51
yurtdışında ve maçları izlemek için başka bir imkan olmadığında yaptığım şey. 10 seneden fazla oldu, uçup kaçtığımız 2010-2011 sezonuyla birlikte birkaç sezonu bu şekilde izlemiştim. mecbur başka bir yer yoktu. kendimce gol asist sayıları, kimlerin kaç gol attığına dair listeler tutuyordum. maç sonlarında çıktığımda üzerimde kesif bir duman kokusu oluyordu ama olsun. ihtiyaçtı. hafif loş, yeşil örtüler üzerinde içilen çaylarla ve çirkef rakip takım taraftarlarıyla girilen gereksiz münakaşalarla dolu günlerdi. necati'nin antebe orta sahadan yazdığı, melo'nun 35 metrelerden yazdığı, burak'ın uçup kaçtığı, selçuk'un selçuk, muslera'nın yeni kediciğimiz olduğu dönemlerdi. o kahveye gidebilmek için tam yarım saat yürüyordum, ters bir yerdi, çıktıktan sonra yine yürüye yürüye okula dönüyordum. kahve ortamından nefret ederim ama galatasaray öyle bir zorunluluk ki, buna mecbur bırakıyordu beni.