22
17 subat 2006 tarihinde galatasaray adına soyle bir yazısı vardır;
--- alıntı ---
'öteki galatasaray'ı tutmak!
biz idol yaratma hevesimizi hep ithal pazarlarda arar olduk. tamam, tanju'lar, rıdvan'lar, hakan'lar olarak büyüdük çoğumuz. ama büyüyünce 'geçti'! yeni isimleri sıfat bildik ismimize. unutumadıklarımız vardı, ama eskide kaldı. metin oktay, lefter ve yusuf tunaoğlu... es-es'i, göz-göz'ü bir de... ama hepsi bu işte. tv'lerin eskitemediği yüz, boyası (ve hatta foyası) çıkmamış yıldız yok artık. boşa değil, sadece kendi takımımızı seviyoruz ve diğerlerini umursamıyoruz bile. ithal heyecanlarımız var sadece: robbie fowler'ın dönüşüne meftunuz, alaves'i unutmuyoruz, livorno'ya, st. pauli'ye gıyabi aşk mektupları diziyoruz vs... ama işte bazen futbol perisi, biz görmek istemesek de çubuğunu dibimizde şaklatıyor.
size galatasaray'dan bahsedeceğim bu yazıda. ama 'o galatasaray'dan değil, 'öteki galatasaray'dan'. beni mekteb-i sultanili, avrupa fatihi, aristokratik, ligimizin jantisi galatasaray ilgilendirmiyor. benim derdim başka. futbolun paraya esir olduğu, her şeyi bir marketing projesi gibi gösteren ahir zamanlarda ben size farklı bir hikâye anlatacağım. tarih yazmanın başka bir versiyonunu...
bir kulübün düşebileceği ne kadar zorluk varsa birer birer düştü, düşmeye de devam ediyor galatasaray. anlatmaya gerek yok. hepimiz dehşet içinde izliyoruz, yazıyoruz. uefa şampiyonu tüm komuta kademeleriyle iflasın eşiğinde. üstelik taraftarıyla da başı belada. uğulduyor ali sami yen her hafta. sıkıntı, öfke içinde... ama ne oluyor, galatasaray akıl almaz bir mücadeleyle paraya pula, onun hükümranlığına direniyor da direniyor. hem de en demokratik yollardan... hatta bir sivil toplum kuruluşu gibi sivil itaatsizlik ve protesto yolları keşfediyor. para yok, eylem var, ama bol bol gol de var, hedef de. tam gaz yola devam ediyorlar. hem de sözlerini sakınmadan. susmuyorlar, ama savsaklamıyorlar da...
hatta paranın imparatorluğunun derebeyleri dökülürken onlar hâlâ şarkılar söyleyip eğlenebiliyorlar. ankaraspor, beşiktaş, hatta inter, real madrid dökülürken onlar heyecanı eksiksiz koşularına devam ediyorlar.
bu oyunun keyfine varmayı her şeyin ama her şeyin önüne koyan bir avuç genç, futbolun en içtenini sergilerken alkışlamak gelmiyor mu içinizden? gün geliyor birbirlerine harçlık dağıtıyor, gün geliyor kendi halleriyle dalga geçiyorlarsa onlara saygı duymak gerekmez mi?
külahımızı önümüze koyup düşünelim şimdi. yurtdışından biri bu hikâyeyi anlatsaydı bize... bir zamanların uefa şampiyonu şimdi batıyor... ama takım direndikçe direniyor... üstelik protestoların arasında ezilmeyen gencecik çocuklarla... hem de futbolu bıraksa da futbolumuz kurtulsa dediğimiz isimlerin abiliği eşliğinde... antrenörlerinin desteğiyle... şampiyonluğa oynuyorlar... deselerdi...
ne yapardık? bu olay mesela ispanya'da, arjantin'de vuku bulsaydı, neler yazardık? misak-ı milli'de geçiyor, masal gözümüzün önünde yazılıyor diye susmak olur mu hiç? tarihinin belki de en değerli lig şampiyonluğuna koşarken galatasaraylılar, buna kayıtsız kalmak revayı hak sayılır mı?
ben derim ki 'ey cemaati futbolin', sezar hakkını bu kadar güzel ve ısrarlı kovalıyorsa, almalı hakkını. yani, kimi galatasaraylılara, hatta 'o galatasaraylılığa' inat, galatasaray şampiyon olmalı!.. bu oyunun özünü hatırlattıkları için, milyonlarca doların arasında hâlâ keyfine varacak bir şeylerin olduğunu göstermek için. futbolu en az takımları kadar seven futbol âşıkları! ne dersiniz, fena mı olur hani?
--- alıntı ---
--- alıntı ---
'öteki galatasaray'ı tutmak!
biz idol yaratma hevesimizi hep ithal pazarlarda arar olduk. tamam, tanju'lar, rıdvan'lar, hakan'lar olarak büyüdük çoğumuz. ama büyüyünce 'geçti'! yeni isimleri sıfat bildik ismimize. unutumadıklarımız vardı, ama eskide kaldı. metin oktay, lefter ve yusuf tunaoğlu... es-es'i, göz-göz'ü bir de... ama hepsi bu işte. tv'lerin eskitemediği yüz, boyası (ve hatta foyası) çıkmamış yıldız yok artık. boşa değil, sadece kendi takımımızı seviyoruz ve diğerlerini umursamıyoruz bile. ithal heyecanlarımız var sadece: robbie fowler'ın dönüşüne meftunuz, alaves'i unutmuyoruz, livorno'ya, st. pauli'ye gıyabi aşk mektupları diziyoruz vs... ama işte bazen futbol perisi, biz görmek istemesek de çubuğunu dibimizde şaklatıyor.
size galatasaray'dan bahsedeceğim bu yazıda. ama 'o galatasaray'dan değil, 'öteki galatasaray'dan'. beni mekteb-i sultanili, avrupa fatihi, aristokratik, ligimizin jantisi galatasaray ilgilendirmiyor. benim derdim başka. futbolun paraya esir olduğu, her şeyi bir marketing projesi gibi gösteren ahir zamanlarda ben size farklı bir hikâye anlatacağım. tarih yazmanın başka bir versiyonunu...
bir kulübün düşebileceği ne kadar zorluk varsa birer birer düştü, düşmeye de devam ediyor galatasaray. anlatmaya gerek yok. hepimiz dehşet içinde izliyoruz, yazıyoruz. uefa şampiyonu tüm komuta kademeleriyle iflasın eşiğinde. üstelik taraftarıyla da başı belada. uğulduyor ali sami yen her hafta. sıkıntı, öfke içinde... ama ne oluyor, galatasaray akıl almaz bir mücadeleyle paraya pula, onun hükümranlığına direniyor da direniyor. hem de en demokratik yollardan... hatta bir sivil toplum kuruluşu gibi sivil itaatsizlik ve protesto yolları keşfediyor. para yok, eylem var, ama bol bol gol de var, hedef de. tam gaz yola devam ediyorlar. hem de sözlerini sakınmadan. susmuyorlar, ama savsaklamıyorlar da...
hatta paranın imparatorluğunun derebeyleri dökülürken onlar hâlâ şarkılar söyleyip eğlenebiliyorlar. ankaraspor, beşiktaş, hatta inter, real madrid dökülürken onlar heyecanı eksiksiz koşularına devam ediyorlar.
bu oyunun keyfine varmayı her şeyin ama her şeyin önüne koyan bir avuç genç, futbolun en içtenini sergilerken alkışlamak gelmiyor mu içinizden? gün geliyor birbirlerine harçlık dağıtıyor, gün geliyor kendi halleriyle dalga geçiyorlarsa onlara saygı duymak gerekmez mi?
külahımızı önümüze koyup düşünelim şimdi. yurtdışından biri bu hikâyeyi anlatsaydı bize... bir zamanların uefa şampiyonu şimdi batıyor... ama takım direndikçe direniyor... üstelik protestoların arasında ezilmeyen gencecik çocuklarla... hem de futbolu bıraksa da futbolumuz kurtulsa dediğimiz isimlerin abiliği eşliğinde... antrenörlerinin desteğiyle... şampiyonluğa oynuyorlar... deselerdi...
ne yapardık? bu olay mesela ispanya'da, arjantin'de vuku bulsaydı, neler yazardık? misak-ı milli'de geçiyor, masal gözümüzün önünde yazılıyor diye susmak olur mu hiç? tarihinin belki de en değerli lig şampiyonluğuna koşarken galatasaraylılar, buna kayıtsız kalmak revayı hak sayılır mı?
ben derim ki 'ey cemaati futbolin', sezar hakkını bu kadar güzel ve ısrarlı kovalıyorsa, almalı hakkını. yani, kimi galatasaraylılara, hatta 'o galatasaraylılığa' inat, galatasaray şampiyon olmalı!.. bu oyunun özünü hatırlattıkları için, milyonlarca doların arasında hâlâ keyfine varacak bir şeylerin olduğunu göstermek için. futbolu en az takımları kadar seven futbol âşıkları! ne dersiniz, fena mı olur hani?
--- alıntı ---