10
transfer komitesinin ilginç tercihlerinin damgasını vuracağı, herkesin duyum peşinde koştuğu 3 aylık periyod. bir inceleme yapmak gerekirse, şartlar ve bu sezondaki hareketlerden beklentilerimizi bir listeleyelim:
ihtiyaçları şekillendiren bir kaç mesele vardı sezon bittiğinde. öncelikle şöyle bir avantajımız var: uzun süredir ilk defa bir teknik direktör ikinci senesini gördü, ve işinden endişe edecek bir pozisyonda değil. takımın eksiklerini fazlalıklarını kendine göre teşhis etti, ve bir liste verdi muhtemelen. bu açıdan takımın belli eksik noktalarına yönelecektir yönetim. yani bu sezon rijkaard'ın barış, sarp ve ayhan'ın kapasitelerini görmesiyle, servet'ten vazgeçmesi gerektiği kararına varmasıyla, emre ve uğur'un bizim takımın oyuncuları olmaması görüşüne varmasıyla geçti diyebiliriz. tüm bunu anlaması bir sezon mu sürdü, bana sorsa söylerdim demek biraz abes olur, çünkü bu oyuncular aslında sezona iyi başladılar ama hızla düştüler. büyük transfer elano tartışılabilecek sebeplerden dolayı büyük hayal kırıklığı oldu. bunlara taraftar olarak bizlerin müthiş sorumluluk duygusuyla yol açtığı kaleci problemi de eklenince kadro takviyeye ihtiyaç duyacak hale geldi. yani özellikle kaleci, stoper, tümden orta saha pozisyonlarında yeterli verim alınamadı.
kadroya genel olarak bakınca ortaya çıkan tablo, tek tek oyuncu incelemelerinden daha vahim oldu. bu sezon boyunca genel olarak oyuncu topluluğunun oynanmak istenen sisteme uyumsuzluğundan, kazanmak için gösterilmesi gereken mücadeleden imtina etmelerinden, artık senede 60 maçın minimum 20'sini sakat geçirecek türden oyunculardan, bazı pozisyonlarda kadro içinde çok az ya da 0 alternatif bulunmasından memnuniyetsizlik duyuldu, sen, ben, yönetim, rijkaard yani herkes tarafından. tüm bu takviye planları arasında bir de yabancı kontenjanına dikkat etmek gerekiyordu tabi, kadroda leo franco, lucas neill, elano, keita, baros, kewell, jo ve giovani dos santos varken. bayağı maliyetli bir transfer sezonuna hazırlanıyordu yönetim, kredi+loca ve vip satışlarının geliri şirket birleşmesi için yetip artıyordu, bu paralarla transfer yapılacaktı.
zaten iki yıldır yapılan yatırımlara rağmen şampiyonlar ligine gidilememesiyle doğan bütçe açığının yarattığı problemler ödemelerde sıkıntı yaratıyorken, yönetimin birleşme için aldığı kredinin bir kısmını transfere harcama isteği kongreyle beraber sert bir muhalefet duvarına çarpınca planlar da altüst oldu. özellikle öztürk alınan krediye dikkatleri çekti, ki haklıydı, stadın gelirleri şirket birleşmesi için kullanılacak diyerek 70 milyonluk bir kredi çekip sonra da onun en azından bir kısmını transfere harcamak muhalefetin üstüne atlayacağı türden bir karar olurdu. seçimden sonra bir de devre arasında yapılan takviyelere rağmen takım tepetaklak gitti, şampiyonlar ligi gelirinden üçüncü sene üstüste mahrum kalınacak olduğu belli oldu. çok uzun süre geçmeden bunun üzerine bir de galatasaray'dan sayfa sayfa "los galacticos", "en pahalı kadro bakın da nasıl çöktü" muhabbetleri yaratan basın ve bundan etkilenen, sahada gördüklerinden duyduğu üzüntüyle de iyice gaza gelen biz taraftarın müthiş etkisiyle ruhlu/ruhsuz futbolcu argümanından şuursuzca yapılmış "pahalı futbolcu ruhsuzdur" yargısına varıldı. tüm bunları hesaba katınca transfer için ayrılan bütçenin son iki seneye göre çok daha düşük olacağından, verilecek bonservislerin de 3-5 milyon euro limitini aşmayacağından şüphe yok.
özet: sonuç olarak, kaleci, stoper, orta sahaya takviye, her pozisyona düzgün bir alternatif olacak oyuncular transfer edilmesi gerekiyordu. bu oyuncuların düşük maliyetli, kazanma azmi taşıyan, sakatlık problemi olmayan, yeni sisteme uyum sağlayabilecek ve mümkün mertebe yerli statüsünde oynayabilecek oyuncular olması gerekliliğine de karar verildi. bu özelliklerden bir kısmını taşımayan oyuncularla da yollar ayrılacaktı.
eleştirimi yapayım, "sistem", "devrim" diye yola çıktıktan bir sene sonra, ve son "kadro revizyonu"ndan sadece iki sene sonra tekrar böyle bir şeye kalkışıyorsanız, bir yerlerde hata yapılmıştır. bu oturması beklenen sistem ilk sene başarısızlığa yol açarsa bu normaldir, ve buna hazırlıklı olmak gerekir. bu noktada yönetim, biraz da muhalefetten duyduğu endişeyle, panik içinde astığım astık kestiğim kestik tepkiler ve kararlar aldı, hemen suçlular arandı. bana kalsa tıpkı teknik direktörün arkasında durdukları gibi, oyunculara da destek olmalılardı. takımdaki en az 10 oyuncuyu üstü kapalı göndermekle tehdit etmek, yaz ayı boyunca "gidecek miyim, kalacak mıyım?" sürüncemesinde bırakmak ve basın ile taraftarın önüne atmak, bu kulübün sorumlusu olacak insanlara yakışmadı, yakışmaz. aksine çıkıp tüm takıma, teknik ekibe, yönetime, taraftara medya önünde destek çıkıp, aylardır taraftardan, basından gördükleri baskıyı üzerlerinden biraz alıp futbola odaklanmalarını sağlamak daha doğru bir hamle olabilirdi.
ikinci nokta, kalli döneminde yapılan türden bir revizyonun yine başarılı olacağının varsayılması. son 4 sezondur revizyon manyağı olan kadrodan seveni sevmeyeni olur, tartışılacak hareketleri de çoktur, ama hasan şaş gibi, hakan şükür gibi adamlar birer birer yollandı. bu iki oyuncunun son şampiyonluğumuzdaki paylarını göz ardı etmek çok yanlış olur, yine bir revizyon yapılmıştı ama takımı bir arada tutan, diyaloğu sağlayan bu adamlardı. şimdi ise takım oyuncular bazında bir otorite boşluğu olduğu açık, ve yepyeni bir kadroyu bir sahaya doldurup birden 2005-2006'daki takım ruhunu göstermelerini beklemek sadece saflık olur. eğer daha düşük maliyetli ama azimli oyuncuların takıma kazandırıldığı türden bir revizyonun düşük maliyetli olacağı düşünülüyorsa, kazın ayağı öyle değil. bir takıma en ucuzundan bile olsa 10 adam gelip 10 adam gidiyorsa, ortada ciddi bir para akışı sözkonusudur, yine bir maliyet doğacaktır.
en kritik nokta ise şu, transferde/kadroda yapılacak yanlışlar, sportif başarısızlık, ve basındaki galatasaray oyuncusu imajı eğer bu sezonki gibi birleşirse, bana kalırsa önümüzdeki sezonun sonuna kalmadan bir olağanüstü kongre düzenlenir yeniçeri ocağı sayesinde, bu cümle de burada bekleyedursun, "ben demiştim" kontenjanından.
önce kiralık ve sözleşmesi biten oyuncularla ilgili kararlar alınacaktı, alındı. (bkz: harry kewell)'dan son sezonundaki sakatlık/kontrat uzatmadaki tavırları derken yönetim açısından değerlendirildiğinde hayli geçerli sayılabilecek sebeplerle vazgeçildi. genç, kendini ispatlama hırsında olan (bkz: giovani dos santos)'tan bonservisi yüzünden vazgeçildi, üzüldük ama belki de baştaki son senesine giren ve peşinde tek bir hatasını kollayan bir muhalefet bulunan yönetim için bütçenin yarısından fazlasını gio'ya harcamaya cesaret etmek, biraz fazlaydı. anlayış gösterdik. (bkz: jo)'nun transferi zaten hiç sözkonusu olmadı.
başlı başına bir paragrafı hakeden (bkz: caner erkin)'den de yüksek bonservis, düşük performans, disiplinsizlik eksenlerinde gidip gelen ama tam da teşhis edilemeyen bir nedenden vazgeçildi. bu üç sebebi açalım. yüksek bonservis: yok olamaz, çünkü en fazla üç milyon euro'ya halledilecek bir transfer. düşük performans: çocuk sol açık olmasına rağmen ligin ikinci yarısında aralıksız sol bekte oynadı, kötü maçları olduğu kadar iyi maçları da oldu. disiplinsizlik: kendisinde başgösteren sorunlar bir çok oyuncuda görüldü, ve 23 yaşındaki bir çocuk için normal olmayan ama düzgün bir yönlendirmeyle halledilebilecek olan problemlerdi. kişisel görüşümdür, kendisinden de futbolundan da hazzetmiyorum, pembe audi tt kullanmak nedir ki gibi argümanlarım beni ilgilendirir, ama kabul ederim ki geçen seneki sabri'den kat kat iyi haldedir. yukarıda yönetimin transfer edilecek yeni oyuncuda aradığı şartlara bakarsak ve bir de caner'e, kabak gibi bir gerçek çıkıyor: yerli, genç, kazanma hırsı var, pahalı değil, kewell'ın ve gio'nun gitmesiyle tamamen boşalan bir sol açık ve pozisyonunda oynayabilecek tek oyuncu olan (bkz: hakan balta)'yı tek başına yedekleyebilecek, sisteme de gayet uygun bir hücumcu bek/sol açık. bu transferi yapmamak, yapamamak akıl işi değildir. ama yine de pro-yönetim bir tavır takınalım ve disiplinsizdi, pembe audi tt, kötü saç stili, ve gördüğü kırmızı kart diyerek gönderilmesi haklıydı diyelim.
(bkz: mehmet topal)'ın transferi: bence topal'ın bizim için değeri, yerine alabileceğimiz oyuncuyla orantılıydı. kadroya dönelim: geçen sezonun ilk 11 oyuncusu topal, 4'lü defansın önündeki ilk orta saha pozisyonunda takımdaki en iyi oyuncuydu. evet mustafa sarp bir dönem onu zorladı ve formayı kaptı, ama bu çok kısa sürdü. sezonun ikinci yarısından itibaren sarp vasat altı bir performans gösterdi. ayhan ve barış da bu pozisyon için yer tutma, top çalma gibi özellikler açısından topal'ın çok gerisinde. yani bu pozisyon (anchor man diyelim) için elimizdeki 4 adamdan en iyisi. planlara göre seneye ortasaha değişecek. yani sarp, barış, ayhan üçlüsünden fırsat oluşanlarla yollar ayrılacak, ve yerlerine daha iyileri gelecek. topal'ın da gidişiyle, ne olursa olsun orta sahaya yerli bir oyuncu almak gerekecek, ve şu an nuri-hamit-gökhan üçlüsünden hiçbirinin gerçekçi hedefler olmadığı ortada, en azından içinde bulunduğumuz finansal durumda. bu pozisyondaki yerli piyasasında yukarıdaki gurbetçi üç oyuncu dışında mehmet'in yerine gelip takıma sınıf atlatacak bir oyuncu pek yok, ki var olan alternatifler de en iyi ihtimalle mehmet kadar oynarlar, o da sezonun bir bölümünde, tıpkı sarp'ta yaşandığı gibi. böyle bir adam bulunsa bile, onun için verilecek para topal'dan elde edilen gelirin büyük bir kısmı olacak. yani takıma alışan, yerini benimsemiş, milli takım seviyesindeki genç futbolcumuz yerine, 1-2 milyon euro eksikle bir soru işareti transfer etmek zorunda kalınacak. ama 5 milyon euro iyi bir para, artık oyuncu satmak lazım, topal da gitmek istiyordu zaten, peki tamam.
elde başka ne var, yapılan transferler. öncelikle bunların hepsinin 0 bonservisle yapılmış olması sağlıklı bir karar. musa çağıran, mehmet batdal: iki tane 0 maliyetli piyango bileti, kendilerini ispatlayıp büyük oyuncu da olabilirler, yokolup gidebilirler de. alınan riske değebilecek potansiyelleri olduğu söyleniyor. ali turan, emre güngör yükselişini yaşayabilecek bir oyuncu, karakterli, mücadeleci, aranan türde bir oyuncu. serdar özkan'a en azından bir süre daha olumlu bakmak gerek, onu kendi içinde değerlendirmek daha uzun sürebilir. ama 4 transferin ortak noktası, pozisyonlarının ikinci veya üçüncü alternatifleri olmaları. yani profil olarak doğru transferler, ama asıl transfer hedeflerinden uzaklar.
bundan sonra yapılacaklar daha ilginç.
(bkz: vince grella): son iki senedir bir maça ortalama 5-6 eksikle çıkan, buna rağmen doymayıp geçen sezon başında "cam adam" rumuzlu gökhan zan'a güvenip dağlara yağan karları izleyen yönetim, yine sakatlıklardan yaka silkmiş, son 4 senedir tüm maçlar dahil sezonda 30, ligde 20 maçın üzerine çıkamamış, basit sakatlıkların bile uzadığı ve form tutma süresinin ayları bulduğu 30+ yaşlarına gelmiş, 2 milyon euro değerli, ve yabancı kontenjanı harcayacak bir oyuncuya gidiyor. başka böyle oyuncu yok diyenlere sadece gülmekle beraber, bu tür paralara yapılabilecek çok daha iyi transferler olduğunu belirtmek isterim. hadi bu seviyede bir oyuncu bulunamadı diyelim (yok daha neler) en basitinden tanıdık bir örnek verelim: grella'yla aynı profildeki mehmet aurelio neden pas geçiliyor? yerli ve milli takım oyuncusu, türkiye'yi tanıyor, son üç senede sırayla 60, 40 ve ikinci ligde olduğu için 30 maça çıkmış, ve maliyet olarak aşağı yukarı aynı seviyede bir oyuncu.
(bkz: çağlar birinci): yurt içinde balta'dan başka sol bek bulunmadığından milli takıma kadar yükselebilmiş, bana kalırsa vasat bir futbolcu (amerika kampında amerika ile yapılan milli maçta langırt gibi oynaması bu tezimi güçlendiriyor). neden vasat diye anlatmaya gerek yok, gelirse umarım müthiş oynar. bu arkadaş için, yani sol bek alternatifi olması için, serdar eylik, murat akça, semih kaya ve erhan şentürk'ün verileceği konuşuluyor. semih'in şanssızlıktan kariyeri başlamadan söndü, erhan da iyi bir futbolcu değil, serdar eylik çok zayıf, murat akça'nın kulbunu bilmiyorum, sadece piyasa değeri olan bir genç olması olabilir. bu çocukları oynayamayacakları veya oynayamadıkları kulüplere kiralamak konusunda yapılan hatalar bir yana, altyapı döneminde takımın yıldızları olan, toplamda yüzün üstünde milli maça çıkmış dört altyapı futbolcusunu çağlar birinci gibi bir arkadaş için, üstüne de bir milyon euro vererek harcamak, en basitinden hüzünlü bir hikayedir.
(bkz: miroslav stoch): giovani dos santos neyse, aşağı yukarı o, pek bir fark yok. verilecek ücret açısından da öyle. giovani'nin ne suçu vardı acaba, bütün oyuncuların kırdığı maça gidip hırs yapıp oynamak mı? ya da rijkaard'ın çok iyi tanıdığı bir oyuncu olması mı? 4-3-3 sistemini 12 yaşından beri oynuyor olması, ona ödenecek parayı iki sene içinde ikiye katlayacak potansiyelde olması, antrenmanlardan sonra spor salonlarında ekstra çalışırken görülüyor olması mı acaba? belki de 6 aydır türkiye'de bulunduğuiçin adaptasyon sürecini atlatmış olması da tercih edilmemesine yol açmış olabilir tabi.
tüm bunlar bir yana, herkesin yana yakıla beklediği orta sahada çift yönlü oynayacak oyuncular için de bir temas haberi yok. takıma yarar sağlayabilecek (bkz: halil altıntop), (bkz: hamit altıntop) gibi takım seviyesini yukarı çekecek kontratı biten oyuncular bize uzak görünüyor, yine kontratı bitecek durumda olan ve sivasspor gibi bir takımı tek başına şampiyonluğa oynatmış, yurtiçi futbol şartlarında bir "bug" olan (bkz: mehmet yıldız) sıfır maliyetle tek görüşmede bitirilebilecekken es geçilmiş, ve sivassporla yeni bir kontrat imzalamış.
tüm bu ahval ve şerait içinde, rakiplerimiz bizden daha oturmuş kadrolarına daha az takviyeye ihtiyaç duyuyorlar, ve tek tük nokta transferler yapıp güçlenecekler. yeni bir bursaspor fırlayıp geldi, yönetimin "ruh" diyerek arandığı olguyu barındıran takım, yani bizim 2006'daki halimiz gibiler. yani önümüzdeki sene şartlar daha da zorlaşacak.
final: 2010/2011 transfer sezonu çok başarılı geçirilmediği halde 2010/2011 sezonu bizler için dibi görmek anlamına gelecek. haydi hayırlısı.
ihtiyaçları şekillendiren bir kaç mesele vardı sezon bittiğinde. öncelikle şöyle bir avantajımız var: uzun süredir ilk defa bir teknik direktör ikinci senesini gördü, ve işinden endişe edecek bir pozisyonda değil. takımın eksiklerini fazlalıklarını kendine göre teşhis etti, ve bir liste verdi muhtemelen. bu açıdan takımın belli eksik noktalarına yönelecektir yönetim. yani bu sezon rijkaard'ın barış, sarp ve ayhan'ın kapasitelerini görmesiyle, servet'ten vazgeçmesi gerektiği kararına varmasıyla, emre ve uğur'un bizim takımın oyuncuları olmaması görüşüne varmasıyla geçti diyebiliriz. tüm bunu anlaması bir sezon mu sürdü, bana sorsa söylerdim demek biraz abes olur, çünkü bu oyuncular aslında sezona iyi başladılar ama hızla düştüler. büyük transfer elano tartışılabilecek sebeplerden dolayı büyük hayal kırıklığı oldu. bunlara taraftar olarak bizlerin müthiş sorumluluk duygusuyla yol açtığı kaleci problemi de eklenince kadro takviyeye ihtiyaç duyacak hale geldi. yani özellikle kaleci, stoper, tümden orta saha pozisyonlarında yeterli verim alınamadı.
kadroya genel olarak bakınca ortaya çıkan tablo, tek tek oyuncu incelemelerinden daha vahim oldu. bu sezon boyunca genel olarak oyuncu topluluğunun oynanmak istenen sisteme uyumsuzluğundan, kazanmak için gösterilmesi gereken mücadeleden imtina etmelerinden, artık senede 60 maçın minimum 20'sini sakat geçirecek türden oyunculardan, bazı pozisyonlarda kadro içinde çok az ya da 0 alternatif bulunmasından memnuniyetsizlik duyuldu, sen, ben, yönetim, rijkaard yani herkes tarafından. tüm bu takviye planları arasında bir de yabancı kontenjanına dikkat etmek gerekiyordu tabi, kadroda leo franco, lucas neill, elano, keita, baros, kewell, jo ve giovani dos santos varken. bayağı maliyetli bir transfer sezonuna hazırlanıyordu yönetim, kredi+loca ve vip satışlarının geliri şirket birleşmesi için yetip artıyordu, bu paralarla transfer yapılacaktı.
zaten iki yıldır yapılan yatırımlara rağmen şampiyonlar ligine gidilememesiyle doğan bütçe açığının yarattığı problemler ödemelerde sıkıntı yaratıyorken, yönetimin birleşme için aldığı kredinin bir kısmını transfere harcama isteği kongreyle beraber sert bir muhalefet duvarına çarpınca planlar da altüst oldu. özellikle öztürk alınan krediye dikkatleri çekti, ki haklıydı, stadın gelirleri şirket birleşmesi için kullanılacak diyerek 70 milyonluk bir kredi çekip sonra da onun en azından bir kısmını transfere harcamak muhalefetin üstüne atlayacağı türden bir karar olurdu. seçimden sonra bir de devre arasında yapılan takviyelere rağmen takım tepetaklak gitti, şampiyonlar ligi gelirinden üçüncü sene üstüste mahrum kalınacak olduğu belli oldu. çok uzun süre geçmeden bunun üzerine bir de galatasaray'dan sayfa sayfa "los galacticos", "en pahalı kadro bakın da nasıl çöktü" muhabbetleri yaratan basın ve bundan etkilenen, sahada gördüklerinden duyduğu üzüntüyle de iyice gaza gelen biz taraftarın müthiş etkisiyle ruhlu/ruhsuz futbolcu argümanından şuursuzca yapılmış "pahalı futbolcu ruhsuzdur" yargısına varıldı. tüm bunları hesaba katınca transfer için ayrılan bütçenin son iki seneye göre çok daha düşük olacağından, verilecek bonservislerin de 3-5 milyon euro limitini aşmayacağından şüphe yok.
özet: sonuç olarak, kaleci, stoper, orta sahaya takviye, her pozisyona düzgün bir alternatif olacak oyuncular transfer edilmesi gerekiyordu. bu oyuncuların düşük maliyetli, kazanma azmi taşıyan, sakatlık problemi olmayan, yeni sisteme uyum sağlayabilecek ve mümkün mertebe yerli statüsünde oynayabilecek oyuncular olması gerekliliğine de karar verildi. bu özelliklerden bir kısmını taşımayan oyuncularla da yollar ayrılacaktı.
eleştirimi yapayım, "sistem", "devrim" diye yola çıktıktan bir sene sonra, ve son "kadro revizyonu"ndan sadece iki sene sonra tekrar böyle bir şeye kalkışıyorsanız, bir yerlerde hata yapılmıştır. bu oturması beklenen sistem ilk sene başarısızlığa yol açarsa bu normaldir, ve buna hazırlıklı olmak gerekir. bu noktada yönetim, biraz da muhalefetten duyduğu endişeyle, panik içinde astığım astık kestiğim kestik tepkiler ve kararlar aldı, hemen suçlular arandı. bana kalsa tıpkı teknik direktörün arkasında durdukları gibi, oyunculara da destek olmalılardı. takımdaki en az 10 oyuncuyu üstü kapalı göndermekle tehdit etmek, yaz ayı boyunca "gidecek miyim, kalacak mıyım?" sürüncemesinde bırakmak ve basın ile taraftarın önüne atmak, bu kulübün sorumlusu olacak insanlara yakışmadı, yakışmaz. aksine çıkıp tüm takıma, teknik ekibe, yönetime, taraftara medya önünde destek çıkıp, aylardır taraftardan, basından gördükleri baskıyı üzerlerinden biraz alıp futbola odaklanmalarını sağlamak daha doğru bir hamle olabilirdi.
ikinci nokta, kalli döneminde yapılan türden bir revizyonun yine başarılı olacağının varsayılması. son 4 sezondur revizyon manyağı olan kadrodan seveni sevmeyeni olur, tartışılacak hareketleri de çoktur, ama hasan şaş gibi, hakan şükür gibi adamlar birer birer yollandı. bu iki oyuncunun son şampiyonluğumuzdaki paylarını göz ardı etmek çok yanlış olur, yine bir revizyon yapılmıştı ama takımı bir arada tutan, diyaloğu sağlayan bu adamlardı. şimdi ise takım oyuncular bazında bir otorite boşluğu olduğu açık, ve yepyeni bir kadroyu bir sahaya doldurup birden 2005-2006'daki takım ruhunu göstermelerini beklemek sadece saflık olur. eğer daha düşük maliyetli ama azimli oyuncuların takıma kazandırıldığı türden bir revizyonun düşük maliyetli olacağı düşünülüyorsa, kazın ayağı öyle değil. bir takıma en ucuzundan bile olsa 10 adam gelip 10 adam gidiyorsa, ortada ciddi bir para akışı sözkonusudur, yine bir maliyet doğacaktır.
en kritik nokta ise şu, transferde/kadroda yapılacak yanlışlar, sportif başarısızlık, ve basındaki galatasaray oyuncusu imajı eğer bu sezonki gibi birleşirse, bana kalırsa önümüzdeki sezonun sonuna kalmadan bir olağanüstü kongre düzenlenir yeniçeri ocağı sayesinde, bu cümle de burada bekleyedursun, "ben demiştim" kontenjanından.
önce kiralık ve sözleşmesi biten oyuncularla ilgili kararlar alınacaktı, alındı. (bkz: harry kewell)'dan son sezonundaki sakatlık/kontrat uzatmadaki tavırları derken yönetim açısından değerlendirildiğinde hayli geçerli sayılabilecek sebeplerle vazgeçildi. genç, kendini ispatlama hırsında olan (bkz: giovani dos santos)'tan bonservisi yüzünden vazgeçildi, üzüldük ama belki de baştaki son senesine giren ve peşinde tek bir hatasını kollayan bir muhalefet bulunan yönetim için bütçenin yarısından fazlasını gio'ya harcamaya cesaret etmek, biraz fazlaydı. anlayış gösterdik. (bkz: jo)'nun transferi zaten hiç sözkonusu olmadı.
başlı başına bir paragrafı hakeden (bkz: caner erkin)'den de yüksek bonservis, düşük performans, disiplinsizlik eksenlerinde gidip gelen ama tam da teşhis edilemeyen bir nedenden vazgeçildi. bu üç sebebi açalım. yüksek bonservis: yok olamaz, çünkü en fazla üç milyon euro'ya halledilecek bir transfer. düşük performans: çocuk sol açık olmasına rağmen ligin ikinci yarısında aralıksız sol bekte oynadı, kötü maçları olduğu kadar iyi maçları da oldu. disiplinsizlik: kendisinde başgösteren sorunlar bir çok oyuncuda görüldü, ve 23 yaşındaki bir çocuk için normal olmayan ama düzgün bir yönlendirmeyle halledilebilecek olan problemlerdi. kişisel görüşümdür, kendisinden de futbolundan da hazzetmiyorum, pembe audi tt kullanmak nedir ki gibi argümanlarım beni ilgilendirir, ama kabul ederim ki geçen seneki sabri'den kat kat iyi haldedir. yukarıda yönetimin transfer edilecek yeni oyuncuda aradığı şartlara bakarsak ve bir de caner'e, kabak gibi bir gerçek çıkıyor: yerli, genç, kazanma hırsı var, pahalı değil, kewell'ın ve gio'nun gitmesiyle tamamen boşalan bir sol açık ve pozisyonunda oynayabilecek tek oyuncu olan (bkz: hakan balta)'yı tek başına yedekleyebilecek, sisteme de gayet uygun bir hücumcu bek/sol açık. bu transferi yapmamak, yapamamak akıl işi değildir. ama yine de pro-yönetim bir tavır takınalım ve disiplinsizdi, pembe audi tt, kötü saç stili, ve gördüğü kırmızı kart diyerek gönderilmesi haklıydı diyelim.
(bkz: mehmet topal)'ın transferi: bence topal'ın bizim için değeri, yerine alabileceğimiz oyuncuyla orantılıydı. kadroya dönelim: geçen sezonun ilk 11 oyuncusu topal, 4'lü defansın önündeki ilk orta saha pozisyonunda takımdaki en iyi oyuncuydu. evet mustafa sarp bir dönem onu zorladı ve formayı kaptı, ama bu çok kısa sürdü. sezonun ikinci yarısından itibaren sarp vasat altı bir performans gösterdi. ayhan ve barış da bu pozisyon için yer tutma, top çalma gibi özellikler açısından topal'ın çok gerisinde. yani bu pozisyon (anchor man diyelim) için elimizdeki 4 adamdan en iyisi. planlara göre seneye ortasaha değişecek. yani sarp, barış, ayhan üçlüsünden fırsat oluşanlarla yollar ayrılacak, ve yerlerine daha iyileri gelecek. topal'ın da gidişiyle, ne olursa olsun orta sahaya yerli bir oyuncu almak gerekecek, ve şu an nuri-hamit-gökhan üçlüsünden hiçbirinin gerçekçi hedefler olmadığı ortada, en azından içinde bulunduğumuz finansal durumda. bu pozisyondaki yerli piyasasında yukarıdaki gurbetçi üç oyuncu dışında mehmet'in yerine gelip takıma sınıf atlatacak bir oyuncu pek yok, ki var olan alternatifler de en iyi ihtimalle mehmet kadar oynarlar, o da sezonun bir bölümünde, tıpkı sarp'ta yaşandığı gibi. böyle bir adam bulunsa bile, onun için verilecek para topal'dan elde edilen gelirin büyük bir kısmı olacak. yani takıma alışan, yerini benimsemiş, milli takım seviyesindeki genç futbolcumuz yerine, 1-2 milyon euro eksikle bir soru işareti transfer etmek zorunda kalınacak. ama 5 milyon euro iyi bir para, artık oyuncu satmak lazım, topal da gitmek istiyordu zaten, peki tamam.
elde başka ne var, yapılan transferler. öncelikle bunların hepsinin 0 bonservisle yapılmış olması sağlıklı bir karar. musa çağıran, mehmet batdal: iki tane 0 maliyetli piyango bileti, kendilerini ispatlayıp büyük oyuncu da olabilirler, yokolup gidebilirler de. alınan riske değebilecek potansiyelleri olduğu söyleniyor. ali turan, emre güngör yükselişini yaşayabilecek bir oyuncu, karakterli, mücadeleci, aranan türde bir oyuncu. serdar özkan'a en azından bir süre daha olumlu bakmak gerek, onu kendi içinde değerlendirmek daha uzun sürebilir. ama 4 transferin ortak noktası, pozisyonlarının ikinci veya üçüncü alternatifleri olmaları. yani profil olarak doğru transferler, ama asıl transfer hedeflerinden uzaklar.
bundan sonra yapılacaklar daha ilginç.
(bkz: vince grella): son iki senedir bir maça ortalama 5-6 eksikle çıkan, buna rağmen doymayıp geçen sezon başında "cam adam" rumuzlu gökhan zan'a güvenip dağlara yağan karları izleyen yönetim, yine sakatlıklardan yaka silkmiş, son 4 senedir tüm maçlar dahil sezonda 30, ligde 20 maçın üzerine çıkamamış, basit sakatlıkların bile uzadığı ve form tutma süresinin ayları bulduğu 30+ yaşlarına gelmiş, 2 milyon euro değerli, ve yabancı kontenjanı harcayacak bir oyuncuya gidiyor. başka böyle oyuncu yok diyenlere sadece gülmekle beraber, bu tür paralara yapılabilecek çok daha iyi transferler olduğunu belirtmek isterim. hadi bu seviyede bir oyuncu bulunamadı diyelim (yok daha neler) en basitinden tanıdık bir örnek verelim: grella'yla aynı profildeki mehmet aurelio neden pas geçiliyor? yerli ve milli takım oyuncusu, türkiye'yi tanıyor, son üç senede sırayla 60, 40 ve ikinci ligde olduğu için 30 maça çıkmış, ve maliyet olarak aşağı yukarı aynı seviyede bir oyuncu.
(bkz: çağlar birinci): yurt içinde balta'dan başka sol bek bulunmadığından milli takıma kadar yükselebilmiş, bana kalırsa vasat bir futbolcu (amerika kampında amerika ile yapılan milli maçta langırt gibi oynaması bu tezimi güçlendiriyor). neden vasat diye anlatmaya gerek yok, gelirse umarım müthiş oynar. bu arkadaş için, yani sol bek alternatifi olması için, serdar eylik, murat akça, semih kaya ve erhan şentürk'ün verileceği konuşuluyor. semih'in şanssızlıktan kariyeri başlamadan söndü, erhan da iyi bir futbolcu değil, serdar eylik çok zayıf, murat akça'nın kulbunu bilmiyorum, sadece piyasa değeri olan bir genç olması olabilir. bu çocukları oynayamayacakları veya oynayamadıkları kulüplere kiralamak konusunda yapılan hatalar bir yana, altyapı döneminde takımın yıldızları olan, toplamda yüzün üstünde milli maça çıkmış dört altyapı futbolcusunu çağlar birinci gibi bir arkadaş için, üstüne de bir milyon euro vererek harcamak, en basitinden hüzünlü bir hikayedir.
(bkz: miroslav stoch): giovani dos santos neyse, aşağı yukarı o, pek bir fark yok. verilecek ücret açısından da öyle. giovani'nin ne suçu vardı acaba, bütün oyuncuların kırdığı maça gidip hırs yapıp oynamak mı? ya da rijkaard'ın çok iyi tanıdığı bir oyuncu olması mı? 4-3-3 sistemini 12 yaşından beri oynuyor olması, ona ödenecek parayı iki sene içinde ikiye katlayacak potansiyelde olması, antrenmanlardan sonra spor salonlarında ekstra çalışırken görülüyor olması mı acaba? belki de 6 aydır türkiye'de bulunduğuiçin adaptasyon sürecini atlatmış olması da tercih edilmemesine yol açmış olabilir tabi.
tüm bunlar bir yana, herkesin yana yakıla beklediği orta sahada çift yönlü oynayacak oyuncular için de bir temas haberi yok. takıma yarar sağlayabilecek (bkz: halil altıntop), (bkz: hamit altıntop) gibi takım seviyesini yukarı çekecek kontratı biten oyuncular bize uzak görünüyor, yine kontratı bitecek durumda olan ve sivasspor gibi bir takımı tek başına şampiyonluğa oynatmış, yurtiçi futbol şartlarında bir "bug" olan (bkz: mehmet yıldız) sıfır maliyetle tek görüşmede bitirilebilecekken es geçilmiş, ve sivassporla yeni bir kontrat imzalamış.
tüm bu ahval ve şerait içinde, rakiplerimiz bizden daha oturmuş kadrolarına daha az takviyeye ihtiyaç duyuyorlar, ve tek tük nokta transferler yapıp güçlenecekler. yeni bir bursaspor fırlayıp geldi, yönetimin "ruh" diyerek arandığı olguyu barındıran takım, yani bizim 2006'daki halimiz gibiler. yani önümüzdeki sene şartlar daha da zorlaşacak.
final: 2010/2011 transfer sezonu çok başarılı geçirilmediği halde 2010/2011 sezonu bizler için dibi görmek anlamına gelecek. haydi hayırlısı.