6700
bu entry yazılmadan bir önceki gece, 11 mayıs 2021 tarihinde oynanan maçlar neticesinde bizleri çok farklı duygulara sürükleyen cânım takımım. bu hisleri nasıl derlesem toparlasam diye düşünüyorum. aklıma gelenler usta bir şairin dizelerinden süzülüp geliyor zihnime hep.
öncesinde sana olan sevdamın baştan beri uyandırdığı duygular. yensen, yenilsen ne, senden kaçmak ne mümkün. bir mapushanedeki mahkum gibi esirinim senin.
“hırsla çakarım kibriti,
ilk nefeste yarılanır cıgaram,
bir duman alırım, dolu,
bir duman, kendimi öldüresiye,
biliyorum, “sen de mi?” diyeceksin,
ama akşam erken iniyor mahpushaneye.
ve dışarda delikanlı bir bahar,
seviyorum seni,
çıldırasıya…”
öyle kaçmak yok bu renklerden. kaçamazsın, içinde büyür de büyür. ama o kadar tatlıdır ki bu sevda, esrik olur insan. sorar da kendine neden diye? arar da arar anlamını bu hissiyatın. zihninin derinliklerinden bir cevap almak istercesine sorar.
“haberin var mı taş duvar?
demir kapı, kör pencere,
yastığım, ranzam, zincirim,
uğruna ölümlere gidip geldiğim,
zulamdaki mahzun resim,
haberin var mı?“
ama sorsan da cevabı tektir. hiçbir zaman kelimelere dökemeyeceğin bir anlayıştır galatasaray. ruha hitap eden bir güzelliktir. aklında sadece kendi kalana kadar seni içine çeken bir histir.
“genç bayraklar vardır,
barış düşünür,
kuyularda işçi, mavilikleri.
ben hepsini düşünürüm,
yirmidört saat
ve seni düşünürüm,
karanlık, hırslı…
seni, cihanların aziz meyvası.
ilan-ı aşk makamından bir mısra,
yeşerip, kımıldar içimde,
düşer aklıma gözlerin…”
seninle beraber yürür, seninle beraber büyür. arkana dönüp baktığında da, yolun ilerisini tahayyül ettiğinde de o vardır.
“bir ufka vardık ki artık
yalnız değiliz sevgilim.
gerçi gece uzun,
gece karanlık
ama bütün korkulardan uzak.
bir sevdadır böylesine yaşamak,
tek başına
ölüme bir soluk kala,
tek başına
zindanda yatarken bile,
asla yalnız kalmamak.”
bazen pes etmek istersin. yeter bu kadarı, artık benden geçti dersin. ama güneş nasıl ki doğarsa her gün, bu sevda da seni terk etmez.
“terketmedi sevdan beni,
aç kaldım, susuz kaldım,
hayın, karanlıktı gece,
can garip, can suskun,
can paramparça…
ve ellerim, kelepçede,
tütünsüz uykusuz kaldım,
terketmedi sevdan beni…”
uğradığın haksızlıklar gelir aklına. bu sevdanı herkese anlatmak gerekir. herkes bilsin duysun istersin. elinden alınamaya çalışılan güzellikleri haykırayım dersin.
“seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni anlatabilmek seni,
namussuza, halden bilmeze,
kahpe yalana.”
bu haksızlıklara karşı bile dik durmaktır galatasaray. yolundan dönmemek, emeğinin karşılığını almak için dişini tırnağına takmaktır.
“öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip…
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hayının…
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.”
velhasılı kelam şiirdir galatasaray. ahmet arif’in şiirleri gibi güzel, onurludur. umutsuz anlardan, karanlık gecelerden çıkıp gelen aydunlıktır. 9 sene öncesi gibi.
not: şiirlerindeki parçaları galatasaray için uyarladığım ahmet arif ustaya saygılarla.
öncesinde sana olan sevdamın baştan beri uyandırdığı duygular. yensen, yenilsen ne, senden kaçmak ne mümkün. bir mapushanedeki mahkum gibi esirinim senin.
“hırsla çakarım kibriti,
ilk nefeste yarılanır cıgaram,
bir duman alırım, dolu,
bir duman, kendimi öldüresiye,
biliyorum, “sen de mi?” diyeceksin,
ama akşam erken iniyor mahpushaneye.
ve dışarda delikanlı bir bahar,
seviyorum seni,
çıldırasıya…”
öyle kaçmak yok bu renklerden. kaçamazsın, içinde büyür de büyür. ama o kadar tatlıdır ki bu sevda, esrik olur insan. sorar da kendine neden diye? arar da arar anlamını bu hissiyatın. zihninin derinliklerinden bir cevap almak istercesine sorar.
“haberin var mı taş duvar?
demir kapı, kör pencere,
yastığım, ranzam, zincirim,
uğruna ölümlere gidip geldiğim,
zulamdaki mahzun resim,
haberin var mı?“
ama sorsan da cevabı tektir. hiçbir zaman kelimelere dökemeyeceğin bir anlayıştır galatasaray. ruha hitap eden bir güzelliktir. aklında sadece kendi kalana kadar seni içine çeken bir histir.
“genç bayraklar vardır,
barış düşünür,
kuyularda işçi, mavilikleri.
ben hepsini düşünürüm,
yirmidört saat
ve seni düşünürüm,
karanlık, hırslı…
seni, cihanların aziz meyvası.
ilan-ı aşk makamından bir mısra,
yeşerip, kımıldar içimde,
düşer aklıma gözlerin…”
seninle beraber yürür, seninle beraber büyür. arkana dönüp baktığında da, yolun ilerisini tahayyül ettiğinde de o vardır.
“bir ufka vardık ki artık
yalnız değiliz sevgilim.
gerçi gece uzun,
gece karanlık
ama bütün korkulardan uzak.
bir sevdadır böylesine yaşamak,
tek başına
ölüme bir soluk kala,
tek başına
zindanda yatarken bile,
asla yalnız kalmamak.”
bazen pes etmek istersin. yeter bu kadarı, artık benden geçti dersin. ama güneş nasıl ki doğarsa her gün, bu sevda da seni terk etmez.
“terketmedi sevdan beni,
aç kaldım, susuz kaldım,
hayın, karanlıktı gece,
can garip, can suskun,
can paramparça…
ve ellerim, kelepçede,
tütünsüz uykusuz kaldım,
terketmedi sevdan beni…”
uğradığın haksızlıklar gelir aklına. bu sevdanı herkese anlatmak gerekir. herkes bilsin duysun istersin. elinden alınamaya çalışılan güzellikleri haykırayım dersin.
“seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni anlatabilmek seni,
namussuza, halden bilmeze,
kahpe yalana.”
bu haksızlıklara karşı bile dik durmaktır galatasaray. yolundan dönmemek, emeğinin karşılığını almak için dişini tırnağına takmaktır.
“öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip…
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hayının…
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.”
velhasılı kelam şiirdir galatasaray. ahmet arif’in şiirleri gibi güzel, onurludur. umutsuz anlardan, karanlık gecelerden çıkıp gelen aydunlıktır. 9 sene öncesi gibi.
not: şiirlerindeki parçaları galatasaray için uyarladığım ahmet arif ustaya saygılarla.