1128
son haftaların -olması gereken- mottosu.
geçtiğimiz günlerde mehmet şenol abimiz rt'lemişti. başlığa da baktım hikayesini kimse yazmamış; ben de boş kalmışken yazayım dedim. zamanında galatasaray dergisinde çıkmış bir yazıymış.
--- alıntı ---
başarıya giden yol konsantrasyondan geçer
alışmışız bir kere, tribündeki pankartlarda sarı, kırmızı ve siyahı görmeye... yıllar yılı bu renkler hakim oldu ali sami yen'de. ama günün birinde beyaz zemin üstüne, dev kırmızı puntolarla bir pankart gözümüze çarptı: "konsantrasyon" basında çok yer aldı bu pankart. "kim yaptırdı", "nereden çıktı bu pankart" diye birbirimize sorarken bu kez de "cafercan, zafer, uğur, arda, mülayim" ardından "omuz omuza", en son da "sonran bir önceki hafta" tribündeki yerini aldı. peki, kim bu "konsantrasyoncular" dedik ve bulduk onları. işte "o" pankartın yapılış öyküsü...
merak ediyorduk bu pankartın hikayesini. kim yapmıştı, fikir nasıl ortaya çıkmıştı. bunları düşünürken bir maçta karşılaştık konsantrasyoncular'la. biz "kimdir bu konsantasyoncular?", "nerden çıktı bu pankart?" dedik, onlar da en başından itibaren başladılar anlatmaya... 30 yaşındaki şükrü ozan kıral, neredeyse 15 yıllık kapalı tribün müdavimi. pankartın fikir babası olan şükrü ozan kıral'dan yapılış hikayesini dinledik: "sezon öncesi devamlı bir pankart yaptırmayı düşünüyordum. ama ne olacaktı? evden işe, işten eve giderken sürekli aklım bununla meşguldü. bir kere çok kısa; galatasaray'ın durumunu anlatıp başarı için neyin gerekli olduğunu, bunu ifade edecek 'kilit bir kelime' olmalı diye düşünüyordum kendi kendime. en son " konsantrasyon olur, çok da iyi olur" dedim.
"bir konsantrasyon meselesi"
böyle başlar " konsantrasyon"un hikayesi. teori hazır olduğuna göre, işi pratiğe dökmeye gelir sıra. masrafları tek başına karşılayamayacağı için bu düşüncesini arkadaşlarına açan şükrü ozan kıral, "bir insan istediği şeye, hedefine konsantre olursa başaramayacağı şey yoktur. aynı şey takımımız için de geçerlidir." dese de onlardan "manyak mısın ozan? doğru düzgün bir şey olsun. abuk subuk bir şey yaptırmayın, sen yine sapıttın." cevabını alır. bu tartışmalar süredursun yeni sezon başlar. süper lig'in ikinci haftasında gaziantepspor karşısında alınan mağlubiyet şükrü ozan kıral'ın tabir-i caizse "koptuğu an" olur ve iyice ateşlenir. burada devreye çocukluk arkadaşı kamil önder girer. ona tek ve en önemli desteği kamil önder verir. gerçi başlarda bu fikre o da pek sıcak bakmaz ancak arkadaşını da yarı yolda bırakmaz. böylece ilk yarıdaki çaykur rizespor maçında tribünler "konsantrasyon" ile tanışır. sonrası malum... meraklı arkadaşların "bu ne?", "ne yazıyor bunda?" soruları gelir sürekli... sonrasında ise her maç açılır kapalı'nuın en önünde " kasım günü banu yelkovan'ın radikal'deki "bir konsantrasyon meselesi" başlıklı yazısından sonra ise mesajın yerine ulaştığını öğrenerek iyice mutlu olur iki kafadar ve kendileri ile dalga geçen arkadaşlarına bu yazıyı okutur. bu yazıya vesile olan akçaabat sebatspor maçını bize anlatan şükrü ozan kıral, "o maçta goller son 15 dakikada geldi. ikinci yarıda taraftar gol bekliyordu. herkes iyice coştu. biz bir kere daha açtık pankartı. bu kez ilgi çekmiş. anlaşıldı ki, galatasaray'ın ihtiyacı olan buymuş." sözleri ile pankartın yarattığı havanın haklı gurunu bir kez daha yaşadı.
o maç
istiklal marşı ile açılıp santrayla kapanan bu pankartın asıl ses getirdiği günse 12 aralıkta oynanan fenerbahçe maçı olur: "aslında uzun zamandır bu pankart vardı. asıl patlaması ise fenerbahçe maçına denk geldi. ilk yarıdaki fenerbahçe derbisinde son derece geniş güvenlik önlemleri vardı. bu pankartsa tam o maçın pankartıydı. rakip kuvvetli, eğer bu maçı alırsak, takımın maça konsantre olmasıyla alakalı bir sonuç çıkacaktı. hem böylece pankartta iyi prim yapacaktı. ama ne yazık ki, pankartı polis güvenliğinden geçiremedik. üzerindeki yazılının kötü bir şey olmadığını, gazeteye çıktığını anlattık ama nuh dediler, peygamber demediler... üzüntüden yıkıldık. neyse ama yapacak bir şey yoktu. hoş bizimkini almıyorlar ama içerisi de pankart doluydu. dakika 56'da necati golü attıktan sonra, bir şey yapmak istedik. arkadaşlarıma, "durun ben bu pankartı çalacağım!" dedim. kendi pankartımı! dakika 88... bir hışım indim aşağıya, maçın bitimi yaklaştığı için kapılar açık, ortalık iyice karışmış. bir baktım pankart yatıyor kuzu gibi... fark ettirmeden kaptım pankartı, saklaya saklaya getirdim. hoş saklanacak bir tarafı da yok ya!!!"
--- alıntı ---
çok kritik bir haftaya girmişken ne seçim, ne son derbi maçında yaşanan saha dışı olaylar ne transfer ne teknik kadroya veya oyunculara eleştiri; her şeyi bir kenara koyup bu hafta boyunca yönetime, teknik ekibe ve kadroya sonuna kadar destek vermemiz lazım. en yakın örnek olan berkan'da olduğu gibi tüm oyuncular bizim formamızı giyiyor ve herhangi biri şampiyonluk golü atabilir. hepsine destek olup maça konsantre olmamız lazım.
geçtiğimiz günlerde mehmet şenol abimiz rt'lemişti. başlığa da baktım hikayesini kimse yazmamış; ben de boş kalmışken yazayım dedim. zamanında galatasaray dergisinde çıkmış bir yazıymış.
--- alıntı ---
başarıya giden yol konsantrasyondan geçer
alışmışız bir kere, tribündeki pankartlarda sarı, kırmızı ve siyahı görmeye... yıllar yılı bu renkler hakim oldu ali sami yen'de. ama günün birinde beyaz zemin üstüne, dev kırmızı puntolarla bir pankart gözümüze çarptı: "konsantrasyon" basında çok yer aldı bu pankart. "kim yaptırdı", "nereden çıktı bu pankart" diye birbirimize sorarken bu kez de "cafercan, zafer, uğur, arda, mülayim" ardından "omuz omuza", en son da "sonran bir önceki hafta" tribündeki yerini aldı. peki, kim bu "konsantrasyoncular" dedik ve bulduk onları. işte "o" pankartın yapılış öyküsü...
merak ediyorduk bu pankartın hikayesini. kim yapmıştı, fikir nasıl ortaya çıkmıştı. bunları düşünürken bir maçta karşılaştık konsantrasyoncular'la. biz "kimdir bu konsantasyoncular?", "nerden çıktı bu pankart?" dedik, onlar da en başından itibaren başladılar anlatmaya... 30 yaşındaki şükrü ozan kıral, neredeyse 15 yıllık kapalı tribün müdavimi. pankartın fikir babası olan şükrü ozan kıral'dan yapılış hikayesini dinledik: "sezon öncesi devamlı bir pankart yaptırmayı düşünüyordum. ama ne olacaktı? evden işe, işten eve giderken sürekli aklım bununla meşguldü. bir kere çok kısa; galatasaray'ın durumunu anlatıp başarı için neyin gerekli olduğunu, bunu ifade edecek 'kilit bir kelime' olmalı diye düşünüyordum kendi kendime. en son " konsantrasyon olur, çok da iyi olur" dedim.
"bir konsantrasyon meselesi"
böyle başlar " konsantrasyon"un hikayesi. teori hazır olduğuna göre, işi pratiğe dökmeye gelir sıra. masrafları tek başına karşılayamayacağı için bu düşüncesini arkadaşlarına açan şükrü ozan kıral, "bir insan istediği şeye, hedefine konsantre olursa başaramayacağı şey yoktur. aynı şey takımımız için de geçerlidir." dese de onlardan "manyak mısın ozan? doğru düzgün bir şey olsun. abuk subuk bir şey yaptırmayın, sen yine sapıttın." cevabını alır. bu tartışmalar süredursun yeni sezon başlar. süper lig'in ikinci haftasında gaziantepspor karşısında alınan mağlubiyet şükrü ozan kıral'ın tabir-i caizse "koptuğu an" olur ve iyice ateşlenir. burada devreye çocukluk arkadaşı kamil önder girer. ona tek ve en önemli desteği kamil önder verir. gerçi başlarda bu fikre o da pek sıcak bakmaz ancak arkadaşını da yarı yolda bırakmaz. böylece ilk yarıdaki çaykur rizespor maçında tribünler "konsantrasyon" ile tanışır. sonrası malum... meraklı arkadaşların "bu ne?", "ne yazıyor bunda?" soruları gelir sürekli... sonrasında ise her maç açılır kapalı'nuın en önünde " kasım günü banu yelkovan'ın radikal'deki "bir konsantrasyon meselesi" başlıklı yazısından sonra ise mesajın yerine ulaştığını öğrenerek iyice mutlu olur iki kafadar ve kendileri ile dalga geçen arkadaşlarına bu yazıyı okutur. bu yazıya vesile olan akçaabat sebatspor maçını bize anlatan şükrü ozan kıral, "o maçta goller son 15 dakikada geldi. ikinci yarıda taraftar gol bekliyordu. herkes iyice coştu. biz bir kere daha açtık pankartı. bu kez ilgi çekmiş. anlaşıldı ki, galatasaray'ın ihtiyacı olan buymuş." sözleri ile pankartın yarattığı havanın haklı gurunu bir kez daha yaşadı.
o maç
istiklal marşı ile açılıp santrayla kapanan bu pankartın asıl ses getirdiği günse 12 aralıkta oynanan fenerbahçe maçı olur: "aslında uzun zamandır bu pankart vardı. asıl patlaması ise fenerbahçe maçına denk geldi. ilk yarıdaki fenerbahçe derbisinde son derece geniş güvenlik önlemleri vardı. bu pankartsa tam o maçın pankartıydı. rakip kuvvetli, eğer bu maçı alırsak, takımın maça konsantre olmasıyla alakalı bir sonuç çıkacaktı. hem böylece pankartta iyi prim yapacaktı. ama ne yazık ki, pankartı polis güvenliğinden geçiremedik. üzerindeki yazılının kötü bir şey olmadığını, gazeteye çıktığını anlattık ama nuh dediler, peygamber demediler... üzüntüden yıkıldık. neyse ama yapacak bir şey yoktu. hoş bizimkini almıyorlar ama içerisi de pankart doluydu. dakika 56'da necati golü attıktan sonra, bir şey yapmak istedik. arkadaşlarıma, "durun ben bu pankartı çalacağım!" dedim. kendi pankartımı! dakika 88... bir hışım indim aşağıya, maçın bitimi yaklaştığı için kapılar açık, ortalık iyice karışmış. bir baktım pankart yatıyor kuzu gibi... fark ettirmeden kaptım pankartı, saklaya saklaya getirdim. hoş saklanacak bir tarafı da yok ya!!!"
--- alıntı ---
çok kritik bir haftaya girmişken ne seçim, ne son derbi maçında yaşanan saha dışı olaylar ne transfer ne teknik kadroya veya oyunculara eleştiri; her şeyi bir kenara koyup bu hafta boyunca yönetime, teknik ekibe ve kadroya sonuna kadar destek vermemiz lazım. en yakın örnek olan berkan'da olduğu gibi tüm oyuncular bizim formamızı giyiyor ve herhangi biri şampiyonluk golü atabilir. hepsine destek olup maça konsantre olmamız lazım.