2308
eleştirinin de, birine hayran olmanın ya da birini çok sevmenin de ne demek olduğunu bilmiyoruz. gerçekçi olalım; ilişkilerimizde, dostluklarımızda, düşmanlıklarımızda, aile içi tutunduğunuz tavırlarda ve daha bir çok yaşanmışlıkta bilmiyoruz bu kavramların ne olduğunu. birini çok sevebilirsiniz, ama bu o insanın her şeyi doğru yaptığı anlamına gelmez. aynı şekilde birinden nefret edebilirsiniz, bu da o insanın her şeyi yanlış yaptığı anlamına gelmez. eleştiri yaparken ya da birini savunurken gözü kapalı davranmak ne kadar doğrudur, bir düşünün. yapılan eleştiriyi ya da savunmayı bağnazlıktan ayıran şey, onun mantık çerçevesi içinde olmasıyla doğru orantılıdır. arda turan'ı da eleştirirken ya da bir şeylere karşı savunurken mantık çerçevesi içinde hareket etmek gerek.
eskiye dönüp bir düşünmek gerek, arda'nın a takımda kendini göstermeye başladığı günü hatırlayan kaç kişi var, bilmiyorum. o zamanlar kabarık saçlı, top sakallı genç bir futbolcuydu arda. tek bir galatasaraylı tanımıyorum ki, arda'nın oynadığı maçı izleyip bu genç adama dikkat etmemiş olsun. gelecek vaat eden, aklıyla ayakları arasındaki bağ oldukça kuvvetli olan bir galatasaraylı -arda turan. kendisinin galatasaraylılar için ne kadar önemli olduğunu görmek istiyorsanız, bu başlıktaki ilk sayfaya gidin ve birkaç entry okuyun. yakın geçmişe kadar da bu duyguları hepimiz paylaşıyorduk, öyle değil mi?
olayların bu seviyeye -yani arda turan'a sert eleştiriler yöneltme evresine- gelişinin nasıl olduğunu düşünmek gerek bir de. ben, arda'ya kaptanlık verilmesiyle fitilin ateşlendiği görüşündeyim. haldun üstünel'in, arda'nın kaptanlığını açıklarken beyan ettiği cümleleri hatırlaylım; "biz arda'ya lincoln'ün değil, metin oktay'ın formasını veriyoruz" bu basit bir cümle gibi görünse de, biraz düşününce taşıdığı yükü farkedemeyecek biri yoktur içimizde. kaldı ki, bu açıklamadan ve verilen yeni sorumluluklardan sonra, arda turan'daki değişim kendini hissettirdi. önceden gülen, eğlenen, futbola eğlence katan arda gitti; yerine yüzü asık, sahadaki görevi sadece yapmış olmak için yapan, futbolu sıradanlaşmaya başlayan arda geldi. geçen yılla bugünü karşılaştırdığımızda bunu görmemek imkansız.
arda turan'ın galatasaray'da ulaşmak istediği bazı mevkiler vardı, kaptanlık da bunların başındaydı belki. galatasaray kulübü yöneticileri, arda henüz yirmili yaşların başındayken, galatasaray için büyük sorumluluk demek olan kaptanlık bandını arda'nın koluna geçirdi. yetmedi cebine giren parayı da iki katına çıkardı. kulübün de, taraftarın da düşünüğü şey, arda'nın buna layık olduğu ve bu görevi kaldırabileceğiydi. evet, arda bu göreve layıktı belki, ama bu yükün altından kalkamadığını hepimiz görüyoruz. yönetimin suçlu olduğu noktanın burası olduğunu düşünüyorum. kaptanlığın ve 10 numaranın arda'ya verilmesi, lincoln kazığının etkilerini hafifletmek içindi -en azından ben öyle görüyorum- ama aceleyle verilmiş bu karar, galatasaray futbol kulübünü arda'dan etti belki de.
peki tüm suç kulüp yöneticilerinde mi? elbette hayır, burda suçlu olan bir diğer grup da galatasaray taraftarıdır. neden suçluyuz? arda'yı bu kadar pohpohladığımız ve şımarttığımız, zaman zaman galatasaray futbol kulübünden daha fazla değer verdiğimiz için suçluyuz. kaptan olduktan hemen sonra "büyük kaptan arda turan" dediğimiz için suçluyuz. bir düşünelim, büyük kaptan yakıştırmasını hak eden bülent korkmaz galatasaray'a nasıl emek verdi. kısaca eskiye göz atın. tekmeye kafa sokmanın ne olduğunu, uefa finalinde çıkık kolla oynamanın ne ifade ettiğini bülent korkmaz sayesinde öğrenmedik mi? "o da topu şişiriyordu" denilen bülent korkmaz, galatasaray futbol takımına futboldan çok daha fazlasını öğretmiştir. kaptanlığının ilk ayını doldurmamış arda'yla hayatının yaklaşık yirmi yılını -yani arda'nın yaşamı kadar bir süreyi- galatasaray'a vermiş bülent korkmaz'ı aynı kefeye koymaya gönlünüz ne kadar razı geliyor? arda büyük kaptan olmayı ne zaman hak etmiştir?
bir diğer hata da, arda'yı metin oktay'la aynı kefede değerlendirmek oldu. oynadıkları zamanlar ve şartlar arasında uçurum olsa da, galatasaray'ın en büyük sembolü metin oktay, nasıl arda'yla aynı platformda değerlendirilebilir? kimse kusura bakmasın ama, arda'nın bir metin oktay olması için -ki yok öyle bir ihtimal- kaç fırın ekmek yemesi gerektiğini hesaplayamayız. zamanında hepimizin yaptığı hatalar bunlar. "büyük büyük kaptan, arda arda turan" diye tezahürat yaparken, photoshopla metin oktay ve arda turan'ı aynı kare içine alırken bu hatalara ortak olmadık mı?
kulüp ve taraftar hatalıdır, ama kendine en büyük kötülüğü yapan ve eski arda'nın çok uzağında olmasına sebep olan en büyük etken, arda'nın bizzat kendisidir. biraz gerçekçi olalım, sakat sakat sahaya çıktı diye kimse büyük futbolcu ilan edilemez. hatta o sakat haliyle oyuna girmekte ısrar edip, sahada yokları oynayarak takıma zarar veriyorsa, o futbolcu değerini yitirir. arda'nın son haline bakalım; kilo almış, beli kalınlaşmış, "takımın abisi" tavırlarına girmiş, futbolunu bencilleştirmiş bir arda yok mu karşımızda? arda kısaca bana şunu anlatmaya çalışıyor; " ben galatasaray'da istediğim her şeyi elde ettim; takımın kaptanıyım, cebime giren para güzel, tarafta da galatasaraylı olduğum için beni seviyor. önümde galatasaray'la ilgili bir hedef kalmadı" arda'nın bende uyandırdığı düşünce aynen bu şekilde. evet arda kaptanlığı hak etmiştir -zamanında hepimiz bunu düşündük-, evet arda'nın kazandığı para iyidir -ki hak etmiştir bunu da-, evet galatasaray taraftarı arda'yı seviyor -büyük bir kısmı o sevgiden vazgeçse de bu böyle- ve evet, ne yazık ki arda'nın galatasaray'la ilgili hedefi kalmamıştır. arda'nın özel hayatı beni ilgilendirmiyor. istediği kişiyi kendisine sevgili olarak seçebilir, onun için sinema kapatabilir, istediği gece kulübünde eğlenebilir... emre belözoğlu'yla arasındaki abi-kardeş ilişkisinden nefret etsem de, abi dediği insanlar da beni ilgilendirmiyor. ben sadece, taraftarın gösterdiği sevgiye layık olmayı başarabilen arda'yı beklerim sahada. arda'nın bana izletmek zorunda olduğu da budur.
sonuca gelecek olursak, arda'ya kızgınım. kendisini tüketmekte hevesli olduğu için kızgınım. bu taraftar futbolcusuna değer verir, ama değer verdiği futbolcu o sevgiye layık olmayı bilmeli. aksi takdirde, ne yazık ki acımasızca küfrü yer. eleştiri yaparken, arda'nın bu takıma daha önce kattıklarını düşünmek; savunurken de arda'nın şu anki durumunun kötü olduğunu kabul etmek ve göz önünde bulundurmak gerek.
arda için söyleyebileceğim tek şey, önüne geçmezse kendisini bitirecek olduğu. emre belözoğlu örneğini göz önünde bulunduralım. o da kendisini yavaş yavaş bitirmedi mi? şimdi nerde olduğunu ve galatasaray taraftarı için ne ifade ettiğini biliyoruz. umarım arda için durum aynı olmaz. umarım kendisini toparlar ve eski arda olarak futboluna devam eder. bir emre belözoğlu vakasına daha şahit olmayı kaldırmaz bu yürek.
eskiye dönüp bir düşünmek gerek, arda'nın a takımda kendini göstermeye başladığı günü hatırlayan kaç kişi var, bilmiyorum. o zamanlar kabarık saçlı, top sakallı genç bir futbolcuydu arda. tek bir galatasaraylı tanımıyorum ki, arda'nın oynadığı maçı izleyip bu genç adama dikkat etmemiş olsun. gelecek vaat eden, aklıyla ayakları arasındaki bağ oldukça kuvvetli olan bir galatasaraylı -arda turan. kendisinin galatasaraylılar için ne kadar önemli olduğunu görmek istiyorsanız, bu başlıktaki ilk sayfaya gidin ve birkaç entry okuyun. yakın geçmişe kadar da bu duyguları hepimiz paylaşıyorduk, öyle değil mi?
olayların bu seviyeye -yani arda turan'a sert eleştiriler yöneltme evresine- gelişinin nasıl olduğunu düşünmek gerek bir de. ben, arda'ya kaptanlık verilmesiyle fitilin ateşlendiği görüşündeyim. haldun üstünel'in, arda'nın kaptanlığını açıklarken beyan ettiği cümleleri hatırlaylım; "biz arda'ya lincoln'ün değil, metin oktay'ın formasını veriyoruz" bu basit bir cümle gibi görünse de, biraz düşününce taşıdığı yükü farkedemeyecek biri yoktur içimizde. kaldı ki, bu açıklamadan ve verilen yeni sorumluluklardan sonra, arda turan'daki değişim kendini hissettirdi. önceden gülen, eğlenen, futbola eğlence katan arda gitti; yerine yüzü asık, sahadaki görevi sadece yapmış olmak için yapan, futbolu sıradanlaşmaya başlayan arda geldi. geçen yılla bugünü karşılaştırdığımızda bunu görmemek imkansız.
arda turan'ın galatasaray'da ulaşmak istediği bazı mevkiler vardı, kaptanlık da bunların başındaydı belki. galatasaray kulübü yöneticileri, arda henüz yirmili yaşların başındayken, galatasaray için büyük sorumluluk demek olan kaptanlık bandını arda'nın koluna geçirdi. yetmedi cebine giren parayı da iki katına çıkardı. kulübün de, taraftarın da düşünüğü şey, arda'nın buna layık olduğu ve bu görevi kaldırabileceğiydi. evet, arda bu göreve layıktı belki, ama bu yükün altından kalkamadığını hepimiz görüyoruz. yönetimin suçlu olduğu noktanın burası olduğunu düşünüyorum. kaptanlığın ve 10 numaranın arda'ya verilmesi, lincoln kazığının etkilerini hafifletmek içindi -en azından ben öyle görüyorum- ama aceleyle verilmiş bu karar, galatasaray futbol kulübünü arda'dan etti belki de.
peki tüm suç kulüp yöneticilerinde mi? elbette hayır, burda suçlu olan bir diğer grup da galatasaray taraftarıdır. neden suçluyuz? arda'yı bu kadar pohpohladığımız ve şımarttığımız, zaman zaman galatasaray futbol kulübünden daha fazla değer verdiğimiz için suçluyuz. kaptan olduktan hemen sonra "büyük kaptan arda turan" dediğimiz için suçluyuz. bir düşünelim, büyük kaptan yakıştırmasını hak eden bülent korkmaz galatasaray'a nasıl emek verdi. kısaca eskiye göz atın. tekmeye kafa sokmanın ne olduğunu, uefa finalinde çıkık kolla oynamanın ne ifade ettiğini bülent korkmaz sayesinde öğrenmedik mi? "o da topu şişiriyordu" denilen bülent korkmaz, galatasaray futbol takımına futboldan çok daha fazlasını öğretmiştir. kaptanlığının ilk ayını doldurmamış arda'yla hayatının yaklaşık yirmi yılını -yani arda'nın yaşamı kadar bir süreyi- galatasaray'a vermiş bülent korkmaz'ı aynı kefeye koymaya gönlünüz ne kadar razı geliyor? arda büyük kaptan olmayı ne zaman hak etmiştir?
bir diğer hata da, arda'yı metin oktay'la aynı kefede değerlendirmek oldu. oynadıkları zamanlar ve şartlar arasında uçurum olsa da, galatasaray'ın en büyük sembolü metin oktay, nasıl arda'yla aynı platformda değerlendirilebilir? kimse kusura bakmasın ama, arda'nın bir metin oktay olması için -ki yok öyle bir ihtimal- kaç fırın ekmek yemesi gerektiğini hesaplayamayız. zamanında hepimizin yaptığı hatalar bunlar. "büyük büyük kaptan, arda arda turan" diye tezahürat yaparken, photoshopla metin oktay ve arda turan'ı aynı kare içine alırken bu hatalara ortak olmadık mı?
kulüp ve taraftar hatalıdır, ama kendine en büyük kötülüğü yapan ve eski arda'nın çok uzağında olmasına sebep olan en büyük etken, arda'nın bizzat kendisidir. biraz gerçekçi olalım, sakat sakat sahaya çıktı diye kimse büyük futbolcu ilan edilemez. hatta o sakat haliyle oyuna girmekte ısrar edip, sahada yokları oynayarak takıma zarar veriyorsa, o futbolcu değerini yitirir. arda'nın son haline bakalım; kilo almış, beli kalınlaşmış, "takımın abisi" tavırlarına girmiş, futbolunu bencilleştirmiş bir arda yok mu karşımızda? arda kısaca bana şunu anlatmaya çalışıyor; " ben galatasaray'da istediğim her şeyi elde ettim; takımın kaptanıyım, cebime giren para güzel, tarafta da galatasaraylı olduğum için beni seviyor. önümde galatasaray'la ilgili bir hedef kalmadı" arda'nın bende uyandırdığı düşünce aynen bu şekilde. evet arda kaptanlığı hak etmiştir -zamanında hepimiz bunu düşündük-, evet arda'nın kazandığı para iyidir -ki hak etmiştir bunu da-, evet galatasaray taraftarı arda'yı seviyor -büyük bir kısmı o sevgiden vazgeçse de bu böyle- ve evet, ne yazık ki arda'nın galatasaray'la ilgili hedefi kalmamıştır. arda'nın özel hayatı beni ilgilendirmiyor. istediği kişiyi kendisine sevgili olarak seçebilir, onun için sinema kapatabilir, istediği gece kulübünde eğlenebilir... emre belözoğlu'yla arasındaki abi-kardeş ilişkisinden nefret etsem de, abi dediği insanlar da beni ilgilendirmiyor. ben sadece, taraftarın gösterdiği sevgiye layık olmayı başarabilen arda'yı beklerim sahada. arda'nın bana izletmek zorunda olduğu da budur.
sonuca gelecek olursak, arda'ya kızgınım. kendisini tüketmekte hevesli olduğu için kızgınım. bu taraftar futbolcusuna değer verir, ama değer verdiği futbolcu o sevgiye layık olmayı bilmeli. aksi takdirde, ne yazık ki acımasızca küfrü yer. eleştiri yaparken, arda'nın bu takıma daha önce kattıklarını düşünmek; savunurken de arda'nın şu anki durumunun kötü olduğunu kabul etmek ve göz önünde bulundurmak gerek.
arda için söyleyebileceğim tek şey, önüne geçmezse kendisini bitirecek olduğu. emre belözoğlu örneğini göz önünde bulunduralım. o da kendisini yavaş yavaş bitirmedi mi? şimdi nerde olduğunu ve galatasaray taraftarı için ne ifade ettiğini biliyoruz. umarım arda için durum aynı olmaz. umarım kendisini toparlar ve eski arda olarak futboluna devam eder. bir emre belözoğlu vakasına daha şahit olmayı kaldırmaz bu yürek.