• 1026
    sayın uğur meleke, sözlüğümüzde hakkında yazılan içeriklerden dolayı tarafımıza bir metin göndermiş olup cevap hakkı kapsamında söz konusu metin aşağıda paylaşılmıştır.

    --- alıntı ---

    değerli arkadaşlar,

    aslında böyle bir açıklamayı çok daha erken yapmalıydım, farkındayım. ama sosyal medyaya ben bayağı uzağım, bir-iki manipülasyonun/tevatürün bu denli büyüyebileceğini öngöremedim. ya da belki ihmalkâr davrandım. nihayet bugün galatasaray sözlük’ü takip eden (ve sanırım yazar da olan), sizin de çok sevdiğiniz bir arkadaşımın uyarısıyla böyle bir açıklama yapmam gerektiğini anladım.

    gazete dün benden bir dzeko görüşü istedi. yazdım, yolladım. dzeko 37 yaşında, hatta sezon içinde 38 olacak. arda ile partner olurlarsa yaşı onun iki katından büyük. yaş farkı açısından dünya futbol tarihinde ender görülecek türden bir ikili olduğunu belirttim. biri 6688, diğeri 13612 günlük. yazıda fenerbahçe’nin geçen seneki 5 santrforunun da 30+ yaşta olduğuna vs de değindim.

    belli ki okuduğunu anla(ya)mayan, ya da muhtemelen böyle anlamayı tercih eden birisi gelmiş, ben bu ikiliyi sanki kaliteleri açısından “dünya futbol tarihinde ender görülecek türden” diye nitelemişim gibi bir şey yazmış sözlüğünüze. onun altında da, ilk girilen verinin gerçekliğini sorgulamayan bir sürü lakırdı edilmiş.

    *bu arada barkor nickli arkadaşa teşekkür ederim, o doğrusunu açıklamaya çalışmış arada. ama yeni dünya düzeni böyle. doğruyu söyleyen dinlenmiyor. çok bağıran, çok alay eden, çok eğlenceli olduğu zannedilen dinleniyor.

    kimse gerçekle ilgilenmiyor, bir şey eğlenceliyse, çok “like” aldıysa onun peşinden gitmek daha makbul. oysa siz gençlere bir şeyi yorumlamadan önce doğruluğunu teyit etmek yakışmaz mı? birisi bir yalan söylüyor, 100 kişi peşinden gidiyor. bence o yalancı kadar, peşinden giden 100 kişi de kendini sorgulamalı.

    ****

    benzer bir durumun aylar önce yaptığım bir jesus yorumunda da yaşandığını gördüm üzülerek.

    jesus o gün “türk futbolunda sporcular çok fazla yerde vakit geçiriyor, bu da oyunun kalitesini düşürüyor” gibi bir açıklama yapmış. gazete benden görüş istemiş. bir paragraf görüş vermişim. jesus’u bu probleme parmak bastığı için övmüşüm, lütfen çözümünü de söyleyin demişim (o kontrolsüz övgümün nedenini de aşağıda açıklayacağım)

    o övgünün oyunla alakası yok. skorlarla alakası yok. tabelayla alakası yok. galatasaray’ı ya da fenerbahçe’yi tutmuyorum. kimin şampiyon olduğu zerre umrumda değil. 18 yıldır bu işi yapıyorum, hiçbir zaman da umrumda olmadı. bunu çeşitli röportajlarında zaten söyledim: ankara atatürk anadolu lisesi mezunuyum. gençlerbirliği eski sporcusuyum. gençlerbirliği’nin 2822 numaralı onurlu kongre üyesiyim. sadece gençlerbirliği’nin kalbimde ayrı bir yeri var. ama gençlerbirliği de süper lig’de olduğunda hiçbir adaletsiz yorum yapmadım. inanmadığım bir şey söylemedim. söylemem de.

    jesus övgüsüne gelince... bilenler bilir, sanırım yeni jenerasyon tam anlamıyla beni tanımıyor ama yazılarıma/programlarıma daha aşina olanlar muhtemelen onaylayacaklardır. premier lig’i çok severim. beş farklı kanalda premier lig yorumculuğu yaptım aslına bakarsanız. ingiltere’de maç izlemediğim stat kalmadı neredeyse. bu konuda bayağı çalıştım. ingiltere’de peter drury isimli bir anlatıcı vardır, bu tarz benzetmeleri ya da mübalağaları çok sever. çok da yapar. size bir drury anlatımı örneği vereyim: “martial ceza alanı içinde. kırmızı şeytanın etrafını 6 city’li sarmış ama günahı işleyen beklenmedik bir biçimde jesus (zira faulü gabriel jesus yapıyor)”

    yine drury’nin gabriel jesus’un (isa’nın) nick pope’la (rahiple) karşı karşıya kaldığı pozisyonla ilgili meşhur bir anlatımı da vardır. işte bu tarz mübalağaların etkisiyle o gün ben de jorge jesus’a “2000 yıl önce adaşınız inmişti, şimdi siz de türk futboluna indiniz, önemli problemlere parmak bastınız” filan gibi bir mübalağada bulundum. dediğim gibi olayın skorlarla ilgisi yok. tabelayla ilgisi yok. yerde kalan oyunculardan bahsediyor. konu bu.

    söylediğim şeyde halen bir yanlış görmüyorum. adam o gün itibariyle ülke puanından, kulüp puanından, yerde kalan futbolcuların geçirdiği zamandan filan bahsediyordu. ben de bu konularda kendimi çok hırpalamış bir sporsever olarak onun bu mevzulara parmak basmasını takdir ettim. ileride muhtemelen başkaları bu konulara parmak basacak, onları da takdir edeceğim.

    elbette sizin aranızdan bu yorumu yanlış bulan olabilir, beğenmeyen olabilir. olması da çok doğal. buna diyecek bir şeyim yok, olamaz da. futbol genelde siyah-beyaz alanlardan oluşmuyor. binlerce ton gri söz konusu. bazen bir tez de, tam zıttı da doğru görünebiliyor. oyunun güzelliği biraz da buradan geliyor.

    ancak benim üzüldüğüm şu: benim söylemediğim bir şeyi söylemişim gibi aktarmak ayıp. başını sonunu kesip aktarmak ayıp. manipüle etmek ayıp. en hafif ifadeyle ayıp. lütfen bu ayıbı yapanlardan ayrışın, doğrunun, gerçeğin yanında olun. tek ricam bu.

    sizleri seviyorum. her zaman olduğu gibi eleştirileri önemsiyorum. 18 senedir olduğu gibi kendimi geliştirmeye, daha iyi olmaya çalışıyorum. hep de çalışacağım. bana bu yanıt fırsatını veren moderatörünüze çok teşekkür ediyorum. harika bir insan. bana dilersem soru-cevap etkinliği de önerdi. eğer hâlâ kendimi açıklayamadıysam, soru-cevap etkinliği de yapmak isterseniz, gelirim. mutlulukla gelirim. hepinize sevgiler saygılar arkadaşlar.

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın