39
1980'lerin sonunda sık sık duyduğumuz "iki rakip ilk yarıda birbirlerini tarttılar" sözünü anımsadığım maçtır. galatasaray oldukça karmaşık bir taktikle oynamıştır. öyle ki takım hücuma çıkarken 3-6-1 gibi, hatta açalım biraz: 3-2-3-1-1 hatta 3-2-3-2 göründüğü; defansif anlarda ise oyunun başında arda ve kewell'ın bile geri dönmesiyle neredeyse 5-4-1 ilerleyen dakikalarda ise 4-3-2-1 oynadığı maçtır. ilerleyen dakikalarda 3'lü defansa bir eklenip bir çıkan deli gibi enerjik oyuncu barış özbek'tir. biz lincoln'ü sakatlarlar diye bekliyorduk adamların tekmeleri barış'a uçtu. 3-5-2 diyemememin sebebi kewell'ın ilk yarıda forvet gibi oynamayaşıdır. ancak futbol hayatını "orta sahaya yardımcı olan gezici forvet" olarak idame ettirmiş kewell'ın gelecek maçlarda ciddi bir çift forvet alternatifi olabileceği yadsınamaz bir gerçektir. ankaragücü ise karşısında klasik 4-2-3-1 mantığıyla dizilmiş ve bu taktiğe ait sağ, sol beklerin geri dönüş problemleriyle gafil avlayabileceği bir galatasaray'ı karşısında göremeyince şaşırmış ve bocalamıştır. ünal karaman'ın tüm uyarıları defansif uyarılardı. zira ofansta nasıl çözüm bulabileceğini bilmiyor tüm umutlarını mehmet yılmaz - jaba fırsatçılığına, murat erdoğan frikiklerine ve gökhan emreciksin'in kontraataklarla galatasaray'ın 4-2-3-1'sel açıklarında coşmasına bağlamıştı. bu taktiksel değişim, skibbe'nin sezon başında belirttiği "sık sık sistem değiştirip rakiplerimizi şaşırtmayı deneyeceğiz." düstüru mu etkili olmuştur yoksa sağ bek eksikliği ve barış'ı orta alanda savaşmaya pres yapmaya itme düşüncesinden mi kaynaklanmıştır bunu zaman gösterecektir. bir ipucu vardır belki de. o da barış sakatlandığı zaman oyuna aydın'ın girmesidir. bu değişiklik özelikle ofansta "savaşmaya devam top kapmaya devam" fikrini gösterebilir. tabii ki bir risktir zira artık defansif anlamda 4'lü düzende top kesmede bugüne kadar sadece ortasahada şahit olduğumuz aydın'ın top kapmaları defansta ne kalitede olabilecekti bilemiyoruz. ancak kabak gibi ortada olan bir gerçek vardır ki o da mehmet topal ve barış özbek sahaya adım attıkları günden beri galatasaray'ın oyununa ve topa sahip olma arzusuna gözle görülür bir artış sağlamışlardır. mehmet topal henüz %100 kapasiteyle oynamamaktadır ancak ayhan'ın diğer partneri olmuş meira'dan daha iyi top kesip daha iyi kullandığı, hakan balta'dan ise daha fazla top kaptığı görülmektedir. yine de birkaç gereksiz faulü tehlikeli olmuştur canı sağolsundur. 3 golü bulduktan sonra (fazla birşey yazmıyorum goller hakkında öyle bir şiirselliği bozmak istemem) oyundan baros'un çıkarılışını ben de tüm galatasaraylılar gibi "ah be abi bıraksaydın coşsaydı" diye buruk karşıladım. ancak daha sonra sakinleştiğimde ümit'in sakatlandığı bu ilk yarının bitmeye yüz tuttuğu dönemde moralli ve maç oynamış bir nonda'ya da ihtiyacımız olduğunun farkına vardım. nonda kafa golünü kaçırdığında pes2009'da bin kere oyuna sonradan girmiş biri olarak empati yaptım ve "ah be nonda" lafı çıkabildi sadece ağzımdan. son dakikalar ise tamamen maç bitse de gitsek halinde geçti. bir parantez de sevgili gözbebeğimiz arda'ya. arda'm yiğidim aslanım. 3 yabancıyla rekabet içinde olduğunu ve onlar gol atarken suskun olduğunda içerlediğini görüyorum ve hissediyorum. hiç bozma arda. bu takımın sana her anlamda ihtiyacı var ve özellikle defansif anlamda ettiğin yardımları top saklamalarını, top çalmalarını görüyoruz. seni seviyoruz. de sanctis italyanlara gıcığım capello'dan tiksinirim giunti'yi yolda görsem döverim berlusconi et beyinlidir prodi kabiliyetsizdir bütün bu kurtarışlarınla "haydi haydi" diye bağırmalarınla gözümde biraz sempatikleştin anti italyan biri olarak seni kutluyorum. bu çok değerli birşeydir. fenerli futbolcu sevmek gibi birşeydir. yok abartmayalım o kadar da değildir. değerini bil. skibbe sakatlar iyileşti moralin düzeldi. inşallah daha fazla sakatlık olmaz. yavaştan medya da seni övmeye başladı. gördüğün gibi herşey sonuçlara bağlıdır bu ülkede.
edit: bilimum imla hatası ve klavyenin parmaklarımı sallamaması.
edit: bilimum imla hatası ve klavyenin parmaklarımı sallamaması.