215
futbol ile ilgili aklımın başında olduğu yıllar 2000'li yılların başıydı. playstation oyunları sayesinde de avrupa futbolunu yeni yeni tanımaya başlıyordum. sanırım fıfa oynamaya başladığım tarihler 2002'li yıllar falandı. bu oyunları oynayana kadar dünyadaki en güçlü takımın galatasaray olduğunu zannediyordum. sonra oyunlar sayesinde büyük takımların oyuncularını görünce ben de türk takımlarını yerme dönemi başlamıştı. en etkilendiğim takımlar arasında da juventus vardı. trezeguet, del piero, nedved ve buffon gibi son derece üstün, ikon topçuları vardı adamların. o sıralarda galatasaray'da ikinci fatih terim dönemi başlamıştı. hatta imza töreninde anneme bu adam babam gibi, ona çok benziyor demişim. büyük umutlarla fatih terim takımın başına gelmişti. ben çocuk aklımla uefa kupasını kazandık, şimdi de şampiyonlar ligini kazanırız diyordum. ne kadar da safça düşünceler imiş.
konuyu getirmeye çalıştığım maç 2003 yılının eylül ayında italya'da oynanan juventus- galatasaray maçı. o maç öncesi takımların kadrolarını defterime yazıp karşılaştırma yapıyordum. çok heyecanlıydım. ama her türlü juventus kazanıyordu. gözümde çok büyümüştü adamlar. bizim ilk 11 hiç umut vermiyordu. mondragon, bülent, de boer, hakan ünsal, sabri, prates, ergün, pinto, prates, hasan şaş, hakan şükür ilk 11'deydi. adamlar zaten yukarıda bahsettiğim isimlerden oluşuyordu.
maça 5 dakika kala falan beni heyecandan titreme tutmuştu. sanırım bunda şampiyonlar liginin müziğinin etkisi de vardı. ne yapacağımı bilemiyordum. maç öncesi takımı olumlamaya baslamiştim. bülent korkmaz korkusuz gözüküyordu. pirates'in frikikler harika idi. sabri genç yetenekti. de boer barcelona'dan gelmişti. hakan şükür'ün bol forması rüzgardan sallanıyordu. benim de elim ayağım durmuyordu. star tv açıktı ve maçı bekliyordum. neyse maç başladı. juventus maçın hemen başında golü bulmuştu. del piero ile. ağlamak üzere idim. anneme okula gitmek istemediğimi falan söylediğimi hatırlıyorum. ama çok geçmeden hakan şükür krallığını yapmıştı ve imkansız bir olay gerçekleşip beraberliği yakalamıştık. çılgınlar gibi bağırıp bir o yana bir bu yana koştuğumu hatırlıyorum. dakika 20 falandı. ve maç dakika 80'e kadar falan bu skor ile gitmişti. ben aşırı umutlanmıştım. beraberlik bile iyiydi. cihan haspolatlı'nın oyuna girdiğini hatırlıyorum. hiç sevmezdim kendisini. fatih terim'e çok kızmıştım.
(bkz: 17 eylül 2003 juventus galatasaray maçı)
ancak son dakikalarda del piero yine sahneye çıkmıştı. bir çocuğun umutlarını çöpe atan golü atmıştı. ulan ne takımlardı. o maçla beraber avrupa takımları ile aramızdaki farkın çok ama çok açıldığına tanık olmuştum.son dakikalarda ergün'ün ortası da sonuçsuz kalmıştı. o sırada maçı izlemeyi bırakan babama çok fena gol kaçırdık diye kandırmaya çalışmıştım. babamın lucescu olsaydı yenilmezdik dediğini hatırlıyorum.
bugünkü bayern maçı öncesinde de aynı çocuksu duyguları en tepede hissetmesem de yine de yerimde duramıyorum. belki o gün trezeguet için del piero için nedved için o maç benim önemsendiğim kadar önemsenmemişti. bugün de yüksek ihtimalle sane, kane ya da müller tarafından bu maç bizim önemsediğimiz kadar değerli değil. zaten olmasın da. şampiyonlar liginin de önemi bu. önemsenme isteği ve galibiyet umudu.
her şeye rağmen icimzde bir yerlerde galibiyet umudunu küçücük de olsa muhafaza eden bugünkü galatasaray takımına teşekkür ediyorum. umarım vurduğunuz gol olur. kolay gelsin.
konuyu getirmeye çalıştığım maç 2003 yılının eylül ayında italya'da oynanan juventus- galatasaray maçı. o maç öncesi takımların kadrolarını defterime yazıp karşılaştırma yapıyordum. çok heyecanlıydım. ama her türlü juventus kazanıyordu. gözümde çok büyümüştü adamlar. bizim ilk 11 hiç umut vermiyordu. mondragon, bülent, de boer, hakan ünsal, sabri, prates, ergün, pinto, prates, hasan şaş, hakan şükür ilk 11'deydi. adamlar zaten yukarıda bahsettiğim isimlerden oluşuyordu.
maça 5 dakika kala falan beni heyecandan titreme tutmuştu. sanırım bunda şampiyonlar liginin müziğinin etkisi de vardı. ne yapacağımı bilemiyordum. maç öncesi takımı olumlamaya baslamiştim. bülent korkmaz korkusuz gözüküyordu. pirates'in frikikler harika idi. sabri genç yetenekti. de boer barcelona'dan gelmişti. hakan şükür'ün bol forması rüzgardan sallanıyordu. benim de elim ayağım durmuyordu. star tv açıktı ve maçı bekliyordum. neyse maç başladı. juventus maçın hemen başında golü bulmuştu. del piero ile. ağlamak üzere idim. anneme okula gitmek istemediğimi falan söylediğimi hatırlıyorum. ama çok geçmeden hakan şükür krallığını yapmıştı ve imkansız bir olay gerçekleşip beraberliği yakalamıştık. çılgınlar gibi bağırıp bir o yana bir bu yana koştuğumu hatırlıyorum. dakika 20 falandı. ve maç dakika 80'e kadar falan bu skor ile gitmişti. ben aşırı umutlanmıştım. beraberlik bile iyiydi. cihan haspolatlı'nın oyuna girdiğini hatırlıyorum. hiç sevmezdim kendisini. fatih terim'e çok kızmıştım.
(bkz: 17 eylül 2003 juventus galatasaray maçı)
ancak son dakikalarda del piero yine sahneye çıkmıştı. bir çocuğun umutlarını çöpe atan golü atmıştı. ulan ne takımlardı. o maçla beraber avrupa takımları ile aramızdaki farkın çok ama çok açıldığına tanık olmuştum.son dakikalarda ergün'ün ortası da sonuçsuz kalmıştı. o sırada maçı izlemeyi bırakan babama çok fena gol kaçırdık diye kandırmaya çalışmıştım. babamın lucescu olsaydı yenilmezdik dediğini hatırlıyorum.
bugünkü bayern maçı öncesinde de aynı çocuksu duyguları en tepede hissetmesem de yine de yerimde duramıyorum. belki o gün trezeguet için del piero için nedved için o maç benim önemsendiğim kadar önemsenmemişti. bugün de yüksek ihtimalle sane, kane ya da müller tarafından bu maç bizim önemsediğimiz kadar değerli değil. zaten olmasın da. şampiyonlar liginin de önemi bu. önemsenme isteği ve galibiyet umudu.
her şeye rağmen icimzde bir yerlerde galibiyet umudunu küçücük de olsa muhafaza eden bugünkü galatasaray takımına teşekkür ediyorum. umarım vurduğunuz gol olur. kolay gelsin.