1558
galatasaray sözlüğün, tahammül ve tartışma adabı konusundaki notunun sanıldığı ya da arzu edildiği kadar yüksekte olmadığının ortaya çıkmasında turnusol kağıdı vazifesi görmüş olan teknik direktördür.
sistem konusunda fikir belirtmiş arkadaşlara da teşekkür ederek görüşlerimi açıklayayım öncelikle. rijkaard'ın oyunu geriden kurmak gibi bir taktiği olduğunu düşünmüyorum. caner erkin ve servet çetin'in 50-60 metrelik vuruşlarını hiç görmemiş olmanız lazım, ki bu mümkün değil. galatasaray takımı gayet de şişirme anlayışı üzerine oyun oynamaya çalışmaktadır.
joao alves'in ilk başlarda çok faydalı gibi görünmesinin sebebi de şişirme taktiğinin itirafıdır. uzun boyu ve top saklayabilmesi sayesinde şişirilen topları alıp indirebilmiş ve orta alanın ileriye devrilmesine yardımcı olmuştur. hakan şükür futbolu bırakmamış olsaydı emin olun ara transferde joao alves gelmezdi. buradan anlayın demek istediğimi.
mustafa sarp gerçeği de rijkaard'ın taktiksel kararsızlığının aynalarından biridir. onun özelinde bu konuyu ele elmak lazımdır.
mustafa sarp'ın giderek takımdan kesilmesi ve formunun çok düşmüş gibi görünmesindeki esas faktör de şişirme anlayışından dolayıdır. ilk devre maçlarında , uefa ligi maçlarında mustafa sarp gayet verimli ve formdaydı. çünkü takım o sırada biraz da olsa pasa dayalı oynamaktaydı ve mustafa sarp tekniksiz olmasına rağmen topla haşır neşir olurdu ve elinden geldiği kadar yüksek pas yüzdesiyle oynardı.
ancak yeteri kadar tekniği olmayışından dolayı yaptığı kayıplar ve topun orta sahada dolaşıyor olmasından kaynaklanan top kaptırmalar, ağır defansımızın ve adapte olamamış kalecimizin de katkılarıyla takımın çok gol yiyen bir hale gelmesine neden oldu.
mustafa sarp, oyuna dahil olmak yerine sadece rakipleri karşılamak talimatını almaya başladıktan sonra doğal olarak çöktü. sarp'ın ilk devre oynadığı maçlardaki bindirmeleri, ileri çıkışları nerede, bu devredeki hali nerede ? bunu hiç düşündünüz mü , "mustafa sarp çok rerörerö" yazmaya başlamadan önce? açıkçası sanmıyorum.
belirteyim, mustafa sarp'ı savunuyor değilim ya da çok teknik, çok kaliteli, çok bilmemne olduğunu iddia etmiyorum. ben kendisini mücadelesinden, azminden ve ruhundan dolayı takdir ederim. buradaki amacım ise, sarp'ın iki devredeki iki farklı oyun kimliği arasındaki değişimlerden yola çıkarak takımın nasıl geriye doğru gittiğini gösterebilmek. rijkaard'ın geriye doğru çarkına ayna tutabilmek.
aynı şey ayhan akman için de geçerli. ayhan da elbette ki bu ülkenin xavi'si değil. ancak pas yüzdesi nispeten yüksek olan, tekniği nispeten yüksek olan bir oyuncu. ayhan'ın bıçakla kesilir gibi ilk 11'e hasret kalmasının sebebi ne sizce? ilk devrede gayet fazla forma buluyorken, gol atabiliyorken, pas trafiğine dahil oluyorken, sizce bir anda ne oldu da ayhan kesildi? düşündünüz mü bunu hiç? çünkü adam karşılama yönü diğer oyunculara göre zayıftı da ondan. artık orta sahada pas yapmak rijkaard'ın umrunda değildi de ondan. şişirilen toplar geri dönerse karşılayabilecek adam lazımdı. ayhan'ın kesilişi, sarp'ın kimlik değiştirip gittikçe erimesi de pasa dayalı futbolun geliyor değil, terk edilmiş olduğunun örnekleridir. sadece iki örneği... elano neden ortadan kaybolmaya başladı, keita neden bu kadar yalnızlaştı, arda neden bu kadar çok yoruluyor şeklinde bir başlarsak onlarca örneğe daha ulaşabiliriz.
galatasaray, "oturtuluyor zannettiğiniz" pasa dayalı total futboldan hangi maçta örnek verebildi?
bakın heralde biz de , herhangi bir sistemin şipşak oturmayacağının farkındayız. ne zannediyorsunuz yahu? ancak ortada olan gerçek de şudur ki, bu takım pasa dayalı futbol oynamaya çalıştığına dair en ufak bir iz taşımamaktadır.
en son ne zaman organize gelişen bir galatasaray atağı izlediniz? üstüste 5-6 hücum pası ne zaman yapıldı? son zamanlarda atılan tüm goller, birilerinin bindirmesi ve ilerideki iki üç kişinin paslaşmasıyla atıldı. hatta rakibin fahiş hataları sonucu bulunan gollerle kazanılmış maçlarımız bile var.
birtakım aklı evveller buyuruyor ki, bendeniz skor yazarıymışım. hadi ordan!
takım paslaşmaya çalışır, oyuncular boş alanlara kaçmaya çalışır, pas trafiğinde arıza olur ve pozisyonlar erkenden biter halde olsaydık bu paragrafları yazmazdım. işte o zaman sistemin oturma sancıları olduğunu alenen hep beraber tespit etmiş olurduk.
galatasaray, maçlardır, pozisyon üretemiyor pozisyon. pasa dayalı total futbolun oturma döneminde bile, sancılı döneminde bile her maç 3-4 tane pas trafiği olur. gol pozisyonu bile demiyorum bakın, pas trafiği olur. neye dayanarak "pas oyunu geliyor" diyebiliyorsunuz, çok şaşırıyorum. ön liberolarla stoperlerin al gülüm-ver gülüm'ü dışında ne zaman paslaşma gördünüz, hadi bunu geçtim, ne zaman paslaşma isteği gördünüz ?
en çok heyecanlandığımız , gol ile mutlu olduğumuz pozisyonlar, keita'nın bindirmeleri, gio'nun driplingleri, arda-jo verkaçları değil mi? peki sizler nasıl müjdesini veren total futbolun savunucusu oluyorsunuz da, biz külhanbeyci, kaos futbolunun örümcek kafalı savunucuları oluyoruz? çok mantıksız...
herkes müneccim olmuş, ortada hiçbir emaresi olmayan bir sistemin geldiğini söyleyip duruyor da, karşı çıkanların zekasına dil uzatacak kadar çirkinleşen bazıları bile çıkabiliyor aradan. "zeka" işlerine pek girmeyin derim ben.
ya da girin, siz bilirsiniz. hamama giren terler, ama su bile vermem. haketmiyor bazılarınız çünkü.
yaprak dökümü'ndeki ailenin kızları gibi şatafatlı ve parıltılı görünen uğruna kendi özünü karalamaya, yok etmeye çalışan tavırlar gördüm ya bazı kalemlerden, en çok da bu ağırıma gitti. "geliyor , geliyor" diye alkışlanan sistemi sorgulayan bizlere yapılan muamele, (herkes değil tabi, kimin yaptığı entrylerle sabit şekilde ortadadır) galatasaray'a katkısı ve emeği geçen kendi değerlerimize saldırmayı bile öznesinde taşımaya başladı.
boşver beni mühim değilim sayın yazar. bana laf sokacağım diye, fatih terim'in, hasan şaş'ın, lucescu'nun, ümit karan'ın, hakan şükür'ün ismi üzerinden aşağılama girişiminde bulunma. bu kadar şaşkın olma. o isimleri rahat bırak, buyur ben burdayım.
sabri sarıoğlu'nu eleştirdiğimizde "galatasaraylı" olduğu için onu savunanlar, kalkıp da rijkaard seviciliği yapacağız diye ve muhalif sese hakaret edeceğiz diye çelişkiye düşüp, "sizin gibi fatih terim, hasan şaş bilmemneleri" diye lafa girmesin. her birisinin doğruları ve yanlışları kendilerini bağlar. ve biz onlara saygı duyuyoruz. ve onlar da galatasaraylıdır. ne olur saçlar başlar ayrı oynamasın. çok rica ediyorum.
gaz futbolu, iman gücü diyerek eleştiri yapanlar bilmelidirler ki, onların şimdilerde, sonradan sonraya burun kıvırdığı "gaz futbolu" eğer aşırı doz ise, çözümü bunun sıfırlanması da değildir. son 10 yılın en kimliksiz oyununu oynayan, en isteksiz, en hırstan uzak galatasaray'ını izlemekteyiz. sahada "gaza gelmiş" (!) 11 tane aslan'ın alternatifi, 11 tane pamuk prenses değildir. takım olmanın, takım gururunun, arma onurunun gereği olan azim ve hırsı, pis ve avam bir kültürün arabeskiymiş gibi göstermeye çalışmayın, trajikomik oluyorsunuz.
son olarak; frank rijkaard, ileriye dönük bir sistemin temelini falan atmamaktadır. buna ilişkin herhangi bir kanıt yoktur. yapılabilen tek şey, "olacak" diyerek kehanet yapmaktır. rijkaard bu sene sonunda kalırsa, yeni sezon öncesi yapılacak transferlerle, "pasa dayalı" futbolun temelini atmaya ancak önümüzdeki sezon başında başlayacaktır. evet bu sene çöpe gitsin mi, gitsin, canları sağolsun. ancak bu sezon takımda görülen disiplinsizlik örnekleri ve sahadaki ruhsuzluk ve galatasaray ismine yakışmayacak kadar kötü maçlar ve anlayışlar canımı yakmaktadır. iki sene sonra herşeye değeceğinin hiçbir garantisi yokken, bu sene ve önümüzdeki sene boyunca takımın, armanın bu derece itibarıyla oynanmasını ben hazmetmiyorum.
sahadaki hal ve tavırların, mücadelenin üst seviyede olduğu , paslaşmaya , organize olmaya çalışan ama tam beceremediği için maç kazanamayan takıma ben dünden razıyım. ne skor yazarlığı bre aklı evvel ?! yeter ki ne kadar sevildiğini bilsinler o taşıdıkları formanın ve yönettikleri takımın. ama lütfen pasa dayalı futbolun emareleri bariz bir şekilde ortadaymış gibi davranmayın.
takım, galatasaray olmaya kaldığı yerden devam etsin. üzerine koyacaksa , bunun üzerine inşa etsin. bunu yaparken kendinden, kimliğinden, arzusundan, coşkusundan kaybetmesin. futbolcusundan teknik heyetine herkes, nerede olduğunun farkında olsun, nelerin tehlikeye girdiğini anlasın da bana yeter.
ama bu sene, şu anda, ileriye dönük hiçbir sistem emaresi ortalarda yoktur. öbür sene başında başlanabilir. bu periyotta ve önümüzdeki senenin başından itibaren isteyerek, çalışarak, paslaşarak, boşa kaçarak, yardımlaşarak oynamak istesinler de, şimdiden derslerini çalışmaya başlasınlar da galatasaray kimliğini kaybetmeden, işte bunlar bana yeter. beceremeyip yenilebilirler ondan sonra. en azından içimize siner ve bir maçtan sonra, "olsun, çok iyi denedik ve aslanlar gibi savaştık" diyebilelim... o zaman razı gelirim rijkaard'a ve her türlü bekleme süresine.
sistem konusunda fikir belirtmiş arkadaşlara da teşekkür ederek görüşlerimi açıklayayım öncelikle. rijkaard'ın oyunu geriden kurmak gibi bir taktiği olduğunu düşünmüyorum. caner erkin ve servet çetin'in 50-60 metrelik vuruşlarını hiç görmemiş olmanız lazım, ki bu mümkün değil. galatasaray takımı gayet de şişirme anlayışı üzerine oyun oynamaya çalışmaktadır.
joao alves'in ilk başlarda çok faydalı gibi görünmesinin sebebi de şişirme taktiğinin itirafıdır. uzun boyu ve top saklayabilmesi sayesinde şişirilen topları alıp indirebilmiş ve orta alanın ileriye devrilmesine yardımcı olmuştur. hakan şükür futbolu bırakmamış olsaydı emin olun ara transferde joao alves gelmezdi. buradan anlayın demek istediğimi.
mustafa sarp gerçeği de rijkaard'ın taktiksel kararsızlığının aynalarından biridir. onun özelinde bu konuyu ele elmak lazımdır.
mustafa sarp'ın giderek takımdan kesilmesi ve formunun çok düşmüş gibi görünmesindeki esas faktör de şişirme anlayışından dolayıdır. ilk devre maçlarında , uefa ligi maçlarında mustafa sarp gayet verimli ve formdaydı. çünkü takım o sırada biraz da olsa pasa dayalı oynamaktaydı ve mustafa sarp tekniksiz olmasına rağmen topla haşır neşir olurdu ve elinden geldiği kadar yüksek pas yüzdesiyle oynardı.
ancak yeteri kadar tekniği olmayışından dolayı yaptığı kayıplar ve topun orta sahada dolaşıyor olmasından kaynaklanan top kaptırmalar, ağır defansımızın ve adapte olamamış kalecimizin de katkılarıyla takımın çok gol yiyen bir hale gelmesine neden oldu.
mustafa sarp, oyuna dahil olmak yerine sadece rakipleri karşılamak talimatını almaya başladıktan sonra doğal olarak çöktü. sarp'ın ilk devre oynadığı maçlardaki bindirmeleri, ileri çıkışları nerede, bu devredeki hali nerede ? bunu hiç düşündünüz mü , "mustafa sarp çok rerörerö" yazmaya başlamadan önce? açıkçası sanmıyorum.
belirteyim, mustafa sarp'ı savunuyor değilim ya da çok teknik, çok kaliteli, çok bilmemne olduğunu iddia etmiyorum. ben kendisini mücadelesinden, azminden ve ruhundan dolayı takdir ederim. buradaki amacım ise, sarp'ın iki devredeki iki farklı oyun kimliği arasındaki değişimlerden yola çıkarak takımın nasıl geriye doğru gittiğini gösterebilmek. rijkaard'ın geriye doğru çarkına ayna tutabilmek.
aynı şey ayhan akman için de geçerli. ayhan da elbette ki bu ülkenin xavi'si değil. ancak pas yüzdesi nispeten yüksek olan, tekniği nispeten yüksek olan bir oyuncu. ayhan'ın bıçakla kesilir gibi ilk 11'e hasret kalmasının sebebi ne sizce? ilk devrede gayet fazla forma buluyorken, gol atabiliyorken, pas trafiğine dahil oluyorken, sizce bir anda ne oldu da ayhan kesildi? düşündünüz mü bunu hiç? çünkü adam karşılama yönü diğer oyunculara göre zayıftı da ondan. artık orta sahada pas yapmak rijkaard'ın umrunda değildi de ondan. şişirilen toplar geri dönerse karşılayabilecek adam lazımdı. ayhan'ın kesilişi, sarp'ın kimlik değiştirip gittikçe erimesi de pasa dayalı futbolun geliyor değil, terk edilmiş olduğunun örnekleridir. sadece iki örneği... elano neden ortadan kaybolmaya başladı, keita neden bu kadar yalnızlaştı, arda neden bu kadar çok yoruluyor şeklinde bir başlarsak onlarca örneğe daha ulaşabiliriz.
galatasaray, "oturtuluyor zannettiğiniz" pasa dayalı total futboldan hangi maçta örnek verebildi?
bakın heralde biz de , herhangi bir sistemin şipşak oturmayacağının farkındayız. ne zannediyorsunuz yahu? ancak ortada olan gerçek de şudur ki, bu takım pasa dayalı futbol oynamaya çalıştığına dair en ufak bir iz taşımamaktadır.
en son ne zaman organize gelişen bir galatasaray atağı izlediniz? üstüste 5-6 hücum pası ne zaman yapıldı? son zamanlarda atılan tüm goller, birilerinin bindirmesi ve ilerideki iki üç kişinin paslaşmasıyla atıldı. hatta rakibin fahiş hataları sonucu bulunan gollerle kazanılmış maçlarımız bile var.
birtakım aklı evveller buyuruyor ki, bendeniz skor yazarıymışım. hadi ordan!
takım paslaşmaya çalışır, oyuncular boş alanlara kaçmaya çalışır, pas trafiğinde arıza olur ve pozisyonlar erkenden biter halde olsaydık bu paragrafları yazmazdım. işte o zaman sistemin oturma sancıları olduğunu alenen hep beraber tespit etmiş olurduk.
galatasaray, maçlardır, pozisyon üretemiyor pozisyon. pasa dayalı total futbolun oturma döneminde bile, sancılı döneminde bile her maç 3-4 tane pas trafiği olur. gol pozisyonu bile demiyorum bakın, pas trafiği olur. neye dayanarak "pas oyunu geliyor" diyebiliyorsunuz, çok şaşırıyorum. ön liberolarla stoperlerin al gülüm-ver gülüm'ü dışında ne zaman paslaşma gördünüz, hadi bunu geçtim, ne zaman paslaşma isteği gördünüz ?
en çok heyecanlandığımız , gol ile mutlu olduğumuz pozisyonlar, keita'nın bindirmeleri, gio'nun driplingleri, arda-jo verkaçları değil mi? peki sizler nasıl müjdesini veren total futbolun savunucusu oluyorsunuz da, biz külhanbeyci, kaos futbolunun örümcek kafalı savunucuları oluyoruz? çok mantıksız...
herkes müneccim olmuş, ortada hiçbir emaresi olmayan bir sistemin geldiğini söyleyip duruyor da, karşı çıkanların zekasına dil uzatacak kadar çirkinleşen bazıları bile çıkabiliyor aradan. "zeka" işlerine pek girmeyin derim ben.
ya da girin, siz bilirsiniz. hamama giren terler, ama su bile vermem. haketmiyor bazılarınız çünkü.
yaprak dökümü'ndeki ailenin kızları gibi şatafatlı ve parıltılı görünen uğruna kendi özünü karalamaya, yok etmeye çalışan tavırlar gördüm ya bazı kalemlerden, en çok da bu ağırıma gitti. "geliyor , geliyor" diye alkışlanan sistemi sorgulayan bizlere yapılan muamele, (herkes değil tabi, kimin yaptığı entrylerle sabit şekilde ortadadır) galatasaray'a katkısı ve emeği geçen kendi değerlerimize saldırmayı bile öznesinde taşımaya başladı.
boşver beni mühim değilim sayın yazar. bana laf sokacağım diye, fatih terim'in, hasan şaş'ın, lucescu'nun, ümit karan'ın, hakan şükür'ün ismi üzerinden aşağılama girişiminde bulunma. bu kadar şaşkın olma. o isimleri rahat bırak, buyur ben burdayım.
sabri sarıoğlu'nu eleştirdiğimizde "galatasaraylı" olduğu için onu savunanlar, kalkıp da rijkaard seviciliği yapacağız diye ve muhalif sese hakaret edeceğiz diye çelişkiye düşüp, "sizin gibi fatih terim, hasan şaş bilmemneleri" diye lafa girmesin. her birisinin doğruları ve yanlışları kendilerini bağlar. ve biz onlara saygı duyuyoruz. ve onlar da galatasaraylıdır. ne olur saçlar başlar ayrı oynamasın. çok rica ediyorum.
gaz futbolu, iman gücü diyerek eleştiri yapanlar bilmelidirler ki, onların şimdilerde, sonradan sonraya burun kıvırdığı "gaz futbolu" eğer aşırı doz ise, çözümü bunun sıfırlanması da değildir. son 10 yılın en kimliksiz oyununu oynayan, en isteksiz, en hırstan uzak galatasaray'ını izlemekteyiz. sahada "gaza gelmiş" (!) 11 tane aslan'ın alternatifi, 11 tane pamuk prenses değildir. takım olmanın, takım gururunun, arma onurunun gereği olan azim ve hırsı, pis ve avam bir kültürün arabeskiymiş gibi göstermeye çalışmayın, trajikomik oluyorsunuz.
son olarak; frank rijkaard, ileriye dönük bir sistemin temelini falan atmamaktadır. buna ilişkin herhangi bir kanıt yoktur. yapılabilen tek şey, "olacak" diyerek kehanet yapmaktır. rijkaard bu sene sonunda kalırsa, yeni sezon öncesi yapılacak transferlerle, "pasa dayalı" futbolun temelini atmaya ancak önümüzdeki sezon başında başlayacaktır. evet bu sene çöpe gitsin mi, gitsin, canları sağolsun. ancak bu sezon takımda görülen disiplinsizlik örnekleri ve sahadaki ruhsuzluk ve galatasaray ismine yakışmayacak kadar kötü maçlar ve anlayışlar canımı yakmaktadır. iki sene sonra herşeye değeceğinin hiçbir garantisi yokken, bu sene ve önümüzdeki sene boyunca takımın, armanın bu derece itibarıyla oynanmasını ben hazmetmiyorum.
sahadaki hal ve tavırların, mücadelenin üst seviyede olduğu , paslaşmaya , organize olmaya çalışan ama tam beceremediği için maç kazanamayan takıma ben dünden razıyım. ne skor yazarlığı bre aklı evvel ?! yeter ki ne kadar sevildiğini bilsinler o taşıdıkları formanın ve yönettikleri takımın. ama lütfen pasa dayalı futbolun emareleri bariz bir şekilde ortadaymış gibi davranmayın.
takım, galatasaray olmaya kaldığı yerden devam etsin. üzerine koyacaksa , bunun üzerine inşa etsin. bunu yaparken kendinden, kimliğinden, arzusundan, coşkusundan kaybetmesin. futbolcusundan teknik heyetine herkes, nerede olduğunun farkında olsun, nelerin tehlikeye girdiğini anlasın da bana yeter.
ama bu sene, şu anda, ileriye dönük hiçbir sistem emaresi ortalarda yoktur. öbür sene başında başlanabilir. bu periyotta ve önümüzdeki senenin başından itibaren isteyerek, çalışarak, paslaşarak, boşa kaçarak, yardımlaşarak oynamak istesinler de, şimdiden derslerini çalışmaya başlasınlar da galatasaray kimliğini kaybetmeden, işte bunlar bana yeter. beceremeyip yenilebilirler ondan sonra. en azından içimize siner ve bir maçtan sonra, "olsun, çok iyi denedik ve aslanlar gibi savaştık" diyebilelim... o zaman razı gelirim rijkaard'a ve her türlü bekleme süresine.