1667
biraz uzun yazacağım ama uzun zamandır böylesi bir yazıyı kaleme almak istemiştim.
tarihin tozlu sayfalarına bakıldığında kırılmalar hep kitle medya araçları ile şekillenmiştir. 700 belki de 800 yıl kadar öncesinde heterojen kitlelerin yaşadığı dünyamızda bireyler doğduğu ülkede ölüyor, babasından atasından gördüğünü tekrar ediyor ve onun doğrularını kabul ediyordu. başkasından etkilenme, başka şehirlerin, başka hayatların yansıttıklarını keşfetme şansı neredeyse yoktu. yıllar geçti ve 1500'lü yıllara gelindiğinde matbaa bulununca ilk kırılma gerçekleşti. kitap ve baskı kültürünün artmasıyla güç dengeleri değişti. heterojen kitleler kitaplarda okuduğu hayatlarda başka şeyler olduğunu keşfettiler. sorgulamaya başladılar. lakin o dönemlerden okuma yazma oranı çok düşük olduğu için, kitap okumak entelektüellere özgü bir eylemdi. yazılan kitaplarda bu kitleye özgü hayatları simgelemekteydi. fakat sorgulayan ve okuyan insan farklılaşmaya başladı, yeni yerlere yelken açtı. sonraki aşama gazetenin yaygınlaşmasıyla meydana geldi. gazetenin yaygınlaşması haber alma ve farklı bölgeleri anlama noktasında daha fazla rol oynadı. entelektüel kitlenin yanı sıra artık daha alt tabakanın da okuması öğrenmesi kolaylaştı. bu sürece gelen noktada gücü elinde bulunduran dini ve idari gücün etkisi zayıflamaya başladı. almanya'da eğitim, fransa'da kültür, ingiltere'de gelişim odaklı planlamalar gerçekleşti. hepsinin odak noktası ise tekti. modernizm ve modernite. modernite kavramı insanın her alanda bilgi odaklı olması, her şeyi çözümleyebilmesi, rasyonel değerleri öne koyup gelişmesini baz almaktaydı. üreten, gelişen, homojenleşen ve gelişimi kitlelere yayan avrupa ülkeleri başta osmanlı olmak üzere dini merkezine alan ve geleneksel değerlere bağlı devletlerin birçok açıdan önüne geçmişti. osmanlı her ne kadar batılılaşma çabalarını denese de bunlar bilimsel gelişmeleri yakalamak için yeterli olmamıştı. reklamcılık ve halkla ilişkiler literatüründe bir tabir vardır. bu tabire tiffany ambalajı denir. tiffany ambalajı ürünün ambalajının etkili ve güçlü görünmesi esasına dayanır ve tek amaç onu satmaktır. ama ürünün içeriğinin kaliteli olması ya da olmaması önemsizdir. o dönem tiffany ambalajına sarılı bir ülke olarak sarsılan osmanlı, çöküş sürecine hızla ilerlemiştir. batılı devletlerin gelişimi ve ilerleyişi sonrasında yaşanan 1. dünya savaşı neticesinde ise savaştan doğan en büyük aktör, figür türkiye cumhuriyeti olmuştur.
şimdi şöyle düşünün, 700 küsür senelik bir imparatorluk iflas ediyor ve çöküyor, halkın toz zerresi kadar bir kısmı okuma yazma biliyor, adam kayırma ve rüşvet hat safhada, askeriye yozlaşmış, ekonomi bitmiş, halk sefalet içinde yaşarken sarayda sefa süren bir hanedanlık bulunuyor. devletin her toprağını işgalcilere vermeye can atan ve sadece kendini düşünen bir zihniyet varmış. her yeri özelleştirmiş, vergileri işgalcilere yıllar evvel kaldırmış ve kendi halkına vergi üstüne vergi koymuş bir imparatorluk. sonra ne mi olmuş?
hakkında vatan haini denerek idam kararı alınan, en yakın silah arkadaşlarının bile başlangıçta bizi asarlar keserler diye yanında durmaktan korktuğu, mazeret değil marifet üreten bir yiğit, bir lider çıkmış ortaya. yavaş yavaş ilmek ilmek gezmiş yurdu, kah saklanmış dava uğruna, kah mertçe dövüşmüş. defalarca ölümden dönmüş, savaş meydanından kaçmamış, suikasta uğramış, yılmamış ve yorulmamış. o yiğit, o lider bizim atamız, canımız, her şeyimiz mustafa kemal atatürk.
atatürk, ilk bölümde bahsettiğim modernite ve hatta postmodernite sürecini bile öngörerek aklın hem rasyonel hem de irrasyonel boyutlarını kucaklayan çalışmalar yapmış ve yaptırmış.
- okuma yazma artsın diye okullar açmış, harf inkilabı yapmış.
- dini gerici ve yozlaşmış olarak görmemiş aksine kutsal kitabı türkçe çevirisini yaptırarak ücretsiz her eve dağıtmış.
- işgalcilere aman vermeden vatanın olabildiğince tüm toprağını korumuş ve kollamış.
- tarım, hayvancılık, makine odaklı teknolojilere önem vererek gelişimi odak noktasına almış.
- uçak fabrikası bile kurarak sanayileşmeye önem vermiş.
- zengini daha çok zengin etme odaklı matthew etkisi gibi kuramlara kanmadan zenginden destek isteyip halkını yüceltmiş.
- eğitime önem verip bu ülkenin şanlı jenerasyonunu oluşturmuş.
- okumak isteyen bu ülkenin parlak gençlerini devlet desteği ile en iyi okullara göndermiş, burs vermiş, lisan öğrensin istemiş, gelişime önem vermiş.
- o ileri olan gelişen ve değişen avrupa ülkelerinden evvel bu ülkenin şanlı kadınlarına seçme ve seçilme hakkı vermiş.
- sen ben o fark etmeden kimi oğlu kimin köylüsü demeden herkese bu ülkenin başına geçme hakkı vermiş.
bugün en basit bir market zincirinde bile artık utanmadan, arsızca dört yıllık fakülte mezunu insan arıyorlar çalışması için. herhangi bir masa başı iş için torpil isteniyor. siz iki dil biliyorsunuz akademik anlamda hem nitelik hem nicelik anlamında makaleler, eserler ortaya koyuyorsunuz fakat bu ülkenin bazı üniversitesindeki rektör grup kelimesini gurup diye yazan basit bir ingilizce başlığı bile çeviremeyen insanlar oluyor. öğrencilere eğitim aldıkları alanda temel sorular soruyorsunuz yüzünüze bakıyorlar. alacağı en temel bilgilere yönelik videolar 30 - 40 kez izlenirken, saçma sapan ilk kez duyduğum garip isimli kişiler milyonlarca izlenip çöp bile olamayacak içerikleriyle bu ülkenin geleceğini zehirliyorlar. benim hala umudum var. umudumu asla kaybetmedim. ünlü düşünür foucault'un dediği gibi izleme, manipüle etme ve gözetim toplumu tarihi bir süreçtir ve tarihi süreçte yer alan her olgu bir gün yerini kaybeder ve değişir. bizlere bıraktığı mirası hor kullanan, bizlere bıraktığı hakların kıymetini bilmeyen, bugün bu ülkenin değerli gençlerine, üreten gençlerine, çalışan değerli işçisine ve emekçisine fakirliği reva gören düzen elbet bir gün değişecektir. mustafa kemal atatürk ise gönlümüzde ebedi yerini muhafaza edecektir. umudunuzu asla yitirmeyin.
saygıyla andığım ölümsüz liderimizdir.
tarihin tozlu sayfalarına bakıldığında kırılmalar hep kitle medya araçları ile şekillenmiştir. 700 belki de 800 yıl kadar öncesinde heterojen kitlelerin yaşadığı dünyamızda bireyler doğduğu ülkede ölüyor, babasından atasından gördüğünü tekrar ediyor ve onun doğrularını kabul ediyordu. başkasından etkilenme, başka şehirlerin, başka hayatların yansıttıklarını keşfetme şansı neredeyse yoktu. yıllar geçti ve 1500'lü yıllara gelindiğinde matbaa bulununca ilk kırılma gerçekleşti. kitap ve baskı kültürünün artmasıyla güç dengeleri değişti. heterojen kitleler kitaplarda okuduğu hayatlarda başka şeyler olduğunu keşfettiler. sorgulamaya başladılar. lakin o dönemlerden okuma yazma oranı çok düşük olduğu için, kitap okumak entelektüellere özgü bir eylemdi. yazılan kitaplarda bu kitleye özgü hayatları simgelemekteydi. fakat sorgulayan ve okuyan insan farklılaşmaya başladı, yeni yerlere yelken açtı. sonraki aşama gazetenin yaygınlaşmasıyla meydana geldi. gazetenin yaygınlaşması haber alma ve farklı bölgeleri anlama noktasında daha fazla rol oynadı. entelektüel kitlenin yanı sıra artık daha alt tabakanın da okuması öğrenmesi kolaylaştı. bu sürece gelen noktada gücü elinde bulunduran dini ve idari gücün etkisi zayıflamaya başladı. almanya'da eğitim, fransa'da kültür, ingiltere'de gelişim odaklı planlamalar gerçekleşti. hepsinin odak noktası ise tekti. modernizm ve modernite. modernite kavramı insanın her alanda bilgi odaklı olması, her şeyi çözümleyebilmesi, rasyonel değerleri öne koyup gelişmesini baz almaktaydı. üreten, gelişen, homojenleşen ve gelişimi kitlelere yayan avrupa ülkeleri başta osmanlı olmak üzere dini merkezine alan ve geleneksel değerlere bağlı devletlerin birçok açıdan önüne geçmişti. osmanlı her ne kadar batılılaşma çabalarını denese de bunlar bilimsel gelişmeleri yakalamak için yeterli olmamıştı. reklamcılık ve halkla ilişkiler literatüründe bir tabir vardır. bu tabire tiffany ambalajı denir. tiffany ambalajı ürünün ambalajının etkili ve güçlü görünmesi esasına dayanır ve tek amaç onu satmaktır. ama ürünün içeriğinin kaliteli olması ya da olmaması önemsizdir. o dönem tiffany ambalajına sarılı bir ülke olarak sarsılan osmanlı, çöküş sürecine hızla ilerlemiştir. batılı devletlerin gelişimi ve ilerleyişi sonrasında yaşanan 1. dünya savaşı neticesinde ise savaştan doğan en büyük aktör, figür türkiye cumhuriyeti olmuştur.
şimdi şöyle düşünün, 700 küsür senelik bir imparatorluk iflas ediyor ve çöküyor, halkın toz zerresi kadar bir kısmı okuma yazma biliyor, adam kayırma ve rüşvet hat safhada, askeriye yozlaşmış, ekonomi bitmiş, halk sefalet içinde yaşarken sarayda sefa süren bir hanedanlık bulunuyor. devletin her toprağını işgalcilere vermeye can atan ve sadece kendini düşünen bir zihniyet varmış. her yeri özelleştirmiş, vergileri işgalcilere yıllar evvel kaldırmış ve kendi halkına vergi üstüne vergi koymuş bir imparatorluk. sonra ne mi olmuş?
hakkında vatan haini denerek idam kararı alınan, en yakın silah arkadaşlarının bile başlangıçta bizi asarlar keserler diye yanında durmaktan korktuğu, mazeret değil marifet üreten bir yiğit, bir lider çıkmış ortaya. yavaş yavaş ilmek ilmek gezmiş yurdu, kah saklanmış dava uğruna, kah mertçe dövüşmüş. defalarca ölümden dönmüş, savaş meydanından kaçmamış, suikasta uğramış, yılmamış ve yorulmamış. o yiğit, o lider bizim atamız, canımız, her şeyimiz mustafa kemal atatürk.
atatürk, ilk bölümde bahsettiğim modernite ve hatta postmodernite sürecini bile öngörerek aklın hem rasyonel hem de irrasyonel boyutlarını kucaklayan çalışmalar yapmış ve yaptırmış.
- okuma yazma artsın diye okullar açmış, harf inkilabı yapmış.
- dini gerici ve yozlaşmış olarak görmemiş aksine kutsal kitabı türkçe çevirisini yaptırarak ücretsiz her eve dağıtmış.
- işgalcilere aman vermeden vatanın olabildiğince tüm toprağını korumuş ve kollamış.
- tarım, hayvancılık, makine odaklı teknolojilere önem vererek gelişimi odak noktasına almış.
- uçak fabrikası bile kurarak sanayileşmeye önem vermiş.
- zengini daha çok zengin etme odaklı matthew etkisi gibi kuramlara kanmadan zenginden destek isteyip halkını yüceltmiş.
- eğitime önem verip bu ülkenin şanlı jenerasyonunu oluşturmuş.
- okumak isteyen bu ülkenin parlak gençlerini devlet desteği ile en iyi okullara göndermiş, burs vermiş, lisan öğrensin istemiş, gelişime önem vermiş.
- o ileri olan gelişen ve değişen avrupa ülkelerinden evvel bu ülkenin şanlı kadınlarına seçme ve seçilme hakkı vermiş.
- sen ben o fark etmeden kimi oğlu kimin köylüsü demeden herkese bu ülkenin başına geçme hakkı vermiş.
bugün en basit bir market zincirinde bile artık utanmadan, arsızca dört yıllık fakülte mezunu insan arıyorlar çalışması için. herhangi bir masa başı iş için torpil isteniyor. siz iki dil biliyorsunuz akademik anlamda hem nitelik hem nicelik anlamında makaleler, eserler ortaya koyuyorsunuz fakat bu ülkenin bazı üniversitesindeki rektör grup kelimesini gurup diye yazan basit bir ingilizce başlığı bile çeviremeyen insanlar oluyor. öğrencilere eğitim aldıkları alanda temel sorular soruyorsunuz yüzünüze bakıyorlar. alacağı en temel bilgilere yönelik videolar 30 - 40 kez izlenirken, saçma sapan ilk kez duyduğum garip isimli kişiler milyonlarca izlenip çöp bile olamayacak içerikleriyle bu ülkenin geleceğini zehirliyorlar. benim hala umudum var. umudumu asla kaybetmedim. ünlü düşünür foucault'un dediği gibi izleme, manipüle etme ve gözetim toplumu tarihi bir süreçtir ve tarihi süreçte yer alan her olgu bir gün yerini kaybeder ve değişir. bizlere bıraktığı mirası hor kullanan, bizlere bıraktığı hakların kıymetini bilmeyen, bugün bu ülkenin değerli gençlerine, üreten gençlerine, çalışan değerli işçisine ve emekçisine fakirliği reva gören düzen elbet bir gün değişecektir. mustafa kemal atatürk ise gönlümüzde ebedi yerini muhafaza edecektir. umudunuzu asla yitirmeyin.
saygıyla andığım ölümsüz liderimizdir.