3
uzun-orta mesafe koşu, bisiklet gibi dayanıklılık * sporlarında kilo en önemli faktör. asıl rakibiniz yer çekimi çünkü, ne kadar hafifseniz o kadar az enerji harcarsınız. yüzme, kürek gibi yer çekiminin hemen hemen ortadan kalktığı dayanıklılık sporları da var; orada kilonun pek etkisi yok; zaten konumuz bu değil.
10 km koşuda, çok basit ve yaklaşık olarak kilo başı etkiyi 20 saniye olarak hesaplayabiliriz. yani 10 km'yi 40 dakikada koşuyorsanız 5 kilo verirseniz, diğer değişkenler sabit kalmak kaydıyla 38 dakikalara indirirsiniz sürenizi. koşuya yeni başlayan arkadaşlarımda kilo fazlası görürsem ''koşu idmanı yapacağına, evde otur kilo ver, daha fazla randıman alırsın'' derim çoğu zaman. idman yaptıkça iştah açılıyor ve kilo vermek zorlaşıyor çünkü. ağır idman yapıp kilo vermek ayrı bir sanat dalı.
futbolun da önemli bölümü motor becerilerin yanında, dayanıklılıktan oluşuyur. kilo vermek harcanan enerjiyi azaltacağından performansı olumlu etkiliyor; fakat işin asıl önemli tarafı psikolojik.
çok teknik konuşmak istemiyorum ama bu noktada teleoanticipation* kavramından bahsetmem gerekiyor. örneğin, herhangi bir gün 10km koşu idmanı yapmak için dışarı çıktınız. beyninizin kontrol edemediğniz kısmı *- ki tüm hayatımızı kontrol eden kısım aslında beynimizin kontrol edemediğimiz kısmı- koşu öncesi ortamdaki tüm değişkenleri değerlendirip koşuyu kaç dakikada bitireceğinizi siz farkında olmadan hesaplıyor. bu değişkenlerin en önemlileri hava sıcaklığı, önceki haftalarda yaptığınız idman durumu, ve kilonuz gibi değişkenler. tabi ki koşu başladıktan sonra beyniniz kaslarınızdan ve vücudunuzun diğer kısımlarından geri bildirim alıp durmunu update ediyor sürekli ve kendi dilince: ''iyi gidiyorsun'' veya ''yok, bu hızla bu koşuyu bitiremezsin, en iyisi bırak'' sinyalleri veriyor. beynin bu durumu size bildirim şekli, can sıkıntısı, kas acısı gibi olgular oluyor.
eğer yaptığınız idmana ve kendinize inanıyorsanız beyninizden gelen bu negatif geri bildirimlerle başa çıkabiliyorsunuz. her ne kadar canınız yansa da, ''hayır, iyi çalıştım, idmanlarda bu süreleri yaptım, gene yaparım'' diyerek kendi kendinize karşı galip gelebiliyorsunuz. yani dayanıklılık idmanlarını fiziksel olarak gelişmekten çok, kendi kendimize inanmak, beynimizi ikna edebilecek gücü bulabilmek için yapıyoruz.
eğer kilo fazlanız varsa, ve bunu biliyor iseniz, istediğiniz kadar kilo fazlasının sizi etkilemediğine inandırmaya çalıyın kendinizi; beyninizin kontrol edemediğiniz ve aslında çoğu şeyi yöneten kısmını performans gösterebileceğinize ikna etmeniz çok daha zor olacaktır. koşucu iseniz bu ikna süreci daha kolay olabilir; sonuçta sadece koşuyorsunuz. ama futbolda ilgilenmeniz gereken onlarca farklı durum var; bir de dayanıklılığınızın düşmediğine kendinizi ikna etmeye çalışırken maçtan kopmanız işten bile olmaz.
kilolu sporcular bahsettiğim sürecin farkında olması gerekenlerdir. en üst seviyede yarışırken, olimpiyat madalyasını kazanan sporcuyla, olimpiyata gitmeye hak kazanamayan sporcu arasındaki farkı bu ince detaylar belirliyor. kilo vermiyorum diyen gitsin arkadaş arasında yine oynasın, kimsenin bir şey dediği yok.
10 km koşuda, çok basit ve yaklaşık olarak kilo başı etkiyi 20 saniye olarak hesaplayabiliriz. yani 10 km'yi 40 dakikada koşuyorsanız 5 kilo verirseniz, diğer değişkenler sabit kalmak kaydıyla 38 dakikalara indirirsiniz sürenizi. koşuya yeni başlayan arkadaşlarımda kilo fazlası görürsem ''koşu idmanı yapacağına, evde otur kilo ver, daha fazla randıman alırsın'' derim çoğu zaman. idman yaptıkça iştah açılıyor ve kilo vermek zorlaşıyor çünkü. ağır idman yapıp kilo vermek ayrı bir sanat dalı.
futbolun da önemli bölümü motor becerilerin yanında, dayanıklılıktan oluşuyur. kilo vermek harcanan enerjiyi azaltacağından performansı olumlu etkiliyor; fakat işin asıl önemli tarafı psikolojik.
çok teknik konuşmak istemiyorum ama bu noktada teleoanticipation* kavramından bahsetmem gerekiyor. örneğin, herhangi bir gün 10km koşu idmanı yapmak için dışarı çıktınız. beyninizin kontrol edemediğniz kısmı *- ki tüm hayatımızı kontrol eden kısım aslında beynimizin kontrol edemediğimiz kısmı- koşu öncesi ortamdaki tüm değişkenleri değerlendirip koşuyu kaç dakikada bitireceğinizi siz farkında olmadan hesaplıyor. bu değişkenlerin en önemlileri hava sıcaklığı, önceki haftalarda yaptığınız idman durumu, ve kilonuz gibi değişkenler. tabi ki koşu başladıktan sonra beyniniz kaslarınızdan ve vücudunuzun diğer kısımlarından geri bildirim alıp durmunu update ediyor sürekli ve kendi dilince: ''iyi gidiyorsun'' veya ''yok, bu hızla bu koşuyu bitiremezsin, en iyisi bırak'' sinyalleri veriyor. beynin bu durumu size bildirim şekli, can sıkıntısı, kas acısı gibi olgular oluyor.
eğer yaptığınız idmana ve kendinize inanıyorsanız beyninizden gelen bu negatif geri bildirimlerle başa çıkabiliyorsunuz. her ne kadar canınız yansa da, ''hayır, iyi çalıştım, idmanlarda bu süreleri yaptım, gene yaparım'' diyerek kendi kendinize karşı galip gelebiliyorsunuz. yani dayanıklılık idmanlarını fiziksel olarak gelişmekten çok, kendi kendimize inanmak, beynimizi ikna edebilecek gücü bulabilmek için yapıyoruz.
eğer kilo fazlanız varsa, ve bunu biliyor iseniz, istediğiniz kadar kilo fazlasının sizi etkilemediğine inandırmaya çalıyın kendinizi; beyninizin kontrol edemediğiniz ve aslında çoğu şeyi yöneten kısmını performans gösterebileceğinize ikna etmeniz çok daha zor olacaktır. koşucu iseniz bu ikna süreci daha kolay olabilir; sonuçta sadece koşuyorsunuz. ama futbolda ilgilenmeniz gereken onlarca farklı durum var; bir de dayanıklılığınızın düşmediğine kendinizi ikna etmeye çalışırken maçtan kopmanız işten bile olmaz.
kilolu sporcular bahsettiğim sürecin farkında olması gerekenlerdir. en üst seviyede yarışırken, olimpiyat madalyasını kazanan sporcuyla, olimpiyata gitmeye hak kazanamayan sporcu arasındaki farkı bu ince detaylar belirliyor. kilo vermiyorum diyen gitsin arkadaş arasında yine oynasın, kimsenin bir şey dediği yok.