437
çocukluğumda yaşadığım en büyük hayal kırıklıklarından biri olup bizi belki de ikinci uefa kupasından eden maç. bundan on iki buçuk sene evvel ben maçı annemin kırmızı renkli, tuşlu cep telefonunun radyosundan takip ediyordum. attığımız gollerin verdiği mutlulukla içim kıpır kıpır. 2-0'ı bulduktan biraz sonra yediğimiz golle skor 2-1 oluyor. içime bir kurt düşüyor ama ihtimal bile vermiyorum maçın buradan dönebileceğine. ama korkmuyor da değilim. derken annem bana ertesi gün okul olduğu için artık yatmamı söylüyor. daha başka zaman olsa anneme karşı gelecek olan ben adeta bu bahaneye sarılıyorum sırf içimdeki korku ve heyecandan dolayı. telefonu bırakıp yatağa giriyorum ve de güzelce uykuya dalıyorum. sabah uyandığımda ilk iş abime maçın skorunu sormak oluyor. aldığım cevap karşısında sanki başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissediyorum. hiç ihtimal vermediğim ama korktuğum o senaryo gerçek olmuştu. evden okula o hüzünle yürümüştüm.
ilkokula giden bir çocuk olduğum o zamanlara şimdi baktığımda hissettiğim tek şey ise özlem. üzüntüler bile o zamanlar şimdi olduğundan çok daha güzeldi, saf ve temizdi. umutlar çoktu, hayaller sımsıcaktı. bordeaux maçının reklamı televizyonda dönerken spiker maçı tanıtmak için "kadıköy'e giden yol fransa'dan geçiyor" diyordu. inanmıştı herkes. ilkokula giden ben de inanmıştım, yetmiş yaşında kahvede maç izleyen amcalar da inanmıştı. herkes inanmıştı ki o zamanların yenilmezi kadıköy'de o şanlı kupayı ikinci kez alacaktık. hayaller gerçekleşmese bile duygular ne kadar temiz, umutlar ne kadar tazeydi.
yaşanılan kötü şeylerden bile keyifle bahsetmeyi sağlayan şeyin adı galatasaray. bizim hayatımız galatasaray. ben çocukken de sen vardın, büyüdüm yine sen varsın. ben seninle üzülmeyi bile çok seviyorum.
ilkokula giden bir çocuk olduğum o zamanlara şimdi baktığımda hissettiğim tek şey ise özlem. üzüntüler bile o zamanlar şimdi olduğundan çok daha güzeldi, saf ve temizdi. umutlar çoktu, hayaller sımsıcaktı. bordeaux maçının reklamı televizyonda dönerken spiker maçı tanıtmak için "kadıköy'e giden yol fransa'dan geçiyor" diyordu. inanmıştı herkes. ilkokula giden ben de inanmıştım, yetmiş yaşında kahvede maç izleyen amcalar da inanmıştı. herkes inanmıştı ki o zamanların yenilmezi kadıköy'de o şanlı kupayı ikinci kez alacaktık. hayaller gerçekleşmese bile duygular ne kadar temiz, umutlar ne kadar tazeydi.
yaşanılan kötü şeylerden bile keyifle bahsetmeyi sağlayan şeyin adı galatasaray. bizim hayatımız galatasaray. ben çocukken de sen vardın, büyüdüm yine sen varsın. ben seninle üzülmeyi bile çok seviyorum.