10
sözlükte farklı fikirlere tahammülsüzlük benim hiç görmediğim, varsa da münferit bir olgudur. aksine son derece demokratik bir şekilde herkes her şeyi yazıp çizebiliyor, sözlükte şöyle 1-2 gün takılınsa net görülebilen bir şey bu konuşma özgürlüğü... hatta çoğu zaman terbiye sınırlarının kıyısında dolaşan girdilerle bile karşılaşabiliyorsunuz.
tüketim toplumu olgusu maalesef taraftarları da zehirliyor bir müddettir. 21-22 sezonunda 13. olduğumuzdan beridir bir negatif ve toksiklik aldı gidiyor. kendi oyuncumuzu kötüleme, sabırsızlık, eleştiri maskesiyle ar damarı çatlamış ve izandan yoksun sözler etme gibi tonla kötü alışkanlık edindi çoğu taraftar maalesef. bunları da sırf "ben demiştim" diyebilmek, 2-3 kişi ile "haklılık" mastürbasyonu yapmak için yapıyorlar bir de, en çok da bunu anlamıyorum zaten...
buna da bir kulp bulmuşlar ve göğüslerini gere gere yangıncı taraftarız biz vasata tahammül etmeyiz vs.. gibi argümanlarla haklı çıkarmaya çalışıyorlar. vasata elbette amenna demeyeceğiz ama bir de ülke/ekonomi gerçekleri var bundan hiç bahsetmezler. her mevkiye 2 icardi tarzı adam (giren çıkan fark etmemesi adına) alamayız biz.
kendilerinin istediği vasatsız takım man city / real madrid ve bütçeleri bizim 5-10 katımız. gerçeklerle yüzleşmek ve bizim "vasat" oyunculara da ihtiyacımız olduğunu kabullenmemiz gerekiyor. görev adamı olacak ve bir ya da iki işi iyi yapacak adamlar da lazım bize.
futbolu oynayanlar premier league ekipleri ve kalan 4 büyük avrupa liglerinin kalburüstü takımları. biz moneyball oynuyoruz... bize derinlemesine pas atamasa da, gol-asist yapamasa da; enerji katacak, her maç 10 top kesecek, pili bitene kadar pres yapacak adam da lazım; kanattan yağ gibi akıp gidemese de ceza sahasına 10 orta kesecek, rakip beki kovalayacak , gerekirse ters kademeye girecek kanat oyuncusu da lazım... örnekler daha da çoğaltılır ancak demek istediğim şu ki biz her şeyi mükemmel yapan ve giren çıkanın fark etmediği bir takım asla olamayacağız maddi olarak yukardaki bahsettiğim takımların seviyesine gelmediğimiz sürece... biz ancak takımın bütün parçalarını birleştirdiğinde bütünsel olarak yapmak istediklerini yapan bir takım olacağız ve bu da 1 senede olacak bir şey değil ne yazık ki. bunu kabullenmediğimiz sürece bu kör dövüşü devam eder.
dip not: 2011 yapımı moneyball (kazanma sanatı) filmini kendini yangıncı taraftar olarak addeden bütün galatasaraylılara şiddetle öneririm. ne demek istediğimi yaşanmış/gerçek bir hikayeyle çok daha detaylı anlatan bir spor filmi. izleyip beğenmezseniz de mesaj kutum açıktır.*
tüketim toplumu olgusu maalesef taraftarları da zehirliyor bir müddettir. 21-22 sezonunda 13. olduğumuzdan beridir bir negatif ve toksiklik aldı gidiyor. kendi oyuncumuzu kötüleme, sabırsızlık, eleştiri maskesiyle ar damarı çatlamış ve izandan yoksun sözler etme gibi tonla kötü alışkanlık edindi çoğu taraftar maalesef. bunları da sırf "ben demiştim" diyebilmek, 2-3 kişi ile "haklılık" mastürbasyonu yapmak için yapıyorlar bir de, en çok da bunu anlamıyorum zaten...
buna da bir kulp bulmuşlar ve göğüslerini gere gere yangıncı taraftarız biz vasata tahammül etmeyiz vs.. gibi argümanlarla haklı çıkarmaya çalışıyorlar. vasata elbette amenna demeyeceğiz ama bir de ülke/ekonomi gerçekleri var bundan hiç bahsetmezler. her mevkiye 2 icardi tarzı adam (giren çıkan fark etmemesi adına) alamayız biz.
kendilerinin istediği vasatsız takım man city / real madrid ve bütçeleri bizim 5-10 katımız. gerçeklerle yüzleşmek ve bizim "vasat" oyunculara da ihtiyacımız olduğunu kabullenmemiz gerekiyor. görev adamı olacak ve bir ya da iki işi iyi yapacak adamlar da lazım bize.
futbolu oynayanlar premier league ekipleri ve kalan 4 büyük avrupa liglerinin kalburüstü takımları. biz moneyball oynuyoruz... bize derinlemesine pas atamasa da, gol-asist yapamasa da; enerji katacak, her maç 10 top kesecek, pili bitene kadar pres yapacak adam da lazım; kanattan yağ gibi akıp gidemese de ceza sahasına 10 orta kesecek, rakip beki kovalayacak , gerekirse ters kademeye girecek kanat oyuncusu da lazım... örnekler daha da çoğaltılır ancak demek istediğim şu ki biz her şeyi mükemmel yapan ve giren çıkanın fark etmediği bir takım asla olamayacağız maddi olarak yukardaki bahsettiğim takımların seviyesine gelmediğimiz sürece... biz ancak takımın bütün parçalarını birleştirdiğinde bütünsel olarak yapmak istediklerini yapan bir takım olacağız ve bu da 1 senede olacak bir şey değil ne yazık ki. bunu kabullenmediğimiz sürece bu kör dövüşü devam eder.
dip not: 2011 yapımı moneyball (kazanma sanatı) filmini kendini yangıncı taraftar olarak addeden bütün galatasaraylılara şiddetle öneririm. ne demek istediğimi yaşanmış/gerçek bir hikayeyle çok daha detaylı anlatan bir spor filmi. izleyip beğenmezseniz de mesaj kutum açıktır.*