1259
yönetim organizasyonlarının yaptıkları ve yapamadıklarıyla şu an ki süreçte türkiye tff 1. liginde 16. sırada yer alıp, yıllardır hüsranlar içerisinde olan eski şehrimin takımıdır.
bursa'da doğmamış olsam da, orada ilkokula başladım. futbol kültürünün ilk basamaklarına eski atatürk stadyumuna gide gele çıkıverdim. galatasaray hep önceliğim olduğu için, bursaspor fazlasıyla sempati beslediğim şehrin takımı kıvamındaydı. şampiyon olduğu 2010 senesinde, kupayı almadan iki ay önce külüstür bisikletimi yeşil beyaza arkadaşla sprey boyayla boyamıştık. galatasaray'ımın kötü olduğu sene bursaspor'un şampiyon olması telafi metni kıvamında keyif verici olmuştu. ve sonra..
beşiktaş'ın ezeli rakibi rolünde bursaspor' dan, ikinci ligde şehrin plakasına yakışır cinsten bir pozisyonda takımın oluşunun bir sürü sebebi var. transfer yapamasa, tahtası kapalı olsa bile vakıf, merinos ve kendi altyapı takımlarından yükselen futbolcularla ilham kaynağı tam olacakken, borçlarla süslü bir veya birkaç el tekrar bursaspor'un kaderiyle oynadı. aslında bursaspor'un kaderi, şehrin yönetim kaderiyle neredeyse eş!
öyle berbat, öyle rezil belediye yönetimlerini şehir gördü ki; af edersiniz resmen şehrin içine edildi! trafiğin en sıkıntılı sayılabileceği büyük şehir olarak, belediye başkanı ve meclis yönetimi şehrin bütün dengesini bozdu. helikopterle şehrin üzerinden geçerken bursa'nın hayrı için ne varsa yok sayan daha büyük yöneticiler de var oldu. (onların derdi tabi daha başka)
mimar sinan'ı doğal güzelliği sebebiyle eser kondurmadığı şehir deprem ve yangınlar sebebiyle pek çok kez asırlarca imar olunsa da, demokrat parti zamanına kadar şehir kendi iç dinamiğini korumuşken, 1950 yıllarından başlamak üzere ve en büyük garabet sayılabilecek 80 darbesinden sonra bursa nüfus ve yerleşke olarak büyürken çirkin şekilde büyüdü. her şeye rağmen sanayisi, öz doğası ve kültürü, çoktan seçmeli göç etmiş halkıyla bursa iyi kötü idare edilirken, 2011'de inşaatı biten ucube yapılar şehrin ortasına çakıldı kaldı. 2010 yılında şampiyon olan bursaspor'un kaderini şehir yönetiminin dengesiz tavırları çizmeye başlamıştı bile. doğanbey mahallesi eskiden iki, üç katlı evlerinin arasında çıkmaz sokaklarının olduğu bir mahalle iken, mimar sinan'ın kıyamadığı şehrin uludağ eteklerini ovadan bakarken görünen son güzel manzarası katledildi.
bursaspor'un kaderi, bursa şehrinin kaderiyle eş derecede berbat iken, baktığım perspektifin elbette eksik yanları olabileceğini kabul ederek üzülüyorum. bursaspor'un galatasaray'ı 5-0 yendiği maçta kırmızı yanak albayrak üst katta, ben alt kat vip tribünde maçı takip ediyordum. maçlara beleş girmenin ayrı bir keyfi vardı. hatta bu 5-0'lık maç öncesi hangi sezondu tam olarak hatırlayamıyorum, hagi'nin olduğu bir maçta rakip tribünün (kültür parka bakan) yanındaki kale arkasında bomboş koltuklarda bir aşağıya bir yukarıya çıkıp heyecanla hagi'ye yakın olmanın keyfini çıkıyordum. (galatasaray taraftarına verilen tribünde boş yer kalmıyordu) galatasaray aşkı başka türlü iken, şehrimin takımıyla iç içeydim. texas tribününde değil de radikaller kısmında efendice maç izlemek bana daha uygun düşüyordu.
altı evliya üstü eşkiya olan güzel şehrimizin her yıl nasıl berbat şekilde yönetildiğini görmek elbette kahredici oldu. ülkenin kaderi farksız değil bu ayrı mevzu ama istanbul gibi bursa'nın katli vacip bir şehir olması insanı her seferinden derinden yaraladı. tüm bunlara rağmen mevcut politika erklerine bursa şehri üzerinden verilen halkın desteği var olmaya devam etti. şehir için düzgünce bir şey yapılmaz ve hatta var olan birkaç tarihi eser restorasyonı harici şehrin yüzüne yumruklar atılırken, halk uyumaya devam etti.
sosyolojik olarak incelemesi yapıldığında bu halk uykularına geçerli pek çok sebep bulabiliriz. para ve pragmatik öğeler en değerli analiz kıstaslarımız olabilir. yine de 'böyle olmasaydı sonumuz' derken insanın içi ağrır mı, ağrıyor.
geçen cuma yürüyerek mini bir bursa turu yapmıştım. emir sultan mezarlığında zeki müren'in kabrinden başlayıp, emir sultan'a, oradan ulucami ve hanları dön dolaş acem reis'e kadar altı yedi kilometrelik bu gezinti sonrası aklımda kalan bir çay ocağının aynası kenarında duran fotoğraf beni bu cümleleri yazmama vesile oldu. bursaspor'un mevcut kadrosunun maç öncesi pozu ayna kenarında duruyordu. yeşilin ve beyazın tonları itibariyle bir başka güzel yakıştığı şehrin takımının güncel vaziyeti şehrin ruhundan farksızdı.
mevcut bursa belediye başkanı bir şeyler yapmaya çalışıyor. bursaspor için olmasa da şehrin kültürel ve mimari dokusuna yönelik çalışmalara karşı hafif bir tebessümvari olumlu hisler var olsa da, insanlara güvenemiyorum. mevcut pek çok şeye güvenmediğim gibi ama insan bekliyor işte. sevgili beklediği gibi bekliyor. içi ağıra ağıra insan bekliyor.
bursa'da doğmamış olsam da, orada ilkokula başladım. futbol kültürünün ilk basamaklarına eski atatürk stadyumuna gide gele çıkıverdim. galatasaray hep önceliğim olduğu için, bursaspor fazlasıyla sempati beslediğim şehrin takımı kıvamındaydı. şampiyon olduğu 2010 senesinde, kupayı almadan iki ay önce külüstür bisikletimi yeşil beyaza arkadaşla sprey boyayla boyamıştık. galatasaray'ımın kötü olduğu sene bursaspor'un şampiyon olması telafi metni kıvamında keyif verici olmuştu. ve sonra..
beşiktaş'ın ezeli rakibi rolünde bursaspor' dan, ikinci ligde şehrin plakasına yakışır cinsten bir pozisyonda takımın oluşunun bir sürü sebebi var. transfer yapamasa, tahtası kapalı olsa bile vakıf, merinos ve kendi altyapı takımlarından yükselen futbolcularla ilham kaynağı tam olacakken, borçlarla süslü bir veya birkaç el tekrar bursaspor'un kaderiyle oynadı. aslında bursaspor'un kaderi, şehrin yönetim kaderiyle neredeyse eş!
öyle berbat, öyle rezil belediye yönetimlerini şehir gördü ki; af edersiniz resmen şehrin içine edildi! trafiğin en sıkıntılı sayılabileceği büyük şehir olarak, belediye başkanı ve meclis yönetimi şehrin bütün dengesini bozdu. helikopterle şehrin üzerinden geçerken bursa'nın hayrı için ne varsa yok sayan daha büyük yöneticiler de var oldu. (onların derdi tabi daha başka)
mimar sinan'ı doğal güzelliği sebebiyle eser kondurmadığı şehir deprem ve yangınlar sebebiyle pek çok kez asırlarca imar olunsa da, demokrat parti zamanına kadar şehir kendi iç dinamiğini korumuşken, 1950 yıllarından başlamak üzere ve en büyük garabet sayılabilecek 80 darbesinden sonra bursa nüfus ve yerleşke olarak büyürken çirkin şekilde büyüdü. her şeye rağmen sanayisi, öz doğası ve kültürü, çoktan seçmeli göç etmiş halkıyla bursa iyi kötü idare edilirken, 2011'de inşaatı biten ucube yapılar şehrin ortasına çakıldı kaldı. 2010 yılında şampiyon olan bursaspor'un kaderini şehir yönetiminin dengesiz tavırları çizmeye başlamıştı bile. doğanbey mahallesi eskiden iki, üç katlı evlerinin arasında çıkmaz sokaklarının olduğu bir mahalle iken, mimar sinan'ın kıyamadığı şehrin uludağ eteklerini ovadan bakarken görünen son güzel manzarası katledildi.
bursaspor'un kaderi, bursa şehrinin kaderiyle eş derecede berbat iken, baktığım perspektifin elbette eksik yanları olabileceğini kabul ederek üzülüyorum. bursaspor'un galatasaray'ı 5-0 yendiği maçta kırmızı yanak albayrak üst katta, ben alt kat vip tribünde maçı takip ediyordum. maçlara beleş girmenin ayrı bir keyfi vardı. hatta bu 5-0'lık maç öncesi hangi sezondu tam olarak hatırlayamıyorum, hagi'nin olduğu bir maçta rakip tribünün (kültür parka bakan) yanındaki kale arkasında bomboş koltuklarda bir aşağıya bir yukarıya çıkıp heyecanla hagi'ye yakın olmanın keyfini çıkıyordum. (galatasaray taraftarına verilen tribünde boş yer kalmıyordu) galatasaray aşkı başka türlü iken, şehrimin takımıyla iç içeydim. texas tribününde değil de radikaller kısmında efendice maç izlemek bana daha uygun düşüyordu.
altı evliya üstü eşkiya olan güzel şehrimizin her yıl nasıl berbat şekilde yönetildiğini görmek elbette kahredici oldu. ülkenin kaderi farksız değil bu ayrı mevzu ama istanbul gibi bursa'nın katli vacip bir şehir olması insanı her seferinden derinden yaraladı. tüm bunlara rağmen mevcut politika erklerine bursa şehri üzerinden verilen halkın desteği var olmaya devam etti. şehir için düzgünce bir şey yapılmaz ve hatta var olan birkaç tarihi eser restorasyonı harici şehrin yüzüne yumruklar atılırken, halk uyumaya devam etti.
sosyolojik olarak incelemesi yapıldığında bu halk uykularına geçerli pek çok sebep bulabiliriz. para ve pragmatik öğeler en değerli analiz kıstaslarımız olabilir. yine de 'böyle olmasaydı sonumuz' derken insanın içi ağrır mı, ağrıyor.
geçen cuma yürüyerek mini bir bursa turu yapmıştım. emir sultan mezarlığında zeki müren'in kabrinden başlayıp, emir sultan'a, oradan ulucami ve hanları dön dolaş acem reis'e kadar altı yedi kilometrelik bu gezinti sonrası aklımda kalan bir çay ocağının aynası kenarında duran fotoğraf beni bu cümleleri yazmama vesile oldu. bursaspor'un mevcut kadrosunun maç öncesi pozu ayna kenarında duruyordu. yeşilin ve beyazın tonları itibariyle bir başka güzel yakıştığı şehrin takımının güncel vaziyeti şehrin ruhundan farksızdı.
mevcut bursa belediye başkanı bir şeyler yapmaya çalışıyor. bursaspor için olmasa da şehrin kültürel ve mimari dokusuna yönelik çalışmalara karşı hafif bir tebessümvari olumlu hisler var olsa da, insanlara güvenemiyorum. mevcut pek çok şeye güvenmediğim gibi ama insan bekliyor işte. sevgili beklediği gibi bekliyor. içi ağıra ağıra insan bekliyor.