleme yapılmayacak kadar karışık ve her takıma özel şablonlar bunlar; izlerken fark ediliyor zaten...
ayrıca wayne rooney'e özel olarak bakmak lazım, david villa'nın da benzer özellikleri var ama villa'dan bahsettik.
rooney, tek başına ileri uçta oynayabildiği gibi berbatov sahadayken kanatlara devriliyor, göbekte berbatov'un civarını dolduruyor... tam bir ikincil/destek striker modeli ama aynı zamanda takımının santrforu da olabiliyor.
şimdi galatasaray'a bağlamazsak olmaz. baros'u ele alalım. rijkaard'ın barcelona'sında eto'o'nun yaptıkları şimdi baros'un görevi. farklı açılardan benziyorlar da zaten. santrfor oynaması dışında baros'un sürati galatasaray'a esneklik de sağlayabilir. jo'nun olduğu dönemde jo ile baros birlikte sahadeyken baros'un taç çizgisine yaklaşarak oynadığını ve jo'nun merkezi kontrol ettiği düzende baros'un tıpkı rooney gibi kanatları kullanırken jo'nun arkasını da doldurmaya çalıştığını hatırlayalım. tabii ki, o dönemde baros'un sakatlıktan dönüşü, jo ile uyum sağlamamış olmaları ve jo'nun fiziksel durumu bu deneyin verimsiz olmasına neden olmuş olabilir.
mehmet batdal'ın taraftara da rijkaard'a da umut verdiğini düşünürsek, galatasaray'da benzer bir deneyi sezon içinde görebiliriz. sakatlıkların sağ kanada darbe vurması durumunda mantıklı bir çözüm gibi duruyor.
sağında ve solunda iç forvetler* çizgiliere yakın bölgede ise dış forvetler* konumlandırılmıştır.
striker diye tabir edilen oyuncu tipi ise günümüzde santrfor eşanlamlı muamelesi görse de farklılıklar da barındırır. striker, savunma oyuncularından kurtulabilen, çapraz koşularla boş alanlara çıkan, mümkünse iki ayağını da kullanabilen va top sürme, adam geçme yetenekleri olması gereken adamdır. örneğin, milan baros bu anlamda striker'dır; ancak başka bir noktadan bakıldığında ileri üçlünün ortasındaki rolü sebebiyle aynı zamanda santrfor'dur.
tabii ki modern futbol, bu santrfor-striker ayrımını kaldırabilecek yapıda olmadığından yani genelde takımlar en uçta iki oyuncu görevlendirmediği için bu iki ayrı oyuncu tipinin bir futbolcuda birleşmesi bekleniyor ve bunu tam olarak yapabilmiş oyuncular çok değerli oluyor.
(bkz: fernando torres)
(bkz: didier drogba)
(bkz: wayne rooney)
bir de "goal poacher"lar var. santrfor-striker ayrımının farklı bir boyutu değil; daha detaylı bir sınıflandırma sadece.
poach'un kelime anlamı kaçak avlanmak... "goal poacher"ları da ceza sahası içinde avlanan adamlar olarak tanımlayabiliriz. ceza sahası hakimiyetleri, topsuz oyun becerileri, "golü koklamak" diye tabir edilen içgüdüleri ve biraz da gol şansları ekstra olan adamlar...
(bkz: filippo inzagi)
(bkz: gabriel batistuta)
(bkz: tanju çolak)
gelelim 1930'larda kalan iç ve dış forvetlere. 2-3-5'in yerini 3-2-5 veya 3-2-(2-3) diye yazılabilecek wm dizilişi aldığı zaman, ilerideki 5 forvetten iç forvet olarak nitelenen ikisi orta sahaya doğru geriye çekildi. cm/fm/pes diliyle "attacking midfielder" oldular, hücuma dönük orta saha oyucular... zaman içinde bu oyunculara "playing in the hole" yani boşlukları dolduran, "secondary/supporting striker" yani ikincil/destek striker, "deep-lying striker" yani derin(orta sahay daha yakın) striker dendi.
(bkz: alessandro del piero)
(bkz: francesco totti)
(bkz: roberto baggio)
ve hatta alex de souza... rıdvan'ın "alex orta saha değil aslında santrfor, güntekin" demesinin de üç yıl aldığını hatırlatmazsam olmaz.
[yalnız ikincil/destek striker denilen oyuncu tipinin son yıllarda değiştiğini de not düşelim...]
oyun kurucu özelliklerinin yanında inceci olanlarına "10 numara" dedik. hücum bölgesinin dörtte üçünü kullananlara yani yarı saha civarına gelmeyenlere "trequartista" dendi. aşağı yukarı aynı oyuncu tipini tanımlayan bu terimler iç forvetlerin geriye gelmesiyle oluşan oyuncu tipini tanımlarken, dış forvetler oldukları yerde kaldılar.
dış forvetlerin 4-4-2 ve 3-5-2 rüzgarında yerleri biraz değişti. taç çizgisine paralel, geniş ve uzun koridorları kullanmaları beklendi ve aut çizgisine doğru sıfıra inmeleri istendi.
dış forvetler 4-3-3'ün dönüşüyle kaleye yaklaştı... 4-4-2'nin aradığı özellikler yerine ters ayakla top sürebilme ve içe katedebilme becerileri değer kazandı.
ikincil striker'lık ve destek görevinin değiştiği nokta da tam burası. artık bu görev 2000'lerin başına kadar olduğu gibi orta sahaya çekilen eskinin iç forvetlerinin değil; 4-4-3'ün dış forvetlerinin...
euro 2008'de arda turan'ın isviçre'ye attığı golü hatırlayalım; sonra da arjen robben'in klasiği haline gelen kanattan içeri doğru katederek ceza sahası yayı üstünden vuruşlarını... bu iki şablonu, david villa'nın dünya kupası'nda torres sahadayken üstlendiği görevle, pedro'nun hem fc barcelona'da hem de bu dünya kupası'nda görev aldığı sürede oynadığı oyunla birleştirin.
robben klasiği denilen, kanattan ceza sahası yayına doğru ters ayakla katederek, yay civarından kaleyi yokladığı pozisyonları düşünün. fc barcelona'yı izleyenler messi'nin de benzer pozisyonları denediğini mutlaka hatırlar.
anlatmak istediğim rol kafanızda canlanmıştır...
bunların dışında dış forvetlerin santrforun arkasını doldurmak gibi görevleri de elbet var. bu görevleri mutlaka orta saha oyuncularıyla da paylaşıyorlar. genelleme yapılmayacak kadar karışık ve her takıma özel şablonlar bunlar; izlerken fark ediliyor zaten...
ayrıca wayne rooney'e özel olarak bakmak lazım, david villa'nın da benzer özellikleri var ama villa'dan bahsettik.
rooney, tek başına ileri uçta oynayabildiği gibi berbatov sahadayken kanatlara devriliyor, göbekte berbatov'un civarını dolduruyor... tam bir ikincil/destek striker modeli ama aynı zamanda takımının santrforu da olabiliyor.
şimdi galatasaray'a bağlamazsak olmaz. baros'u ele alalım. rijkaard'ın barcelona'sında eto'o'nun yaptıkları şimdi baros'un görevi. farklı açılardan benziyorlar da zaten. santrfor oynaması dışında baros'un sürati galatasaray'a esneklik de sağlayabilir. jo'nun olduğu dönemde jo ile baros birlikte sahadeyken baros'un taç çizgisine yaklaşarak oynadığını ve jo'nun merkezi kontrol ettiği düzende baros'un tıpkı rooney gibi kanatları kullanırken jo'nun arkasını da doldurmaya çalıştığını hatırlayalım. tabii ki, o dönemde baros'un sakatlıktan dönüşü, jo ile uyum sağlamamış olmaları ve jo'nun fiziksel durumu bu deneyin verimsiz olmasına neden olmuş olabilir.
mehmet batdal'ın taraftara da rijkaard'a da umut verdiğini düşünürsek, galatasaray'da benzer bir deneyi sezon içinde görebiliriz. sakatlıkların sağ kanada darbe vurması durumunda mantıklı bir çözüm gibi duruyor.