25
dedelerimden bir tanesini(babamın babası) hiç görmemenin burukluğunu hayatım boyunca yaşadım. bundan sonra da yaşayacağımı düşünüyorum. diğeriyle giderdim dede özlemimi. hiç görmediğim dedem bu konuda nasıl olurdu bilmiyorum ama, diğeri tam bir futbol düşmanıydı. biz dedenin yanında maç izlemek nedir bilemedik. ama ''dededen kaçarak(gizliden) maç izlemek nasıldır?'' diye sorarsanız, bunun erbabı benim işte.
''gavur oyunu'' diye bir tanımı, futbol ile alakalı ek bir tanım olarak zihnine işlemiş bir insanım. arabayla, sokakta top oynayan çocukların arasından geçerken ''dinünü imanunu'' diyerek yakınan, hele bir de o top arabaya büyük bir gürültüyle çarparsa soy sop bırakmayan bir insanın torunuyum. o küfürleri kendi üstüme alınırdım bazen. çünkü sokaktaki o çocuklar ben, ben de onlardım. işte böyle bir adamdı benim dedem. ama eğlenceliydi, güldürürdü bizi eski kafa yapısı içinden ara sıra kaçıp sıyrılan yeni nesil fırlamalıklarıyla.
he, diyeceksiniz ki ''neden bu adamı anlattın bize?'' ya da, ''bize ne?'' çünkü ben bu adamın hayatında izlediği tek ''gavur oyunu''nu, onunla beraber izleme şansını ne yazıkki kaçırdım. ablalarım kadar şanslı değilim bu konuda. onları en şiddetli kıskandığım konudur belki de bu. hayatımda onun ilk defa ağladığını, ve bunu o ''gavur oyunu'' için yaptığını göremedim. evet, dedem ağlamış! hem de benim dedem! inanılmaz bir şey! ben, dedemle maç izlemeyemediğim için değil, onun hayatında ilk defa ağlamasına sebep olan bir maçı, onunla beraber izleyemediğim için üzgünüm. ama bir yandan da müthiş gururluyum. benim dedemle ilgili aklımda kalan en önemli şeylerden biri olan bu konu, bana bu ''gavur oyunu'' en yürekli oynayan takımın taraftarı olduğumu hissettirdi. -nur içinde yatsın- bana dedemden kalan en büyük miraslardan biri olarak yer etti bu gurur.
(bkz: 17 mayis 2000 galatasaray arsenal maci)
''gavur oyunu'' diye bir tanımı, futbol ile alakalı ek bir tanım olarak zihnine işlemiş bir insanım. arabayla, sokakta top oynayan çocukların arasından geçerken ''dinünü imanunu'' diyerek yakınan, hele bir de o top arabaya büyük bir gürültüyle çarparsa soy sop bırakmayan bir insanın torunuyum. o küfürleri kendi üstüme alınırdım bazen. çünkü sokaktaki o çocuklar ben, ben de onlardım. işte böyle bir adamdı benim dedem. ama eğlenceliydi, güldürürdü bizi eski kafa yapısı içinden ara sıra kaçıp sıyrılan yeni nesil fırlamalıklarıyla.
he, diyeceksiniz ki ''neden bu adamı anlattın bize?'' ya da, ''bize ne?'' çünkü ben bu adamın hayatında izlediği tek ''gavur oyunu''nu, onunla beraber izleme şansını ne yazıkki kaçırdım. ablalarım kadar şanslı değilim bu konuda. onları en şiddetli kıskandığım konudur belki de bu. hayatımda onun ilk defa ağladığını, ve bunu o ''gavur oyunu'' için yaptığını göremedim. evet, dedem ağlamış! hem de benim dedem! inanılmaz bir şey! ben, dedemle maç izlemeyemediğim için değil, onun hayatında ilk defa ağlamasına sebep olan bir maçı, onunla beraber izleyemediğim için üzgünüm. ama bir yandan da müthiş gururluyum. benim dedemle ilgili aklımda kalan en önemli şeylerden biri olan bu konu, bana bu ''gavur oyunu'' en yürekli oynayan takımın taraftarı olduğumu hissettirdi. -nur içinde yatsın- bana dedemden kalan en büyük miraslardan biri olarak yer etti bu gurur.
(bkz: 17 mayis 2000 galatasaray arsenal maci)