93
1. bölüm: futbol, işçi sınıfının balesidir
ben bir futbolseverim. kendimi bildim bileli futbol maçı izliyorum. sadece galatasaray değil, sadece türkiye değil, sadece evdeyken değil. 22 adamın yemyeşil bir alanda birbirine üstünlük kurma mücadelesi, milyonları olduğu gibi beni de çok heyecanlandırıyor. bunun için üzülüyor, seviniyor, sinirleniyor ya da heyecanlanıyorum. yine de bugüne kadar çocukken sokaklarda, büyüyünce halı sahalarda top oynamak veya tribünde olmak dışında bu işin aktif bir parçası olmadım.
işte bunları düşünüyordum, samsun'da cumhuriyet meydanında kuşları besleyen çocukları izlerken. bir pazar sabahı yine simit center'da bulmuştum kendimi. center'da çalışan genç ''abi elde yiyeceksen bir gazeteye sarıyorum.'' dediğinde hiç umursamadım bu durumu. tek dikkatimi çeken sardığı gazetenin ulusal bir gazete bile olmamasıydı. sanıyorum yerel gazetelerden biriydi. aldım simitleri, geçtim banka ve meydanı izlemeye kaldığım yerden devam ettim. hayat, insana nadiren istediği gibi bir pas verir. söz konusu hayat türkiye'de ise daha da nadir. benim simitleri bitirdikten sonra ''ne anlatıyor lan bu gazete?'' diye 10 saniye sonra çöpe atmak üzere açtığım kağıt parçasındaki ufak yazı, bu paslardan biriydi belki de. bölgesel amatörün henüz 3. haftası biterken atakum belediyesi'nin yarı profesyonel takımının teknik direktörü kovulmuş. anlayacağınız türk futbolunun en üst seviyesi neyse en altı da o.
bu bir mesaj mıydı yoksa tamamen bir canına tak etme durumu mu bilmiyorum. küpürü aldığım gibi kendimi atakum'da, lokalde buldum. 1-2 selam verip çay içtikten sonra kiminle görüşmem gerektiğini biliyordum ki o kişi de zaten oradaydı. 94 yılında emekli bir öğretmen kurmuş takımı. şimdi de oğlu takımla yarım yamalak ilgileniyormuş. tabii ilk başta önyargılı davransa da futbolun hayatımdaki yerini anlayınca kendisi de söylediğim fikre ısındı. zaten çok hevesli değil de baba mirası diyerek devam ettiriyor belli ki. kendisi de aramak yerine hazır ayağına gelmiş fırsat. anlaştık çok uzatmadan. hemen gittik basit lisans işlemleri falan derken kısaca benim en alt seviyede teknik direktörlük yapmama izin verecek belgeleri edindik
https://gss.gs/Qvy.png
bir anda kendimi bu işlerin içinde bulmuştum. tabii bakmayın bu işler dediğime, halı sahanın az daha profesyonel olanı işte. formalar var ve maçların ne zaman nerede yapılacağı belli. yine de dört elle sarıldık tabii işe. nihayetinde hayatımda bir futbol hikayesi çıkacaksa chelsea'de işe başlayarak çıkmayacaktı. takıma gelince... gördüğünüz gibi en alt ligde, 13 takımlı bir ligde bile 8. olacağı öngörülüyor. oradan hesaplayın. oyuncular zaten futbolu seven atakumlu gençler. samsunlu bile demiyorum bak. stada yakın olan gençler geliyor işte. ben ''antrenman'' diyorum, adam bana ''hocam sınavım var.'' diyor. ben antrenman diyorum, adam bana ''hocam fabrikada mesai var.'' diyor. o da haklı, fabrikada en azından para kazanıyor. bir şey diyemiyorsun. haftada 1-2 defa toplanıp antrenman yapıyoruz. ''beyler otobüs şu saatte kalkacak gecikmeyelim.'' temalı sohbetler...
başkanın beklentisi ligde kalmak. belli ki bir adım daha geri gitsek kulübü tamamen kapatacak. benden önceki menajer 3 haftada 2 mağlubiyet 1 galibiyet almış ancak başkana silah çektiği için yollar ayrılmış. tabii başkan da masum değil onun da odasında bir beylik tabancası var. samsun işte. biz de iyi kötü başladık bir şeyler yapmaya bu ortamda. kendimi bildim bileli hiçbir şeye etki edemediğim halde gerek sesli gerek kendi içimden yorumladığım, tavsiyeler verdiğim, eleştiriler yaptığım bu mevzuda eyleme geçince nasıl bir şey çıkacağını ben de merak ediyordum.
ilk maçımızda çankırı'yı 2-0 yenince ''kolaymış lan galiba bu işler.'' diye tahmin etmiştim. bırakın benim kişisel tarihimi, insanlık tarihinin başından beri bu kadar büyük yanılgı çok çok azdır: https://gss.gs/LBb.jpg
gördüğünüz gibi. gelen bastı, giden bastı. böceğe döndük. son sıraya demir atmıştık. 3'lü savunmadan 4'lü santrfora kadar her şeyi deniyorduk. ne denediysek sonuç vermedi. aylar sonra niksar maçında aldığımız 7-0'lık galibiyetten sonra kenarda şöyle bir görüntü veriyordum: https://pbs.twimg.com/...ryXUAEAPGQ.jpg:large
tabii ki bozulan bir şey yoktu ancak yine göreceğiniz gibi o galibiyetten sonra en azından arada maç kazandık. maçları kazanıyorduk ancak diziliş, sistem ve kadro öyle bir çorbaya dönmüştü ki hangi maçı nasıl kazandığımızı kimse bilmiyordu. dolayısıyla istikrar mümkün değildi. tabii birkaç defa başkan beni lokale çağırdı. hesap vermek zorunda kaldık. amk yerinde antrenman yok, dolayısıyla antrenmanda sakatlanan da yok ki ''sakatlıklar belimizi büktü.'' deyip sıyrılalım. saçma sapan bahaneler sıkıp duruyordum. sezon sonunda ise şöyle bir tablo bizi karşılıyordu: https://gss.gs/6lR.png
2. bölüm: bir ihtimal daha var
evet inanması güç ama ligde kalmıştık. en azından geri dönülmeyecek kadar kötü geçmedi ilk tecrübemiz. gerçi son maç biz 5 yedik. eğer ladik, boyabat'a basmasaydı başkan bana basacaktı. tekmeyi tabii. gerçi yine yapacağını yaptı. artık bahane dinlemeyeceğini, gelecek sezonun ilk 5 maçında 8 puan alamazsam şehri terk etmemi söyledi. lavuğa bak bizi samsun'dan kovuyor, altı üstü 2 sokak öteye gideceğiz amk dedim. içimden diyorum tabii. neyse yaz sezonu başladı. tabii size ben işin komik kısmını söylemedim. galibiyeti arada hatırlayan, son hafta ligde kalan bir takım olarak ligin gol kralı engin eyüboğlu ve asist kralı enis kömürcü bizim formamızı terletiyordu. ligin gol kralı ve asist kralı bizdeyken bu tabloda olmamıza üzüleyim mi yoksa ligin asist kralı ve gol kralı bizde diye sevineyim mi diye düşünürken arkadaşlar sağ olsun ''hocam sen çok yorma kendini.'' diyerek başka takımlara imza attılar. ''nasıl yani ikisinin de sözleşmesi mi bitmiş?'' dediğinizi duyar gibiyim. ne sözleşmesi beyler? hepsinin ucu açık. mahalleden arkadaşları falan topluyorum takıma yani öyle bir durum. neyse biz de şanındandır diyerek 2-3 tane şimdi hiçbir detayını hatırlamadığım takviyeler yaptık. sezon başladı. hünerlerimizi gösterme zamanıydı. güzel bir yaz dönemi geçirmiştik.* hünerlerimizi gösterme zamanıydı ancak büyük baskı altındaydık.* açıkçası ligde kalma beklentisiyle sezona başlayan bir takımdan 5 maçta 8 puan beklemek çok büyük haksızlıktı ya da bu benim kendimi avutma biçimimdi. çünkü 5 maç sonunda aldığımız 7 puanla elimize almıştık. bavulu.* başkan ise yerel gazeteye şöyle yansımıştı: https://www.youtube.com/watch?v=feUtHNAwYJw
böylece ilk ve belki de son tecrübemizin sonuna gelmiştik. imkanlar belli olsa da bu deneyim bizim için tam bir fiyaskoydu. bırakın teknik direktörlüğü, futbolla olan ilişkim bile bitebilirdi bu maceradan sonra. tabii kendimi ''gençler benim çok üst seviye taktiklerimi anlamadılar.'' diye avutmasaydım. barcelona izleyerek büyüdüysek, guardiola izleyerek büyüdüysek bizim suçumuz mu kardeşim? bu benim suçum değildi ama hayatı boyunca ''kanatlardan oynayın, basın, oynatmayın, döndürmeyin'' gibi talimatlardan başka bir şey duymamış adamlara sahte 9, yarım boşluk, orta sahaya evrilen bek falan anlatmak benim suçumdu. adama yarım boşluk diyorum adam ''hocam yarım boşluksa yarısı da dolu demektir, sıkıntı.'' diyor. hiç bu açıdan düşünmemiştim.
açıkçası ne yapacağımı bilmiyordum. durumu kabullenmek zordu ve bu işin, rekabetin tadını almıştım. bir şansı daha hak ettiğime inanıyordum. bir yandan ise ''bu saatten sonra beni kim niye alsın?'' diye kendimle tartışmadan edemiyordum. 1-2 iş görüşmesinde daha sözleşmeyi göremeden masadan kalktım. kaldırdılar daha doğrusu. bağlantımız, ismimiz de yok ki piyasada biri bize gelsin. öyle düşünceler ve arayışlarla geçti zaman. kasım ayının ortasında aydın'da yaşayan bir akrabayla görüştüm. o da bizim gibi futbol meraklısı. adam bile bilmiyor benim macerayı. duyar duymaz tek bir şey söyledi ve telefonu kapattı: ''tam sana göre bir iş var. yarın burada ol.''*
ertesi gün elimde bavulumla aydın terminalindeydim. tek başına yapılan şehirler arası yolculuk hüznü vardı üzerimde. işin kötüsü gittiğim yerde ne ile karşılaşacağımı bile bilmiyordum. koca dünya bana yapamazsın demiyordu hatta kimsenin bir şey dediği yoktu ama ben yine de kafamda o sahneyi canlandırmıştım. hemen akrabanın yanında aldım soluğu. ''neymiş bu 'tam bana göre olan iş?''' diye sordum. cevap bende herhangi bir etki uyandırmadı: söke spor.
söke spor. bölgesel amatörün başka bir grubunun takımı. beğenmeme lüksüm yoktu. kendisinin söke ile ilgisini sordum. dedim ya o da futbol delisi. bir ara orada yaşarken maçlara gide gele başkanla falan arkadaş olmuş. başkan bana dünden razı. ''nedir bu takımın durumu, potansiyeli?'' falan gibi sorularıma geçiştirme cevaplar alıyordum. başkanla oturduk, daha çaylar gelmeden imzalar atıldı. sezon sonuna kadar tabii. klasik, ''ligde tut, takımda kal.'' hesabı. ''bunlar yangından mal kaçırır gibi takımın başına geçirdiler. ne oluyor lan?'' diye geçiriyorum içimden. gelin işin aslını birlikte öğrenelim.
form durumu: https://gss.gs/z1Z.png
puan durumu: https://gss.gs/aKK.png
tablo her şeyi açıklıyordu. en dipteki takım, en dipte de en dipteydi. 10 maç sonunda galibiyet yoktu. kimse elini bu taşın altına sokmak istememişti. başkanın da belli ki ümidi kalmamış. sezon sonuna kadar takımla uğraşacak birini arıyor. yine de geçtik takımın başına, ses çıkarmadık. bu sezon hedef bir şekilde takımı ligde tutmaktı. kadroya şöyle bir baktım ama bakılacak pek bir şey yoktu. bir kafa hariç. işte aradığım adam bu, dedim. takımı üzerine kuracağımız adam bu: https://gss.gs/vjG.jpg
ilk maç manisa sanayi ile evimizde. 2-1 yenildik. ilk maç tabii ancak insanın aklına bazı şeyler gelmiyor da değil mağlubiyetle başlayınca. oyunu alper'in üzerine kurmam lazımdı. dizilişimi de buna göre ayarlamam lazımdı. alper çok esnek bir oyuncu değil zaten, nerede verim alabileceğimiz belli. dolayısıyla dizilişten ve oyunumuzdan hiç vazgeçmedik. zaten adamlar haftada 2 gün antrenmana geliyor onda da yeni dizilişi anlatana kadar antrenman bitiyor. kafalarına vura vura şunu oynayacağımızı anlattım gençlere: https://gss.gs/DKA.jpg
haklarını vermem lazım. gençler buna o kadar iyi uyum sağladı ki... manisa maçından 1 ay sonra baktım ki burada yapılacak işler var, akrabadan ayrıldım ayrı eve çıktım. takım sezon bitene kadar alt liglerde ses getirecek bir performansa imza attı. çok uzatmaya gerek yok. tablo size her şeyi açıklayacak: https://gss.gs/k2Y.jpg
manisa maçından sonra sezonun kalanında mağlubiyet görmedik. sonuncu sırada aldığımız söke spor sezonu 6. sırada bitirdi. işin daha güzel tarafı takım ayakları yere sağlam basan bir oyun oynuyordu. galibiyetler hiç öyle tesadüf falan değildi. manisa maçından sonraki 13 maçta kalemizde sadece 5 gol görmüştük. hiçbir maçta kalemizde 2 gol görmedik. bu, benim geldiğim dönemden sonra ligin en iyi savunma performansıydı. tabii başkanla falan aramız çok iyi. ''hoca sen neymişsin ya?'' falan çekiyor bana. lig bitmeden 2 yıllık sözleşmeyle geldi yanıma. takım da benim iktidarımı kabul etmişti. ''bu adam bir şey biliyor.'' kıvamına gelmişti.
yalnız bir sıkıntı vardı. alt liglerin en önemli faktörlerinden birisi bizim için bir sıkıntıya dönüşmüştü: golcü meselesi. ayhan turan ve hasan topaloğlu isimli 2 santrforumuz vardı. yetenekli çocuklardı aslında bu seviye için ama bir türlü istediğimi alamıyordum. çok gol kaçırıyorlardı. özellikle hasan tamamen verimsizdi, ayhan ise gol atamasa da oyuna katkısı iyiydi. işin kötüsü onların performansı alper'i de direkt etkiliyordu. alper 7 gol 4 asistle sezonu fena olmayan bir katkıyla bitirse de daha iyisini yapacağına emindim.
3. bölüm: güçlü olmayan, akıllı olmak zorundadır
dedim ya takımın performansı tesadüf falan değildi. sonraki sezon için beklenti tabii yine ligde kalmak. ben de ses çıkarmıyorum. oyunculara da çaktırmıyorum ama gözümüz de inceden yükseklerde. takımın iyi bir golcüyle yapabileceği şeyi kendimle bile konuşmuyor, üst lige çıkma hayalimi hiç dillendirmiyorum. başladı transfer sezonu. tabii ne para var ne scout var ne de benim herhangi bir bilgim var oyuncularla ilgili ama bunların hiç önemi yok. tek bir hedef var. elimde olsa ilan vereceğim: golcü aranıyor.
yetenek veya herhangi bir şeyin önemi yok. aradığım tek kriter daha önce bu seviyelerde gol atmış olması. neyse buldu bizimkiler birini. ''hocam geçen yıl 9 gol atmış.'' dediler. iyi, dedim. getirin. çok da uzakta değilmiş zaten, buca'da top oynuyormuş. diğer gün meraklı gözlerle bana bakıyordu: https://gss.gs/1tf.jpg
ne kadar genç, diye düşündüm içimden. nelerin kendisine bağlı olduğunu bilmeden bana bakıyor. gel, dedim. durumu anlattım. tek yapması gerekenin gol atmak olduğunu anlattım. bir diğer önemli konu sağ bek rotasyonuydu. oradaki 2 oyuncum da takımın aksayan yanlarıydı. onları yolladık, emrah ve fikret ile orayı da doldurduk. orta saha rotasyonuna bir oyuncu daha ekledik. artık transferin bitmesini beklemeye başlamıştık. takımla oynamaya niyetim yoktu zaten. sağ bek ve santrforu değiştirmek yeterliydi ancak önümüze çok iyi bir fırsat transferi gelmişti. geçen sezon 7 asistle adından söz ettiren bedirhan bizimle görüşmek istiyordu. özgür yerine pekala oynayabilir gibi geldi gözüme: https://gss.gs/1tf.jpg
faydasızlar gitti, gerekliler geldi, transferi kapattık. sezon başladı. sezona kaldığımız yerden girmiştik. ilk 5 maçta aldığımız 4 galibiyetle ses getirdik. hüseyin harika başlamıştı. alper artık istediğim kıvama gelmişti. okan da beklentimin üstünde çıkmıştı ancak devamında aynı performansı gösteremedik. kalan 7 maçta yalnızca 8 puan alabildik. üst ligden düşen karabük ise arayı açmaya başlamıştı. devreye şu tabloyla giriyorduk: https://gss.gs/VW0.jpg
kabul etmek zor olsa da takımın aksayan yanı belliydi: bedirhan. ilk maçtan itibaren takıma uyum sağlayamamıştı. kazandığımız maçlarda dahi en kötü performans genelde kendisine aitti. işin kötüsü özgür'ü oradan çıkartınca geçen yıl canavar gibi savunma yapan takım gitmiş, yediğinden fazlasını atmaya çalışan bir takım gelmişti. 2. yarının başındaki 3-0'lık kayseri şekerspor mağlubiyeti artık aksayan tarafı kesip atmamı zorunlu kılıyordu. özgür'ü, bedirhan yerine çektik. hani derler ya ''teknik direktörün elinde sihirli değnek yok.'' diye. işte bu özgür hamlesi, sihirli değnekti. takım kendini buldu. alper ve hüseyin şaha kalktı. geçen sezonu yeniden çektik adeta. 12 maçta yediğimiz 7 golle ligi süpürüyorduk. mayıs sona ererken tablo şuydu: https://gss.gs/vv9.jpg
''iyi de bu sefer son maçta ortaca'ya yenilmişsiniz.'' dediğinizi duyar gibiyim. evet yenildik. son maç pis bir takıma denk gelmişti. şanssızdık. ortaca, ligin 2.'siydi. iyi bir takımdı ve son maça tamamen konsantre çıkmışlardı. play-off fırsatını tepmemek için kazanmak zorundalardı. yine de bunlar, ortaca'nın bizi yenmesini sağlayan esas şeyler değildi. esas sebep başkaydı. söke spor, ligin son haftasında ortaca'yı şampiyon apoletiyle ağırlıyordu: https://gss.gs/BjJ.jpg
kadroya gelirsek... bütün takım her şeyini verdi tabii ama aslan payı alper ve hüseyin'e aitti. tam anlamıyla bizi taşımışlardı. alper 16 asistle asist kralı olmuştu. hüseyin ise 18 golüne rağmen gol krallığını karabüklü batuhan'a kaptırmıştı: https://gss.gs/E80.png
bu şampiyonluk bir teknik direktör başarısı mı yoksa bölgesel amatör'ü kimsenin benim kadar ciddiye almamasının bir sonucu mu bilmiyorum. bir önemi de yok. tek gerçek var: alt liglerde yavaştan adımız duyulmaya başlanmıştı. tabii kötü haberler de var: başkanımız lig bitimine 5 hafta kala sağlık problemleri sebebiyle koltuğu devretmişti. işte bu problemin doğuş noktasıydı. benim sözleşmem haziran 2024'te sona eriyordu. yeni gelen başkan ise ilk iş ''gel biz şunu 2026 yapalım.'' diyordu. tabii başkanın bana güvenmesi güzel ancak dürüst olmak gerekirse ben o kadar uzun süre kalmaya niyetli değildim. ''2025 diyelim.'' teklifimi asla kabul etmedi ve daha göreve yeni gelen başkanla aramıza soğuk girdi. ''sen niye 2026'yı kabul etmedin?'' sorusunu cevaplayayım: söke ile duygusal bir bağım yoktu ancak belki de benim kariyerimin başlamadan bitmesini engelleyen bu takıma karşı vefa borcum vardı. sırf bu yüzden şampiyonluktan sonra takımdan ayrılmadım, ayrılsaydım muhtemelen üst ligden gelecek teklifler olurdu. ben ise yarı profesyonel bir takımla profesyonel bir ligde kalma savaşı vermeyi kabul ettim fakat vefanın da bir sınırı var. ben söke ile sözleşmem bitince ayrılmak istiyordum. böylece bu takımı yarı yolda bırakmamış olacaktım ve onlara yerime birini bulmaları için fırsat verecektim. sırf bu sebepten istifa hiçbir zaman gündemimde olmadı. işin özü buydu.
böyle bir atmosferde başladık yeni sezon hazırlıklarına. kendisi ve futbolcuları yarı profesyonel olan bir takımla, profesyonel bir ligde mücadele edecek olma fikri kulağa pek hoş gelmiyordu. takımın artık gerçek bir futbol takımı gibi her gün antrenmana gelmesi için hepsiyle tam zamanlı sözleşme imzalamam ve kulübün de bana danışarak ''profesyonel'' bir takım olması ise söke spor gerçeklerini değiştirmiyordu: https://gss.gs/INn.jpg
ilk iş teknik heyeti, gözlemcileri ve fizyoterapistleri değiştirmek oldu. sezonun hemen başındaki ilk takviyemiz içerden geldi. 16 yaşındaki yetenekli gencimiz kemal eker ile orta sahayı güçlendireceğimizi düşünüyorduk. bunun dışında kime gitsek bizi istemedi. bizi isteyenler ise bizim işimizi göremeyecek olanlardı. transfer dönemi yavaş yavaş biterken artık zaten olmayan paramızla transfer yapamayacağımızı anladım. hüseyin oruç ve alper genç'in ayağına bakacağımız artık kesinleşmişti. ismail eminoğlu ise ilk ve tek transferimiz oluyordu. kısacası 3 ay öncesine kadar başka işlerle uğraşan çoluk çocukla 3. lige başlıyorduk: https://gss.gs/0eA.jpg
4. bölüm: kurtlukta, düşeni yemek kanundur
bahisçiler ligde kalmamızla ilgili bahis bile açmamıştı. ilk maçımız ziraat türkiye kupası 1. turunda derince deplasmanındaydı. ortada geçen maçta kaybederek kupaya erken veda ettik. sezonun ilk maçı yine derince deplasmanındaydı. hüseyin oruç'un 3 golle yıldızlaştığı, bana ''bu çocuk bu ligde de büyük işler yapacak.'' dedirttiği maçı 5-3 kaybettik. evet yanlış okumadınız, kaybettik. geçen sezon son 12 maçta 7 gol yiyen takımın tek maçta 5 gol yemesi, bu sezon olacakların önizlemesi gibiydi. yine de bu durum bekleyebilirdi çünkü maçtan sonra alacağım haberden sonra aslan amcanın ölüm haberini alan polat gibi dünyam kararacaktı: https://gss.gs/iVk.jpg
soğuk duş. sadece bunu söyleyebilirim. en büyük umudumuzu, ligin ilk yarısında kullanamayacağımız haberi camiada soğuk duş etkisi yarattı. yine de takımı toparladım. sonraki 3 maçta aldığımız 7 puanla kendimize geldik. allah var, ayhan turan çok ekstra bir katkı veriyordu. ligin ilk yarısı bizim için sallantılı geçti. tabii sallantılı dediysek ligde kalmaya çalıştığımızı hatırlatmak gerek. basitçe özetlemek gerekirse arada bir kazanıyorduk: https://gss.gs/52Y.jpg
bir parantez açmam lazım. aslında bu, söke ile yaptıklarımızın etkisini göstermek açısından önemli: https://gss.gs/WzK.jpg
3. ligin iddialı takımlarından erzincan benimle görüşmek istiyordu. söke'yi yarı yolda bırakmamak için görüşmeye bile gitmedim. bu tavrım, yakınlarım tarafından çokça sorgulanacaktı.
2. yarı başladı. çok fazla gol yiyorduk. ne yaptıysam engel olamadım. kadro zaten çok geniş değildi. en fazla orta sahada değişiklik yapıyordum. işin komik tarafı günün sonunda yine barış tuncer ve özgür yılmaz'ın as kadroda yer alması oldu. kemal de alper de beklediğimi verememişti. en büyük sıkıntı ise takımın kondisyonuydu. dedim ya geçen seneye kadar bu işi hobi olarak yapan gençlerdi bizimkiler. 60. dakikadan sonra bitiyordu pilimiz. bırak 1-0'ı, 2-0'dan bile o kadar çok puanlar bıraktık ki... son 3 haftaya girilirken savaşımız devam ediyordu: https://gss.gs/wrv.jpg
ligin son haftalarına girilirken en büyük korkum gerçek oluyordu. hem tecrübesiz hem de çok genç futbolcularımız gerek zihinsel gerek fiziksel olarak ligin sonunu getiremiyordu. 27, 28 ve 29. haftada üst üste kaybettik ve potaya girdik. son maç evimizde şanlıurfa'ya karşıydı. biz 13. sıradaydık, şanlıurfa 3 puan üstümüzde 12. sıradaydı. ligde kalmak istiyorsak en az 3 farkla kazanmalıydık. takımı hazırladık, başlama düdüğüyle birlikte top tüfek saldıracaktık. son düdük çaldığında bizi karşılayan tablo şuydu: https://gss.gs/URI.jpg
maç sonunda stadyumdaki her bir taraftar sahadaki takımı alkışlıyordu. sezon sonu takımın istatistikleri incelendiğinde üzülmemek ve alternatif senaryolar kurmamak mümkün değildi. ligin çok büyük bölümünü kaçıran hüseyin oruç o durumda bile 12 gol kaydetmişti ama artık bunları düşünmenin kimseye bir faydası yoktu. gerçek şuydu ki söke spor amatöre geri dönmüştü. bütün çabalarımıza rağmen söke'yi ligde tutamadık. yine de taraftar ve yönetimin bakış açısını anlatmak için şu tablo yeterli olacaktır diye düşünüyorum: https://gss.gs/M93.jpg
yönetim ve taraftar için hiçbir sıkıntı yoktu. medyada bile eleştiriler yok denecek kadar azdı. ben ise artık sözleşmemin bitmesini bekliyordum. ben söke spor ligde kalsa da kalmasa da ayrılacaktım. geçen sezonun sonunda bunu kafaya koymuştum. bu sebeple yönetimin sezon içinde defalarca önüme sunduğu sözleşmeleri reddettim. yönetim ısrarcıydı. söke spor'daki son 15 günümde bana tam 3 defa geldiler ancak cevap değişmedi: https://gss.gs/0AI.jpg
3 yıllık söke macerası bitmişti. içim rahat mıydı? evet içim rahattı. gemiyi limana yanaştıramadık belki ama kazanmamızın çok zor olduğu bir savaşı son anına kadar sürdürdük. geride, istikrarı korursa yeniden bu lige çıkabilecek bir camia, oyuncu grubu ve oyun sistemi bırakmıştık. artık önümüze bakma vaktiydi. 2024 yazını kafa dinleyerek geçirmiştim. 1-2 takımın ilgisi olduysa da iş resmiyete dökülmedi. kasım ayında bu esnada ben hayatımın bir bölümünü geçirdiğim gebze'ye, arkadaşlarımı görmeye gitmiştim. benim gebze'de olduğumu duyan yöneticiler çaldı kapımızı: https://gss.gs/0jy.jpg
kocaeli birlik. kocaeli aslında ısındığım takımlardan biri değildi ancak özellikle istanbul'a yakın olması sebebiyle cazip gelmişti. ayrıca yeni sezon başlayalı 2 ay olmasına rağmen piyasada değildim. artık sahne alma vaktiydi. takım, çok kötü bir performans sergilemişti. 10 maç sonunda yalnızca 6 puanı vardı: https://gss.gs/4Eo.jpg
takımın bu kadar kötü durumda olmasına anlam verememiştim, kadroyu görene kadar. hayatımda gördüğüm en kötü kadro planlamalarından biriydi. takımda sayısız orta saha, sayısız santrfor varken yalnızca 3 stoper vardı ki hepsi kötüydü ve yine çok niteliksiz 1-2 kanat oyuncusu vardı. kadroyu görünce çok sıkıntılı bir işe girdiğimi düşünmeye başlamıştım ancak ilk maçımızda çok iyi bir galibiyet almıştık. evimizde lider adıyaman'ı 1-0 mağlup ettik. sonrası... sonrası uçurum. takımda forvet erdem özçal hariç kimseden verim alamıyordum. devre arasında oğuz gürbulak ve irfan başaran'ı aldım tecrübe katarlar diye. hiçbir şey katmadılar. savunmamız rezaletten daha kötüydü. ortaya çıkan tablo ''serbest düşüş nedir?'' sorusunun cevabıydı: https://gss.gs/opV.jpg
5. bölüm: gecenin en karanlık anı
herkesin hayatının karanlık, hatırlamak istemediği bir dönemi olur. benimkinin bu olduğuna inanıyordum, inanmak istiyordum. küme düştük. derince karşısında aldığımız 8-1'lik mağlubiyette kopan ipler, ligin bitimine 2 hafta kalan ardeşen'den aldığımız yenilgi sonrası resmiyete döküldü. açıkçası bu dönem hakkında yazacak fazla bir şey yok. zaten ilk anından itibaren kan tutmamıştı ya da başka bir deyişle bu bebek ölü doğmuştu. zaten ilk andan itibaren beni sorgulayan oyuncu grubuyla da kötü başlangıç sonrası iletişim çabuk kopmuş, devamında hiçbir istediğime yanıt alamamıştım. anlayacağınız bu dönem benim kariyerime zarar vermekten başka hiçbir işe yaramadı.
yine de arkamızda bıraktık. bırakmak zorundaydık. kocaeli en başından itibaren yanlış bir tercihti. bu bana ders oldu. bir sonraki tercihimi ince eleyip sık dokuyarak yapacaktım. söke spor'un küme düşmesi bana yazmazdı belki ama öyle veya böyle 2 takımı küme düşürmüştüm. bir sonraki seçenek son şansımdı. 3. ligin kötü takımlarından gelen birkaç teklifi reddettim, iyi takımlara benim yaptığım teklifler reddedildi. 25/26 sezonunun ilk yarısı bitmişti. artık dönmem lazım, diye düşünmeye başlamıştım. beklediğim iş şubat ayında geldi. bu kez herkesin bildiği bir takımdı hem de: https://gss.gs/SDc.jpg
manisaspor. buralara kadar düşmüştü. manisa deyince aklıma hep ariza makukula gelir. o şu an ne yapıyordu acaba? neyse. yönetimin son 2 tecrübesinde düşmüş bir menajer olarak bana sezon sonuna kadar değil, 1.5 sezonluk sözleşme sunması ise gözden kaçmamıştı. manisa'nın play-off için savaşması bekleniyordu ancak işler ters gitmiş belli ki: https://gss.gs/F8G.jpg
kadroya baktığımda oğuzhan berber gibi tanıdığım ve sevdiğim bir ismi görünce mutlu oldum. kadro fena değildi ancak çok dardı. ayrıca manisa kadrosuna hiç uymaya çok önemli bir sıkıntı daha vardı: maç kadrosunda minimum 8 tane 25 yaş altı adam gerekiyordu. orta saha rotasyonuna bir adam gerektiğini düşündüm. devre arası başka bir tanıdık isim olan okan dernek'i kadroya kattım. maçların çoğunu bu diziliş ve bu maç kadrosu ile oynadık: https://gss.gs/N7N.jpg
evet yanlış görmediniz. yedeklerde 2'si kaleci 3 kişi vardı yalnızca. çünkü hem gencimiz azdı hem de kadrodaki sayıyı azalttıkça 1 genç daha az oynatma lüksümüz oluyordu. yine de bunlar işin teferruatı. yönetim ''kümeden uzak dur yeter.'' derken benim planım başkaydı. en kötü ihtimalle ses getirmek için bile olsa play-off yapmayı kafamıza koymuştuk. takım istediğim oyuna beklediğimden de iyi yanıt vermişti. özellikle barış ve okan çok üst düzey performans sergilemişti. play off yapmayı kesinlikle hak ediyorduk hatta daha fazlasını vaat ediyorduk: https://gss.gs/INy.jpg
yalnızca 2 mağlubiyet almıştık. sanıyorum ki benim başa geçmemden sonraki dönemde en fazla puan alan takım bizdik ancak burası ilginç bir lig. play-off potasındaki takımlar da çok iyi iş çıkarıyordu. harika performansımıza rağmen alt tarafla bağlantıyı bir türlü kopartamadık. son haftaya giderken sultanbeyli'yi ağırlıyorduk ve tablo şuydu: https://gss.gs/jGA.jpg
öyle bir son haftaydı ki 3. sıradaki takım ile 7. sıradaki takım yer değiştirebilirdi. her sonuç, her türlü tabloyu ortaya çıkartabilirdi. biz ise bu zorlu maç öncesi en önemli hücum silahlarımızdan alparslan fidan'ın sakatlığıyla sarsılıyorduk. sakatlık, bizi beklediğimizden çok daha kötü etkilemişti. sultanbeyli bizi mağlup etti. o güne kadar yalnızca 1 defa yenilen takım, o gün bir mağlubiyet daha yaşadı. tüm maçlar sona erdiğinde tablo şuna evrilmişti: https://gss.gs/XwS.jpg
evet, kartal ve bayburt bu fırsatı tepmişti. şans bu kez bizden yanaydı, play-off oynayacaktık. ilk maçımız iskenderun'a karşıydı. alanya'da 90 dakika boyunca eşitlik bozulmadı. biz de çok net fırsatlar yakalamadık belki ancak iskenderun hiç pozisyon bulamadı. bu ortamda maçın uzaması iyi değildi. sessizlik uzatmalarda bozulacaktı: https://gss.gs/kP4.jpg
penaltılara gitmeden maçı çözdük. yarı finalde rakip ofspor'du. ofspor bizim alıştığımız bir sistemde oynamıyordu. 3-5-2 gibi 3. lig için iddialı bir dizilişle oynuyordu. bu durum tedirgin etmese de merak uyandırıyordu. takımın 3'lü savunmaya nasıl bir reaksiyon vereceğini kestiremiyordum. yine de ben oyunumuza güvenmeyi tercih ettim: https://gss.gs/B2W.jpg
ofspor bize hiç karşılık veremedi. maçın başında öne geçtik, 2-0'la fişi çektik ve kalanında bir an bile ''acaba?'' demedik. artık son bir 90 dakika kalmıştı. manisa bu maçta lige çıkamazsa hiçbir şey olmazdı. işi oraya kadar getirdiğim için güle oynaya beni tebrik ederlerdi muhtemelen ancak benim kişisel hesabım başkaydı. 2 defa düşme tecrübesi yaşadıktan sonra ortalama bir takımı sezon ortasında alıp üst lige çıkarmak harika bir geri dönüş ve çok net bir mesaj olurdu. çeyrek final ve yarı finalde gol yememiş, savunma anlamında çok iyi iş çıkarmıştık. finalde rakibimiz pazarspor'du. savunmamıza güveniyordum ancak işler hiç beklediğimiz gibi gitmedi. maçın başında geri düştük. eşitliği çabuk yakaladık. tekrar geri düştük. soyunma odasına girmeden tekrar eşitliği bulduk. 2. yarının ortalarına gelirken yediğimiz gole ise bu kez hızlı yanıt veremedik. kenar ortalarını bir türlü engelleyemiyorduk. maçın son 10 dakikasına girerken skor tabelası hala 3-2 diyor, biz ise çift forvete dönüyor ve top tüfek ne varsa ileri gidiyorduk. maç uzatmalara bile gitmedi https://gss.gs/UcO.jpg
2. ligdeydik. çok epik bir son olmuştu. son pozisyonda ben hakemin maçı bitirmesini beklerken bulduğumuz golle çıkmıştık üst lige. tabii herkes hem şaşkın hem çok mutlu. buna ihtiyacım vardı. aşağı doğru seyreden kariyerime bir şoklama lazımdı ve bu kesinlikle aradığım şoklamaydı. ''daha ölmedim.'' demiştim herkese. hayatımın en unutulmaz menajerlik maçlarından biri olarak geçti bu maç kayıtlara.
yine de sevinmek için çok vakit yoktu. işler ciddileşiyordu. 2. ligdeydik artık. yaz, beklediğimiz gibi geçti. paramız yoktu ve gerçekten istediğim hiçbir oyuncuyu alamadık. sözleşmeye bile oturmuyordu futbolcular. aynı ligdeki futbolcular he manisa'yı beğenmeyen. yine de 2-3 tane ''sıradan'' takviyeler yaptık takıma. oltan falan emekli oldu derken sezon başladı. bu sezon hedef belliydi: bir şekilde ligde kalmak. önce düzlüğe çıkmak lazımdı, yarışa sonra dahil olacaktık. sezon başında açık ara favoriydik, küme düşme bahislerinde. kadroya bakınca haksız sayılmazdı medya ama bazen işler kağıt üstünde olduğu gibi olmuyor. ligin ilk yarısını manisaspor olarak beklentilerin hayli üstünde tamamladık: https://gss.gs/VnF.jpg
takımı çok diri tutmaya çalışıyordum zira ipin ucu kaçarsa toplaması çok zordu. yine de bu benim de beklentimin üstünde bir performanstı. 300 filminde pers gemilerinin fırtınada yok olmasını izleyen leonidas gibiydim. ordum çıldırmış vaziyetteydi, ben sakin kalmaya çalışıyordum ama benim bile aklımdan ''acabalar'' geçiyordu. 19 maç, az değil. bunu yapan takım, 19 maç daha gider mi? neden olmasın... ''neden olmasın?'' aslında az önce vermiştim bu sorunun cevabını. hayat, her zaman kağıt üstünde durduğu gibi seyretmiyor: https://gss.gs/MFW.jpg
biz daha buna alışamadan barış da sakatlandı. futbolun içinde bu var. sakatlıklar da işimizin bir parçası. yine de kadrodaki bütün santrforların ki bu isimler bizim için hücum gücümüzün tamamı demek, benzer dönemlerde yaklaşık 2 ay takımdan uzak kalması hoş değil. daha da hoş olmayan şey ise bu sakatlıkların transfer döneminin bitiminde gerçekleşmiş olması. peki böyle olunca ne mi oluyor: https://gss.gs/IM9.jpg
böyle bir tablo ortaya çıkıyor. ilk yarıda esip gürleyen o takım gitti, yerine sezon başındaki bahis oranlarını haklı çıkartan bir manisa geldi. işin kötüsü bu adamlar yokken takımın ayarlarıyla öyle bir oynadık ki geldiklerinde onlar da toparlayamadılar. zaten o şubat ve mart ayından sonra bir hedefimiz de kalmadı, motivasyonumuz da. öylesine oynandı bizim için lig. eğer ilk yarı kendimize o avansı yaratmasaydık ligden düşmemiz çok olasıydı: https://gss.gs/gSb.jpg
6. bölüm: kaybettiğinde değil vazgeçtiğinde
tabii ki bu önemli bir başarıydı. ligin yarısı boyunca play-off için mücadele etmek, ligin hiçbir döneminde düşme potasıyla alakamızın olmaması çok takdir topladı. herkes mutlu ancak ben değilim. mesele üst lige çıkmak değil, play-off oynasaydık bile çok ses getirirdi. en azından bu takım son haftaya kadar yarışta olmayı hak etmişti. yine de yönetim sözleşmeyle geldi sezon sonu yanıma. asıl mevzu burada başladı. bu sefer mesele, sözleşmenin süresi değil. sözleşmeyi 1 yıl daha uzatma isteğime karşı gelinmedi ancak insanı düşüncelere sevk eden başka bir sorun ortaya çıktı: https://gss.gs/0AB.jpg
başkana tek önerim şuydu: ''gelecek sezon üst sıraları hedefleyelim.'' bakın şampiyonluk değil, play-off bile değil. sadece 10. sıra ve üstünü hedefleyelim, önerime karşılık başkan beni ''hayalperest'' olmakla nitelendirdi. bu cevap şu anlama geliyordu: para yok, hedef yok, medyada ses getirmek yok yani iyi futbolcularla masaya oturmak yok. bu noktada artık ipler kopmuştu. başkanın hem bu kadar vizyonsuz olması hem de benimle alay eder gibi konuşması güzel olabilecek şeylerin sonuydu. yazı çok da araştırma yapmadan geçirdik. ligde kalırsak kalırdık, düşersek düşerdik. artık önemi yoktu. ligin ilk maçından sonra patladı bomba: sezon sonu sözleşmem bitince görevi bırakacağımı açıkladım.
bunun takıma zarar vereceğini biliyordum ama önemli değildi. lige fena başlamadık ancak sonrasında antrenmanların üstüne fazla düşmemem sebebiyle sakatlık problemi patladı. 2 maç üst üste aynı kadroyla çıkamıyorduk. sonrasında zaten çok kötü bir grafik çizdik. yine de değiştirmek için çok uğraşmadım. böyle bir başkana sahip bu takımı ligde bırakıp gitmemle, küme düşürmem arasında çok fark yoktu çünkü ben gittiğimde zaten takım küme düşecekti. biraz tatil yaparak, biraz sonraki hedeflerimi düşünerek geçirdim sezonu. soranlara ''zaten burası artık benim evim değil.'' mesajı veriyordum. sezon sonu ortaya şu sonuç çıkmıştı: https://gss.gs/b1P.jpg
çok önemsemedim açıkçası. zaten yine küme düşme konusunda açık ara favoriydik. itibarımda çok sarsılma olmayacaktı. zaten olacak bir şeyi engelleyememiştim sadece. yine de manisa'da ilk 1.5 sezonumda yaptıklarım bana yeter, diye düşünüyordum kariyerimin bu aşamasında. açıklama bekleyen taraftara ve medyada karşı dürüst davranacaktım: ''başkanla aramız iyi değil, hedefler uyuşmuyor. daha fazla çalışamayız.''
manisa defteri de böyle kapandı. zaten kapanacaktı bir yerde ama böyle olması hoş olmadı tabii. yine de önümüze bakmalıydık. artık daha üst seviyeleri hedefliyordum. eğer imkan olursa direkt olarak zirveye oynayan takımları hatta belki de 1. ligden bir takım çalıştırmayı umuyordum. küme düşmemek için savaş, vizyonu artık benim ufukları görmemi engelliyordu. yine de o gün, bir sonraki maceram için 1.5 sezon bekleyeceğimi tahmin etmezdim. tam 1.5 sezon bekledim uygun fırsatı. bazen benim gittiklerim beğenmedi, bazen bana gelenler ben tercih etmedim. nihayetinde uzun bir aradan sonra sahalara döndük: bodrumspor. https://gss.gs/EE2.jpg
bodrumspor'un kadrosu fena değildi ancak yarışta çok geride kalmışlardı. ben kadroyu görür görmez kafamda hedefi koymuştum: play-off. ya play-off oynayacaktık ya da ucundan kıyısından kaçıracaktık. öyle ortalama bir performansla kaybedecek zamanım yoktu. ses getirmem, camiaya kendimi tanıtmam lazımdı çünkü sözleşmem sezon sonuna kadardı. açıkçası beklediğimden de iyi oynadık. yalnızca 2 defa yenildik. gol yağdıramasak da bir şekilde atıyor ama asıl işi savunmada gösteriyorduk. bırakın gol yemeyi, çoğu zaman pozisyon bile görmüyorduk kalemizde: https://gss.gs/SJ3.jpg
hedefimize ulaştık ancak artık çok daha fazlasını istiyordum. takımın savunması beni çok ümitlendirmişti. son haftalardaki tek sıkıntı en önemli hücum silahımız olan sinan'ın play-off çeyrek finallerini kaçıracak olmasıydı. zaten çok gol atan bir takım değilken bu iyi olmamıştı. yine de van ile karşılaşacağımız maçlar öncesi umutluyduk. sezon içinde zorlansak da 1-0 kazanmayı bilmiştik. şimdi yine karşımızdalardı. ilk maç evimizdeydi. sıkı bir mücadeleye sahne olsa da daha iyi olan taraf bizdik. yine de 85. dakikada kornerden gelen gole engel olamadık ve maç 1-1 sona erdi. eşleşmenin 2. ayağı çok ama çok gergin bir havada oynandı. stadyumda çıt çıkmıyordu. maç boyunca yalnızca 2 pozisyon izledik, ikisi de penaltıydı. birini biz kullandık, birini onlar: https://gss.gs/K9e.jpg
daha soyunma odasına girerken başkan karşılıyordu beni, elinde yeni sözleşmeyle. ''yıkılma hocam'' dedi, ''yapılacak işler var.'' sezon boyunca çok iyi penaltılar kullanan hüseyin o penaltıyı gole çevirseydi çok yüksek ihtimal maçı kopartacaktık. hayırlısı. üzgündüm ama yıkılmamıştım. takım bana çok güven veriyordu. sonraki sezon şampiyon olarak bile çıkabilirdik bu performansımızı devam ettirebilirsek, diye düşünüyordum ama beni bazı sürprizler bekliyordu. takımın önemli oyuncuları kiralıktı. çok iyi iş çıkaran stoperler duran ve muhammed kiralıktı. hüseyin ve tunay da kiralıktı. yine de bunlar asıl sıkıntıyı oluşturmuyordu. takımın en önemli oyuncusu, oyun kurucumuz ve pas oyunumuzun temeli olan afan'ın sözleşmesi bitmişti ve çoktan başka bir takımla sözleşme imzalamıştı. belki ligin en iyi kalecisi olan nurettin de asla bizimle masaya oturmuyordu. büyük darbe aldık o yaz. tunay ve hüseyin'i takıma kazandırdım, muhammed'i karagümrük tekrar kiraladı bize. kaleye tuzla'dan tecrübelidir diye 35 yaşındaki burak'ı aldım. altyapıdan ender diye bir çocuk çıkıyordu 16 yaşında. çok yetenekli görünüyordu, afan yerine onu koydum. ligde iş yapan 1-2 oyuncuyu da takıma kattık ve yeni sezona başladık. yeni sezona ilk 10 maçta 7 galibiyet, 3 mağlubiyetle başladık. iyi olmasına iyi ama geçen sezonki savunma performansımızla aramızda uçurum vardı. her maç gol yiyorduk. takım geçen yıl 1-0 kazanırken bile çok net galibiyetler alıyordu, bu sezon ise 3-0'da bile rus ruleti. ta ki 10. haftaya kadar. 10. hafta ne mi oldu? karagümrük muhammed'i kiradan geri çağırdı. bizim için kırılma noktasıydı. dedim ya her maç gol yiyoruz diye, o andan sonra her maç 2 gol yiyorduk. ki defansif orta saha diye aldığımız uğur, stoperde iyi işler yapmasına rağmen. kaleci burak rezalet bir performans sergiledi. 13. hafta kadro dışı bırakıp altyapıdan bir çocukla devam ettik. sol beke aldığımız cengiz her maç penaltıya sebep oluyordu, kafayı yedirtti. ilk yarının sonunda tablo şuydu: https://gss.gs/TMQ.jpg
play-off ile aramızda 7 puan vardı ama oyun olarak sıkıntı büyüktü. 2. yarı işler daha da kötü gitti. bırak play-off'u, şubat mart aylarında galibiyet neye benziyordu onu bile unuttuk. denemediğim diziliş, oyun sistemi, 11 kalmadı. gol atamıyorduk ve rakibin gol atmasını engelleyemiyorduk. takımın psikoloji çöktü. ne desem karşılık alamaz oldum. işin kötüsü bazen çok kötü oynayıp kaybediyorduk bazen de çok iyi oynayıp çok kaçırıp kaybediyorduk. yönetim beni odasına tam 3 defa çağırdı. toparlayacağız, sakatlık, şanssızlık derken yönetimin sabrı taşıyordu. geçen sezonki başarım olmasa beni çarmıha germişlerdi çoktan. 3. çağırmalarında konuşma çok netti. sezonun bitimine 1 ay kala ''eğer kovulmak istemiyorsan bize güzel şeyler göster.'' dediler. 1 ay verildi bana. artık son çare bir şey deneyecektim. 5-3-2. koray ve sinan takımın en yetenekli ve golcü ayaklarıydı. onlardan gol atmasını bekleyecek, 5 kişilik savunmadan medet umacaktım geride. o bir ay da şöyle geçti: https://gss.gs/vR5.jpg
evet, yaklaşık 4 ay boyunca işlerin güzel gittiği tek dönemdi. yine de bu 1 aydan fazlasıydı bizim için. artık bir şeyden çok emindim: çift santrforla oynamalıydım. takımda kalayım derken gelecek sezonu kazanmış olabilirdik. koray ve sinan harika iş çıkarmıştı ileri uçta. zaten ikisi de iyi oyunculardı. yine de ufak bir sıkıntı vardı: koray'ın sözleşmesi bitmişti ve o da asla masaya oturmuyordu. https://www.youtube.com/watch?v=soTvVa_Bsm4
7. bölüm: avın eti yenmiyorsa amaç oyun oynamaktır
ama bu sefer aynı tuzağa düşmeyecektim. bu sefer ''idare eder'' demeyecektim kimse için. iş yapmayanı kesip atma vaktiydi. çok hareketli bir yaz sezonu geçirdik. hain koray'a inat önceki sezon 24 gol 9 asist yapmış abdullah'ı aldık. koray'dan da iyi görünüyordu. bursaspor'dan teoman diye bir genci kiraladık sol beke. orta sahaya berkan diye birini aldık tecrübe katar diye. önceki sezonun devre arasına takıma katılan samet de bir şansı hak ediyordu. bir de levent'i kiraladık orta sahaya. baya baya 5-3-2 oynayacağız. sezonun ilk 10 haftasında mağlubiyet görmedik. savunmada bodrum'daki ilk sezonumdan kötü, geçen sezondan iyiydik. sonuçta kimsenin pek alışık olmadığı bir dizilişle oynuyorduk, takımdan harika şeyler beklemiyordum. ilerde ise abdullah ve sinan şov yapıyordu. gol yükümüzü tamamen sırtlamışlardı diyebilirim. ilk yarının kalan 9 haftası ise ilk 10 haftaya göre sallantılı geçti: https://gss.gs/13G.jpg
şimdi burada değinmek istediğim bir nokta var: giresunspor. giresun o sezon 2. lige düşen takımlardan biri. işin kötü tarafı kadrosunun bir çoğunu korumayı başardı. sezon başında açık ara favori gösteriliyorlardı şampiyonluk yarışında ancak gördüğünüz gibi ilk yarı sonunda o görüntüden çok uzaktalardı. yine de ilk yarının sonuna doğru performansları artmıştı. sonrasında da korktuğumuz başımıza geldi ve giresunspor 2. yarıda ligi tam anlamıyla çizdi: https://gss.gs/vq3.jpg
şimdilik biz giresun'u bırakıp kendimize dönelim. ilk yarıyı lider kapattık ancak artık farkındaydım ki oyunumuz çözülmeye başlamıştı. maçları net şekilde domine edemiyorduk ve bu gidişatın sonunu biliyordum. 5-3-2 miadını doldurmuştu. genç kalecimiz yusuf fena iş çıkarmasa da daha iyisi lazımdı. liderliğin de etkisiyle devre arasında ligin iyi kalecilerinden orçun'u kadroya kattık. uğur'un yanına sağlam bir stoper lazımdı, ilk yarının en yüksek ratingli stoperlerinden yasin'i kadroya kattık. berkan istediğimizi vermiyordu, ligin iyi orta sahalarından rıza ve salim'i kadroya kattık. 4-1-3-2'ye dönecektik. ligin 2. yarısında takım istediğimi daha iyi sahaya yansıtıyordu. savunma performansımız artmıştı. ligi, en az gol yiyen 2. takım olarak tamamlayacaktık. transferler umduğumdan da çok katkı sağladı. 19 maçta yalnızca 3 beraberlik, 2 mağlubiyet aldık. toplam 4 mağlubiyetle bitirdik koca sezonu ancak giresun'un fikstürünü attım size. biz çok iyiydik ancak giresun 2. yarıda kusursuzdu. son 3 haftaya girerken giresun yalnızca 3 puan gerimizdeydi. işin kötü tarafı giresun son 3 haftada 14., 18. ve 20. takımlarla oynayacakken biz 9. kırşehir, 4. sivas ve 3. tepecik ile oynayacaktık. giresun'un 9 puan alacağı barizdi. puanlar eşitlenirse genel averajda bizi geçeceklerdi. daha fazla uzatmaya gerek yok, giresun 2. yarı kusursuz bir iş çıkardı ve ortaya çıkan şu tablo büyük talihsizlikti: https://gss.gs/c2o.jpg
büyük talihsizlikti, giresun için. 2. yarıdaki o performans şampiyonluğu hak ediyordu ancak ligler sadece 2. yarı oynanmıyor. sezonun genelinde bizim kadar hak eden kimse yoktu. ilk haftadan itibaren aldığımız liderliği bırakmamıştık. geçtiğimiz sezonun bize öğrettikleri bizi şampiyon yapmıştı. 1.5 sezon önce hüseyin'in kaçırdığı penaltıyla çıkamadığımız 1. lige şampiyon olarak çıkıyorduk. bu arada sinan-ayhan ikilisi, hayatımda gördüğüm en epik performanslardan birine imza atıyor; 38 maçın hiçbiri kaçırmadan tamamında oynuyor ve tam 72, y e t m i ş i k i gole katkı sağlıyorlardı: https://gss.gs/TC1.jpg
tabii yönetim hemen geldi yeni sözleşmeyle yanıma. tesislerde herkesin yüzü gülüyor. ulusal basında da az da olsa ses getirmiştik. artık 1. ligdeydik ve süper lig'e bir adım uzaktaydım. tabii artık seviyenin yükseldiğini biliyordum ama tecrübeliydim. ''bunlar oynayamaz.'' deyip bütün kadroyu değiştirmeyecektim. yalnızca gerekli takviyeler yapılacaktı, kadro derinliği oluşturulacaktı. ilk işimiz teoman'ı tekrar kiralamak ve sağ bek rotasyonu için 33 yaşındaki burak kapacak ile sözleşme imzalamak oldu. stopere 19 yaşında rus bir genci aldım rotasyon için. asıl transferimiz ise orta sahaya aldığımız ruben neviz olacaktı. 235 bin euro verdiğimiz bu genç, kulüp tarihinin de en pahalı transferi oluyordu. 3-5 genç daha aldık, takımı net şekilde gençleştirdim ve herkesin ''kesin düşecekler.'' gözüyle baktığı bodrumspor'un tff 1. lig macerası başladı. ilk 7 hafta ilginçti: https://gss.gs/sof.jpg
lige mermi gibi girdik. 7 hafta sonunda yalnızca ligin favorisi samsun'a yenilmiştik. 3. sıradaydık ve kimse neler olduğunu kestiremiyordu. geçtiğimiz sezonu bitirdiğimiz 4-1-3-2 ile devam ediyorduk, abdullah ve sinan ikilisi burada da saymaya devam ediyordu. neviz de ilk 7 hafta sonunda 5 asist yapmıştı. bu dönem ciddi ses getirdiğimiz dönemdi. ilk yarının sonuna doğru şöyle bir şey yaşandı: https://gss.gs/uuk.jpg
denizli süper lig'de 14. sıradaydı ve benimle görüşmek istiyordu. çok düşünmedim. çok cazip bir teklifti ancak burada devam eden bir proje vardı. bu gençleri yalnız bırakmayacaktım bu sezon. bu sefer gemiyi limana yanaştırmadan ayrılmayacaktım. masaya bile oturmadım. ligde ise tabii ki rakiplerin bize karşı bakışının değişmesi ve oyunumuzun çözülmesiyle birlikte ilk yarının sonuna doğru düşüş yaşadık. ligin devresine şu tabloyla giriyorduk: https://gss.gs/a7L.jpg
tabii ki ilk 7 haftadaki tablodan uzaktık ancak hala işler mükemmel gidiyordu. küme düşmemize kesin gözüyle bakıldığı sezonun ortasında biz play-off için savaşıyorduk. kış transfer dönemini kaleci ve yine çok genç bir santrfor takviyesiyle geçirdik. abdullah ilk haftalardan sonra ortalıktan kaybolmuştu ve bu da düşüşümüzün sebeplerinden biriydi. kış transfer döneminin son günü ise korktuğumuz şey başımıza geldi: https://gss.gs/IJW.jpg
takımımızın en önemli stoperi, sezonun en formda oyuncularından yasin elimizden uçmuştu. çok erteledim ancak serbest kalma bedeli karşısında yapabileceğim bir şey yoktu. rekor bedelle aramızdan ayrıldı. devre arasına kan kaybetmiştik ancak savaşa devam edecektik. 2. yarıda da sallantılı bir performans sergiledik. ilk yarının son 10 haftasına benzer bir performans sergiledik. bazen iyi oynadık, bazen kötü. değişmeyen tek şey vardı: sinan kaplan. rekor kırarak gol kralı olmuş, yüzümüzü kara çıkartmamıştı. 3.5 sezondur aynı istikrarla harika performans sergileyerek benim unutulmazlarım arasına girdi sinan. sezon sonunda ortaya çıkan tablo kulüp için hayli tatmin ediciydi: https://gss.gs/9MQ.jpg
fırtınalı bir günde gemiyi limana yanaştırmamıştım, fırtınada nasıl ayakta kalınacağını öğretmiştim camiaya. bodrumspor'un geldiği nokta, genç sayılabilecek bir kadroyla bunu başarması benim için gurur vericiydi. 3.5 sezon sonunda bodrumspor'un atladığı seviye çok net şekilde görülüyordu. yine de bütün bunlar, benim bodrum maceramın sona ermesine engel değildi çünkü atladığım bir detay vardı yukarda. yeni sözleşmeyi görür görmez ''tek bir şartla.'' demiştim. ''sadece 1 sezon daha, planlamanızı buna göre yapın.'' sezon sonuna kadar taraftarlar ve futbolcular bunu bilmiyordu. sezon bittikten sonra göreve devam etmeyeceğimi açıkladım. bodrumspor'u çıkarabileceğim en üst noktaya çıkarmıştım. daha üstüne çıkartır mıydım? bence evet ama zaman alırdı. benim bunun için kaybedecek bir zamanım yoktu, bunun için motivasyonum da yoktu. bodrum bu yeni yapılanmasına artık başkasıyla devam etmeliydi. ben de artık gözümü iyice yükseklere dikmiştim, sokaktan biner biner toplamıyordum. samsunspor play-off'tan üst lige çıkmıştı. gelecek sezon muhtemelen kümede kalma savaşı verecekti. işte o zaman aradığım fırsat elime geçebilirdi. yönetim ve futbolcularla çok iyi bir şekilde ayrıldık. yönetim de taraftara durumu anlattı. taraftar dediğime bakmayın, tatilden gelen 50-100 kişi işte. en son sinan kaplan geldi yanıma. aslanım benim. ''hocam'' dedi. ''sen yoksan ben de yokum. sen kalsaydın sözleşme yenileyecektim ama sen yoksan yenilemiyorum.'' haklıydı. artık sinan'ı herkes biliyordu. 3 sezonda sayısız gol atmıştı ve önemli takımlar takibindeydi. yabancı sınırının da olduğu bir ortamda sinan'ın ayrılmak istemesi fazlasıyla doğaldı. ben ise tesislere son bir kez baktım ve tesislerden ayrıldım. 3.5 sezon süren bodrum macerası böylece sonlanıyordu. macera sonlanırken, ben tff 1. ligde yılın en iyi 3 menajerinden biri olarak gösteriliyordum.
8. bölüm: zor zamanlar güçlü insanlar yaratır
neyse döndük memlekete, samsun'a. samsun'da bir şeyler değişmişti. en azından benim samsun'la olan ilişkimde bir şeyler değişmişti. şehre girmeden çakallı'da menemen yerken fark ettim. ''hocam afiyet olsun.'' diyen çalışanlar, bana bazı şeyler anlatıyordu. samsun'la aynı ligde mücadele edip dikkat çekmiştim tabii. kariyerime atakum'da başlamış olmam da insanların hoşuna gidiyordu muhtemelen. yazı yine dinlenerek geçirdim. sezon başladı, zaman akmaya başladı. tahmin ettiğim gibi samsunspor kümede kalma savaşı veriyordu ve işler pek iç açıcı değildi. ilk kıvılcım çiftlik caddesinde düştü. ''hocam geç şu takımın başına.'' bana gelen bir teklif yok, bir şey yok. derken yılın son günü geldi bir teklif: https://gss.gs/zO9.jpg
çok düşündüm, zor bir karardı. samsun'dan gelen bir şey yoktu ki hoca bile duruyordu. kaldı ki gençler 14. sıradaydı, samsun'a göre çok daha iyi bir durumdaydı. niye kabul etmeyecektim ki? etmedim. bekle, dedim kendime. masaya bile oturmadım gençler ile. yeni yıla girdik, samsun'da hava her zamanki gibi yağmurlu ve kasvetli. uyandım ve haberi duydum: teknik direktör mehmet ak ile yollar ayrılmış. telefona gelen sayısız çağrı, mesaj. ben mi gitmeliyim yoksa ağırdan mı satmalıyım derken ''düşünecek vakit yok. samsun için her puan değerli.'' diyerek gittim yönetime. tabii yönetim şehrin, dip dalganın farkında. çok şaşırmadılar ama net bir şey konuşulmadı. birkaç gün ses çıkmadı. bazı şeyleri bazı zamanlara denk getirmeye çalışırız ya. hiç gerek yok aslında. hayat, bunu olağan akışı içinde öyle bir ayarlıyor ki...: https://gss.gs/Zg1.jpg
20 ocak 2034. kazadan tam 45 sene sonra. şehir, şehitleri anarken geldi haber. çok anlamlı bir imza töreni oldu. taraftarın yüzü gülüyor ama aynı zamanda 20 ocak ile camia bir mesaj veriyordu. imzalar atıldı, sözler verildi, yeminler edildi. ben o gün kafamı yastığa koyduğumda hala olanların şaşkınlığı içerisindeyim. atakum ile başlayan macera, samsunspor'a kadar uzanmıştı. yine de düşünecek fazla vakit yoktu. tabii samsunspor'u takip ediyorum ben menajerlik hayatımın başından beri. tam anlamıyla asansör takım olmuş. her yıl düşüp çıkıyor. neredeyse hiç sekmiyor bu. ne alt ligde kalıyor, ne süper lig'de. yine aynı yangının ortasında, kurtarılmayı bekliyor: https://gss.gs/m9Y.jpg
süper lig. artık zirvedeydim, bölgesel amatörle başlayan bu macera en üst seviyeye kadar gelmişti. galatasaray ile aynı ligdeydim artık. yine de bunları düşünecek vakit yok. kadro sıkıntı. alt lig seviyesinde. çalışacak fazla zaman yok. tuzla maçı var deplasmanda. berabere kaldık. kazanmalıydık aslında, iyi bir başlangıç olurdu. kış transfer döneminde sadece italyan sağ bek cosma'yı almıştım 4 milyona. asıl bomba sonraki haftaydı: fenerbahçe'yi ağırlıyoruz. yeni samsun stadı panayır alanı gibi. fenerbahçe'yi 2-0 yendik. tabii millet çıldırdı. hocam şöyle büyüksün, böyle büyüksün. yendik yenmesine de biraz da vurduğumuz girdi açıkçası. takım iyi durumda değil. sezonun kalanı çok sallantılı geçti, potadan bir çıkıyoruz bir giriyoruz. böyle dediysem kazandığımı falan düşünmeyin. genelde kaybediyoruz, tek tük kazanıyoruz. bir türlü güvenli alana atamadık kendimizi yani. son 2 haftaya girerken tablo şöyleydi: https://gss.gs/0iw.jpg
37. hafta bursaspor deplasmanındayız. her şeyi değiştirebilecek bir maç. benim kariyerimi, samsunspor'un talihini, her şeyi. berabere kaldık bursa ile. gençler yenilmiş. son haftaya girerken biz yine potadayız. 1 puan üstümüzde gençlerbirliği, 2 puan üstümüzde bursaspor var. biz evimizde ankaraspor'u ağırlıyoruz, gençler lig sonuncusu kayseri'ye gidiyor, bursa göztepe deplasmanında. artık her şey çözülecek. ben küme düşürsem dahi muhtemelen kovulmayacağım çünkü yönetim bana bu mesajı veriyor. işi son haftaya kadar götürmem dahi onlar için bir şey. tabii taraftarın o ilk gün gazı yok belki ama onlar da karşımda değil henüz. takıma durumu anlattım. dedim biz kazanalım, gerisine zaten artık yapacak şey yok. göztepe'nin evinde bursa'yı yenme ihtimali, gençler'in kayseri'de takılma ihtimalinden yüksek bana göre. neyse maç başladı, biz ilk yarıdan kapattık maçı 2-0 ile. devreye girerken durumlar iyi değildi. bursaspor da gençlerbirliği de öndeydi. tatlar kaçmıştı tabii. yine de 2. yarıya çıktık savaşmak için: https://gss.gs/pfC.jpg https://gss.gs/N8j.jpg
dedim ya hayat öyle şeyleri öyle zamana denk getiriyor ki... teklifini kabul etmediğim gençlerbirliği küme düşmüş, benim yönettiğim samsun yıllar sonra ligde kalmayı başarmıştı. kayseri, giderayak son bir kıyak yapmıştı bize. yeni samsun stadında herkes sahadaydı. çıldırdı millet. takımın ligde kalmasının mutluluğu bir yana, bir de taraftarın kendi istediği isimle bunun gerçekleşmesinin gururu var yüzlerde. gazetelerde tek bir kişinin fotoğrafı var ve bir kelime yazıyor sadece: kurtulduk. ben de derin bir nefes aldım tabii. savaşım şimdi başlıyordu biliyordum ama yine de anın tadını çıkardık. bu arada hem güzel hem de kötü şeylerin de haberini alıyordum: https://gss.gs/ffC.jpg https://gss.gs/Fp9.jpg
galatasaray'ın 29 sene sonra fenerbahçe'yi yine bir kupa finalinde 5-1 yenmesi güzel bir detaydı. bu arada daha güzel bir şey vardı: galatasaray, trabzonspor ambargosunu kırmıştı. trabzon, ben menajerliğe başladığımdan beri şampiyon oluyordu. ligi tam anlamıyla kapatmıştı. galatasaray bu acayip seriye tam da benim süper lig'e çıktığım sene son vermişti. bunlar iyiydi ancak bodrum'dan gelen haberler beni üzdü. bıraktığım yapı, daha iyisini hak ediyordu. bıraktığım sene küme düşmeleri, belki benim prestijim açısından daha iyi olsa da bodrum için tam bir hayal kırıklığıydı.
mustafa kemal diyor ya 1923 sonrası için ''asıl savaş şimdi başlıyor.'' diye. benim de durumum aynen böyleydi. ligde kaldık, güzel eyvallah ama burada çok ciddi değişiklikler lazım. potansiyelimiz yüksek, maddi durum da fena değil. kadroda çok az kişi benden ''bu adam bu ligde oynar.'' onayını almıştı. bir kere golcüler komple değişmeliydi. benim her zaman en önemli hücum unsurum golcülerim olmuştur. savunma değişmeliydi, orta sahaya da takviye lazımdı. kısacası bize galatasaray'ın 2011 ya da 2017 yazı gibi bir değişim lazımdı. radikal, hızlı ve faydalı. 21 yaşındaki gerçekten iyi olan kalecimiz cassule, stoperimiz erdinç ve bayern münih'ten kiralık 18 yaşındaki çetin dışında hiç kimse geçer not almamıştı. yönetime durumu anlattım. bir yandan yabancı sınırı var. maksimum 6 yabancı oynatabiliyoruz. bütün bunları hesap ederek yapmamız lazımdı hamleleri. öncelikle teknik heyeti değiştirdim. bütün antrenörler, kondisyonerler, asistan menajer falan gitti. sonra gözlemcileri değiştirdim. ulan gözlemciyi savunma oyuncusuna yolluyorum, top kapma aralığını 6-13 gösteriyor. yok 1-20 amk. 2 tane gözlemciyle anlaştım güvenebileceğim. 2 tane de fizyoterapist çözdük. plan belliydi: para harcamadan çekinmeden, verimli olma ihtimali yüksek hamleler. çok tartışılan 2 hamlem oldu o yaz. ezeli rakip trabzon'un altyapısından 2 milyona aldığımız stoper osman ve düşen kayseri'nin sağ beki ali arfaoui. daha 4 ay önce 4 milyona bek almakla suçlanıyordum ancak ali başkaydı. gördüğüm kadarıyla standardı yüksek olan bir isimdi ve 5.5 milyon vermekten çekinmedim ki duruma göre 10 milyona kadar çıkabilirdi bedel. ciddi paralardı bunlar ama bu riski almıştım. çetin'i tekrar kiraladık ki çok büyük potansiyeldi. büyük şanstı kadroda bulunması. fenerbahçe'den aytaç'ı ve sol beke de leipzig'den 19 yaşındaki ergün'ü kiraladık. ön liberoya savaşçı colic'i alırken 10 numarayı kerkhofs'a verdik. forvete de gözlemcilerimin önerisiyle biri 2 milyona aldığım şilili carrasco, biri 225 bine gelen angola'lı calege olmak üzere 2 tane canavar ekledim. yetmedi, radikal kesikler attım takıma. taraftardan tepki çeken önemli kesikler ezeh, thiam ve gnakabi olmuştu. satamamıştım ama satmak için her şeyi yapmıştım. ezeh şanslıydı, lisans çıktı ancak gnakabi ve thiam o kadar şanslı değildi. ikisi de sevilen, genç isimler he. yine de bu sezon onlarla işimizin olmadığını herkes biliyordu. gitmek isteyen kimseyi de tutmadım takımda. bana sorsaydınız transferin son günü, o güne kadarki en iyi transfer dönemini geçirdiğimizi ve gerçekten tatmin olduğumu söylerdim: https://gss.gs/rzP.jpg https://gss.gs/HZ0.jpg
as kadrodan tam 8 oyuncu değişmişti. alt liglerde bana altın çağımı yaşatan 4-1-3-2 oynamaya karar vermiştim. buna o kadar emindim ki takımda kanat oyuncusu bırakmadım doğru düzgün. işler kötü giderse feci patlayacaktım. iyi para harcamıştım, kendimi riske atmıştım. kulüpte değişim rüzgarı değil, değişim kasırgası esmişti. ne yönetim ne taraftar sesini çıkartabiliyordu şimdilik. herkes ''bir görelim bakalım.'' kafasındaydı. nasıl bir şeyin ortaya çıkacağını bütün şehir merak ediyordu. ben ise bu sezona süper lig'deki gerçek ilk sezonum kafasıyla bakıyordum. herkes mermileri yakmıştı, artık sahne benimdi.
sezona talihsiz başladık. galatasaray deplasmanına henüz tamamlanmayan bir kadroyla çıktık ve tatsız bir sonuç aldık. sonraki hafta evde konya ile berabere kaldık ve sorular oluşmaya başladı. ben ise emindim yapacağımız işten. hatay ve ankaragücü maçlarını gol yemeden kazandık. 5. hafta fenerbahçe'ye deplasmanda kaybettik ve dans başladı. kulüp tarihinin en uzun süreli namağlup serisini yakaladık. bir sonraki mağlubiyet için aralık ayının sonunu bekleyecekti süper lig. samsunspor, süper lig'e bu defa gerçekten ''merhaba'' diyordu: https://gss.gs/uxS.jpg https://gss.gs/x5U.jpg
ilk yarıyı 3. tamamlamıştık. olan biteni anlayabilmek zordu. ben her ne kadar ligde kalmakta zorlanmayacağımızı düşünsem de bu kadarını bilmiyordum. dahası bu işin sonunun nereye varacağını kestiremediğim gibi ne beklemem gerektiği hakkında da emin değildim. calege ve carrasco şov vardı süper lig'de. ligin en iyi savunma yapan takımıydık. galatasaray ve fenerbahçe maçları dışında 1'den fazla gol yediğimiz maç yoktu. daha güzeli birçok maçta da kaleyi gole kapatmıştık. sağ bekimiz ali arfou ise güvenimi boşa çıkartmamıştı, taş gibiydi. takımda tek sallantıda olan 10 numarayı verdiğimiz kerkohfs idi. daha iyisini beklerdim: https://gss.gs/3hf.jpg
savunmamız çok güven veriyordu. oyunumuz, ekstra bir durum değil bir standardımız olduğunun göstergesiydi. dolayısıyla 2. yarıda ciddi bir düşüş beklemiyordum ancak bizi bir sürpriz bekliyordu: afrika kupası. kalecimiz cassule, sağ bekimiz ali ve gol silahımız calege gitmişti. bu eksiklikler nedeniyle şubat ayının sonuna kadar sıkıntı yaşadık. yine de toparlamasını bildik. sezon başından bu yana avrupa potasından hiç çıkmamıştık. 36. hafta oynayacağımız beşiktaş maçı öncesinde tablo şuydu: https://gss.gs/HF7.jpg
beşiktaş'a yenildik, trabzonspor bizi geçti. 35 hafta boyunca potada olan samsunspor, ligin bitimine 2 hafta kala potadan çıkmıştı. yine de trabzonspor'un takibindeydik. süper lig'in her yerinde inanılmaz bir yarış vardı. zirvede galatasaray ve ensesinde göztepe, avrupa potasında biz ve trabzonspor, kümede kalma yarışında adana demir ve kasımpaşa. biz son hafta adana demir deplasmanına gidiyorduk. onlar ligde kalmak için, biz potaya girmek için kazanmak zorundaydık: https://gss.gs/ktI.jpg
galibiyet bize yetmedi. her halükarda ortaya çıkan tablo harikaydı ancak o kadar uzun süre oralarda kaldıktan sonra avrupa elemesi oynamak herkesin aklından geçmişti. yapacak bir şey yok dedik ve devam ettik. öte yandan adana demir'i alt lige yollayan da yine biz olmuştuk. galatasaray ise 2035'te dahi winnerlığı konuşturuyor ve tabii ki mayıs ayında şampiyonluğu arkasındaki takıma bırakmıyordu. yine de bu sezona samsunspor damga vurmuştu. yılın kalecisi cassule, forveti calege olurken asist kralı da çetin olmuştu. en çok maçta kalesini gole kapatan takım bizdik. en az gol yiyen 2. takımdık. başakşehir'den 6 gol yemesek ve afrika kupasından darbe almasak muhtemelen 1. takım olurduk. harika bir sezonu geride bırakırken bana karşı bir sevgi seli vardı samsun'da. güveni boşa çıkarmamıştım.
9. bölüm: bir düş ve birkaç görüntü
artık tecrübeli bir menajerdim. performansımızın istisna olmadığının, doğru nokta atışlarıyla çok iyi işler yapacağımızı görebiliyordum. artık mutlak güç bendeydi. ezeh mezeh bütün eski papazları yolladım. kimse gıkını çıkartamıyordu. ilk işin aytaç, çetin ve ergün'ü tekrar kiralamak oldu. ergün ve çetin'i almak pek mümkün görünmüyordu ancak kiralamaya sıcak bakıyorlardı leipzig ve münih. adamların gelişimi çok açıktı. 19 yaşında başakşehir'den ayrılan cem'i bonservissiz kadroya katarken, yine genç santrfor türker'i 3 milyona almıştım. planlarım farklıydı. 18 yaşındaki osman yaşına göre iyi olsa da ortalama bir performans sergilemişti. yerli stoper bulamadım. 2 yabancı santrforum vardı ve ikisi de harika bir sezon geçirmesine rağmen birinin yerine yerli biri ve yabancı stoper hamlesi gerekiyordu. 20 gol atan carrasco kenara çekilmeliydi. öte yandan kerkhofs da sıradan biri olarak 10 numarayı taşıyamadığını göstermişti. 2.5 milyona smejkal'ı aldım. yabancı stopere ise transferin günlerce pazarlık yaptığım houston'ı 6.5 milyona çekmiştim.
sezona rize mağlubiyetiyle tatsız başladık. tatsızlığın sebebi mağlubiyet değildi sadece, houston bağları koparmış ve sezonu kapatmıştı. şok etkisi yarattı. yetmedi, ligin başında carrasco da dizinden sakatlandı ve 2 ay da o yoktu. yine de bunlar bizim için engel olamazdı, olmadı. süper lig'de samsunspor ve calege fırtınası vardı. calege ilk yarıda tam 23 gol atmıştı. samsunspor ilk yarıda yine yalnızca 3 defa yenilmişti ancak bu sefer farklı bir samsunspor vardı. gol yemeyen ama az gol atan değil, gol yiyen ama bolca atan bir takım. türker beklediğimi fazlasıyla vermişti. carrasco kadar golcü olmasa da calege ile çok daha iyi anlaşıyordu. smejkal ise 10 numaranın hakkını veriyordu: https://gss.gs/azY.jpg
ilk yarı bittiğinde yine 3. sırada samsunspor vardı. artık samsunspor buraların takımıydı. geçen yılın istisna olmadığını herkes anlamıştı. bu sefer geçen sezon bittiği gibi bitmemeliydi hikaye. bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım. devre arası yine bir yabancı stoper hamlesi geldi. şili'li genç stoper cataldo, 5 milyona samsunspor'a transfer oluyordu. houston'a 2. devre için lisans çıkartmayacaktım. öte yandan en büyük korkum calege için yapılacak transfer teklifleriydi. deli oğlan angola milli takımında da boş durmuyor, her maç sallıyordu. afrika'da yılın futbolcusu seçilmişti. 225 bine aldığımız adamın kağıt üstünde değeri 12 milyona kadar çıkmıştı ki 12 milyona ben ancak fotoğrafını verirdim. 10 milyonluk teklifler geldi ancak hepsini reddettik. o da gitmek istemiyordu zaten çin'e falan. darbeyi ise beklemediğimiz yerden yedik: https://gss.gs/TZ4.jpg
samsun'a getirirken eleştirdiğim ali arfoui, benim iznim olmadan yönetim kararıyla transfer oluyordu. bir önceki seferde yönetimi ben engellemiştim ancak buna yapacak bir şeyim yoktu. ali, takımın standardı en yüksek oyuncularından biriydi. en kötü sezon sonunda da gidebilirdi. bu yönetimle olan ilk kavgamdı. yerine uruguay'lı casavona'yı aldım. devre arası biterken samsun'da başka hareketlilik yoktu.
2. devrede oyunumuzda bir düşüş vardı, ali etkisi. şimdi siz diyeceksiniz ki ''hep aynı hikaye be hoca. şu takımın düşmesin artık.'' yanılıyorsunuz. düşüş vardı ama yine de kazanmayı biliyorduk. çok ortada geçen maçları 70. dakikalarda attığımız gollerle falan kazanıyor, bir şekilde 3 puana erişiyorduk. bir yandan takımın bu refleksinin olumlu olduğunu düşünsem de oyunumuz da daha iyi olabilirdi. bizim için 29. ve 30. hafta belirleyici olacaktı. başakşehir ve trabzonspor ile arka arkaya oynayacaktık. bu maçlar öncesi puan tablosu şöyleydi: https://gss.gs/JvF.jpg
başakşehir maçı çok gergin bir havada oynanmıştı. 61. dakikada çetin ortaladı, kaptanımız erdinç ön direkte kafayı vurdu ve 1-0 kazandık. gerek galibiyet gerek galibiyetin gelme şekli tam bir şampiyonluk habercisiydi. artık bazı hayaller benim de kafamda canlanmaya başlamıştı. sonraki hafta trabzon deplasmanındaydık. kıran kırana geçen mücadeleden 74. dakikada kontra ataktan yediğimiz golle puansız ayrılıyorduk. https://gss.gs/lKS.jpg
trabzonspor deplasmanında aldığımız yenilgi bizi bitirmedi ancak devamında alanya ve konya'dan beraberlikle ayrılmak bizi ağır yaraladı. yine de yarışın sonuna kadar içindeydik. 35. hafta bizim için kırılma noktası olacaktı. rüya gibi geçen bir sezonun belki de en belirleyici 90 dakikasına çıkacaktık. kaderin cilvesi bu ya, bu deplasman galatasaray deplasmanıydı. şehirdeki gerginlik ve heyecan, artık somut durumdaydı. galatasaray deplasmanından alacağımız bir 3 puanla çok şey değişirdi çünkü maç öncesi puan durumu şu şekildeydi: https://gss.gs/45o.jpg
geriye düştüğümüz deplasmandan 1 puanla ayrıldık. 3 puanla çıksaydık belki bambaşka şeyler konuşabilirdik ancak olmadı. matematiksel olarak devam ediyordu şansımız ancak ben o andan itibaren şansımızın olmadığını biliyordum. düşündüğümüz gibi de oldu. galatasaray maçından sonra kırılan motivasyonla denizli'ye yenilsek de ligin bitmesine 1 hafta kala fenerbahçe'ye çakmamız ise güzel bir sezon finali olmuştu: https://gss.gs/kMO.jpg https://gss.gs/kVD.jpg
rüya gibi geçen sezonu geride bırakmıştık. geçen sezon 3 hafta kala bıraktığımız avrupa biletininin intikamını uefa şampiyonlar ligi elemelerine katılmaya hak kazanarak almıştık. inanılmaz bir sezondu bizim için. her şeyiyle inanılmazdı. en fazla gol atan 3. takımdık. en az gol yiyen 2. takımdık. kulüp tarihinin puan ve galibiyet rekorunu kırmıştık. kişisel olarak ben 4 defa ayın en iyi 2. menajeri olarak gösterilmiştim. evet ilginçtir 1. olamadım bir türlü. seçmediler resmen. yılın kalecisi tabii ki yine cassule idi. asist kralı yine samsunspor'dan çıkmış, bu kez 10 numarayı verdiğimiz smejkal idi. yine de bu sezonun adamı kesinlikle calege idi. 225 bine gelen bu angola'lı artık başka seviyelerin oyuncusuydu. 36 lig maçında 32 gol 6 asistlik performans sergilemişti. kupada 6 golü vardı. milli takıma gittiği her maç atıyordu. afrika'da yılın futbolcusu seçilmişti. süper lig'de yılın futbolcusu ve tabii ki yılın forveti seçilmişti. yine de bunlar hala başardığı en büyük şey değildi: https://gss.gs/XLg.jpg
samsun şehrinde artık tek adam rejimi vardı. tek bir kişi konuşuluyordu. gazetelerin en önünde de, yerel kanalların ilk haberlerinde de tek bir isimden bahsediliyordu. asansör olmuş bir takımı 2.5 sezonda getirdiğim nokta bir masal gibiydi ancak gerçeğin ta kendisiydi. şehrin her yerinde ben vardım. bir camianın, bir şehrin kaderi değişmişti benimle birlikte. 3 sezon öncesine kadar tek hedefi süper lig'de kalabilmek olan takım, sonraki sezon için yüksek sesle ''şampiyonluk'' diyebiliyordu. idealler artık daha büyüktü. cumhuriyetin ilk yıllarında birçok kutlamada görülen bir söz var hani: ''durmayalım düşeriz.''
evet, durmayacaktı samsunspor ama benimle olan yolculukları da buraya kadardı. bomba, sıcak bir haziran akşamında düştü şehre: aktif futbola veda ediyordum. yaşım ilerlemişti ve son 17 yılda yaşadıklarım beni çok yormuştu. samsunspor o andan itibaren çok büyük bir potansiyeldi. elinde çok genç ve çok çok iyi bir kadro vardı. bu kadro futbola daha fazla zaman ve enerji ayırabilecek bir isimle devam etmeliydi. ben dursaydım şampiyon olur muyduk? bence olurduk. bu sene olmazsa sonraki sene. yine de bu bir şeyi değiştirmezdi. ben, sonraki yıllarda şampiyon olsaydım da şu an kattığımdan daha fazla şey katmış olmazdım bu takıma çünkü ben zaten şampiyonluktan fazlasını katmıştım. yeni bir ufuk katmıştım. farklı bir yolun mümkün olabileceğini öğretmiştim. bir kültürün altyapısını oluşturmuş ve hatta bununla ilk meyveleri toplamıştım. bana göre bu, alınabilecek bir lig kupasından çok daha değerliydi ama benden de artık bu kadardı.
kararı açıkladığımın gecesinde amisos tepesine çıktım. kaderini değiştirdiğim bu şehre yalnız ve uzaktan baktım. yolculuğu düşündüm. benim 17 yılım bir menajerin futbol kariyeri gibi değildi. bu 17 sene bir başarı ya da başarısızlık öyküsü değildi. elinde tutkusundan başka hiçbir şeyi olmayan bir adamın hayatta kalma kavgasıydı bu. var olma ve saygınlık kazanma mücadelesi. benim kariyerim ne şampiyonluklar, ne futbolcular, ne küme düşmelerdi. benimki bir kavgaydı. mutluluklar, zaferler, travmalar, dibe vurmalar, radikal kararlar... hepsi hem gözümün önündeydi hem de arkada kalmıştı. ben kariyerimin hiçbir döneminde rahat etmedim. ya imkanlarım küçüktü ya da hedefler büyüktü. hep çabaladım. bu çaba en fazla kupa kazanan adam olmak veya bir kulübü alıp uçurmak için değildi. bu çaba tamamen benim kendi zihnimde verdiğim savaşla alakalıydı. bu çaba, benim tünelimin sonunda görülen ışığa ulaşmam içindi ve benim tünelimin sonu, burasıydı.
ben bir futbolseverim. kendimi bildim bileli futbol maçı izliyorum. sadece galatasaray değil, sadece türkiye değil, sadece evdeyken değil. 22 adamın yemyeşil bir alanda birbirine üstünlük kurma mücadelesi, milyonları olduğu gibi beni de çok heyecanlandırıyor. bunun için üzülüyor, seviniyor, sinirleniyor ya da heyecanlanıyorum. yine de bugüne kadar çocukken sokaklarda, büyüyünce halı sahalarda top oynamak veya tribünde olmak dışında bu işin aktif bir parçası olmadım.
işte bunları düşünüyordum, samsun'da cumhuriyet meydanında kuşları besleyen çocukları izlerken. bir pazar sabahı yine simit center'da bulmuştum kendimi. center'da çalışan genç ''abi elde yiyeceksen bir gazeteye sarıyorum.'' dediğinde hiç umursamadım bu durumu. tek dikkatimi çeken sardığı gazetenin ulusal bir gazete bile olmamasıydı. sanıyorum yerel gazetelerden biriydi. aldım simitleri, geçtim banka ve meydanı izlemeye kaldığım yerden devam ettim. hayat, insana nadiren istediği gibi bir pas verir. söz konusu hayat türkiye'de ise daha da nadir. benim simitleri bitirdikten sonra ''ne anlatıyor lan bu gazete?'' diye 10 saniye sonra çöpe atmak üzere açtığım kağıt parçasındaki ufak yazı, bu paslardan biriydi belki de. bölgesel amatörün henüz 3. haftası biterken atakum belediyesi'nin yarı profesyonel takımının teknik direktörü kovulmuş. anlayacağınız türk futbolunun en üst seviyesi neyse en altı da o.
bu bir mesaj mıydı yoksa tamamen bir canına tak etme durumu mu bilmiyorum. küpürü aldığım gibi kendimi atakum'da, lokalde buldum. 1-2 selam verip çay içtikten sonra kiminle görüşmem gerektiğini biliyordum ki o kişi de zaten oradaydı. 94 yılında emekli bir öğretmen kurmuş takımı. şimdi de oğlu takımla yarım yamalak ilgileniyormuş. tabii ilk başta önyargılı davransa da futbolun hayatımdaki yerini anlayınca kendisi de söylediğim fikre ısındı. zaten çok hevesli değil de baba mirası diyerek devam ettiriyor belli ki. kendisi de aramak yerine hazır ayağına gelmiş fırsat. anlaştık çok uzatmadan. hemen gittik basit lisans işlemleri falan derken kısaca benim en alt seviyede teknik direktörlük yapmama izin verecek belgeleri edindik
https://gss.gs/Qvy.png
bir anda kendimi bu işlerin içinde bulmuştum. tabii bakmayın bu işler dediğime, halı sahanın az daha profesyonel olanı işte. formalar var ve maçların ne zaman nerede yapılacağı belli. yine de dört elle sarıldık tabii işe. nihayetinde hayatımda bir futbol hikayesi çıkacaksa chelsea'de işe başlayarak çıkmayacaktı. takıma gelince... gördüğünüz gibi en alt ligde, 13 takımlı bir ligde bile 8. olacağı öngörülüyor. oradan hesaplayın. oyuncular zaten futbolu seven atakumlu gençler. samsunlu bile demiyorum bak. stada yakın olan gençler geliyor işte. ben ''antrenman'' diyorum, adam bana ''hocam sınavım var.'' diyor. ben antrenman diyorum, adam bana ''hocam fabrikada mesai var.'' diyor. o da haklı, fabrikada en azından para kazanıyor. bir şey diyemiyorsun. haftada 1-2 defa toplanıp antrenman yapıyoruz. ''beyler otobüs şu saatte kalkacak gecikmeyelim.'' temalı sohbetler...
başkanın beklentisi ligde kalmak. belli ki bir adım daha geri gitsek kulübü tamamen kapatacak. benden önceki menajer 3 haftada 2 mağlubiyet 1 galibiyet almış ancak başkana silah çektiği için yollar ayrılmış. tabii başkan da masum değil onun da odasında bir beylik tabancası var. samsun işte. biz de iyi kötü başladık bir şeyler yapmaya bu ortamda. kendimi bildim bileli hiçbir şeye etki edemediğim halde gerek sesli gerek kendi içimden yorumladığım, tavsiyeler verdiğim, eleştiriler yaptığım bu mevzuda eyleme geçince nasıl bir şey çıkacağını ben de merak ediyordum.
ilk maçımızda çankırı'yı 2-0 yenince ''kolaymış lan galiba bu işler.'' diye tahmin etmiştim. bırakın benim kişisel tarihimi, insanlık tarihinin başından beri bu kadar büyük yanılgı çok çok azdır: https://gss.gs/LBb.jpg
gördüğünüz gibi. gelen bastı, giden bastı. böceğe döndük. son sıraya demir atmıştık. 3'lü savunmadan 4'lü santrfora kadar her şeyi deniyorduk. ne denediysek sonuç vermedi. aylar sonra niksar maçında aldığımız 7-0'lık galibiyetten sonra kenarda şöyle bir görüntü veriyordum: https://pbs.twimg.com/...ryXUAEAPGQ.jpg:large
tabii ki bozulan bir şey yoktu ancak yine göreceğiniz gibi o galibiyetten sonra en azından arada maç kazandık. maçları kazanıyorduk ancak diziliş, sistem ve kadro öyle bir çorbaya dönmüştü ki hangi maçı nasıl kazandığımızı kimse bilmiyordu. dolayısıyla istikrar mümkün değildi. tabii birkaç defa başkan beni lokale çağırdı. hesap vermek zorunda kaldık. amk yerinde antrenman yok, dolayısıyla antrenmanda sakatlanan da yok ki ''sakatlıklar belimizi büktü.'' deyip sıyrılalım. saçma sapan bahaneler sıkıp duruyordum. sezon sonunda ise şöyle bir tablo bizi karşılıyordu: https://gss.gs/6lR.png
2. bölüm: bir ihtimal daha var
evet inanması güç ama ligde kalmıştık. en azından geri dönülmeyecek kadar kötü geçmedi ilk tecrübemiz. gerçi son maç biz 5 yedik. eğer ladik, boyabat'a basmasaydı başkan bana basacaktı. tekmeyi tabii. gerçi yine yapacağını yaptı. artık bahane dinlemeyeceğini, gelecek sezonun ilk 5 maçında 8 puan alamazsam şehri terk etmemi söyledi. lavuğa bak bizi samsun'dan kovuyor, altı üstü 2 sokak öteye gideceğiz amk dedim. içimden diyorum tabii. neyse yaz sezonu başladı. tabii size ben işin komik kısmını söylemedim. galibiyeti arada hatırlayan, son hafta ligde kalan bir takım olarak ligin gol kralı engin eyüboğlu ve asist kralı enis kömürcü bizim formamızı terletiyordu. ligin gol kralı ve asist kralı bizdeyken bu tabloda olmamıza üzüleyim mi yoksa ligin asist kralı ve gol kralı bizde diye sevineyim mi diye düşünürken arkadaşlar sağ olsun ''hocam sen çok yorma kendini.'' diyerek başka takımlara imza attılar. ''nasıl yani ikisinin de sözleşmesi mi bitmiş?'' dediğinizi duyar gibiyim. ne sözleşmesi beyler? hepsinin ucu açık. mahalleden arkadaşları falan topluyorum takıma yani öyle bir durum. neyse biz de şanındandır diyerek 2-3 tane şimdi hiçbir detayını hatırlamadığım takviyeler yaptık. sezon başladı. hünerlerimizi gösterme zamanıydı. güzel bir yaz dönemi geçirmiştik.* hünerlerimizi gösterme zamanıydı ancak büyük baskı altındaydık.* açıkçası ligde kalma beklentisiyle sezona başlayan bir takımdan 5 maçta 8 puan beklemek çok büyük haksızlıktı ya da bu benim kendimi avutma biçimimdi. çünkü 5 maç sonunda aldığımız 7 puanla elimize almıştık. bavulu.* başkan ise yerel gazeteye şöyle yansımıştı: https://www.youtube.com/watch?v=feUtHNAwYJw
böylece ilk ve belki de son tecrübemizin sonuna gelmiştik. imkanlar belli olsa da bu deneyim bizim için tam bir fiyaskoydu. bırakın teknik direktörlüğü, futbolla olan ilişkim bile bitebilirdi bu maceradan sonra. tabii kendimi ''gençler benim çok üst seviye taktiklerimi anlamadılar.'' diye avutmasaydım. barcelona izleyerek büyüdüysek, guardiola izleyerek büyüdüysek bizim suçumuz mu kardeşim? bu benim suçum değildi ama hayatı boyunca ''kanatlardan oynayın, basın, oynatmayın, döndürmeyin'' gibi talimatlardan başka bir şey duymamış adamlara sahte 9, yarım boşluk, orta sahaya evrilen bek falan anlatmak benim suçumdu. adama yarım boşluk diyorum adam ''hocam yarım boşluksa yarısı da dolu demektir, sıkıntı.'' diyor. hiç bu açıdan düşünmemiştim.
açıkçası ne yapacağımı bilmiyordum. durumu kabullenmek zordu ve bu işin, rekabetin tadını almıştım. bir şansı daha hak ettiğime inanıyordum. bir yandan ise ''bu saatten sonra beni kim niye alsın?'' diye kendimle tartışmadan edemiyordum. 1-2 iş görüşmesinde daha sözleşmeyi göremeden masadan kalktım. kaldırdılar daha doğrusu. bağlantımız, ismimiz de yok ki piyasada biri bize gelsin. öyle düşünceler ve arayışlarla geçti zaman. kasım ayının ortasında aydın'da yaşayan bir akrabayla görüştüm. o da bizim gibi futbol meraklısı. adam bile bilmiyor benim macerayı. duyar duymaz tek bir şey söyledi ve telefonu kapattı: ''tam sana göre bir iş var. yarın burada ol.''*
ertesi gün elimde bavulumla aydın terminalindeydim. tek başına yapılan şehirler arası yolculuk hüznü vardı üzerimde. işin kötüsü gittiğim yerde ne ile karşılaşacağımı bile bilmiyordum. koca dünya bana yapamazsın demiyordu hatta kimsenin bir şey dediği yoktu ama ben yine de kafamda o sahneyi canlandırmıştım. hemen akrabanın yanında aldım soluğu. ''neymiş bu 'tam bana göre olan iş?''' diye sordum. cevap bende herhangi bir etki uyandırmadı: söke spor.
söke spor. bölgesel amatörün başka bir grubunun takımı. beğenmeme lüksüm yoktu. kendisinin söke ile ilgisini sordum. dedim ya o da futbol delisi. bir ara orada yaşarken maçlara gide gele başkanla falan arkadaş olmuş. başkan bana dünden razı. ''nedir bu takımın durumu, potansiyeli?'' falan gibi sorularıma geçiştirme cevaplar alıyordum. başkanla oturduk, daha çaylar gelmeden imzalar atıldı. sezon sonuna kadar tabii. klasik, ''ligde tut, takımda kal.'' hesabı. ''bunlar yangından mal kaçırır gibi takımın başına geçirdiler. ne oluyor lan?'' diye geçiriyorum içimden. gelin işin aslını birlikte öğrenelim.
form durumu: https://gss.gs/z1Z.png
puan durumu: https://gss.gs/aKK.png
tablo her şeyi açıklıyordu. en dipteki takım, en dipte de en dipteydi. 10 maç sonunda galibiyet yoktu. kimse elini bu taşın altına sokmak istememişti. başkanın da belli ki ümidi kalmamış. sezon sonuna kadar takımla uğraşacak birini arıyor. yine de geçtik takımın başına, ses çıkarmadık. bu sezon hedef bir şekilde takımı ligde tutmaktı. kadroya şöyle bir baktım ama bakılacak pek bir şey yoktu. bir kafa hariç. işte aradığım adam bu, dedim. takımı üzerine kuracağımız adam bu: https://gss.gs/vjG.jpg
ilk maç manisa sanayi ile evimizde. 2-1 yenildik. ilk maç tabii ancak insanın aklına bazı şeyler gelmiyor da değil mağlubiyetle başlayınca. oyunu alper'in üzerine kurmam lazımdı. dizilişimi de buna göre ayarlamam lazımdı. alper çok esnek bir oyuncu değil zaten, nerede verim alabileceğimiz belli. dolayısıyla dizilişten ve oyunumuzdan hiç vazgeçmedik. zaten adamlar haftada 2 gün antrenmana geliyor onda da yeni dizilişi anlatana kadar antrenman bitiyor. kafalarına vura vura şunu oynayacağımızı anlattım gençlere: https://gss.gs/DKA.jpg
haklarını vermem lazım. gençler buna o kadar iyi uyum sağladı ki... manisa maçından 1 ay sonra baktım ki burada yapılacak işler var, akrabadan ayrıldım ayrı eve çıktım. takım sezon bitene kadar alt liglerde ses getirecek bir performansa imza attı. çok uzatmaya gerek yok. tablo size her şeyi açıklayacak: https://gss.gs/k2Y.jpg
manisa maçından sonra sezonun kalanında mağlubiyet görmedik. sonuncu sırada aldığımız söke spor sezonu 6. sırada bitirdi. işin daha güzel tarafı takım ayakları yere sağlam basan bir oyun oynuyordu. galibiyetler hiç öyle tesadüf falan değildi. manisa maçından sonraki 13 maçta kalemizde sadece 5 gol görmüştük. hiçbir maçta kalemizde 2 gol görmedik. bu, benim geldiğim dönemden sonra ligin en iyi savunma performansıydı. tabii başkanla falan aramız çok iyi. ''hoca sen neymişsin ya?'' falan çekiyor bana. lig bitmeden 2 yıllık sözleşmeyle geldi yanıma. takım da benim iktidarımı kabul etmişti. ''bu adam bir şey biliyor.'' kıvamına gelmişti.
yalnız bir sıkıntı vardı. alt liglerin en önemli faktörlerinden birisi bizim için bir sıkıntıya dönüşmüştü: golcü meselesi. ayhan turan ve hasan topaloğlu isimli 2 santrforumuz vardı. yetenekli çocuklardı aslında bu seviye için ama bir türlü istediğimi alamıyordum. çok gol kaçırıyorlardı. özellikle hasan tamamen verimsizdi, ayhan ise gol atamasa da oyuna katkısı iyiydi. işin kötüsü onların performansı alper'i de direkt etkiliyordu. alper 7 gol 4 asistle sezonu fena olmayan bir katkıyla bitirse de daha iyisini yapacağına emindim.
3. bölüm: güçlü olmayan, akıllı olmak zorundadır
dedim ya takımın performansı tesadüf falan değildi. sonraki sezon için beklenti tabii yine ligde kalmak. ben de ses çıkarmıyorum. oyunculara da çaktırmıyorum ama gözümüz de inceden yükseklerde. takımın iyi bir golcüyle yapabileceği şeyi kendimle bile konuşmuyor, üst lige çıkma hayalimi hiç dillendirmiyorum. başladı transfer sezonu. tabii ne para var ne scout var ne de benim herhangi bir bilgim var oyuncularla ilgili ama bunların hiç önemi yok. tek bir hedef var. elimde olsa ilan vereceğim: golcü aranıyor.
yetenek veya herhangi bir şeyin önemi yok. aradığım tek kriter daha önce bu seviyelerde gol atmış olması. neyse buldu bizimkiler birini. ''hocam geçen yıl 9 gol atmış.'' dediler. iyi, dedim. getirin. çok da uzakta değilmiş zaten, buca'da top oynuyormuş. diğer gün meraklı gözlerle bana bakıyordu: https://gss.gs/1tf.jpg
ne kadar genç, diye düşündüm içimden. nelerin kendisine bağlı olduğunu bilmeden bana bakıyor. gel, dedim. durumu anlattım. tek yapması gerekenin gol atmak olduğunu anlattım. bir diğer önemli konu sağ bek rotasyonuydu. oradaki 2 oyuncum da takımın aksayan yanlarıydı. onları yolladık, emrah ve fikret ile orayı da doldurduk. orta saha rotasyonuna bir oyuncu daha ekledik. artık transferin bitmesini beklemeye başlamıştık. takımla oynamaya niyetim yoktu zaten. sağ bek ve santrforu değiştirmek yeterliydi ancak önümüze çok iyi bir fırsat transferi gelmişti. geçen sezon 7 asistle adından söz ettiren bedirhan bizimle görüşmek istiyordu. özgür yerine pekala oynayabilir gibi geldi gözüme: https://gss.gs/1tf.jpg
faydasızlar gitti, gerekliler geldi, transferi kapattık. sezon başladı. sezona kaldığımız yerden girmiştik. ilk 5 maçta aldığımız 4 galibiyetle ses getirdik. hüseyin harika başlamıştı. alper artık istediğim kıvama gelmişti. okan da beklentimin üstünde çıkmıştı ancak devamında aynı performansı gösteremedik. kalan 7 maçta yalnızca 8 puan alabildik. üst ligden düşen karabük ise arayı açmaya başlamıştı. devreye şu tabloyla giriyorduk: https://gss.gs/VW0.jpg
kabul etmek zor olsa da takımın aksayan yanı belliydi: bedirhan. ilk maçtan itibaren takıma uyum sağlayamamıştı. kazandığımız maçlarda dahi en kötü performans genelde kendisine aitti. işin kötüsü özgür'ü oradan çıkartınca geçen yıl canavar gibi savunma yapan takım gitmiş, yediğinden fazlasını atmaya çalışan bir takım gelmişti. 2. yarının başındaki 3-0'lık kayseri şekerspor mağlubiyeti artık aksayan tarafı kesip atmamı zorunlu kılıyordu. özgür'ü, bedirhan yerine çektik. hani derler ya ''teknik direktörün elinde sihirli değnek yok.'' diye. işte bu özgür hamlesi, sihirli değnekti. takım kendini buldu. alper ve hüseyin şaha kalktı. geçen sezonu yeniden çektik adeta. 12 maçta yediğimiz 7 golle ligi süpürüyorduk. mayıs sona ererken tablo şuydu: https://gss.gs/vv9.jpg
''iyi de bu sefer son maçta ortaca'ya yenilmişsiniz.'' dediğinizi duyar gibiyim. evet yenildik. son maç pis bir takıma denk gelmişti. şanssızdık. ortaca, ligin 2.'siydi. iyi bir takımdı ve son maça tamamen konsantre çıkmışlardı. play-off fırsatını tepmemek için kazanmak zorundalardı. yine de bunlar, ortaca'nın bizi yenmesini sağlayan esas şeyler değildi. esas sebep başkaydı. söke spor, ligin son haftasında ortaca'yı şampiyon apoletiyle ağırlıyordu: https://gss.gs/BjJ.jpg
kadroya gelirsek... bütün takım her şeyini verdi tabii ama aslan payı alper ve hüseyin'e aitti. tam anlamıyla bizi taşımışlardı. alper 16 asistle asist kralı olmuştu. hüseyin ise 18 golüne rağmen gol krallığını karabüklü batuhan'a kaptırmıştı: https://gss.gs/E80.png
bu şampiyonluk bir teknik direktör başarısı mı yoksa bölgesel amatör'ü kimsenin benim kadar ciddiye almamasının bir sonucu mu bilmiyorum. bir önemi de yok. tek gerçek var: alt liglerde yavaştan adımız duyulmaya başlanmıştı. tabii kötü haberler de var: başkanımız lig bitimine 5 hafta kala sağlık problemleri sebebiyle koltuğu devretmişti. işte bu problemin doğuş noktasıydı. benim sözleşmem haziran 2024'te sona eriyordu. yeni gelen başkan ise ilk iş ''gel biz şunu 2026 yapalım.'' diyordu. tabii başkanın bana güvenmesi güzel ancak dürüst olmak gerekirse ben o kadar uzun süre kalmaya niyetli değildim. ''2025 diyelim.'' teklifimi asla kabul etmedi ve daha göreve yeni gelen başkanla aramıza soğuk girdi. ''sen niye 2026'yı kabul etmedin?'' sorusunu cevaplayayım: söke ile duygusal bir bağım yoktu ancak belki de benim kariyerimin başlamadan bitmesini engelleyen bu takıma karşı vefa borcum vardı. sırf bu yüzden şampiyonluktan sonra takımdan ayrılmadım, ayrılsaydım muhtemelen üst ligden gelecek teklifler olurdu. ben ise yarı profesyonel bir takımla profesyonel bir ligde kalma savaşı vermeyi kabul ettim fakat vefanın da bir sınırı var. ben söke ile sözleşmem bitince ayrılmak istiyordum. böylece bu takımı yarı yolda bırakmamış olacaktım ve onlara yerime birini bulmaları için fırsat verecektim. sırf bu sebepten istifa hiçbir zaman gündemimde olmadı. işin özü buydu.
böyle bir atmosferde başladık yeni sezon hazırlıklarına. kendisi ve futbolcuları yarı profesyonel olan bir takımla, profesyonel bir ligde mücadele edecek olma fikri kulağa pek hoş gelmiyordu. takımın artık gerçek bir futbol takımı gibi her gün antrenmana gelmesi için hepsiyle tam zamanlı sözleşme imzalamam ve kulübün de bana danışarak ''profesyonel'' bir takım olması ise söke spor gerçeklerini değiştirmiyordu: https://gss.gs/INn.jpg
ilk iş teknik heyeti, gözlemcileri ve fizyoterapistleri değiştirmek oldu. sezonun hemen başındaki ilk takviyemiz içerden geldi. 16 yaşındaki yetenekli gencimiz kemal eker ile orta sahayı güçlendireceğimizi düşünüyorduk. bunun dışında kime gitsek bizi istemedi. bizi isteyenler ise bizim işimizi göremeyecek olanlardı. transfer dönemi yavaş yavaş biterken artık zaten olmayan paramızla transfer yapamayacağımızı anladım. hüseyin oruç ve alper genç'in ayağına bakacağımız artık kesinleşmişti. ismail eminoğlu ise ilk ve tek transferimiz oluyordu. kısacası 3 ay öncesine kadar başka işlerle uğraşan çoluk çocukla 3. lige başlıyorduk: https://gss.gs/0eA.jpg
4. bölüm: kurtlukta, düşeni yemek kanundur
bahisçiler ligde kalmamızla ilgili bahis bile açmamıştı. ilk maçımız ziraat türkiye kupası 1. turunda derince deplasmanındaydı. ortada geçen maçta kaybederek kupaya erken veda ettik. sezonun ilk maçı yine derince deplasmanındaydı. hüseyin oruç'un 3 golle yıldızlaştığı, bana ''bu çocuk bu ligde de büyük işler yapacak.'' dedirttiği maçı 5-3 kaybettik. evet yanlış okumadınız, kaybettik. geçen sezon son 12 maçta 7 gol yiyen takımın tek maçta 5 gol yemesi, bu sezon olacakların önizlemesi gibiydi. yine de bu durum bekleyebilirdi çünkü maçtan sonra alacağım haberden sonra aslan amcanın ölüm haberini alan polat gibi dünyam kararacaktı: https://gss.gs/iVk.jpg
soğuk duş. sadece bunu söyleyebilirim. en büyük umudumuzu, ligin ilk yarısında kullanamayacağımız haberi camiada soğuk duş etkisi yarattı. yine de takımı toparladım. sonraki 3 maçta aldığımız 7 puanla kendimize geldik. allah var, ayhan turan çok ekstra bir katkı veriyordu. ligin ilk yarısı bizim için sallantılı geçti. tabii sallantılı dediysek ligde kalmaya çalıştığımızı hatırlatmak gerek. basitçe özetlemek gerekirse arada bir kazanıyorduk: https://gss.gs/52Y.jpg
bir parantez açmam lazım. aslında bu, söke ile yaptıklarımızın etkisini göstermek açısından önemli: https://gss.gs/WzK.jpg
3. ligin iddialı takımlarından erzincan benimle görüşmek istiyordu. söke'yi yarı yolda bırakmamak için görüşmeye bile gitmedim. bu tavrım, yakınlarım tarafından çokça sorgulanacaktı.
2. yarı başladı. çok fazla gol yiyorduk. ne yaptıysam engel olamadım. kadro zaten çok geniş değildi. en fazla orta sahada değişiklik yapıyordum. işin komik tarafı günün sonunda yine barış tuncer ve özgür yılmaz'ın as kadroda yer alması oldu. kemal de alper de beklediğimi verememişti. en büyük sıkıntı ise takımın kondisyonuydu. dedim ya geçen seneye kadar bu işi hobi olarak yapan gençlerdi bizimkiler. 60. dakikadan sonra bitiyordu pilimiz. bırak 1-0'ı, 2-0'dan bile o kadar çok puanlar bıraktık ki... son 3 haftaya girilirken savaşımız devam ediyordu: https://gss.gs/wrv.jpg
ligin son haftalarına girilirken en büyük korkum gerçek oluyordu. hem tecrübesiz hem de çok genç futbolcularımız gerek zihinsel gerek fiziksel olarak ligin sonunu getiremiyordu. 27, 28 ve 29. haftada üst üste kaybettik ve potaya girdik. son maç evimizde şanlıurfa'ya karşıydı. biz 13. sıradaydık, şanlıurfa 3 puan üstümüzde 12. sıradaydı. ligde kalmak istiyorsak en az 3 farkla kazanmalıydık. takımı hazırladık, başlama düdüğüyle birlikte top tüfek saldıracaktık. son düdük çaldığında bizi karşılayan tablo şuydu: https://gss.gs/URI.jpg
maç sonunda stadyumdaki her bir taraftar sahadaki takımı alkışlıyordu. sezon sonu takımın istatistikleri incelendiğinde üzülmemek ve alternatif senaryolar kurmamak mümkün değildi. ligin çok büyük bölümünü kaçıran hüseyin oruç o durumda bile 12 gol kaydetmişti ama artık bunları düşünmenin kimseye bir faydası yoktu. gerçek şuydu ki söke spor amatöre geri dönmüştü. bütün çabalarımıza rağmen söke'yi ligde tutamadık. yine de taraftar ve yönetimin bakış açısını anlatmak için şu tablo yeterli olacaktır diye düşünüyorum: https://gss.gs/M93.jpg
yönetim ve taraftar için hiçbir sıkıntı yoktu. medyada bile eleştiriler yok denecek kadar azdı. ben ise artık sözleşmemin bitmesini bekliyordum. ben söke spor ligde kalsa da kalmasa da ayrılacaktım. geçen sezonun sonunda bunu kafaya koymuştum. bu sebeple yönetimin sezon içinde defalarca önüme sunduğu sözleşmeleri reddettim. yönetim ısrarcıydı. söke spor'daki son 15 günümde bana tam 3 defa geldiler ancak cevap değişmedi: https://gss.gs/0AI.jpg
3 yıllık söke macerası bitmişti. içim rahat mıydı? evet içim rahattı. gemiyi limana yanaştıramadık belki ama kazanmamızın çok zor olduğu bir savaşı son anına kadar sürdürdük. geride, istikrarı korursa yeniden bu lige çıkabilecek bir camia, oyuncu grubu ve oyun sistemi bırakmıştık. artık önümüze bakma vaktiydi. 2024 yazını kafa dinleyerek geçirmiştim. 1-2 takımın ilgisi olduysa da iş resmiyete dökülmedi. kasım ayında bu esnada ben hayatımın bir bölümünü geçirdiğim gebze'ye, arkadaşlarımı görmeye gitmiştim. benim gebze'de olduğumu duyan yöneticiler çaldı kapımızı: https://gss.gs/0jy.jpg
kocaeli birlik. kocaeli aslında ısındığım takımlardan biri değildi ancak özellikle istanbul'a yakın olması sebebiyle cazip gelmişti. ayrıca yeni sezon başlayalı 2 ay olmasına rağmen piyasada değildim. artık sahne alma vaktiydi. takım, çok kötü bir performans sergilemişti. 10 maç sonunda yalnızca 6 puanı vardı: https://gss.gs/4Eo.jpg
takımın bu kadar kötü durumda olmasına anlam verememiştim, kadroyu görene kadar. hayatımda gördüğüm en kötü kadro planlamalarından biriydi. takımda sayısız orta saha, sayısız santrfor varken yalnızca 3 stoper vardı ki hepsi kötüydü ve yine çok niteliksiz 1-2 kanat oyuncusu vardı. kadroyu görünce çok sıkıntılı bir işe girdiğimi düşünmeye başlamıştım ancak ilk maçımızda çok iyi bir galibiyet almıştık. evimizde lider adıyaman'ı 1-0 mağlup ettik. sonrası... sonrası uçurum. takımda forvet erdem özçal hariç kimseden verim alamıyordum. devre arasında oğuz gürbulak ve irfan başaran'ı aldım tecrübe katarlar diye. hiçbir şey katmadılar. savunmamız rezaletten daha kötüydü. ortaya çıkan tablo ''serbest düşüş nedir?'' sorusunun cevabıydı: https://gss.gs/opV.jpg
5. bölüm: gecenin en karanlık anı
herkesin hayatının karanlık, hatırlamak istemediği bir dönemi olur. benimkinin bu olduğuna inanıyordum, inanmak istiyordum. küme düştük. derince karşısında aldığımız 8-1'lik mağlubiyette kopan ipler, ligin bitimine 2 hafta kalan ardeşen'den aldığımız yenilgi sonrası resmiyete döküldü. açıkçası bu dönem hakkında yazacak fazla bir şey yok. zaten ilk anından itibaren kan tutmamıştı ya da başka bir deyişle bu bebek ölü doğmuştu. zaten ilk andan itibaren beni sorgulayan oyuncu grubuyla da kötü başlangıç sonrası iletişim çabuk kopmuş, devamında hiçbir istediğime yanıt alamamıştım. anlayacağınız bu dönem benim kariyerime zarar vermekten başka hiçbir işe yaramadı.
yine de arkamızda bıraktık. bırakmak zorundaydık. kocaeli en başından itibaren yanlış bir tercihti. bu bana ders oldu. bir sonraki tercihimi ince eleyip sık dokuyarak yapacaktım. söke spor'un küme düşmesi bana yazmazdı belki ama öyle veya böyle 2 takımı küme düşürmüştüm. bir sonraki seçenek son şansımdı. 3. ligin kötü takımlarından gelen birkaç teklifi reddettim, iyi takımlara benim yaptığım teklifler reddedildi. 25/26 sezonunun ilk yarısı bitmişti. artık dönmem lazım, diye düşünmeye başlamıştım. beklediğim iş şubat ayında geldi. bu kez herkesin bildiği bir takımdı hem de: https://gss.gs/SDc.jpg
manisaspor. buralara kadar düşmüştü. manisa deyince aklıma hep ariza makukula gelir. o şu an ne yapıyordu acaba? neyse. yönetimin son 2 tecrübesinde düşmüş bir menajer olarak bana sezon sonuna kadar değil, 1.5 sezonluk sözleşme sunması ise gözden kaçmamıştı. manisa'nın play-off için savaşması bekleniyordu ancak işler ters gitmiş belli ki: https://gss.gs/F8G.jpg
kadroya baktığımda oğuzhan berber gibi tanıdığım ve sevdiğim bir ismi görünce mutlu oldum. kadro fena değildi ancak çok dardı. ayrıca manisa kadrosuna hiç uymaya çok önemli bir sıkıntı daha vardı: maç kadrosunda minimum 8 tane 25 yaş altı adam gerekiyordu. orta saha rotasyonuna bir adam gerektiğini düşündüm. devre arası başka bir tanıdık isim olan okan dernek'i kadroya kattım. maçların çoğunu bu diziliş ve bu maç kadrosu ile oynadık: https://gss.gs/N7N.jpg
evet yanlış görmediniz. yedeklerde 2'si kaleci 3 kişi vardı yalnızca. çünkü hem gencimiz azdı hem de kadrodaki sayıyı azalttıkça 1 genç daha az oynatma lüksümüz oluyordu. yine de bunlar işin teferruatı. yönetim ''kümeden uzak dur yeter.'' derken benim planım başkaydı. en kötü ihtimalle ses getirmek için bile olsa play-off yapmayı kafamıza koymuştuk. takım istediğim oyuna beklediğimden de iyi yanıt vermişti. özellikle barış ve okan çok üst düzey performans sergilemişti. play off yapmayı kesinlikle hak ediyorduk hatta daha fazlasını vaat ediyorduk: https://gss.gs/INy.jpg
yalnızca 2 mağlubiyet almıştık. sanıyorum ki benim başa geçmemden sonraki dönemde en fazla puan alan takım bizdik ancak burası ilginç bir lig. play-off potasındaki takımlar da çok iyi iş çıkarıyordu. harika performansımıza rağmen alt tarafla bağlantıyı bir türlü kopartamadık. son haftaya giderken sultanbeyli'yi ağırlıyorduk ve tablo şuydu: https://gss.gs/jGA.jpg
öyle bir son haftaydı ki 3. sıradaki takım ile 7. sıradaki takım yer değiştirebilirdi. her sonuç, her türlü tabloyu ortaya çıkartabilirdi. biz ise bu zorlu maç öncesi en önemli hücum silahlarımızdan alparslan fidan'ın sakatlığıyla sarsılıyorduk. sakatlık, bizi beklediğimizden çok daha kötü etkilemişti. sultanbeyli bizi mağlup etti. o güne kadar yalnızca 1 defa yenilen takım, o gün bir mağlubiyet daha yaşadı. tüm maçlar sona erdiğinde tablo şuna evrilmişti: https://gss.gs/XwS.jpg
evet, kartal ve bayburt bu fırsatı tepmişti. şans bu kez bizden yanaydı, play-off oynayacaktık. ilk maçımız iskenderun'a karşıydı. alanya'da 90 dakika boyunca eşitlik bozulmadı. biz de çok net fırsatlar yakalamadık belki ancak iskenderun hiç pozisyon bulamadı. bu ortamda maçın uzaması iyi değildi. sessizlik uzatmalarda bozulacaktı: https://gss.gs/kP4.jpg
penaltılara gitmeden maçı çözdük. yarı finalde rakip ofspor'du. ofspor bizim alıştığımız bir sistemde oynamıyordu. 3-5-2 gibi 3. lig için iddialı bir dizilişle oynuyordu. bu durum tedirgin etmese de merak uyandırıyordu. takımın 3'lü savunmaya nasıl bir reaksiyon vereceğini kestiremiyordum. yine de ben oyunumuza güvenmeyi tercih ettim: https://gss.gs/B2W.jpg
ofspor bize hiç karşılık veremedi. maçın başında öne geçtik, 2-0'la fişi çektik ve kalanında bir an bile ''acaba?'' demedik. artık son bir 90 dakika kalmıştı. manisa bu maçta lige çıkamazsa hiçbir şey olmazdı. işi oraya kadar getirdiğim için güle oynaya beni tebrik ederlerdi muhtemelen ancak benim kişisel hesabım başkaydı. 2 defa düşme tecrübesi yaşadıktan sonra ortalama bir takımı sezon ortasında alıp üst lige çıkarmak harika bir geri dönüş ve çok net bir mesaj olurdu. çeyrek final ve yarı finalde gol yememiş, savunma anlamında çok iyi iş çıkarmıştık. finalde rakibimiz pazarspor'du. savunmamıza güveniyordum ancak işler hiç beklediğimiz gibi gitmedi. maçın başında geri düştük. eşitliği çabuk yakaladık. tekrar geri düştük. soyunma odasına girmeden tekrar eşitliği bulduk. 2. yarının ortalarına gelirken yediğimiz gole ise bu kez hızlı yanıt veremedik. kenar ortalarını bir türlü engelleyemiyorduk. maçın son 10 dakikasına girerken skor tabelası hala 3-2 diyor, biz ise çift forvete dönüyor ve top tüfek ne varsa ileri gidiyorduk. maç uzatmalara bile gitmedi https://gss.gs/UcO.jpg
2. ligdeydik. çok epik bir son olmuştu. son pozisyonda ben hakemin maçı bitirmesini beklerken bulduğumuz golle çıkmıştık üst lige. tabii herkes hem şaşkın hem çok mutlu. buna ihtiyacım vardı. aşağı doğru seyreden kariyerime bir şoklama lazımdı ve bu kesinlikle aradığım şoklamaydı. ''daha ölmedim.'' demiştim herkese. hayatımın en unutulmaz menajerlik maçlarından biri olarak geçti bu maç kayıtlara.
yine de sevinmek için çok vakit yoktu. işler ciddileşiyordu. 2. ligdeydik artık. yaz, beklediğimiz gibi geçti. paramız yoktu ve gerçekten istediğim hiçbir oyuncuyu alamadık. sözleşmeye bile oturmuyordu futbolcular. aynı ligdeki futbolcular he manisa'yı beğenmeyen. yine de 2-3 tane ''sıradan'' takviyeler yaptık takıma. oltan falan emekli oldu derken sezon başladı. bu sezon hedef belliydi: bir şekilde ligde kalmak. önce düzlüğe çıkmak lazımdı, yarışa sonra dahil olacaktık. sezon başında açık ara favoriydik, küme düşme bahislerinde. kadroya bakınca haksız sayılmazdı medya ama bazen işler kağıt üstünde olduğu gibi olmuyor. ligin ilk yarısını manisaspor olarak beklentilerin hayli üstünde tamamladık: https://gss.gs/VnF.jpg
takımı çok diri tutmaya çalışıyordum zira ipin ucu kaçarsa toplaması çok zordu. yine de bu benim de beklentimin üstünde bir performanstı. 300 filminde pers gemilerinin fırtınada yok olmasını izleyen leonidas gibiydim. ordum çıldırmış vaziyetteydi, ben sakin kalmaya çalışıyordum ama benim bile aklımdan ''acabalar'' geçiyordu. 19 maç, az değil. bunu yapan takım, 19 maç daha gider mi? neden olmasın... ''neden olmasın?'' aslında az önce vermiştim bu sorunun cevabını. hayat, her zaman kağıt üstünde durduğu gibi seyretmiyor: https://gss.gs/MFW.jpg
biz daha buna alışamadan barış da sakatlandı. futbolun içinde bu var. sakatlıklar da işimizin bir parçası. yine de kadrodaki bütün santrforların ki bu isimler bizim için hücum gücümüzün tamamı demek, benzer dönemlerde yaklaşık 2 ay takımdan uzak kalması hoş değil. daha da hoş olmayan şey ise bu sakatlıkların transfer döneminin bitiminde gerçekleşmiş olması. peki böyle olunca ne mi oluyor: https://gss.gs/IM9.jpg
böyle bir tablo ortaya çıkıyor. ilk yarıda esip gürleyen o takım gitti, yerine sezon başındaki bahis oranlarını haklı çıkartan bir manisa geldi. işin kötüsü bu adamlar yokken takımın ayarlarıyla öyle bir oynadık ki geldiklerinde onlar da toparlayamadılar. zaten o şubat ve mart ayından sonra bir hedefimiz de kalmadı, motivasyonumuz da. öylesine oynandı bizim için lig. eğer ilk yarı kendimize o avansı yaratmasaydık ligden düşmemiz çok olasıydı: https://gss.gs/gSb.jpg
6. bölüm: kaybettiğinde değil vazgeçtiğinde
tabii ki bu önemli bir başarıydı. ligin yarısı boyunca play-off için mücadele etmek, ligin hiçbir döneminde düşme potasıyla alakamızın olmaması çok takdir topladı. herkes mutlu ancak ben değilim. mesele üst lige çıkmak değil, play-off oynasaydık bile çok ses getirirdi. en azından bu takım son haftaya kadar yarışta olmayı hak etmişti. yine de yönetim sözleşmeyle geldi sezon sonu yanıma. asıl mevzu burada başladı. bu sefer mesele, sözleşmenin süresi değil. sözleşmeyi 1 yıl daha uzatma isteğime karşı gelinmedi ancak insanı düşüncelere sevk eden başka bir sorun ortaya çıktı: https://gss.gs/0AB.jpg
başkana tek önerim şuydu: ''gelecek sezon üst sıraları hedefleyelim.'' bakın şampiyonluk değil, play-off bile değil. sadece 10. sıra ve üstünü hedefleyelim, önerime karşılık başkan beni ''hayalperest'' olmakla nitelendirdi. bu cevap şu anlama geliyordu: para yok, hedef yok, medyada ses getirmek yok yani iyi futbolcularla masaya oturmak yok. bu noktada artık ipler kopmuştu. başkanın hem bu kadar vizyonsuz olması hem de benimle alay eder gibi konuşması güzel olabilecek şeylerin sonuydu. yazı çok da araştırma yapmadan geçirdik. ligde kalırsak kalırdık, düşersek düşerdik. artık önemi yoktu. ligin ilk maçından sonra patladı bomba: sezon sonu sözleşmem bitince görevi bırakacağımı açıkladım.
bunun takıma zarar vereceğini biliyordum ama önemli değildi. lige fena başlamadık ancak sonrasında antrenmanların üstüne fazla düşmemem sebebiyle sakatlık problemi patladı. 2 maç üst üste aynı kadroyla çıkamıyorduk. sonrasında zaten çok kötü bir grafik çizdik. yine de değiştirmek için çok uğraşmadım. böyle bir başkana sahip bu takımı ligde bırakıp gitmemle, küme düşürmem arasında çok fark yoktu çünkü ben gittiğimde zaten takım küme düşecekti. biraz tatil yaparak, biraz sonraki hedeflerimi düşünerek geçirdim sezonu. soranlara ''zaten burası artık benim evim değil.'' mesajı veriyordum. sezon sonu ortaya şu sonuç çıkmıştı: https://gss.gs/b1P.jpg
çok önemsemedim açıkçası. zaten yine küme düşme konusunda açık ara favoriydik. itibarımda çok sarsılma olmayacaktı. zaten olacak bir şeyi engelleyememiştim sadece. yine de manisa'da ilk 1.5 sezonumda yaptıklarım bana yeter, diye düşünüyordum kariyerimin bu aşamasında. açıklama bekleyen taraftara ve medyada karşı dürüst davranacaktım: ''başkanla aramız iyi değil, hedefler uyuşmuyor. daha fazla çalışamayız.''
manisa defteri de böyle kapandı. zaten kapanacaktı bir yerde ama böyle olması hoş olmadı tabii. yine de önümüze bakmalıydık. artık daha üst seviyeleri hedefliyordum. eğer imkan olursa direkt olarak zirveye oynayan takımları hatta belki de 1. ligden bir takım çalıştırmayı umuyordum. küme düşmemek için savaş, vizyonu artık benim ufukları görmemi engelliyordu. yine de o gün, bir sonraki maceram için 1.5 sezon bekleyeceğimi tahmin etmezdim. tam 1.5 sezon bekledim uygun fırsatı. bazen benim gittiklerim beğenmedi, bazen bana gelenler ben tercih etmedim. nihayetinde uzun bir aradan sonra sahalara döndük: bodrumspor. https://gss.gs/EE2.jpg
bodrumspor'un kadrosu fena değildi ancak yarışta çok geride kalmışlardı. ben kadroyu görür görmez kafamda hedefi koymuştum: play-off. ya play-off oynayacaktık ya da ucundan kıyısından kaçıracaktık. öyle ortalama bir performansla kaybedecek zamanım yoktu. ses getirmem, camiaya kendimi tanıtmam lazımdı çünkü sözleşmem sezon sonuna kadardı. açıkçası beklediğimden de iyi oynadık. yalnızca 2 defa yenildik. gol yağdıramasak da bir şekilde atıyor ama asıl işi savunmada gösteriyorduk. bırakın gol yemeyi, çoğu zaman pozisyon bile görmüyorduk kalemizde: https://gss.gs/SJ3.jpg
hedefimize ulaştık ancak artık çok daha fazlasını istiyordum. takımın savunması beni çok ümitlendirmişti. son haftalardaki tek sıkıntı en önemli hücum silahımız olan sinan'ın play-off çeyrek finallerini kaçıracak olmasıydı. zaten çok gol atan bir takım değilken bu iyi olmamıştı. yine de van ile karşılaşacağımız maçlar öncesi umutluyduk. sezon içinde zorlansak da 1-0 kazanmayı bilmiştik. şimdi yine karşımızdalardı. ilk maç evimizdeydi. sıkı bir mücadeleye sahne olsa da daha iyi olan taraf bizdik. yine de 85. dakikada kornerden gelen gole engel olamadık ve maç 1-1 sona erdi. eşleşmenin 2. ayağı çok ama çok gergin bir havada oynandı. stadyumda çıt çıkmıyordu. maç boyunca yalnızca 2 pozisyon izledik, ikisi de penaltıydı. birini biz kullandık, birini onlar: https://gss.gs/K9e.jpg
daha soyunma odasına girerken başkan karşılıyordu beni, elinde yeni sözleşmeyle. ''yıkılma hocam'' dedi, ''yapılacak işler var.'' sezon boyunca çok iyi penaltılar kullanan hüseyin o penaltıyı gole çevirseydi çok yüksek ihtimal maçı kopartacaktık. hayırlısı. üzgündüm ama yıkılmamıştım. takım bana çok güven veriyordu. sonraki sezon şampiyon olarak bile çıkabilirdik bu performansımızı devam ettirebilirsek, diye düşünüyordum ama beni bazı sürprizler bekliyordu. takımın önemli oyuncuları kiralıktı. çok iyi iş çıkaran stoperler duran ve muhammed kiralıktı. hüseyin ve tunay da kiralıktı. yine de bunlar asıl sıkıntıyı oluşturmuyordu. takımın en önemli oyuncusu, oyun kurucumuz ve pas oyunumuzun temeli olan afan'ın sözleşmesi bitmişti ve çoktan başka bir takımla sözleşme imzalamıştı. belki ligin en iyi kalecisi olan nurettin de asla bizimle masaya oturmuyordu. büyük darbe aldık o yaz. tunay ve hüseyin'i takıma kazandırdım, muhammed'i karagümrük tekrar kiraladı bize. kaleye tuzla'dan tecrübelidir diye 35 yaşındaki burak'ı aldım. altyapıdan ender diye bir çocuk çıkıyordu 16 yaşında. çok yetenekli görünüyordu, afan yerine onu koydum. ligde iş yapan 1-2 oyuncuyu da takıma kattık ve yeni sezona başladık. yeni sezona ilk 10 maçta 7 galibiyet, 3 mağlubiyetle başladık. iyi olmasına iyi ama geçen sezonki savunma performansımızla aramızda uçurum vardı. her maç gol yiyorduk. takım geçen yıl 1-0 kazanırken bile çok net galibiyetler alıyordu, bu sezon ise 3-0'da bile rus ruleti. ta ki 10. haftaya kadar. 10. hafta ne mi oldu? karagümrük muhammed'i kiradan geri çağırdı. bizim için kırılma noktasıydı. dedim ya her maç gol yiyoruz diye, o andan sonra her maç 2 gol yiyorduk. ki defansif orta saha diye aldığımız uğur, stoperde iyi işler yapmasına rağmen. kaleci burak rezalet bir performans sergiledi. 13. hafta kadro dışı bırakıp altyapıdan bir çocukla devam ettik. sol beke aldığımız cengiz her maç penaltıya sebep oluyordu, kafayı yedirtti. ilk yarının sonunda tablo şuydu: https://gss.gs/TMQ.jpg
play-off ile aramızda 7 puan vardı ama oyun olarak sıkıntı büyüktü. 2. yarı işler daha da kötü gitti. bırak play-off'u, şubat mart aylarında galibiyet neye benziyordu onu bile unuttuk. denemediğim diziliş, oyun sistemi, 11 kalmadı. gol atamıyorduk ve rakibin gol atmasını engelleyemiyorduk. takımın psikoloji çöktü. ne desem karşılık alamaz oldum. işin kötüsü bazen çok kötü oynayıp kaybediyorduk bazen de çok iyi oynayıp çok kaçırıp kaybediyorduk. yönetim beni odasına tam 3 defa çağırdı. toparlayacağız, sakatlık, şanssızlık derken yönetimin sabrı taşıyordu. geçen sezonki başarım olmasa beni çarmıha germişlerdi çoktan. 3. çağırmalarında konuşma çok netti. sezonun bitimine 1 ay kala ''eğer kovulmak istemiyorsan bize güzel şeyler göster.'' dediler. 1 ay verildi bana. artık son çare bir şey deneyecektim. 5-3-2. koray ve sinan takımın en yetenekli ve golcü ayaklarıydı. onlardan gol atmasını bekleyecek, 5 kişilik savunmadan medet umacaktım geride. o bir ay da şöyle geçti: https://gss.gs/vR5.jpg
evet, yaklaşık 4 ay boyunca işlerin güzel gittiği tek dönemdi. yine de bu 1 aydan fazlasıydı bizim için. artık bir şeyden çok emindim: çift santrforla oynamalıydım. takımda kalayım derken gelecek sezonu kazanmış olabilirdik. koray ve sinan harika iş çıkarmıştı ileri uçta. zaten ikisi de iyi oyunculardı. yine de ufak bir sıkıntı vardı: koray'ın sözleşmesi bitmişti ve o da asla masaya oturmuyordu. https://www.youtube.com/watch?v=soTvVa_Bsm4
7. bölüm: avın eti yenmiyorsa amaç oyun oynamaktır
ama bu sefer aynı tuzağa düşmeyecektim. bu sefer ''idare eder'' demeyecektim kimse için. iş yapmayanı kesip atma vaktiydi. çok hareketli bir yaz sezonu geçirdik. hain koray'a inat önceki sezon 24 gol 9 asist yapmış abdullah'ı aldık. koray'dan da iyi görünüyordu. bursaspor'dan teoman diye bir genci kiraladık sol beke. orta sahaya berkan diye birini aldık tecrübe katar diye. önceki sezonun devre arasına takıma katılan samet de bir şansı hak ediyordu. bir de levent'i kiraladık orta sahaya. baya baya 5-3-2 oynayacağız. sezonun ilk 10 haftasında mağlubiyet görmedik. savunmada bodrum'daki ilk sezonumdan kötü, geçen sezondan iyiydik. sonuçta kimsenin pek alışık olmadığı bir dizilişle oynuyorduk, takımdan harika şeyler beklemiyordum. ilerde ise abdullah ve sinan şov yapıyordu. gol yükümüzü tamamen sırtlamışlardı diyebilirim. ilk yarının kalan 9 haftası ise ilk 10 haftaya göre sallantılı geçti: https://gss.gs/13G.jpg
şimdi burada değinmek istediğim bir nokta var: giresunspor. giresun o sezon 2. lige düşen takımlardan biri. işin kötü tarafı kadrosunun bir çoğunu korumayı başardı. sezon başında açık ara favori gösteriliyorlardı şampiyonluk yarışında ancak gördüğünüz gibi ilk yarı sonunda o görüntüden çok uzaktalardı. yine de ilk yarının sonuna doğru performansları artmıştı. sonrasında da korktuğumuz başımıza geldi ve giresunspor 2. yarıda ligi tam anlamıyla çizdi: https://gss.gs/vq3.jpg
şimdilik biz giresun'u bırakıp kendimize dönelim. ilk yarıyı lider kapattık ancak artık farkındaydım ki oyunumuz çözülmeye başlamıştı. maçları net şekilde domine edemiyorduk ve bu gidişatın sonunu biliyordum. 5-3-2 miadını doldurmuştu. genç kalecimiz yusuf fena iş çıkarmasa da daha iyisi lazımdı. liderliğin de etkisiyle devre arasında ligin iyi kalecilerinden orçun'u kadroya kattık. uğur'un yanına sağlam bir stoper lazımdı, ilk yarının en yüksek ratingli stoperlerinden yasin'i kadroya kattık. berkan istediğimizi vermiyordu, ligin iyi orta sahalarından rıza ve salim'i kadroya kattık. 4-1-3-2'ye dönecektik. ligin 2. yarısında takım istediğimi daha iyi sahaya yansıtıyordu. savunma performansımız artmıştı. ligi, en az gol yiyen 2. takım olarak tamamlayacaktık. transferler umduğumdan da çok katkı sağladı. 19 maçta yalnızca 3 beraberlik, 2 mağlubiyet aldık. toplam 4 mağlubiyetle bitirdik koca sezonu ancak giresun'un fikstürünü attım size. biz çok iyiydik ancak giresun 2. yarıda kusursuzdu. son 3 haftaya girerken giresun yalnızca 3 puan gerimizdeydi. işin kötü tarafı giresun son 3 haftada 14., 18. ve 20. takımlarla oynayacakken biz 9. kırşehir, 4. sivas ve 3. tepecik ile oynayacaktık. giresun'un 9 puan alacağı barizdi. puanlar eşitlenirse genel averajda bizi geçeceklerdi. daha fazla uzatmaya gerek yok, giresun 2. yarı kusursuz bir iş çıkardı ve ortaya çıkan şu tablo büyük talihsizlikti: https://gss.gs/c2o.jpg
büyük talihsizlikti, giresun için. 2. yarıdaki o performans şampiyonluğu hak ediyordu ancak ligler sadece 2. yarı oynanmıyor. sezonun genelinde bizim kadar hak eden kimse yoktu. ilk haftadan itibaren aldığımız liderliği bırakmamıştık. geçtiğimiz sezonun bize öğrettikleri bizi şampiyon yapmıştı. 1.5 sezon önce hüseyin'in kaçırdığı penaltıyla çıkamadığımız 1. lige şampiyon olarak çıkıyorduk. bu arada sinan-ayhan ikilisi, hayatımda gördüğüm en epik performanslardan birine imza atıyor; 38 maçın hiçbiri kaçırmadan tamamında oynuyor ve tam 72, y e t m i ş i k i gole katkı sağlıyorlardı: https://gss.gs/TC1.jpg
tabii yönetim hemen geldi yeni sözleşmeyle yanıma. tesislerde herkesin yüzü gülüyor. ulusal basında da az da olsa ses getirmiştik. artık 1. ligdeydik ve süper lig'e bir adım uzaktaydım. tabii artık seviyenin yükseldiğini biliyordum ama tecrübeliydim. ''bunlar oynayamaz.'' deyip bütün kadroyu değiştirmeyecektim. yalnızca gerekli takviyeler yapılacaktı, kadro derinliği oluşturulacaktı. ilk işimiz teoman'ı tekrar kiralamak ve sağ bek rotasyonu için 33 yaşındaki burak kapacak ile sözleşme imzalamak oldu. stopere 19 yaşında rus bir genci aldım rotasyon için. asıl transferimiz ise orta sahaya aldığımız ruben neviz olacaktı. 235 bin euro verdiğimiz bu genç, kulüp tarihinin de en pahalı transferi oluyordu. 3-5 genç daha aldık, takımı net şekilde gençleştirdim ve herkesin ''kesin düşecekler.'' gözüyle baktığı bodrumspor'un tff 1. lig macerası başladı. ilk 7 hafta ilginçti: https://gss.gs/sof.jpg
lige mermi gibi girdik. 7 hafta sonunda yalnızca ligin favorisi samsun'a yenilmiştik. 3. sıradaydık ve kimse neler olduğunu kestiremiyordu. geçtiğimiz sezonu bitirdiğimiz 4-1-3-2 ile devam ediyorduk, abdullah ve sinan ikilisi burada da saymaya devam ediyordu. neviz de ilk 7 hafta sonunda 5 asist yapmıştı. bu dönem ciddi ses getirdiğimiz dönemdi. ilk yarının sonuna doğru şöyle bir şey yaşandı: https://gss.gs/uuk.jpg
denizli süper lig'de 14. sıradaydı ve benimle görüşmek istiyordu. çok düşünmedim. çok cazip bir teklifti ancak burada devam eden bir proje vardı. bu gençleri yalnız bırakmayacaktım bu sezon. bu sefer gemiyi limana yanaştırmadan ayrılmayacaktım. masaya bile oturmadım. ligde ise tabii ki rakiplerin bize karşı bakışının değişmesi ve oyunumuzun çözülmesiyle birlikte ilk yarının sonuna doğru düşüş yaşadık. ligin devresine şu tabloyla giriyorduk: https://gss.gs/a7L.jpg
tabii ki ilk 7 haftadaki tablodan uzaktık ancak hala işler mükemmel gidiyordu. küme düşmemize kesin gözüyle bakıldığı sezonun ortasında biz play-off için savaşıyorduk. kış transfer dönemini kaleci ve yine çok genç bir santrfor takviyesiyle geçirdik. abdullah ilk haftalardan sonra ortalıktan kaybolmuştu ve bu da düşüşümüzün sebeplerinden biriydi. kış transfer döneminin son günü ise korktuğumuz şey başımıza geldi: https://gss.gs/IJW.jpg
takımımızın en önemli stoperi, sezonun en formda oyuncularından yasin elimizden uçmuştu. çok erteledim ancak serbest kalma bedeli karşısında yapabileceğim bir şey yoktu. rekor bedelle aramızdan ayrıldı. devre arasına kan kaybetmiştik ancak savaşa devam edecektik. 2. yarıda da sallantılı bir performans sergiledik. ilk yarının son 10 haftasına benzer bir performans sergiledik. bazen iyi oynadık, bazen kötü. değişmeyen tek şey vardı: sinan kaplan. rekor kırarak gol kralı olmuş, yüzümüzü kara çıkartmamıştı. 3.5 sezondur aynı istikrarla harika performans sergileyerek benim unutulmazlarım arasına girdi sinan. sezon sonunda ortaya çıkan tablo kulüp için hayli tatmin ediciydi: https://gss.gs/9MQ.jpg
fırtınalı bir günde gemiyi limana yanaştırmamıştım, fırtınada nasıl ayakta kalınacağını öğretmiştim camiaya. bodrumspor'un geldiği nokta, genç sayılabilecek bir kadroyla bunu başarması benim için gurur vericiydi. 3.5 sezon sonunda bodrumspor'un atladığı seviye çok net şekilde görülüyordu. yine de bütün bunlar, benim bodrum maceramın sona ermesine engel değildi çünkü atladığım bir detay vardı yukarda. yeni sözleşmeyi görür görmez ''tek bir şartla.'' demiştim. ''sadece 1 sezon daha, planlamanızı buna göre yapın.'' sezon sonuna kadar taraftarlar ve futbolcular bunu bilmiyordu. sezon bittikten sonra göreve devam etmeyeceğimi açıkladım. bodrumspor'u çıkarabileceğim en üst noktaya çıkarmıştım. daha üstüne çıkartır mıydım? bence evet ama zaman alırdı. benim bunun için kaybedecek bir zamanım yoktu, bunun için motivasyonum da yoktu. bodrum bu yeni yapılanmasına artık başkasıyla devam etmeliydi. ben de artık gözümü iyice yükseklere dikmiştim, sokaktan biner biner toplamıyordum. samsunspor play-off'tan üst lige çıkmıştı. gelecek sezon muhtemelen kümede kalma savaşı verecekti. işte o zaman aradığım fırsat elime geçebilirdi. yönetim ve futbolcularla çok iyi bir şekilde ayrıldık. yönetim de taraftara durumu anlattı. taraftar dediğime bakmayın, tatilden gelen 50-100 kişi işte. en son sinan kaplan geldi yanıma. aslanım benim. ''hocam'' dedi. ''sen yoksan ben de yokum. sen kalsaydın sözleşme yenileyecektim ama sen yoksan yenilemiyorum.'' haklıydı. artık sinan'ı herkes biliyordu. 3 sezonda sayısız gol atmıştı ve önemli takımlar takibindeydi. yabancı sınırının da olduğu bir ortamda sinan'ın ayrılmak istemesi fazlasıyla doğaldı. ben ise tesislere son bir kez baktım ve tesislerden ayrıldım. 3.5 sezon süren bodrum macerası böylece sonlanıyordu. macera sonlanırken, ben tff 1. ligde yılın en iyi 3 menajerinden biri olarak gösteriliyordum.
8. bölüm: zor zamanlar güçlü insanlar yaratır
neyse döndük memlekete, samsun'a. samsun'da bir şeyler değişmişti. en azından benim samsun'la olan ilişkimde bir şeyler değişmişti. şehre girmeden çakallı'da menemen yerken fark ettim. ''hocam afiyet olsun.'' diyen çalışanlar, bana bazı şeyler anlatıyordu. samsun'la aynı ligde mücadele edip dikkat çekmiştim tabii. kariyerime atakum'da başlamış olmam da insanların hoşuna gidiyordu muhtemelen. yazı yine dinlenerek geçirdim. sezon başladı, zaman akmaya başladı. tahmin ettiğim gibi samsunspor kümede kalma savaşı veriyordu ve işler pek iç açıcı değildi. ilk kıvılcım çiftlik caddesinde düştü. ''hocam geç şu takımın başına.'' bana gelen bir teklif yok, bir şey yok. derken yılın son günü geldi bir teklif: https://gss.gs/zO9.jpg
çok düşündüm, zor bir karardı. samsun'dan gelen bir şey yoktu ki hoca bile duruyordu. kaldı ki gençler 14. sıradaydı, samsun'a göre çok daha iyi bir durumdaydı. niye kabul etmeyecektim ki? etmedim. bekle, dedim kendime. masaya bile oturmadım gençler ile. yeni yıla girdik, samsun'da hava her zamanki gibi yağmurlu ve kasvetli. uyandım ve haberi duydum: teknik direktör mehmet ak ile yollar ayrılmış. telefona gelen sayısız çağrı, mesaj. ben mi gitmeliyim yoksa ağırdan mı satmalıyım derken ''düşünecek vakit yok. samsun için her puan değerli.'' diyerek gittim yönetime. tabii yönetim şehrin, dip dalganın farkında. çok şaşırmadılar ama net bir şey konuşulmadı. birkaç gün ses çıkmadı. bazı şeyleri bazı zamanlara denk getirmeye çalışırız ya. hiç gerek yok aslında. hayat, bunu olağan akışı içinde öyle bir ayarlıyor ki...: https://gss.gs/Zg1.jpg
20 ocak 2034. kazadan tam 45 sene sonra. şehir, şehitleri anarken geldi haber. çok anlamlı bir imza töreni oldu. taraftarın yüzü gülüyor ama aynı zamanda 20 ocak ile camia bir mesaj veriyordu. imzalar atıldı, sözler verildi, yeminler edildi. ben o gün kafamı yastığa koyduğumda hala olanların şaşkınlığı içerisindeyim. atakum ile başlayan macera, samsunspor'a kadar uzanmıştı. yine de düşünecek fazla vakit yoktu. tabii samsunspor'u takip ediyorum ben menajerlik hayatımın başından beri. tam anlamıyla asansör takım olmuş. her yıl düşüp çıkıyor. neredeyse hiç sekmiyor bu. ne alt ligde kalıyor, ne süper lig'de. yine aynı yangının ortasında, kurtarılmayı bekliyor: https://gss.gs/m9Y.jpg
süper lig. artık zirvedeydim, bölgesel amatörle başlayan bu macera en üst seviyeye kadar gelmişti. galatasaray ile aynı ligdeydim artık. yine de bunları düşünecek vakit yok. kadro sıkıntı. alt lig seviyesinde. çalışacak fazla zaman yok. tuzla maçı var deplasmanda. berabere kaldık. kazanmalıydık aslında, iyi bir başlangıç olurdu. kış transfer döneminde sadece italyan sağ bek cosma'yı almıştım 4 milyona. asıl bomba sonraki haftaydı: fenerbahçe'yi ağırlıyoruz. yeni samsun stadı panayır alanı gibi. fenerbahçe'yi 2-0 yendik. tabii millet çıldırdı. hocam şöyle büyüksün, böyle büyüksün. yendik yenmesine de biraz da vurduğumuz girdi açıkçası. takım iyi durumda değil. sezonun kalanı çok sallantılı geçti, potadan bir çıkıyoruz bir giriyoruz. böyle dediysem kazandığımı falan düşünmeyin. genelde kaybediyoruz, tek tük kazanıyoruz. bir türlü güvenli alana atamadık kendimizi yani. son 2 haftaya girerken tablo şöyleydi: https://gss.gs/0iw.jpg
37. hafta bursaspor deplasmanındayız. her şeyi değiştirebilecek bir maç. benim kariyerimi, samsunspor'un talihini, her şeyi. berabere kaldık bursa ile. gençler yenilmiş. son haftaya girerken biz yine potadayız. 1 puan üstümüzde gençlerbirliği, 2 puan üstümüzde bursaspor var. biz evimizde ankaraspor'u ağırlıyoruz, gençler lig sonuncusu kayseri'ye gidiyor, bursa göztepe deplasmanında. artık her şey çözülecek. ben küme düşürsem dahi muhtemelen kovulmayacağım çünkü yönetim bana bu mesajı veriyor. işi son haftaya kadar götürmem dahi onlar için bir şey. tabii taraftarın o ilk gün gazı yok belki ama onlar da karşımda değil henüz. takıma durumu anlattım. dedim biz kazanalım, gerisine zaten artık yapacak şey yok. göztepe'nin evinde bursa'yı yenme ihtimali, gençler'in kayseri'de takılma ihtimalinden yüksek bana göre. neyse maç başladı, biz ilk yarıdan kapattık maçı 2-0 ile. devreye girerken durumlar iyi değildi. bursaspor da gençlerbirliği de öndeydi. tatlar kaçmıştı tabii. yine de 2. yarıya çıktık savaşmak için: https://gss.gs/pfC.jpg https://gss.gs/N8j.jpg
dedim ya hayat öyle şeyleri öyle zamana denk getiriyor ki... teklifini kabul etmediğim gençlerbirliği küme düşmüş, benim yönettiğim samsun yıllar sonra ligde kalmayı başarmıştı. kayseri, giderayak son bir kıyak yapmıştı bize. yeni samsun stadında herkes sahadaydı. çıldırdı millet. takımın ligde kalmasının mutluluğu bir yana, bir de taraftarın kendi istediği isimle bunun gerçekleşmesinin gururu var yüzlerde. gazetelerde tek bir kişinin fotoğrafı var ve bir kelime yazıyor sadece: kurtulduk. ben de derin bir nefes aldım tabii. savaşım şimdi başlıyordu biliyordum ama yine de anın tadını çıkardık. bu arada hem güzel hem de kötü şeylerin de haberini alıyordum: https://gss.gs/ffC.jpg https://gss.gs/Fp9.jpg
galatasaray'ın 29 sene sonra fenerbahçe'yi yine bir kupa finalinde 5-1 yenmesi güzel bir detaydı. bu arada daha güzel bir şey vardı: galatasaray, trabzonspor ambargosunu kırmıştı. trabzon, ben menajerliğe başladığımdan beri şampiyon oluyordu. ligi tam anlamıyla kapatmıştı. galatasaray bu acayip seriye tam da benim süper lig'e çıktığım sene son vermişti. bunlar iyiydi ancak bodrum'dan gelen haberler beni üzdü. bıraktığım yapı, daha iyisini hak ediyordu. bıraktığım sene küme düşmeleri, belki benim prestijim açısından daha iyi olsa da bodrum için tam bir hayal kırıklığıydı.
mustafa kemal diyor ya 1923 sonrası için ''asıl savaş şimdi başlıyor.'' diye. benim de durumum aynen böyleydi. ligde kaldık, güzel eyvallah ama burada çok ciddi değişiklikler lazım. potansiyelimiz yüksek, maddi durum da fena değil. kadroda çok az kişi benden ''bu adam bu ligde oynar.'' onayını almıştı. bir kere golcüler komple değişmeliydi. benim her zaman en önemli hücum unsurum golcülerim olmuştur. savunma değişmeliydi, orta sahaya da takviye lazımdı. kısacası bize galatasaray'ın 2011 ya da 2017 yazı gibi bir değişim lazımdı. radikal, hızlı ve faydalı. 21 yaşındaki gerçekten iyi olan kalecimiz cassule, stoperimiz erdinç ve bayern münih'ten kiralık 18 yaşındaki çetin dışında hiç kimse geçer not almamıştı. yönetime durumu anlattım. bir yandan yabancı sınırı var. maksimum 6 yabancı oynatabiliyoruz. bütün bunları hesap ederek yapmamız lazımdı hamleleri. öncelikle teknik heyeti değiştirdim. bütün antrenörler, kondisyonerler, asistan menajer falan gitti. sonra gözlemcileri değiştirdim. ulan gözlemciyi savunma oyuncusuna yolluyorum, top kapma aralığını 6-13 gösteriyor. yok 1-20 amk. 2 tane gözlemciyle anlaştım güvenebileceğim. 2 tane de fizyoterapist çözdük. plan belliydi: para harcamadan çekinmeden, verimli olma ihtimali yüksek hamleler. çok tartışılan 2 hamlem oldu o yaz. ezeli rakip trabzon'un altyapısından 2 milyona aldığımız stoper osman ve düşen kayseri'nin sağ beki ali arfaoui. daha 4 ay önce 4 milyona bek almakla suçlanıyordum ancak ali başkaydı. gördüğüm kadarıyla standardı yüksek olan bir isimdi ve 5.5 milyon vermekten çekinmedim ki duruma göre 10 milyona kadar çıkabilirdi bedel. ciddi paralardı bunlar ama bu riski almıştım. çetin'i tekrar kiraladık ki çok büyük potansiyeldi. büyük şanstı kadroda bulunması. fenerbahçe'den aytaç'ı ve sol beke de leipzig'den 19 yaşındaki ergün'ü kiraladık. ön liberoya savaşçı colic'i alırken 10 numarayı kerkhofs'a verdik. forvete de gözlemcilerimin önerisiyle biri 2 milyona aldığım şilili carrasco, biri 225 bine gelen angola'lı calege olmak üzere 2 tane canavar ekledim. yetmedi, radikal kesikler attım takıma. taraftardan tepki çeken önemli kesikler ezeh, thiam ve gnakabi olmuştu. satamamıştım ama satmak için her şeyi yapmıştım. ezeh şanslıydı, lisans çıktı ancak gnakabi ve thiam o kadar şanslı değildi. ikisi de sevilen, genç isimler he. yine de bu sezon onlarla işimizin olmadığını herkes biliyordu. gitmek isteyen kimseyi de tutmadım takımda. bana sorsaydınız transferin son günü, o güne kadarki en iyi transfer dönemini geçirdiğimizi ve gerçekten tatmin olduğumu söylerdim: https://gss.gs/rzP.jpg https://gss.gs/HZ0.jpg
as kadrodan tam 8 oyuncu değişmişti. alt liglerde bana altın çağımı yaşatan 4-1-3-2 oynamaya karar vermiştim. buna o kadar emindim ki takımda kanat oyuncusu bırakmadım doğru düzgün. işler kötü giderse feci patlayacaktım. iyi para harcamıştım, kendimi riske atmıştım. kulüpte değişim rüzgarı değil, değişim kasırgası esmişti. ne yönetim ne taraftar sesini çıkartabiliyordu şimdilik. herkes ''bir görelim bakalım.'' kafasındaydı. nasıl bir şeyin ortaya çıkacağını bütün şehir merak ediyordu. ben ise bu sezona süper lig'deki gerçek ilk sezonum kafasıyla bakıyordum. herkes mermileri yakmıştı, artık sahne benimdi.
sezona talihsiz başladık. galatasaray deplasmanına henüz tamamlanmayan bir kadroyla çıktık ve tatsız bir sonuç aldık. sonraki hafta evde konya ile berabere kaldık ve sorular oluşmaya başladı. ben ise emindim yapacağımız işten. hatay ve ankaragücü maçlarını gol yemeden kazandık. 5. hafta fenerbahçe'ye deplasmanda kaybettik ve dans başladı. kulüp tarihinin en uzun süreli namağlup serisini yakaladık. bir sonraki mağlubiyet için aralık ayının sonunu bekleyecekti süper lig. samsunspor, süper lig'e bu defa gerçekten ''merhaba'' diyordu: https://gss.gs/uxS.jpg https://gss.gs/x5U.jpg
ilk yarıyı 3. tamamlamıştık. olan biteni anlayabilmek zordu. ben her ne kadar ligde kalmakta zorlanmayacağımızı düşünsem de bu kadarını bilmiyordum. dahası bu işin sonunun nereye varacağını kestiremediğim gibi ne beklemem gerektiği hakkında da emin değildim. calege ve carrasco şov vardı süper lig'de. ligin en iyi savunma yapan takımıydık. galatasaray ve fenerbahçe maçları dışında 1'den fazla gol yediğimiz maç yoktu. daha güzeli birçok maçta da kaleyi gole kapatmıştık. sağ bekimiz ali arfou ise güvenimi boşa çıkartmamıştı, taş gibiydi. takımda tek sallantıda olan 10 numarayı verdiğimiz kerkohfs idi. daha iyisini beklerdim: https://gss.gs/3hf.jpg
savunmamız çok güven veriyordu. oyunumuz, ekstra bir durum değil bir standardımız olduğunun göstergesiydi. dolayısıyla 2. yarıda ciddi bir düşüş beklemiyordum ancak bizi bir sürpriz bekliyordu: afrika kupası. kalecimiz cassule, sağ bekimiz ali ve gol silahımız calege gitmişti. bu eksiklikler nedeniyle şubat ayının sonuna kadar sıkıntı yaşadık. yine de toparlamasını bildik. sezon başından bu yana avrupa potasından hiç çıkmamıştık. 36. hafta oynayacağımız beşiktaş maçı öncesinde tablo şuydu: https://gss.gs/HF7.jpg
beşiktaş'a yenildik, trabzonspor bizi geçti. 35 hafta boyunca potada olan samsunspor, ligin bitimine 2 hafta kala potadan çıkmıştı. yine de trabzonspor'un takibindeydik. süper lig'in her yerinde inanılmaz bir yarış vardı. zirvede galatasaray ve ensesinde göztepe, avrupa potasında biz ve trabzonspor, kümede kalma yarışında adana demir ve kasımpaşa. biz son hafta adana demir deplasmanına gidiyorduk. onlar ligde kalmak için, biz potaya girmek için kazanmak zorundaydık: https://gss.gs/ktI.jpg
galibiyet bize yetmedi. her halükarda ortaya çıkan tablo harikaydı ancak o kadar uzun süre oralarda kaldıktan sonra avrupa elemesi oynamak herkesin aklından geçmişti. yapacak bir şey yok dedik ve devam ettik. öte yandan adana demir'i alt lige yollayan da yine biz olmuştuk. galatasaray ise 2035'te dahi winnerlığı konuşturuyor ve tabii ki mayıs ayında şampiyonluğu arkasındaki takıma bırakmıyordu. yine de bu sezona samsunspor damga vurmuştu. yılın kalecisi cassule, forveti calege olurken asist kralı da çetin olmuştu. en çok maçta kalesini gole kapatan takım bizdik. en az gol yiyen 2. takımdık. başakşehir'den 6 gol yemesek ve afrika kupasından darbe almasak muhtemelen 1. takım olurduk. harika bir sezonu geride bırakırken bana karşı bir sevgi seli vardı samsun'da. güveni boşa çıkarmamıştım.
9. bölüm: bir düş ve birkaç görüntü
artık tecrübeli bir menajerdim. performansımızın istisna olmadığının, doğru nokta atışlarıyla çok iyi işler yapacağımızı görebiliyordum. artık mutlak güç bendeydi. ezeh mezeh bütün eski papazları yolladım. kimse gıkını çıkartamıyordu. ilk işin aytaç, çetin ve ergün'ü tekrar kiralamak oldu. ergün ve çetin'i almak pek mümkün görünmüyordu ancak kiralamaya sıcak bakıyorlardı leipzig ve münih. adamların gelişimi çok açıktı. 19 yaşında başakşehir'den ayrılan cem'i bonservissiz kadroya katarken, yine genç santrfor türker'i 3 milyona almıştım. planlarım farklıydı. 18 yaşındaki osman yaşına göre iyi olsa da ortalama bir performans sergilemişti. yerli stoper bulamadım. 2 yabancı santrforum vardı ve ikisi de harika bir sezon geçirmesine rağmen birinin yerine yerli biri ve yabancı stoper hamlesi gerekiyordu. 20 gol atan carrasco kenara çekilmeliydi. öte yandan kerkhofs da sıradan biri olarak 10 numarayı taşıyamadığını göstermişti. 2.5 milyona smejkal'ı aldım. yabancı stopere ise transferin günlerce pazarlık yaptığım houston'ı 6.5 milyona çekmiştim.
sezona rize mağlubiyetiyle tatsız başladık. tatsızlığın sebebi mağlubiyet değildi sadece, houston bağları koparmış ve sezonu kapatmıştı. şok etkisi yarattı. yetmedi, ligin başında carrasco da dizinden sakatlandı ve 2 ay da o yoktu. yine de bunlar bizim için engel olamazdı, olmadı. süper lig'de samsunspor ve calege fırtınası vardı. calege ilk yarıda tam 23 gol atmıştı. samsunspor ilk yarıda yine yalnızca 3 defa yenilmişti ancak bu sefer farklı bir samsunspor vardı. gol yemeyen ama az gol atan değil, gol yiyen ama bolca atan bir takım. türker beklediğimi fazlasıyla vermişti. carrasco kadar golcü olmasa da calege ile çok daha iyi anlaşıyordu. smejkal ise 10 numaranın hakkını veriyordu: https://gss.gs/azY.jpg
ilk yarı bittiğinde yine 3. sırada samsunspor vardı. artık samsunspor buraların takımıydı. geçen yılın istisna olmadığını herkes anlamıştı. bu sefer geçen sezon bittiği gibi bitmemeliydi hikaye. bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım. devre arası yine bir yabancı stoper hamlesi geldi. şili'li genç stoper cataldo, 5 milyona samsunspor'a transfer oluyordu. houston'a 2. devre için lisans çıkartmayacaktım. öte yandan en büyük korkum calege için yapılacak transfer teklifleriydi. deli oğlan angola milli takımında da boş durmuyor, her maç sallıyordu. afrika'da yılın futbolcusu seçilmişti. 225 bine aldığımız adamın kağıt üstünde değeri 12 milyona kadar çıkmıştı ki 12 milyona ben ancak fotoğrafını verirdim. 10 milyonluk teklifler geldi ancak hepsini reddettik. o da gitmek istemiyordu zaten çin'e falan. darbeyi ise beklemediğimiz yerden yedik: https://gss.gs/TZ4.jpg
samsun'a getirirken eleştirdiğim ali arfoui, benim iznim olmadan yönetim kararıyla transfer oluyordu. bir önceki seferde yönetimi ben engellemiştim ancak buna yapacak bir şeyim yoktu. ali, takımın standardı en yüksek oyuncularından biriydi. en kötü sezon sonunda da gidebilirdi. bu yönetimle olan ilk kavgamdı. yerine uruguay'lı casavona'yı aldım. devre arası biterken samsun'da başka hareketlilik yoktu.
2. devrede oyunumuzda bir düşüş vardı, ali etkisi. şimdi siz diyeceksiniz ki ''hep aynı hikaye be hoca. şu takımın düşmesin artık.'' yanılıyorsunuz. düşüş vardı ama yine de kazanmayı biliyorduk. çok ortada geçen maçları 70. dakikalarda attığımız gollerle falan kazanıyor, bir şekilde 3 puana erişiyorduk. bir yandan takımın bu refleksinin olumlu olduğunu düşünsem de oyunumuz da daha iyi olabilirdi. bizim için 29. ve 30. hafta belirleyici olacaktı. başakşehir ve trabzonspor ile arka arkaya oynayacaktık. bu maçlar öncesi puan tablosu şöyleydi: https://gss.gs/JvF.jpg
başakşehir maçı çok gergin bir havada oynanmıştı. 61. dakikada çetin ortaladı, kaptanımız erdinç ön direkte kafayı vurdu ve 1-0 kazandık. gerek galibiyet gerek galibiyetin gelme şekli tam bir şampiyonluk habercisiydi. artık bazı hayaller benim de kafamda canlanmaya başlamıştı. sonraki hafta trabzon deplasmanındaydık. kıran kırana geçen mücadeleden 74. dakikada kontra ataktan yediğimiz golle puansız ayrılıyorduk. https://gss.gs/lKS.jpg
trabzonspor deplasmanında aldığımız yenilgi bizi bitirmedi ancak devamında alanya ve konya'dan beraberlikle ayrılmak bizi ağır yaraladı. yine de yarışın sonuna kadar içindeydik. 35. hafta bizim için kırılma noktası olacaktı. rüya gibi geçen bir sezonun belki de en belirleyici 90 dakikasına çıkacaktık. kaderin cilvesi bu ya, bu deplasman galatasaray deplasmanıydı. şehirdeki gerginlik ve heyecan, artık somut durumdaydı. galatasaray deplasmanından alacağımız bir 3 puanla çok şey değişirdi çünkü maç öncesi puan durumu şu şekildeydi: https://gss.gs/45o.jpg
geriye düştüğümüz deplasmandan 1 puanla ayrıldık. 3 puanla çıksaydık belki bambaşka şeyler konuşabilirdik ancak olmadı. matematiksel olarak devam ediyordu şansımız ancak ben o andan itibaren şansımızın olmadığını biliyordum. düşündüğümüz gibi de oldu. galatasaray maçından sonra kırılan motivasyonla denizli'ye yenilsek de ligin bitmesine 1 hafta kala fenerbahçe'ye çakmamız ise güzel bir sezon finali olmuştu: https://gss.gs/kMO.jpg https://gss.gs/kVD.jpg
rüya gibi geçen sezonu geride bırakmıştık. geçen sezon 3 hafta kala bıraktığımız avrupa biletininin intikamını uefa şampiyonlar ligi elemelerine katılmaya hak kazanarak almıştık. inanılmaz bir sezondu bizim için. her şeyiyle inanılmazdı. en fazla gol atan 3. takımdık. en az gol yiyen 2. takımdık. kulüp tarihinin puan ve galibiyet rekorunu kırmıştık. kişisel olarak ben 4 defa ayın en iyi 2. menajeri olarak gösterilmiştim. evet ilginçtir 1. olamadım bir türlü. seçmediler resmen. yılın kalecisi tabii ki yine cassule idi. asist kralı yine samsunspor'dan çıkmış, bu kez 10 numarayı verdiğimiz smejkal idi. yine de bu sezonun adamı kesinlikle calege idi. 225 bine gelen bu angola'lı artık başka seviyelerin oyuncusuydu. 36 lig maçında 32 gol 6 asistlik performans sergilemişti. kupada 6 golü vardı. milli takıma gittiği her maç atıyordu. afrika'da yılın futbolcusu seçilmişti. süper lig'de yılın futbolcusu ve tabii ki yılın forveti seçilmişti. yine de bunlar hala başardığı en büyük şey değildi: https://gss.gs/XLg.jpg
samsun şehrinde artık tek adam rejimi vardı. tek bir kişi konuşuluyordu. gazetelerin en önünde de, yerel kanalların ilk haberlerinde de tek bir isimden bahsediliyordu. asansör olmuş bir takımı 2.5 sezonda getirdiğim nokta bir masal gibiydi ancak gerçeğin ta kendisiydi. şehrin her yerinde ben vardım. bir camianın, bir şehrin kaderi değişmişti benimle birlikte. 3 sezon öncesine kadar tek hedefi süper lig'de kalabilmek olan takım, sonraki sezon için yüksek sesle ''şampiyonluk'' diyebiliyordu. idealler artık daha büyüktü. cumhuriyetin ilk yıllarında birçok kutlamada görülen bir söz var hani: ''durmayalım düşeriz.''
evet, durmayacaktı samsunspor ama benimle olan yolculukları da buraya kadardı. bomba, sıcak bir haziran akşamında düştü şehre: aktif futbola veda ediyordum. yaşım ilerlemişti ve son 17 yılda yaşadıklarım beni çok yormuştu. samsunspor o andan itibaren çok büyük bir potansiyeldi. elinde çok genç ve çok çok iyi bir kadro vardı. bu kadro futbola daha fazla zaman ve enerji ayırabilecek bir isimle devam etmeliydi. ben dursaydım şampiyon olur muyduk? bence olurduk. bu sene olmazsa sonraki sene. yine de bu bir şeyi değiştirmezdi. ben, sonraki yıllarda şampiyon olsaydım da şu an kattığımdan daha fazla şey katmış olmazdım bu takıma çünkü ben zaten şampiyonluktan fazlasını katmıştım. yeni bir ufuk katmıştım. farklı bir yolun mümkün olabileceğini öğretmiştim. bir kültürün altyapısını oluşturmuş ve hatta bununla ilk meyveleri toplamıştım. bana göre bu, alınabilecek bir lig kupasından çok daha değerliydi ama benden de artık bu kadardı.
kararı açıkladığımın gecesinde amisos tepesine çıktım. kaderini değiştirdiğim bu şehre yalnız ve uzaktan baktım. yolculuğu düşündüm. benim 17 yılım bir menajerin futbol kariyeri gibi değildi. bu 17 sene bir başarı ya da başarısızlık öyküsü değildi. elinde tutkusundan başka hiçbir şeyi olmayan bir adamın hayatta kalma kavgasıydı bu. var olma ve saygınlık kazanma mücadelesi. benim kariyerim ne şampiyonluklar, ne futbolcular, ne küme düşmelerdi. benimki bir kavgaydı. mutluluklar, zaferler, travmalar, dibe vurmalar, radikal kararlar... hepsi hem gözümün önündeydi hem de arkada kalmıştı. ben kariyerimin hiçbir döneminde rahat etmedim. ya imkanlarım küçüktü ya da hedefler büyüktü. hep çabaladım. bu çaba en fazla kupa kazanan adam olmak veya bir kulübü alıp uçurmak için değildi. bu çaba tamamen benim kendi zihnimde verdiğim savaşla alakalıydı. bu çaba, benim tünelimin sonunda görülen ışığa ulaşmam içindi ve benim tünelimin sonu, burasıydı.