15
yaşadığı sorunun adını doğru koyması gereken yazar. bu sorunun adı "ses sorunu" veya "ses hassasiyeti" değil. bu sorun saygısızlık sorunu.
saygısızlık sorunu bu ülkedeki insanların yarısından azının muzdarip olduğu bir sorun. bu ülke geniş ailelerin bir arada harala gürele yaşadığı, kimsenin sessiz kalmaya tahammülünün olmadığı, sessiz kalıp tefekküre dalanın derdi varmış gibi düşünülüp car car başının etinin yendiği bir ülke. bizim milletimiz çıkardığı sesin çevresine verdiği rahatsızlığı hesap edebilen bir millet değil. hatta çoğu kez, uyarıldığında "ben ne yaptım ki?" diye sorar, yaptığı gürültünün zarar verdiğini anlayamaz.
hele ki beyninizi patlatmanız gereken bir işiniz veya uğraşınız varsa geçmiş olsun. çünkü bu milletin çoğuna göre sizinki iş bile değildir. siz de onlar gibi, beyninizi yormadan sabah dokuz akşam beş mesai yapıp geri kalan zamanda geviş getirdiğiniz sürece iş yapıyorsunuz demektir. sessiz kalıp çalışmak ne açık mert korkusuz? filozof mu olacanız başımıza?
kendisini çok iyi anlıyorum. üç sene y.l. tez sürecimde, üzerine iki yıl da çevirilerle uğraşırken çevreden gelen gürültünün yarattığı o beyin şişmesini (tam anlamıyla şişme hissi) iyi bilirim. odaklanamamak, tam odaklanmışken saygısızca çıkarılan gürültü, hem sesten rahatsız olmak hem saygısızlıktan dolayı bunalmak, modun düşmesi, berbat bir durum.
arkadaşımız "ya belalı biriyse" diyor. belalı olması bir şeyi değiştirmez. belasız da olsa, o yaşına dek bu saygısızlığı yapmayı öğrenememişse hiçbir şeyi değiştiremezsin. bu toplumsal bir eğitim sorunu. çünkü büyük ihtimalle o kişi anasından, babasından, çevresinden bunu görmüş. bu ülkenin çoğu da bu kafada. bizde bağırarak konuşmak bir alfalık göstergesidir. sessiz, sakin kalırsan ezik oluyorsun. hele de çevrene gürültüyle rahatsızlık vermemek için kırk takla atan biriysen gelsin ömür boyu minör depresyon.
çözümlerden biri kuzey'e yerleşmek. çünkü emin olun bu akdeniz civarında bütün ülkeler aynı. istanbul'da tramvay kullananlar bilir, eğer tramvaya italyan turistler bindiyse kulaklarınızın anasını ayrı, babasını ayrı bellerler. ikincisi psikiyatr yardımı almak. bu psikolojik bir vaka ve bir şekilde yardım almak faydalı olabilir. "o gürültü yapıyorsa sen de yap" diyemem çünkü bu iş böyle çözülmez. adam zaten tınlamaz, tınlasa da sen bir de kendi karakterin dışına çıktığın için psikolojik olarak kötü etkilenirsin.
kısacası bu ülkede yaşıyorsan bu lanetle yaşamaya alışacaksın. ama bu sorunu yaşayan çok fazla insan var. yalnız olmadığını bilsin en azından. çünkü psikolojik rahatlama dışında ne kadar faydalı çözümler sunulabilir, meçhul.
saygısızlık sorunu bu ülkedeki insanların yarısından azının muzdarip olduğu bir sorun. bu ülke geniş ailelerin bir arada harala gürele yaşadığı, kimsenin sessiz kalmaya tahammülünün olmadığı, sessiz kalıp tefekküre dalanın derdi varmış gibi düşünülüp car car başının etinin yendiği bir ülke. bizim milletimiz çıkardığı sesin çevresine verdiği rahatsızlığı hesap edebilen bir millet değil. hatta çoğu kez, uyarıldığında "ben ne yaptım ki?" diye sorar, yaptığı gürültünün zarar verdiğini anlayamaz.
hele ki beyninizi patlatmanız gereken bir işiniz veya uğraşınız varsa geçmiş olsun. çünkü bu milletin çoğuna göre sizinki iş bile değildir. siz de onlar gibi, beyninizi yormadan sabah dokuz akşam beş mesai yapıp geri kalan zamanda geviş getirdiğiniz sürece iş yapıyorsunuz demektir. sessiz kalıp çalışmak ne açık mert korkusuz? filozof mu olacanız başımıza?
kendisini çok iyi anlıyorum. üç sene y.l. tez sürecimde, üzerine iki yıl da çevirilerle uğraşırken çevreden gelen gürültünün yarattığı o beyin şişmesini (tam anlamıyla şişme hissi) iyi bilirim. odaklanamamak, tam odaklanmışken saygısızca çıkarılan gürültü, hem sesten rahatsız olmak hem saygısızlıktan dolayı bunalmak, modun düşmesi, berbat bir durum.
arkadaşımız "ya belalı biriyse" diyor. belalı olması bir şeyi değiştirmez. belasız da olsa, o yaşına dek bu saygısızlığı yapmayı öğrenememişse hiçbir şeyi değiştiremezsin. bu toplumsal bir eğitim sorunu. çünkü büyük ihtimalle o kişi anasından, babasından, çevresinden bunu görmüş. bu ülkenin çoğu da bu kafada. bizde bağırarak konuşmak bir alfalık göstergesidir. sessiz, sakin kalırsan ezik oluyorsun. hele de çevrene gürültüyle rahatsızlık vermemek için kırk takla atan biriysen gelsin ömür boyu minör depresyon.
çözümlerden biri kuzey'e yerleşmek. çünkü emin olun bu akdeniz civarında bütün ülkeler aynı. istanbul'da tramvay kullananlar bilir, eğer tramvaya italyan turistler bindiyse kulaklarınızın anasını ayrı, babasını ayrı bellerler. ikincisi psikiyatr yardımı almak. bu psikolojik bir vaka ve bir şekilde yardım almak faydalı olabilir. "o gürültü yapıyorsa sen de yap" diyemem çünkü bu iş böyle çözülmez. adam zaten tınlamaz, tınlasa da sen bir de kendi karakterin dışına çıktığın için psikolojik olarak kötü etkilenirsin.
kısacası bu ülkede yaşıyorsan bu lanetle yaşamaya alışacaksın. ama bu sorunu yaşayan çok fazla insan var. yalnız olmadığını bilsin en azından. çünkü psikolojik rahatlama dışında ne kadar faydalı çözümler sunulabilir, meçhul.