5338
son zamanlarda kadınların ilgisinin kendisini şımartıp futbol hayatında olumsuz etki yapacağına dair yorumlar görüyorum. kendisiyle aynı takımda oynamış kuzenimin anlattıklarını yazayım belki bu konuda fikir verir.
kimse ifşa olmasın diye çok bilgi yazamam ama muhtemelen bu haliyle de çözülebilir, neyse. bizim kuzen takımın genç yıldızı, en büyük umudu. üç büyükler, yurtdışı falan yapacağına kesin gözle bakılıyor o zamanlar. takımda barış alper de var ama sanırım o zamanlar o takım için bile öylesine bir oyuncuymuş. takımın 30 yaş üstü nüfuzlu abilerinin yaptığı geyikler şu şekildeymiş: “oğlum bak bundan yıllar sonra, parayı vurmuşuz. bi gün beach clubda takılıyoruz. bizim kokteyller geliyor. garsona bi bakıyoruz, bizim barış!” veya “istanbulda benim evde toplanmışız. acıktık yemek söylüyoruz. kuryeye bi bakıyoruz, barış!”. sanırım takımda da sessiz, ağırbaşlı veya saygılı bir çocukmuş o da bu şakalara gülüp hiçbir şey söylemiyormuş. ama tabii asıl farkı yaratan diğer kısım. bizim kuzenler takımın geri kalanı falan antrenman bittiği gibi ya fifa başına oturuyorlarmış ya da kafelerde falan takılıyorlarmış. barış alper çoğunlukla tek başına bile olsa fazladan çalışırmış. özellikle beslenmesine de çok dikkat ediyormuş, her ürünü en kaliteli olduğu yöreden kargoyla getirtiyormuş. kuzenin söylediğine göre her hafta kutu kutu yiyecek getirtiyormuş kendisine. böyle olunca tabii bu adamın geldiği nokta hiç şaşırtıcı değil.
spor muhtemelen bu hayatta ekstra çalışmanın, kendine iyi bakmanın en doğrudan karşılığını alabildiğin alandır. yani bir mühendis olarak da kendini geliştirmeye devam edersin, yeni şeyler öğrenirsin ama bunun karşılığını kariyerinde yıllar içinde falan alırsın. futbolda bireysel olarak yapacağın her ekstra şeyin sana aylar, belki de haftalar içinde olumlu dönüşü olacak. çocukluğumdan beri altyapılarda oynayıp profesyonelliğin ucundan dönen veya profesyonel olup pek tutunamayan tanıdıklarım çok oldu. hepsinin de hikaye benzer; en ufak sıçramada ben oldum havalarına girmek ve sigara, alkol dahil kendilerine çok kötü bakmaları… hep hayret ediyordum arkadaşlarıma o yetenekle çok daha yukarıları hedeflemek varken kapağı attıkları ilçe takımıyla yetinmelerine. belki benim cahilliğimdir ama her antrenmandan sonra 15 dakika boş kaleye uzun şut çalışsan bu bile seni daha iyi bir futbolcu yapar. hiçbiri yapmıyordu. zaten çoğu silindi gitti.
barış alper’i bahsettiklerim için çok seviyorum. artık yeni türkiye’de bu pek mümkün değil ama eski türkiye’de orta direk veya fakir bir ailenin çocuğu için rahat yaşamanın yolu okumak ve/veya çok çalışmaktı. üniversite okumak demek ailenin çektiği sıkıntıların çoğunu senin çekmeyecek olman demekti. bu yönüyle de barış alper benim için bir insanın çok çalışarak, hak ettiği her şeyi söke söke almasını sembolize ediyor.
sonlara doğru sıcaktan konsantrasyonumu kaybettim, bağlamak istediğim yere tam bağlayamayacağım. ancak kendisini seviyorum. yurtdışında oynamak istiyorsa gitsin en güzel takımlarda en iyi başarıları elde etsin. kalırsa da biz buradayız, türkiye’nin en büyük kulübünde güzel bir kariyeri olsun.
kimse ifşa olmasın diye çok bilgi yazamam ama muhtemelen bu haliyle de çözülebilir, neyse. bizim kuzen takımın genç yıldızı, en büyük umudu. üç büyükler, yurtdışı falan yapacağına kesin gözle bakılıyor o zamanlar. takımda barış alper de var ama sanırım o zamanlar o takım için bile öylesine bir oyuncuymuş. takımın 30 yaş üstü nüfuzlu abilerinin yaptığı geyikler şu şekildeymiş: “oğlum bak bundan yıllar sonra, parayı vurmuşuz. bi gün beach clubda takılıyoruz. bizim kokteyller geliyor. garsona bi bakıyoruz, bizim barış!” veya “istanbulda benim evde toplanmışız. acıktık yemek söylüyoruz. kuryeye bi bakıyoruz, barış!”. sanırım takımda da sessiz, ağırbaşlı veya saygılı bir çocukmuş o da bu şakalara gülüp hiçbir şey söylemiyormuş. ama tabii asıl farkı yaratan diğer kısım. bizim kuzenler takımın geri kalanı falan antrenman bittiği gibi ya fifa başına oturuyorlarmış ya da kafelerde falan takılıyorlarmış. barış alper çoğunlukla tek başına bile olsa fazladan çalışırmış. özellikle beslenmesine de çok dikkat ediyormuş, her ürünü en kaliteli olduğu yöreden kargoyla getirtiyormuş. kuzenin söylediğine göre her hafta kutu kutu yiyecek getirtiyormuş kendisine. böyle olunca tabii bu adamın geldiği nokta hiç şaşırtıcı değil.
spor muhtemelen bu hayatta ekstra çalışmanın, kendine iyi bakmanın en doğrudan karşılığını alabildiğin alandır. yani bir mühendis olarak da kendini geliştirmeye devam edersin, yeni şeyler öğrenirsin ama bunun karşılığını kariyerinde yıllar içinde falan alırsın. futbolda bireysel olarak yapacağın her ekstra şeyin sana aylar, belki de haftalar içinde olumlu dönüşü olacak. çocukluğumdan beri altyapılarda oynayıp profesyonelliğin ucundan dönen veya profesyonel olup pek tutunamayan tanıdıklarım çok oldu. hepsinin de hikaye benzer; en ufak sıçramada ben oldum havalarına girmek ve sigara, alkol dahil kendilerine çok kötü bakmaları… hep hayret ediyordum arkadaşlarıma o yetenekle çok daha yukarıları hedeflemek varken kapağı attıkları ilçe takımıyla yetinmelerine. belki benim cahilliğimdir ama her antrenmandan sonra 15 dakika boş kaleye uzun şut çalışsan bu bile seni daha iyi bir futbolcu yapar. hiçbiri yapmıyordu. zaten çoğu silindi gitti.
barış alper’i bahsettiklerim için çok seviyorum. artık yeni türkiye’de bu pek mümkün değil ama eski türkiye’de orta direk veya fakir bir ailenin çocuğu için rahat yaşamanın yolu okumak ve/veya çok çalışmaktı. üniversite okumak demek ailenin çektiği sıkıntıların çoğunu senin çekmeyecek olman demekti. bu yönüyle de barış alper benim için bir insanın çok çalışarak, hak ettiği her şeyi söke söke almasını sembolize ediyor.
sonlara doğru sıcaktan konsantrasyonumu kaybettim, bağlamak istediğim yere tam bağlayamayacağım. ancak kendisini seviyorum. yurtdışında oynamak istiyorsa gitsin en güzel takımlarda en iyi başarıları elde etsin. kalırsa da biz buradayız, türkiye’nin en büyük kulübünde güzel bir kariyeri olsun.