• 23
    ligdeki rakip 20 takımın en az 15'i 10 kişi ile kapanırken gerçekleştirilmesi imkansız olan oyun türü. tempoludur, göze hoş gelir ama kendi kalesine 30 metre mesafeye sıkışmış takımlara karşı oynamak için kadro ve teknik direktör istikrarı gerektirir. bugün bu işi becerebilen takımların bir çoğu zamanında büyük bir kadro sirkülasyonu geçirmiştir. o günden beri aynı teknik direktör ve ya aynı sportif direktörün seçtiği oturan oyunu oynatacak hocalar ile çalışmaktadır. o takımlarında ilk bir kaç yılı kolay geçmediğine emin olabilirsiniz.

    peki galatasaray neden dikine oynayamıyor. cevap çok basit, biz kemik kadromuzu oluşturamıyoruz çünkü paramız yok. paramız olmadığı için biz bunu senelere bölerek yapıyoruz. diyeceksiniz ki her sene 10 oyuncu gidiyor 10 oyuncu geliyor nasıl bölünüyor bu senelere. giden ve gelen oyunculara bir bakmak lazım. gidenlerin de gelenlerinde bir çoğu kiralık. kiralık olarak gelmeyenler ise rotasyon olsun diye alınan sözleşmesiz oyuncular. bu da kadro istikrarını sağlanamamasına neden oluyor. mesela onyekuru'yu ele alalım. 3 döneminde de farklı oyuncular ile oynadı. şimdi onyekuru'nun kimin ne zaman pası atacağını ve kendisinin ne zaman koşuyu başlatması gerektiğini öğrenmesi için her dönem süre gerekiyor. gelir gelmez gol olup yağmasına rağmen performansının geriye gittiğini düşünüyoruz. sonuçta kendisine pas atan adamların kalitesi de ne yazık ki her sene erozyona uğradı. bu örnek aşağı yukarı her oyuncu için söylenebilir; stoper tandemi, sağ bek, sol bek, orta saha rotasyonu, kanat rotasyonu, forvet hattı hatta kale bile. hiç birinde sezonlar boyunca süren bir istikrardan bahsedemeyiz. sahadaki kimse kimseye alışık değil. kim nerede, ne yapıyor, koşu mu atıyor, top mu istiyor kafasını kaldırıp bakmadan kimse emin değil. birlikte oynama alışkanlığı edinmeden hızlı oynanamaz. sonra biraz mecburiyetten biraz tercihen stoperler-taylan-muslera'nın oluşturduğu hazırlık pas sistemine geçiyoruz. çok sıkıcı olduğunun hoca da farkında ama topun bizde olması rakipte olmasından iyidir.

    dikine oyun oynamak için bir başka gereksinim ise top kapma kabiliyetidir. bunu elde etmenin en etkili ve modern yolu, hatları kapatarak savunmak. topu kapması için tek bir çapaya güvenmek yerine topun olduğu yerdeki 3 basan adam ve kalanların pas kanallarını kapattığı sistemler en iyi defansif sistemlerdir. bana kalırsa galatasaray kalemi tff tarafından kırılana kadar bunu en iyi beceren takımdı. top kapılmasına en büyük engel ise muhakkak hakemlerdir. türkiye liginin "profesyonel" göbekli hakemleri kondisyonları olmadığı için pozisyonlara yakın olamıyorlar. sonra ne mi oluyor: "düüüüt, faul". hakemler görmediği, emin olmadığı pozisyonlarda "hakemin yorumu" kuralına güvenerek işgüzarlığa kaçıyorlar. tff ise bu sene nerede iki adım sonra nefes nefese kalan uyuşuk ve kötü halde hakem var, bizim maça atadı. gördüğümüz hatalı kırmızı kartların çoğu bana göre hakemlerin kondisyonsuzluğu sonucu beyinlerine oksijen gitmemesinden kaynaklandı. bir kaç tanesi de vardaki daha önce bizimle problem yaşamış (büyük kulüpler ile problem yaşamamış tek bir hakem dahi yoktur.) kötü niyetli hakemlerden.

    bu konuda ne yapabiliriz? benim şahsi fikrim teknik direktörümüz sayın fatih terim'e güvenmek olmalı. ben geçen sene de bu sene de parça parça gördüğümüz bu oyunu kadro istikrarını da sağlayarak düzenli hale getirebileceğimiz. rakip kontralarını daha 2. bölgede kesip hızla kaleye taşıyabileceğimizi biliyorum, iki sene içinde bunun emarelerini parça parça gördüm. kadro istikrarı, meydanı galatasaray düşmanlarına bırakmayacak bir yönetim ve imparator fatih terim ile bunu başaracağız. saldırılar olacak, acabalarımız olacak ama hocanın bu tarz bir oyun oturtacağını ve gelenekselleştireceğine inancım var. son bir şarkı hocam.
App Store'dan indirin Google Play'den alın