1319
hayatta, dünyada her şey değişirken, dönüşürken, evrilirken futbolun aynı kalması mı bekleniyordu ki kendisi güya futbolun ruhunu öldüren kötü adam ilan ediliyor?
21. yüzyılın ilk çeyreğinde nerdeyse önceki 200 yıllık bazı değişimlerin fazlası yaşanmış, işin ekonomik ve finansal boyutu kat kat katlanmış, teknolojik gelişim artık futbolda var gibi uygulamaları bile mecbur kılmışken teknik direktörler hiçbir şey yapmayıp bütün işi sahada futbolculara mı bırakacaktı yani ne bekliyorsunuz ki?
guardiola işine, hayata, değişime dönüşüme saygılı, kendini buna adapte eden, yeni fikirler, çözümler, inovasyonlar peşinde devrimci bir teknik direktördür. işin antrenman, teknik-taktik yönünde bir filozof gibi takılırken maç esnasında kenarda bir çocuk gibi heyecanlı ve tutkuludur.
real madrid'in para verip kurduğu los galacticos'ları barça altyapısından yetişmiş nispeten düşük maliyetli kadrolarla önce kafada yenmiş, italyan kulüplerin büyük yetenekleri sertlikle sindirdiği catenaccio'lu savunma kalelerini dağıtarak başlamıştı gencecik yaşında teknik direktörlük kariyerine. sahneye çıktığında öyle çok da keyifli bir futbol dünyası yoktu yani. 90'ların yıldızları bile artık oynanan oyuna hem fiziksel hem de yetenek olarak cevap veremiyordu. dönem kapanıyordu zaten.
her sene üstüne koya koya gitti. messi zaten büyük yetenekti ama onun elinde sahneye çıkmasa belki de bu kadar büyüyemeyecekti. ondan ve kadrodaki diğerlerinden en iyi performansı alacak şekilde kurguladı sistemini, oyununu. tıkanmaya başlayınca başka bişey icat etti (sahte 9 filan). ona da önlem alınınca başka bişeyler daha icat etmeye devam etti sürekli (sahte bek, sahte stoper vs. vs.) kimsenin yüzüne bakmadığı kdb'den üst süzey yıldız yarattı. lahm'ı 30'undan sonra orta sahaya evirdi. ilkay'dan golcü çıkardı. dünya futbolunda yeri kalmadığı söylenen bücür forvetlerden şampiyonlar çıkardı: agüero, alvarez...
premier lig'in uzun topa, fiziksel mücadeleye dayalı konseptini değiştirdi city ile. bayern'deyken alman teknik direktörleri kendine anti-tez üretmeye zorladı. oldu da; klopplar filan onu daha da gelişmeye zorladı. kendi yanında yetişen arteta bugün en büyük rakiplerinden biri. 4'ünde şampiyon olduğu son 5 sezonda premier lig'in harcama listesinin 7. sırasında olduğu halde yaptıklarının sadece parayla ilgili olduğu söylenip durdu. ki aldırdığı adamlar hiç de öyle birileriyle transfer yarışını girip daha fazlasını vererek elde ettiği büyük yıldızlar değildi yani. <belki haaland hariç>
nostalji31'lerle övülen dönemler, kötü savunma oyuncuları, onların zafiyetlerinden dolayı süper yetenek olarak görülen narin yıldızlar, 11 çıkarmaktan başka işlevi olmayan teknik direktörlerden müteşekkildi çoğunlukla. "takım oyunu" ifadesinin lafta olduğu, bireyleri yücelten bir anlayış hakimdi. futbolun bir takım oyunu olarak yeniden kurgulanışının lideridir guardiola. çağ kapatıp çağ açmıştır.
her şeyden önemlisi teknik direktörlük mesleğinin itibarını, potansiyelini, nüfuz alanını yükseltti. ispanya/portekiz ekolü onun izinden giden teknik direktörler yetiştirmeye devam ediyor. ona karşı tez üreten alman ekolü de öyle. bunlar kolay işler değildir. kültür ve müktesebat birikimidir. hepsini satın alıp ele geçirsen bile onu uygulayabilecek personayı yetiştirmen bir ömür ister. ingilizler, fransızlar, hollandalılar filan bu yüzden geriden takip ediyorlar ancak.
çünkü pep bir akdenizli, öncelikle o çocuksu ruhu, cüreti, özgür ruhu ve devrimci potansiyeli kanında var.
21. yüzyılın ilk çeyreğinde nerdeyse önceki 200 yıllık bazı değişimlerin fazlası yaşanmış, işin ekonomik ve finansal boyutu kat kat katlanmış, teknolojik gelişim artık futbolda var gibi uygulamaları bile mecbur kılmışken teknik direktörler hiçbir şey yapmayıp bütün işi sahada futbolculara mı bırakacaktı yani ne bekliyorsunuz ki?
guardiola işine, hayata, değişime dönüşüme saygılı, kendini buna adapte eden, yeni fikirler, çözümler, inovasyonlar peşinde devrimci bir teknik direktördür. işin antrenman, teknik-taktik yönünde bir filozof gibi takılırken maç esnasında kenarda bir çocuk gibi heyecanlı ve tutkuludur.
real madrid'in para verip kurduğu los galacticos'ları barça altyapısından yetişmiş nispeten düşük maliyetli kadrolarla önce kafada yenmiş, italyan kulüplerin büyük yetenekleri sertlikle sindirdiği catenaccio'lu savunma kalelerini dağıtarak başlamıştı gencecik yaşında teknik direktörlük kariyerine. sahneye çıktığında öyle çok da keyifli bir futbol dünyası yoktu yani. 90'ların yıldızları bile artık oynanan oyuna hem fiziksel hem de yetenek olarak cevap veremiyordu. dönem kapanıyordu zaten.
her sene üstüne koya koya gitti. messi zaten büyük yetenekti ama onun elinde sahneye çıkmasa belki de bu kadar büyüyemeyecekti. ondan ve kadrodaki diğerlerinden en iyi performansı alacak şekilde kurguladı sistemini, oyununu. tıkanmaya başlayınca başka bişey icat etti (sahte 9 filan). ona da önlem alınınca başka bişeyler daha icat etmeye devam etti sürekli (sahte bek, sahte stoper vs. vs.) kimsenin yüzüne bakmadığı kdb'den üst süzey yıldız yarattı. lahm'ı 30'undan sonra orta sahaya evirdi. ilkay'dan golcü çıkardı. dünya futbolunda yeri kalmadığı söylenen bücür forvetlerden şampiyonlar çıkardı: agüero, alvarez...
premier lig'in uzun topa, fiziksel mücadeleye dayalı konseptini değiştirdi city ile. bayern'deyken alman teknik direktörleri kendine anti-tez üretmeye zorladı. oldu da; klopplar filan onu daha da gelişmeye zorladı. kendi yanında yetişen arteta bugün en büyük rakiplerinden biri. 4'ünde şampiyon olduğu son 5 sezonda premier lig'in harcama listesinin 7. sırasında olduğu halde yaptıklarının sadece parayla ilgili olduğu söylenip durdu. ki aldırdığı adamlar hiç de öyle birileriyle transfer yarışını girip daha fazlasını vererek elde ettiği büyük yıldızlar değildi yani. <belki haaland hariç>
nostalji31'lerle övülen dönemler, kötü savunma oyuncuları, onların zafiyetlerinden dolayı süper yetenek olarak görülen narin yıldızlar, 11 çıkarmaktan başka işlevi olmayan teknik direktörlerden müteşekkildi çoğunlukla. "takım oyunu" ifadesinin lafta olduğu, bireyleri yücelten bir anlayış hakimdi. futbolun bir takım oyunu olarak yeniden kurgulanışının lideridir guardiola. çağ kapatıp çağ açmıştır.
her şeyden önemlisi teknik direktörlük mesleğinin itibarını, potansiyelini, nüfuz alanını yükseltti. ispanya/portekiz ekolü onun izinden giden teknik direktörler yetiştirmeye devam ediyor. ona karşı tez üreten alman ekolü de öyle. bunlar kolay işler değildir. kültür ve müktesebat birikimidir. hepsini satın alıp ele geçirsen bile onu uygulayabilecek personayı yetiştirmen bir ömür ister. ingilizler, fransızlar, hollandalılar filan bu yüzden geriden takip ediyorlar ancak.
çünkü pep bir akdenizli, öncelikle o çocuksu ruhu, cüreti, özgür ruhu ve devrimci potansiyeli kanında var.