• 23
    bugün yazdığı yazısında futbolu, futbolu sevenleri anlatmaktadır.. özellikle şu bölümlerini çok sevdim:

    "portsmouth’u izliyor musunuz? tarihlerinin belki de en kötü sezonunu yaşıyorlar. iflas ettiler. puanları silindi, silinmese bile ligin dibine demir atacak kadar az puan topladılar. düşünün takımın bu sezonki formaları kitbag sitesinde bir ara 8 dolara düşmüştü. kötü kere kötüler yani. peki seyirci durumu ne? iki sene önce sekizinci olup, fa cup kaldıran, avrupa kupalarına katılan takım neredeyse 20 bine oynarken, bu sezonki bu sefil takım 18 bin 294 kişiye oynuyor. yani statları yüzde 90 dolu hâlâ. gelmeyen bin 800 kişi var, yoklama alsanız onlar da gelir. yetmiyor, bu aralar kupa finaline çıktılar diye yüzler gülüyor, takım motive oluyor. çünkü orada kupa mücadelesi ‘bir sürü takımın katıldığı ama sonunda büyüklerin final oynadığı’ bir mücadele değil. orhan gencebay ne diyordu: “belki sana göre eski kafayım / bir aşkla yetinen anlayıştayım / belki isteyip de yapamadığın / zorluklardayım aklım takıldı”
    ***
    bir şeyi sevdiğini ancak ve ancak başka bir şeyle karşılaştırıp yarıştırınca anlayan bir toplumuz. hatta diğerinden nefret ederek öbürünü seviyoruz. her şey için geçerli bu. siyaseti de, toplumu da, tarihi de, hatta coğrafyayı da kutuplaştırmadan anlayamıyoruz. spor versiyonları malum bu zıtlaşmanın. federer’i seven nadal’a gıcıktır. real madrid’ciysen barça’dan hazzetmezsin. lakers’ı ve boston’ı aynı anda sevmek mümkün değildir bizde. yiğiter uluğ anlatıyor, ispanya basketbolunu yorumlarlarken “sizin badalona taraftarı olduğunuzu herkes biliyor” gibi mail’ler geliyormuş. murat murathanoğlu’yla birlikte hep onları tutuyorlarmış! caja laboral, real ve barça düşmanıdırlar muhtemelen! bu bağlamda son malzememiz ise messi. onu sevmenin tadını çıkarmak yerine ronaldo’yla karşılaştırıyoruz, onu geçiyor, maradona’yı çıkarıyoruz teraziye. yok pası zayıf, yok şahsi. yahu tarihe tanıklık ediyoruz, dünyanın en iyi futbolcularından birini izliyoruz. izleyin keyifle. yok, karşılaştırmadan olmaz. yaptıklarını değil yapamadıklarını severiz biz.
    mikrofonlarımız son kez tabii ki yine orhan baba’da: “sevdim diyorsun gerçek mi bilmem / söz veriyorsun bunla yetinmem / geleceğe dönük hayallerimize / durun biraz dedim / aklım takıldı .”

    dilerim bir gün spor izleyicilerimizin çoğunluğu bu anlayışa sahip olabilirler. işte o zaman kazanmak da, kaybetmek de farklı anlamlar taşır hepimiz için.

    yazının tamamı http://www.radikal.com.tr/...p;amp;CategoryID=103 linkinden okunabilir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın