941
"milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadığı sürece, harp bir cinayettir." der mustafa kemal atatürk...
"savaş; korku ve sefaletten başka bir şey veremez. yakar, yıkar, öldürür, yok eder." diye de belirtir savaşın ne kadar kötü olduğunu nazım hikmet...
"savaşın sonunu sadece ölüler görür" diye de platon harbin acımasızlığını vurgular...
evet, genel manada savaş insanoğlu için en tehlikeli eylemken, bir de onun spora girmesi hiç de istemeyeceğimiz bir durumdu...
ama, maalesef hafta içi sezon boyunca galatasaray maçlarında yapılan hakem "hataları!" sonrası dursun özbek bir televizyon kanalına çıkıp, tff ve federasyon başkanını istifaya davet edince, federasyon başkanının da bir kaç gün sonra trt'ye çıkıp galatasaray başkanını alenen tehdit etmesi sonrası galatasaray ile tff arasındaki "savaş" başlamış oluverdi...
saflarda kimler vardı? galatasaray tarafında yönetim ve muhalifler birleşmiş, zaten taraftar her zaman orda ve teknik yönetim ile topçular vardı. bir de az sayıda medya elemanı bulunuyordu...
öte taraf çok kalabalıktı, federasyona bağlı kurumlar (kendilerini atayan başkanlarına sırt çevirmeleri beklenemezdi), kulüpler birliği üyeleri ( tehdit edilen bir kulüp başkanına arka çıkmamaları başka nasıl açıklanır), medya elemanları...
bu şartlar altında ilk cephe sivas'ta açıldı. tff ikinci başkanının evi olan sivas'ta... sahada adaleti sağlamak üzere "sözüm ona" görevlendirilen turgut doman, 15. dakika metehan'ı oyundan atarken, pozisyon öncesi manaj'ın topu elle kontrolünü "gör(e)memişti!
eksik kalan galatasaray bir de gol görünce kalesinde, "liderin" kaybetmesini bekleyenlerin iştahı kabarmış ama "usta kaptanlar fırtınalı havada belli olur" sözünde olduğu gibi okan buruk korkmadan "cesurlar bir gün, korkaklar her gün ölür" deyip takımına bildiği cesur oyunu oynatıp, önce beraberliği, sonrasında da osimhen'in örümcek ağlarını temzileyen penaltı vuruşu ile öne geçen golü attırmıştı...
soğuk havada, bir eksik elemanla galatasaray zafere gidedursun, ilk devre biterken hakemin gözü önünde charisis mertens'in ayaklarını yerden kesiyor, turgut doman topu gösterip, "oyna devam" diyordu. devamında da manaj'ın şutunda "futbolun ilahları" muslera'nın yanında yer alıyor, topu direğe nişanlıyordu...
manaj'ın sallai ve sanchez'e peşi sıra faullerine seyirci kalınıyor, koita'nın dirseğine faul düdüğü dahi çalınmıyorken, barış alper takımını rahatlatan golü atıveriyordu... mertens pozisyon gereği rakibinin krampona basınca "jet hızıyla" sarı kart gösteren hakem, balde'nin tokadını, koita'nın dirseklerini nedense görmezden geliyordu...
dedik ya, savaş ilan edilmişti, herkesin görevi vardı...
galatasaray maçı kazanıyordu ve son düdük çalınmadan turgut doman ve manaj son darbeyi vuruyordu rakibe.
arnavut oyuncu acımasızca barış alper'in ayağına basıyor, turgut doman var'dan seyretmesine rağmen kırmızı kart göstermiyordu...
cicero'nun dediği gibi " savaşta yasalar susar"dı... futbol oyun kuralları unutulmuştu...
saflar çok açıkça belliydi artık...
galatasaray, sivas cephesini kazanmıştı...
ve hedefte federasyon başkanının memleketinin takımı olan trabzonspor vardı...
victor hugo'nun dediği gibi "beklenen gün gelecekse, çekilen çile kutsaldır"
mayıs ayında da iyiler mutlaka ama mutlaka kazanacak...
kaynak ve maçtan fotoğraflar: https://ultrasmovement.blogspot.com/...r2-3galatasaray.html
"savaş; korku ve sefaletten başka bir şey veremez. yakar, yıkar, öldürür, yok eder." diye de belirtir savaşın ne kadar kötü olduğunu nazım hikmet...
"savaşın sonunu sadece ölüler görür" diye de platon harbin acımasızlığını vurgular...
evet, genel manada savaş insanoğlu için en tehlikeli eylemken, bir de onun spora girmesi hiç de istemeyeceğimiz bir durumdu...
ama, maalesef hafta içi sezon boyunca galatasaray maçlarında yapılan hakem "hataları!" sonrası dursun özbek bir televizyon kanalına çıkıp, tff ve federasyon başkanını istifaya davet edince, federasyon başkanının da bir kaç gün sonra trt'ye çıkıp galatasaray başkanını alenen tehdit etmesi sonrası galatasaray ile tff arasındaki "savaş" başlamış oluverdi...
saflarda kimler vardı? galatasaray tarafında yönetim ve muhalifler birleşmiş, zaten taraftar her zaman orda ve teknik yönetim ile topçular vardı. bir de az sayıda medya elemanı bulunuyordu...
öte taraf çok kalabalıktı, federasyona bağlı kurumlar (kendilerini atayan başkanlarına sırt çevirmeleri beklenemezdi), kulüpler birliği üyeleri ( tehdit edilen bir kulüp başkanına arka çıkmamaları başka nasıl açıklanır), medya elemanları...
bu şartlar altında ilk cephe sivas'ta açıldı. tff ikinci başkanının evi olan sivas'ta... sahada adaleti sağlamak üzere "sözüm ona" görevlendirilen turgut doman, 15. dakika metehan'ı oyundan atarken, pozisyon öncesi manaj'ın topu elle kontrolünü "gör(e)memişti!
eksik kalan galatasaray bir de gol görünce kalesinde, "liderin" kaybetmesini bekleyenlerin iştahı kabarmış ama "usta kaptanlar fırtınalı havada belli olur" sözünde olduğu gibi okan buruk korkmadan "cesurlar bir gün, korkaklar her gün ölür" deyip takımına bildiği cesur oyunu oynatıp, önce beraberliği, sonrasında da osimhen'in örümcek ağlarını temzileyen penaltı vuruşu ile öne geçen golü attırmıştı...
soğuk havada, bir eksik elemanla galatasaray zafere gidedursun, ilk devre biterken hakemin gözü önünde charisis mertens'in ayaklarını yerden kesiyor, turgut doman topu gösterip, "oyna devam" diyordu. devamında da manaj'ın şutunda "futbolun ilahları" muslera'nın yanında yer alıyor, topu direğe nişanlıyordu...
manaj'ın sallai ve sanchez'e peşi sıra faullerine seyirci kalınıyor, koita'nın dirseğine faul düdüğü dahi çalınmıyorken, barış alper takımını rahatlatan golü atıveriyordu... mertens pozisyon gereği rakibinin krampona basınca "jet hızıyla" sarı kart gösteren hakem, balde'nin tokadını, koita'nın dirseklerini nedense görmezden geliyordu...
dedik ya, savaş ilan edilmişti, herkesin görevi vardı...
galatasaray maçı kazanıyordu ve son düdük çalınmadan turgut doman ve manaj son darbeyi vuruyordu rakibe.
arnavut oyuncu acımasızca barış alper'in ayağına basıyor, turgut doman var'dan seyretmesine rağmen kırmızı kart göstermiyordu...
cicero'nun dediği gibi " savaşta yasalar susar"dı... futbol oyun kuralları unutulmuştu...
saflar çok açıkça belliydi artık...
galatasaray, sivas cephesini kazanmıştı...
ve hedefte federasyon başkanının memleketinin takımı olan trabzonspor vardı...
victor hugo'nun dediği gibi "beklenen gün gelecekse, çekilen çile kutsaldır"
mayıs ayında da iyiler mutlaka ama mutlaka kazanacak...
kaynak ve maçtan fotoğraflar: https://ultrasmovement.blogspot.com/...r2-3galatasaray.html