2
ortalarda ya da sonda yazacağımı en başta yazarak girmek isterim entry'e; efes'in rakibinin barça olmasından mütevellit son derece bahtiyarım, berhudarım, mesudum...
efes'in normal sezon süresince diş geçiremediği takım sayısı üçtü; bayern, milano ve zenit. bu üçlüden herhangi biriyle ne playoff'larda ne de f4'te karşılaşmasını istiyordum efes'in. bayern ve zenit tempo basketbolundan ziyade sertlikle ve matchup'lardaki oversize halleriyle efes'e sıkıntı çıkarmışlardı. aynı zamanda bayern koçu andrea trinchieri de, milano koçu ettore messina da, zenit koçu xavi pascual de son derece tecrübeli ve bir o kadar formda koçlar(dı). ergin ataman'ın oyun içi coaching'i "bu sezon özelinde" bu üç koçun da gerisinde kesinlikle. hatta ergin hocanın maç içi hamlelerini ve tercihlerini göz önünde bulundurduğumuzda pablo laso da kendisinin önündeydi ama bu konu hocanın başlığında incelenebilecek bir mevzu, oraya da değineceğim.
28 mayıs 2021 barcelona olimpia milano basketbol maçını takip ederken içten içe hep aynı şeyi tekrarladım kafamda, "ne olur milano gelmesin, ne olur milano gelmesin, ne olur milano gelmesin..." - ben istedim bir allah baba verdi iki; milano gelmediği gibi üstüne barça'nın saha içi beyni nick calathes de sakatlık sorunu yaşadı (sanıyorum yüklü bahis almamın tam sırası?). calathes'in bileği burkuldu ve sanıyorum durumu sıkıntılı. bilek sakatlıklarında tedavi süresinin kısalığı ya da uzunluğu iki şeye bağlı. birincisi o anki müdahale; sakatlık anında uygulanan ilk buz kompresi optimal sürede ve şekilde uygulanıyorsa kafadan birkaç gün kazanıyorsunuz ki barça doktorlarının bu konuda son derece tecrübeli olduklarından kuşkum yok. gelelim ikinci detaya, asıl önemli olan da bu, bilek nereden burkuldu; jan vesely ve tibor pleiss örneklerini vereyim. vesely barça'nın genç oyuncusu leandro bolmaro'nun müdahalesi sonucunda normal sezonun son veya sondan bir önceki hafta karşılaşmasında bileğini burkmuştu ve bu vesely'e 3-4 haftaya mal oldu. neticesinde de vesely'den mahrum kalan fb beko, çeska'ya süpürüldü. öte yandan pleiss burkulmuş bileğini sürekli sıcak tutmak kaydıyla kullandığı mücadelede maccabi'ye karşı kariyer müsabakalarından* birini oynamıştı sezon başında. ikisi de bilek, ikisi de burkulma fakat farklı tipte sorunlar. calathes'inki hangisi acaba, bunu çok merak ediyorum. merak ediyorum çünkü calathes'in olmadığı bir barça saha içi organizasyonunda ciddi aksayacaktır. barça her ne kadar bir uzun takımı olsa da sarunas jasikevicius'un nikola mirotic dışındaki uzunları kullanma şekli tamamen calathes üzerinden kurguladığı yarı saha hücumlarıyla ilişkili. yani siz saras'ın brandon davies'e, pau gasol'a, pierre oriola'ya, rolands smits'e vs. isolation izni verdiğini asla göremezsiniz, bu dörtlü kısalara özellikle de calathes'in yaratıcılığına bağımlı. işte calathes'in varlığı-yokluğu bu açıdan büyük önem arz ediyor.
efes kadro kurgusu ve yapısı itibarıyla her old school basketbol oynayan takıma karşı favoridir. mesela efes'in zeljko obradovic'in fb'sini 2-3 sezon boyunca içeride dışarıda perişan etmesi tamamen bununla alakalı. efes'in dinamik, hareketli ve yaratıcı perimetre dörtlüsü, eski usül yugoslav basketboluna yatkın bir zihniyetle basketbolu icra eden takımların panzehiridir. örneğin dimitris itoudis'in çeska'sı da benzer kurguya sahip bir ekip fakat orada bir isim var ki çeska'nın beyni, kalbi. bildiniz değil mi? will clyburn'den bahsediyorum tabii ki, korkunç bir adam. neyse ki dün akşam* son pozisyonda garip bi' tercihte bulundu, (bkz: #3179444). nereye geliyorum? messina'nın milano'su aslında ergin hocanın efes'inin bir kopyası. benzer perimetre kurgusu, benzer kısa forvet rotasyonu ve benzer uzun grubu. efes'in rakibi finalde milano olsaydı "teoride" bazı şeyler efes açısından daha sıkıntılı olabilirdi, hele ki ergin hocanın çok da efektif bir coaching dönemi geçirmediği şu sıralarda. bu açıdan barça'nın finalist olması bana kalırsa efes için hayırlı oldu ki hele bi' de calathes oynayamazsa şahane olur.
efes cephesi:
(bkz: #3179100), bu entry'e katılıyorum. özellikle mental açıdan çok zor bir karşılaşmaydı bence de. hem 2 sezon önceki finalin rövanşını alma motivasyonu -ama aslında stresi- hem de maç içinde çeska'nın son çeyrek geri dönüşünün zihinlerde oluşturduğu "real madrid serisinin 3. ve 4. maçları gibi mi olacak yoksa" düşüncesi efes'i ister istemez düzen dışına ve tetenekliğe itti. üstüne bir de sezonun ve maçın adamı olan vasilije micic'in 5 faul ile oyun dışında kalması, ilave olarak shane larkin'in adeta ihanet edercesine kötü bir basketbol ile parkede saçmalıklar silsilesi sergilemesi falan derken çeska karşılaşması adeta bir sinir harbine dönüş efes açısından. bu noktada şunu belirtmem lazım, ergin hocanın 3. çeyrekte hiç oyuncu değiştimemesi yanlıştı bana göre. takım bilhassa da micic son periyoda inanılmaz yorgun girdi. koçun dar rotasyon seçimini anlayabiliyorum lakin az daha gidiyordu hani final. hatta micic maç sonu röportajında "bunun bir bahane olarak görülmesinin istemem ama" diyerek salt yorgunluk üzerinden açıkladı bazı şeyleri:
https://youtu.be/zz_UNcXoTo0
son 1.
larkin için dillendirebileceğim bir şey yok açıkçası. maçın en kritik anında elden top veren bir yıldız için ne diyebilirim ki. tek temennim en azından 1 maç için geçen sezonki kimliğini hatırlaması ve ergin hocanın çeska mücadelesinde haşlamasına reaksiyon göstermesi. allah'tan krunoslav simon, rodrigue beaubois, sertaç şanlı üçlüsü çok iyi durumda da micic yalnız kalmıyor.
son 40 dakika.
efes'in normal sezon süresince diş geçiremediği takım sayısı üçtü; bayern, milano ve zenit. bu üçlüden herhangi biriyle ne playoff'larda ne de f4'te karşılaşmasını istiyordum efes'in. bayern ve zenit tempo basketbolundan ziyade sertlikle ve matchup'lardaki oversize halleriyle efes'e sıkıntı çıkarmışlardı. aynı zamanda bayern koçu andrea trinchieri de, milano koçu ettore messina da, zenit koçu xavi pascual de son derece tecrübeli ve bir o kadar formda koçlar(dı). ergin ataman'ın oyun içi coaching'i "bu sezon özelinde" bu üç koçun da gerisinde kesinlikle. hatta ergin hocanın maç içi hamlelerini ve tercihlerini göz önünde bulundurduğumuzda pablo laso da kendisinin önündeydi ama bu konu hocanın başlığında incelenebilecek bir mevzu, oraya da değineceğim.
28 mayıs 2021 barcelona olimpia milano basketbol maçını takip ederken içten içe hep aynı şeyi tekrarladım kafamda, "ne olur milano gelmesin, ne olur milano gelmesin, ne olur milano gelmesin..." - ben istedim bir allah baba verdi iki; milano gelmediği gibi üstüne barça'nın saha içi beyni nick calathes de sakatlık sorunu yaşadı (sanıyorum yüklü bahis almamın tam sırası?). calathes'in bileği burkuldu ve sanıyorum durumu sıkıntılı. bilek sakatlıklarında tedavi süresinin kısalığı ya da uzunluğu iki şeye bağlı. birincisi o anki müdahale; sakatlık anında uygulanan ilk buz kompresi optimal sürede ve şekilde uygulanıyorsa kafadan birkaç gün kazanıyorsunuz ki barça doktorlarının bu konuda son derece tecrübeli olduklarından kuşkum yok. gelelim ikinci detaya, asıl önemli olan da bu, bilek nereden burkuldu; jan vesely ve tibor pleiss örneklerini vereyim. vesely barça'nın genç oyuncusu leandro bolmaro'nun müdahalesi sonucunda normal sezonun son veya sondan bir önceki hafta karşılaşmasında bileğini burkmuştu ve bu vesely'e 3-4 haftaya mal oldu. neticesinde de vesely'den mahrum kalan fb beko, çeska'ya süpürüldü. öte yandan pleiss burkulmuş bileğini sürekli sıcak tutmak kaydıyla kullandığı mücadelede maccabi'ye karşı kariyer müsabakalarından* birini oynamıştı sezon başında. ikisi de bilek, ikisi de burkulma fakat farklı tipte sorunlar. calathes'inki hangisi acaba, bunu çok merak ediyorum. merak ediyorum çünkü calathes'in olmadığı bir barça saha içi organizasyonunda ciddi aksayacaktır. barça her ne kadar bir uzun takımı olsa da sarunas jasikevicius'un nikola mirotic dışındaki uzunları kullanma şekli tamamen calathes üzerinden kurguladığı yarı saha hücumlarıyla ilişkili. yani siz saras'ın brandon davies'e, pau gasol'a, pierre oriola'ya, rolands smits'e vs. isolation izni verdiğini asla göremezsiniz, bu dörtlü kısalara özellikle de calathes'in yaratıcılığına bağımlı. işte calathes'in varlığı-yokluğu bu açıdan büyük önem arz ediyor.
efes kadro kurgusu ve yapısı itibarıyla her old school basketbol oynayan takıma karşı favoridir. mesela efes'in zeljko obradovic'in fb'sini 2-3 sezon boyunca içeride dışarıda perişan etmesi tamamen bununla alakalı. efes'in dinamik, hareketli ve yaratıcı perimetre dörtlüsü, eski usül yugoslav basketboluna yatkın bir zihniyetle basketbolu icra eden takımların panzehiridir. örneğin dimitris itoudis'in çeska'sı da benzer kurguya sahip bir ekip fakat orada bir isim var ki çeska'nın beyni, kalbi. bildiniz değil mi? will clyburn'den bahsediyorum tabii ki, korkunç bir adam. neyse ki dün akşam* son pozisyonda garip bi' tercihte bulundu, (bkz: #3179444). nereye geliyorum? messina'nın milano'su aslında ergin hocanın efes'inin bir kopyası. benzer perimetre kurgusu, benzer kısa forvet rotasyonu ve benzer uzun grubu. efes'in rakibi finalde milano olsaydı "teoride" bazı şeyler efes açısından daha sıkıntılı olabilirdi, hele ki ergin hocanın çok da efektif bir coaching dönemi geçirmediği şu sıralarda. bu açıdan barça'nın finalist olması bana kalırsa efes için hayırlı oldu ki hele bi' de calathes oynayamazsa şahane olur.
efes cephesi:
(bkz: #3179100), bu entry'e katılıyorum. özellikle mental açıdan çok zor bir karşılaşmaydı bence de. hem 2 sezon önceki finalin rövanşını alma motivasyonu -ama aslında stresi- hem de maç içinde çeska'nın son çeyrek geri dönüşünün zihinlerde oluşturduğu "real madrid serisinin 3. ve 4. maçları gibi mi olacak yoksa" düşüncesi efes'i ister istemez düzen dışına ve tetenekliğe itti. üstüne bir de sezonun ve maçın adamı olan vasilije micic'in 5 faul ile oyun dışında kalması, ilave olarak shane larkin'in adeta ihanet edercesine kötü bir basketbol ile parkede saçmalıklar silsilesi sergilemesi falan derken çeska karşılaşması adeta bir sinir harbine dönüş efes açısından. bu noktada şunu belirtmem lazım, ergin hocanın 3. çeyrekte hiç oyuncu değiştimemesi yanlıştı bana göre. takım bilhassa da micic son periyoda inanılmaz yorgun girdi. koçun dar rotasyon seçimini anlayabiliyorum lakin az daha gidiyordu hani final. hatta micic maç sonu röportajında "bunun bir bahane olarak görülmesinin istemem ama" diyerek salt yorgunluk üzerinden açıkladı bazı şeyleri:
https://youtu.be/zz_UNcXoTo0
son 1.
larkin için dillendirebileceğim bir şey yok açıkçası. maçın en kritik anında elden top veren bir yıldız için ne diyebilirim ki. tek temennim en azından 1 maç için geçen sezonki kimliğini hatırlaması ve ergin hocanın çeska mücadelesinde haşlamasına reaksiyon göstermesi. allah'tan krunoslav simon, rodrigue beaubois, sertaç şanlı üçlüsü çok iyi durumda da micic yalnız kalmıyor.
son 40 dakika.